İnsanlığın, karanlıkta kalan tarihi gelişim sürecinin bir noktasında, bilgi edinimi ve bilgi aktarımı, sadece seçilmişlere özgü ayrıcalıklı bir yöntem olarak kendisini gösterdi.
Seçilenler dışındaki insanların mesleki bilgileri edinmemeleri ve ayrıcalıklarının sürdürülebilmesi için bilgiler sırlara dönüştü ve sadece seçilmişlerin eğitimine yönelik bir sırlar öğretisi, inisiyatik öğreti oluştu.
Zamanla gelişen çömlekçilik, marangozluk, demircilik ve yapı ustalığı gibi alanlarda sırlar, aynı yöntemle inisiyelere verilmeye başlandı. İnsanlığın evrimi sırasında ortaya çıkan dinler için de inisiyatik yöntem uygulandı ve her din içinde ayrıcalıklı rahipler sınıfı meydana geldi. Böylece, başta din görevleri olmak üzere her mesleki örgütlenmede sırlar öğretisi insanlığın malı haline geldi. Bu öğreti, yukarda belirttiğimiz gibi sadece mesleğe yeni seçilmişlere yönelik Batıni-Ezoterik sırları kapsıyor ve bu bilgiler yeni katılımcılara aşama aşama, derece derece veriliyordu. Başlangıçta sadece mesleki sırlarla ilgili bilgi aktarımı, zamanla evrimleşerek, insanlığın tanıdığı en güçlü felsefi ekollerden birisi olan Ezoterik-Batıni Felsefe haline geldi.
Ezoterizm, ya da Ezoterik Felsefe, insanlığın en eski günlerinden bu yana üzerinde düşünülmüş, her türlü süzgeçten geçmiş ve her dönemde kendisine yandaş bulmuş en eski felsefi ekollerden birisinin batılı dillerdeki adıdır. Doğulu dillerde Batınilik olarak bilinen bu felsefe on binlerce yıldan bu yana süregelmiş ve günümüz çağdaş dünyasının oluşumunda, en önemli etkenlerden birisi olmuştur. Felsefi alanda Ezoterizmin bir diğer adı, “Panteizm” ya da Kamutanrıcılıktır. Tek Tanrılı dinlerden önce birçok Çok Tanrılı Dinde ve felsefi ekolde geliştirilen bu akım, Musevilikte “Kabbala”, Hıristiyanlık’ta “Şövalye Tarikatları” ve İslamiyet’te de “Tasavvuf” olarak varlığını sürdürmüştür. Bu felsefi akımın birincil ödevinin, Akılcılık, Sevgi ve Sezgi Gücünü kullanarak bir insanı tekamül ettirmek, Kamil İnsan haline dönüştürmek ve bu yolla Tanrıya ulaşmasını sağlamak olduğu söylenebilir.
İnisiyatik öğreti yönteminin, Ezoterik felsefi akıma dönüşmesinin kesin tarihi bilinmemekle birlikte, Ezoterik felsefenin köklerini, günümüz uygarlığından önce varoldukları sanılan Kadim Mu ve Atlantis Uygarlıklarına kadar götürmek mümkündür. Diğer bir deyişle bu felsefe, insanlığın çok da iyi bilinmeyen karanlık tarihi kadar eskidir. Ezoterik felsefenin bu denli uzun yaşamasını ve her dönemde yandaş bulmasını sağlayan en güçlü ve aynı zamanda en zayıf yanı, seçkinci olmasıdır. Tabiatı gereği, bu felsefenin anlaşılabilmesi için, yoğun bir eğitimden geçmiş ve belli bir dünya görüşüne, düzeyine ulaşmış olmak gereklidir. Felsefenin tam olarak anlaşılabilmesi için, derece derece verilmesi zaruridir. Bu da beraberinde, zorunlu bir sırlar sistemini ve inisiyatik örgütlenmeyi getirir.
Bu seçkincilik, felsefenin hiçbir zaman yok olup gitmemesini sağlamışsa da, eğitimsiz yığınlardan sürekli uzak kalınmasına yol açmıştır. Eğitimsiz kitlelere, felsefenin temel direği olan, “Her şeyin Tanrının bir parçası olduğu ve O’ndan çıkanların yine O’na dönmek için sürekli devinim halinde bulunduğu” gibi bir düşünceyi anlatabilmek mümkün değildir. Bu nedenle de, bu akımın savunucuları tarih boyunca içlerine kapalı kalmışlar, toplumdan dışlanmışlar, ancak hiçbir zaman da yok olmamışlardır.
Tek Tanrılı dinlerde Yaradan-yaratılan ikilemi varken, Ezoterik felsefede bu ikilem yoktur. Varolan her şey Tanrıdır. O’ndan çıkmıştır ve yine O’na dönecektir. Evren ve Tanrı birdir. Tanrı, Yaradan değil, Varolandır. Evrenin toplamıdır. Önsüz ve sonsuzdur. Tanrısal Nurun en etkin ifadesi olan Ruh, hiçbir zaman ölmez. Ölümsüz olan ruhun yegane amacı, ayrıldığı ana kaynağa dönmektir. Bunun tek yolu da evrensel bir yasa olan evrim, yani tekamüldür. Evrimin sadece fiziksel düzeyde var olduğunu söylemek mümkün değildir. Asıl olan ruhsal tekamüldür. Madde, ruhun tekamülü için bir araçtır. Zaman içerisindeki varoluşunun bir ifadesidir.
Evren ve Tanrı birdir. Tanrı yaradan değil, varolandır ve evrenin toplamıdır. Önsüz ve sonsuz olan Tanrı, Makrokozmos’da da, Mikrokozmos’da da bulunur. Tanrısal Nurun bir cüzü olan ruh, hiçbir zaman ölmez ve yegane amacı ayrıldığı ana kaynağa, yani Tanrıya dönmektir. Bunun da tek yolu, evrensel bir yasa olan evrim, yani tekamüldür. Aslolan ruh ve ruhun tekamülüdür. Madde onun kullanıp attığı, bir üst düzeye geçme aracı ve zaman içerisindeki varoluşunun ifadesidir. Tanrısal fışkırmanın neticesinde başlayan ve ancak ona dönüş ile son bulacak olan yaşamda insan, Tanrısal varoluşun bilinen en üst düzeydeki ifadesidir. Ruh-can-beden üçlüsünü barındıran insan Mikrokozmos’dur. Mikrokozmos, baba-ana ve oğul veya, öz-cevher ve hayat’ı kapsayan Makrokozmos’un, yani Tanrının özdeşidir. Ruhun tekamülünü, yani çıktığı ana kaynağa dönmesini sağlayan evrensel yasa, yeniden doğuş yasasıdır. En alt düzeydeki varoluşun ifadesi olan cansız varlıklardan, en üst düzeydeki Kamil İnsan’a kadar ruhun uluşmasını sağlayan yeniden doğuş zinciri ancak, ruhun mükemmelliğe ulaşması ve Tanrıya dönmesi ile kırılabilmektedir.
Evren, Tanrı ile özdeş olduğu ve Tanrıdan başka hiçbir varoluş bulunmadığı için, iyilik ve kötülük kavramları da Tanrının ifadeleridir. Ancak, aslolan sevgidir, iyiliktir. Tanrısal fışkırmanın bilinen en üst düzey ifadesi olan insan, iyi ve kötünün savaştığı alandır. Aslolan iyilik olduğu, evrenin tümü sevgi üzerine kurulu bulunduğu için, ancak iyi bir insanın ruhu, Kamil İnsana dönüşebilir ve Tanrı ile bütünleşebilir.
Tekamül yasası nedir ve nasıl işler? Tanrısal fışkırmanın, veya bilimsel deyimi ile büyük patlamanın (Big Bang) neticesinde, cansızlar alemi meydana gelmiştir. Evrenin fizik kuralları içerisinde, zaman içinde güneş sistemleri oluşmuş ve en azından bir gezegende, bizim dünyamızda, yaşamın ortaya çıkması için gerekli koşullar biraraya gelmiştir. Bu, başka sistemlerde, başka yaşam tarzlarının olmadığı anlamına gelmez. Zaten, Tanrısal püskürmenin yegâne hedefinin, yalnızca insanoğlunu meydana getirmek olduğunu iddia etmek, sadece insana has benciliğin bir göstergesi olur. Bilim adamları da bugün, milyonlarca başka gezegende daha, başka canlıların bulunabileceklerini, en azından teorik olarak kabul etmektedirler. Ancak bugünkü teknolojimiz, bu teoriyi doğrulamaya henüz yeterli değildir. Bu nedenle, ruhun Tanrısal Nura ulaşmasındaki son durağı Kamil İnsan mıdır, yoksa başka bir yerde daha üstün nitelikli ve Tanrıya daha yakın başka varlıklar bulunmakta mıdır, bilemiyoruz. Zaten, böyle varlıklar var ise, Kamil İnsanın bunlardan biri halinde yeniden doğması doğaldır. Artık bundan sonrası da, o varlığı ilgilendiren bir meseledir.
Yapılan bilimsel araştırmalar, cansız varlıklar olarak kabul edilen kimyasal elemanların, uygun ortam bulduklarında, hayatın yapı taşları olan “rna” ve “dna” moleküllerine dönüştüklerini göstermiştir. Bu moleküller tek hücreli ilk canlıları, bu canlılar da, zaman içerisinde, daha karmaşık yapılı diğer canlıları meydana getirmiştir. İlk kez Darwin ile bilimsel bir izaha kavuşan bu tekamül yasasının son aşamaları, memeli hayvanlar, maymun türleri ve son olarak da insandır.
Peki, Tanrının bu tekamül yasasını harekete geçirmekteki amacı nedir? Bu soruya Tek Tanrılı dinler ile, Ezoterik doktrinler farklı cevaplar vermektedir. Tek Tanrılı dinler, herşeyi bilen ve tek yaratıcı olan Tanrının, kendisine tapınılması ihtiyacı içinde olduğu için evreni yarattığını iddia etmektedirler. Ancak, hiçbir şeye muhtaç olmayan Tanrının, niçin tapınılma ihtiyacı duyduğuna ve böyle bir ihtiyaç içinde olsa dahi, niçin sadece kendisine tapacak kulları değil de, tüm evreni yaratmış olduğuna, mantıklı bir cevap getirememektedirler.
Ezoterik doktrinler ise, Tanrının tek amacının, kendisini daha iyi tanımak olduğunu öne sürmektedir. Tanrı, kendi bünyesindeki sonsuz varlıkların, varoluş ve yaşayış deneyimleri ile kendi niteliklerinin bilincine daha çok varmakta ve daha yüksek bir bilince ulaşmaktadır. Tanrının kendini tanıma süreci içindeki birincil kaynağı, engin tecrübesi ve düşünce kapasitesi ile, insanın en üst düzeydeki temsilcisi olan Kâmil İnsandır. Bu aşamada şunu da belirtmekte fayda vardır; Tanrısal bir sudur olan insan, dolayısıyla Tanırının bir ifadesidir. Bu nedenle, insan Tanrıdır ya da “Ben Tanrıyım” demek doğrudur. Ancak, Tanrı insan değildir. Tanrı, tüm varlıkların, evrenin tümü olduğu için, insan Tanrıdır demek ne denli doğru ise, Tanrı insandır demek de, o denli yanlıştır.
Ezoterik doktrinlere göre, Tanrısal bilincin artmasının en öncelikli aracı Kamil İnsan olduğu için, yegane hedef Kamil İnsanlar yetiştirmek olmalıdır. Kamil İnsanları yetiştirmek ise, ancak üst düzeyde bir öğretiyi algılayabilecek, seçilmiş insanların eğitilmesi ile mümkündür. İşte bu Kamil İnsanları yetiştirmek için, binlerce yıldan bu yana çeşitli örgütler kurulmuş ve bir sırlar sistemi oluşturulmuştur.
Bu öğretinin kullandığı dil “semboller dili” olagelmiş ve bu sembollerin, simgesel anlatımlarının imkanlarından yararlanılmış, hemen her kavimde, her millette, binlerce sene korunarak, uygarlıktan uygarlığa aktarılması mümkün olmuştur.
Evrenin sürekli bir gelişim içinde bulunduğunu, bize bilim söylemektedir. Diğer bir deyişle, evren sürekli bir büyüme, bir evrim içindedir. Evrimin varlığı, dünya yaşamının gelişimi ile de kanıtlanmıştır. Evrim, dinamik ve yaratıcıdır. Ezoterik doktrinin öngördüğü mükemmelliğe doğru yükselmenin, en canlı ve kesin kanıtıdır. Evrim, Tanrıya doğru bir yükselişin ifadesidir.
Semavi dinlerin hepsinde yaşamın amacı, öte dünyada ödüllendirilmektir. Tek Tanrılı dinler, inanırlarına, iyi birer insan olurlarsa cennete, aksi takdirde cehenneme gideceklerini söylerler. Ezoterik ekoller ise inisiyelerini, mükemmelliğe ulaşmak için çaba göstermeleri hedefine yöneltir. Ancak iyi insanların, Kamil İnsan aşamasına ulaşabileceğini ve Tanrıya yaklaşacağını savunurlar.
Teizm’de Tanrı, her canlı üzerinde, her an tasarruf sahibidir. Ancak, semavi dinlerin hiç biri, insanlar üzerinde bu denli tasarruf sahibi olan Tanrının, tek isteği, her birinin iyi olması iken, niçin bu gücünü kullanarak, hepsini iyi olarak yaratmadığına mantıklı bir izah getirmemektedirler. Öte yandan Ezoterizmde, insanların, kendi geleceklerini iradeleri ile belirlemeleri hürriyeti ve bunun sonucunda, mükemmelliğe ulaşma imkanları vardır.