Doğumdan önce neredeydik ? Ölümden sonra nerede olacağız ? Doğmadan önce hepimiz anne karnında yaşadık ama bu deneyimi tam olarak hatırlayamıyor ve tanımlayamıyoruz. Peki ana rahminden ve karnından önce neredeydik ? Öldükten sonra ne oluyor ve nereye gidiyoruz ? Ne doğmadan önce ne öldükten sonra fiziken bu dünyada bir insan olarak var olmadığımız kesin. Ancak doğmadan önce ve öldükten sonra ki varoluşumuza dair kesin olan bir şey var; O da kainatın, doğanın bir parçası olduğumuz ve olacağımız.
Hepimiz Yıldızlardan Gelen Birer Misafiriz
İnsanoğlu bu dünyaya hem ruhen hem de fiziken misafir. Muhtevası biraz yıldız tozu, biraz toprak, su ve ateş. Yaradan’ın mükemmel karışım ve formülü bu. Ne eksik ne fazla, hem çok uzaklardan hem de dünyanın ta kendisinden, derinlerinden içinden. Hem evrenin milyarlarca yıldır var olan parçalarıyız, hem de dünyanın, yaratılışın her an yenilenen özüyüz. Hem bütünün parçası, hem parçanın bütünü. Evrensel boyutta Alem, dünyevi olarak da Adem’iz.
Doğmadan önce Alem’dik (Birdik), dünyada geldik, doğduk Adem (Hiçlik) olduk. Birlikten hiçliğe, hiçlikten Birliğe giden bir yol bu. Başı ve sonu yok, yalnızca oluşu var. Doğum ve ölüm de bizlerin fiziki yakıştırmaları aslında. Beden doğuyor, yaşıyor, yaşlanıyor, ölüyor ve tekrar toprağa, havaya, suya; tabiata yani Aleme karışarak geldiği yere geri dönüyor. Tabiata karışan beden ağaçlarda, çiçeklerde, denizlerde varoluşuna devam ediyor. Bedene can veren ruh ise kaynağa geri dönüyor. Sonuç olarak insanoğlu ne bedenen ne de ruhen ölüyor. Sadece fiziken form ve ruhen boyut değiştiriyor.
Tüm Evren Bir’dir
Bu döngü aslında Birlik felsefesinin bir başka ve belki de en somut anlatımıdır. Varolan tüm canlılar aynı kaynaktan ve maddelerden yaratılmıştır. Arada moleküler yapı farklılıkları da olsa, hepimizin geldiği yer ve gideceği yer aynı. Bugün bir ağaç da, insan da, hayvan da ölse ve hatta bir yıldız dahi ölse, sonu aynı. Tabiatın bir parçası olacak ve tabiat da evrenin bir parçası. Ölen yıldız, toz olarak yine dünyaya yağacak, toprakta ölen bedenlerimizle buluşacak, kuruyan bir ağacın köküyle harmanlanıp, bir çiçeği açtıracak. Sonra o açan çiçekten bir arı bal alacak ve o balı bir insan yiyecek. Balı yiyen insan bir süre sonra ölecek ve tekrar toprağa, tabiata ve evrene karışacak. Ve hatta soluduğumuz havada bile diğer canlılardan, dünya dışı oluşumlardan kalıntılar var. Buna benzer sonsuz örnekler mevcut. Bu döngü böylece devam edip gidecek, belki bu dünyada, belki de başka alemlerde…
Ruh ise bu deneyimlere nerede ve ne şekilde ortak oluyor bilemiyoruz. Bu ruha nasıl bir anlam yüklediğinize de bağlı. Ruhu en basit şekilde kaynaktan gelen bir enerji olarak görürsek eğer, az önce belirttiğimiz döngü sürekli bir enerji yaratmaktadır ve yaratılan bu enerji sonsuz olan bir evrende asla bitmeyecektir. Dünyanın son bulması, evrenin sonu olmayacağı için, büyük bir patlamayla varolan dünyamız, yine büyük bir patlamayla ortadan dahi kalksa, parçaları başka bir aleme hayat verecek ve parçası olarak bizler de bu yeniden varoluşun birer parçası olacağız.
Tüm bu döngüyü düşündüğünüzde, Yaradan’a büyük bir hayranlık ve derin bir şükran duymamak elimde değil. Parçası olduğumuz bu kainatı ve dolayısıyla da bizleri ölümsüz kıldığı için…
Şükür ve Aşk ile. Eyvallah.