Enoch Kitabı tarihin en gizemli kitaplarından biri idi kuşkusuz. Hermes Yayınları için Enoch Kitabı çevirisini kontrol etmek, dipnotları ve önsözü yazmak beni kuşkusuz bambaşka bir dünyanın içine soktu.

Enoch Kitabı’nın belki de en ilginç yanı İnsan Kızları ile beraber olduğu için “düşen” meleklerden söz etmesi. Kuşkusuz sembolik olan bu anlatım ilk görünüşte bir bilimkurgu filmini anımsatsa da içinde görmediğimiz bir enerji dünyasına ait derin bir sembolizmi taşımaktadır; bu nedenle bu metni daha çok sembolik bir anlatım olarak görmek gerekmektedir.

Tanah’ta geçen  “Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu. İlahi varlıklar insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler” (Yaratılış 6; 1-2) ifadesinin daha ayrıntılı bir anlatımı  Enoch Kitabı’nın önemli bir bölümünü oluşturur. İlahi varlıklar aslında Tanrı oğulları olarak geçer, bunun orijinali “Beni Elohim”dir. Elohim aslında çoğul olarak Tanrılar anlamına gelir ve dişi “Eloh” sözcüğünün çoğuludur. Ancak Elohim cinssiz olarak nitelendirilir.

Bu ilahi varlıklar daha sonra “düşmüş melekler” olarak adlandırılacaklardır.

Düşmüş meleklerin Tanrı’ya karşı geldiklerinden ya da günaha karşı olan dayanıksızlıklarından Tanrı’nın huzurundan uzaklaştırıldıkları söylenir.

Apokrif yazılarda çok geçen düşmüş melekler Yahudi ve Hristiyan teolojisinde tartışma konusudur. Özellikle, aslında köken olarak Venüs’ü sembolize eden ve “Işık getiren” , “Tan ağartan” anlamı taşıyan Lucifer’in de bir düşmüş melek olarak Şeytan’a dönüşmesi Hıristiyan teolojisinin tartışmalı konularındandır.

Enoch kitabı da bu konuya oldukça yer ayırmakta ve düşmüş meleklerin isimlerini dahi vermektedir. Enoch Kitabı, yeryüzünde var olan kötülüklerin kökeninde de düşmüş melekleri görmektedir.

Düşmüş melekler üzerine düşünmek tabii ki önce melek kavramını düşünmek ile başlar.

Yahudi kültüründe melek, hem Tanrı’nın Oğulları’dır hem de mesajcılarıdır. Bazen ilah kelimesi melek yerine kullanılmakla beraber, elçi anlamına gelen “Şalih” sözcüğü de melek anlamında kullanılmaktadır. Melek, Yahudi inançlarında “vücutsuz bir tabiat, akıllı, insan ruhundan daha üstün, Tanrı tarafından yaratılmış ve ondan daha aşağı seviyede olan” gibi tanımlamalara sahiptir.

Bizim bildiğimiz anlamda, Mikail ve Cebrail (Gabriel) Tevrat içinde sadece Daniel kitabında geçer.

Hristiyanlık içinde ise melekler etimolojisinin de belirttiği gibi “haber getiren” demektir; bu bağlamda melek kelimesi (angelos) , İncil kelimesi ile de bağlantılıdır.

İslam’da ise melek kelimesinin etimolojisi tartışmalıdır. Mülk ve malik sözcükleri ile aynı etimoloji bağlamında da değerlendirilmekle birlikte, haberci anlamına gelen laka kökü ile de ilişkilendirilmektedir.

Melek aracılık ve elçilik görevleri ile birlikte, Tanrı’nın emrinde insanlarla ilişki kuran hatta yardım eden bir varlık olarak görülmektedir.

Melek kavramı, insandan yukarı varlıklar için de sıklıkla kullanılmıştır.

Bu bağlamda Enoch Kitabı’nda adı geçen varlıklar hep melek diye adlandırılmışlardır.

Meleklerin Düşüşü

Enoch Kitabı, aslında “olmaları gereken yerde olmayan, işlevlerinden farklı işlevler için kendi varlıklarını unutan” bu meleklerden söz eder ve bunlar geleneksel olarak “düşmüş melekler” diye adlandırılır; aslında işlevlerinin dışına çıkarak bu varlıklar düşmüşlerdir.

Düşme olayına daha da yakından bakmakta fayda vardır. Daha önce belirttiğimiz gibi, Tanrı Oğulları İnsan Kızları ile birleşince olay çıkıyordu. Enoch kitabı bunu şöyle anlatır:

«İnsanoğulları çoğalınca, güzel ve alımlı kızları oldu. Melekler, göklerin çocukları onları görüp onlara karşı şehvet hissettiler. Birbirlerine dediler ki: “Gelin insanların arasından kendimize eşler seçelim ve onlardan çocuklarımız olsun.” Sonra liderleri Semyaza onlara dedi ki: “Bunu gerçekten yapmayı kabul etmeyeceğinizden ve büyük bir günahın cezasını tek başıma çekmek zorunda kalacağımdan korkuyorum.” […] Sonra kadınlar hamile kaldı ve boyları 135 metre olan devler doğurdu. Sonunda insanlar onları besleyemeyecek hale gelene kadar, bu devler insanların ürettiği herşeyi tüketti. Ve devler yemek için insanlara döndü ve onları yediler. Kuşlara, yabani hayvanlara, sürüngenlere, balıklara karşı günah işlemeye ve sonra birbirlerinin vücutlarını yemeye, hatta kanını içmeye başladılar. […] Tanrı Mikail’e dedi ki: “Semyaza’ya ve onunla birlikte olanlara, pisliklerini bulaştırmak için kendilerini kadınlarla birleştirenlere suçlarını bildirin. Tüm oğulları birbirini katlettiğinde, sevdiklerinin yok oluşunu gördüklerinde, neticesi sonsuza kadar sürecek olan yargılama gününde sonları gelene kadar, yetmiş nesil boyunca onları alçak yerlere zincirleyin. O günler geldiğinde işkenceyle ateş çukuruna gönderilecek, sonsuza kadar hapsedilecekler. Tüm nesillerin sonuna kadar birlikte yanıp yok edilecekler. Tüm bu yozlaşmışların ruhlarını, Gözcüler’in çocuklarını yok edin, çünkü onlar insanlığa zulmettiler. Tüm zalimleri dünyanın üzerinden temizleyin. Tüm ahlaksızlıkları sona erdirin ki adaletin ve gerçeğin ağacı ortaya çıksın. […] Sonra Ulu Efendimiz seslenip bana dediler ki:“Enoch, adaletin katibi. Git o yüce cenneti ve sonsuz kutsal mekanlarını terk eden, kendilerini kadınlarla kirleten, insanoğullarının yaptığını yapan, onları kendine eş olarak alıp dünyada büyük bir yozlaşma yaratan Gözcülere de ki, dünyada asla huzur bulmayacaklar. Günahları affedilmeyecek, çocuklarından da mutluluk bulmayacaklar. Sevdiklerinin katledilişini görecek, oğullarının yok edilişinin yasını tutacaklar ve sonsuza kadar yalvaracaklar ama onlara merhamet ve huzur gösterilmeyecek.»

Buradan anladığımıza göre melekler ya da “gözcüler” insan kızları ile birleşince ve hatta insanlara yardım ettikçe bütün felaketler başlamıştır.

İnsanlar ve Melekler

İlkçağ edebiyatında kadınlarla birlikte olmak motifi hiç de iyi değildir. Gılgamış Destanı’nda, Enkidu bir fahişe ile birlikte olduktan sonra değişir. Adem ile Havva’nın öyküsüne hiç girmeye gerek yok sanırım…

Oysa Gılgamış Destanı’nda Enkidu’nun birlikte olduğu kadın bir tapınak fahişesidir. Tapınak fahişelileri aslında o dönemlerde erkek erginlenmesinin bir parçası idiler ve onlarla sevişmeyi ve kadını tanımayı öğretiyorlardı. Bu nedenle erkekler onlarla beraber olunca değişiyor medenileşiyordu; bu da diğerlerini korkutuyordu. Belki de günümüze kadar gelen zorbalıkların kökeninde bu da vardır.

Düşen meleklerin de insan kızları ile birlikte olduktan sonra düşmeleri bunu anımsatmaktadır; bir başka deyişle insanlaşmış ve Dünya’ya uyumlanmış olmaları onları işlevleri dışına çıkartmış ve felaketlere yol açmıştı.

Bu melekler belki de bu nedenle asıl işlevlerini unutmuşlar ve bu hale gelmişlerdi, bilinmeyen yazara göre; belki de burada rol oynayan en önemli şey bunların Tanrı iradesi ile değil insan iradesi ile hareket etmeleri olmuştu ve sonu devlere varacak felaketler olmuştu.

Belki de Kuran’da geçtiği gibi insana secde etmek insan değil Tanrı iradesi ile olmalıydı… Ama buna karşı gelince insanın Cennet’ten düşmesi gibi, melekler de buraya düşmüşlerdi.

Kuşkusuz burada anlatılanlar, meleklerin işlevleri dışında var olması ve insan tarafından kullanılmasıdır.

Günümüzde melek öğretileri de en uçlara kadar giderek yıllar öncesini bu efsanesinde olduğu gibi kontrolsüz bir şekilde kitlelere yayılmaktadır.

Bu kadim enerjilerle çalışırken, park yeri bulmaktan gündelik sorunlara kadar bu isimlerin zikredilmesini kadim bilgiye aykırı görmek çok da abartı olamayacaktır. Bu tür altyapıdan yoksun çalışmaların nereye varacağını da kestirmek zordur.

Diğer eski metinlerde olduğu gibi, Enoch Kitabı’nda da “sembolik anlatımları” da gözden kaçırmamak gerek. Melek isimleri ile yapılan çalışmaların sonucunda çıkan devlerin nasıl bir enerjiye karşılık geldiğini anlamak çok zor olmasa gerek. Başka bir alanda –isterseniz astral diye adlandırın- bu devler hâlâ var olabilirler ya da her çalışmada yeniden ve yine üretilebilirler, hatta var olanlar bununla beslenebilir; sonuçta melek çalışmaları da isim verilerek yapılan okült çalışmalar olduğundan bu tehlikeyi hep taşımaktadır.

Sembolik olarak devler diye adlandırılan ve “insanları yiyen” bu varlıkların hangi enerjilerle beslendiğini de tam olarak bilemediğimiz gerçeği bu çalışmalar hakkında bir kere daha düşünmemizi gerektirir diye de düşünmek yanlış olmayacaktır. Sistemin varlıkları ile sistem dışı yapılan çalışmalar ışığı gölgeye dönüştüreceği gibi tehlikeli enerjileri de beraberinde getirecektir.

Bu bağlamda bu konuda çok yetkin isimler hariç çalışılmasını da doğru bulmak olanaksızdır; her enerji kendi işlevi içinde olması gerektiği gibi kullanılmalıdır; yoksa yine meleklerin “düşmesi” ya da devlerin ortaya çıkması sürekli devam eden bir durum olacaktır.

Erhan Altunay