“Yunan Felsefesinin Doğuşu” başlıklı yazımızda, felsefenin Yunanistan’ da doğuşunu ve Hellenistik felsefeye kadar olan süreci anlatmıştık. Şimdi ise biraz daha ilerliyoruz ve Hellenistik felsefeden Ortaçağ’a kadar bu enteresan bilimde ne gibi ilerlemeler kaydedilmiş ona bir göz atıyoruz.

Doğa filozofları diyebileceğimiz, Thales, Anaksimandros, Anaksimenes, Herakleitos, Parmenides, Pisagor ve Demokritos gibi filozofların sordukları sorular, varlığın başlangıcı, evrenin nasıl ve nereden oluştuğu gibi sorulardır. Bu filozofların her biri “evrenin ilk öğesi nedir?” sorusunun yanıtını aramışlardır. Bu öğe filozoflara göre farklılık göstermiştir. Örneğin evrenin ilk öğresi Thales’e göre su, Anaksimenes’e göre hava, Herakleitos’a göre ateş, Demokritos’a göre atom’dur.

Bu dönemi, insana ve onun sorunlarına yöneliş dönemi izler. Yani bir şekilde doğa felsefesi yerini insan felsefesine bırakmıştır. Zira, varlık ve öğe sorununun çözümsüzlüğünü gören filozoflar, sofistlerle birlikte bu dönemde insanın sorunlarına dair tartışmalar başlatmış, açıklamalar getirmeye çalışmışlardır. Bu dönemde Sokrates, Platon ve Aristoteles kendilerinden önceki görüşleri toparlayarak, daha bütüncül felsefi sistemler kurmuşlardır.

  İskender’ in doğu seferleri sonrası, doğu ile batının karşılıklı olarak etkileşiminden doğan Hellenistik felsefe döneminde ise, yaşamın amacını, insanın mutlu olmasının yollarını araştıran Epikürcülük, Stoacılık, Septisizm gibi akımlar doğmuştur.

İlkçağın sonlarına geldiğimizde ise, Roma İmparatorluğu’nun kuruluması ile doğu batı ilişkisi artık iyice sentez haline gelir. Plotinus, roma felsefesi ile doğu mistizminini birleştirerek Yeniplatonculuk

İlkçağ felsefesi, ortaçağ felsefesine geçiş ile kendine ait dönemi kapatır. Ancak son dönemlerinde neredeyse “dini görüş çatışması”na dönen ilkçağ felsefesi ile “felsefe”de düşüş yaşanmıştır. M.Ö. 529 yılında Jüstinyen’ in emri ile Atina’daki tüm okullar kapatılır. Zira, yeni bir çağ başlamaktadır…  

Ebru Dengiz