“Hatırla, 5 Kasım’ı hatırla
Barut ihanetini ve komplosunu
Hiçbir neden bilmiyorum ki gerektirsin
Barut komplosunun unutulmasını…”

Her şey 1605 yılının 5 Kasım gecesi, “Barut Komplosu” için Guy Fawkes’un görevlendirilmesiyle başladı. İngilizler için tarihin en büyük vatan haini ilan edilen adamın hedefi; İngiliz Parlamento Binası’nı havaya uçurmaktı.

“Ama ya adam?
Biliyorum, adı Guy Fawkes idi…
… ve biliyorum;1605’de Parlamento Binası’nı patlatmaya çalıştı.”

Binanın mahzenleri barut fıçılarıyla doldurulmuştu. Katolik asker Fawkes baskıcı yönetime karşı anarşi oluşturarak Protestan devlet adamlarını yok etmeyi amaçlıyordu. 5 Kasım aristokrasi zirvesinde parlamento binasından eser kalmayacaktı; Guy ve yandaşlarının ideolojisine göre.

Ne var ki görevini tamamlayamadan Fawkes olay yerinde yakalandı, yaşamı o sarayın karşısındaki idamıyla son buldu, binlerce göz önünde… Vatan haini son nefesini vermiş, baş kaldırı dindirildiği için İngiliz halkı rahat bir nefes almıştı. Nitekim 5 Kasım; bu olayın ardından her sene, siyasi amaç gütmeksizin bol eğlenceyle kutlandı ve kutlanmaya da devam edecek. Havai fişekler ve gösteriler eşliğinde…

Bu olay İngilizlerin Katolik-monarşik rejimine köklü bir devrim getirmek amacıyla harekete geçmiş bir adamın hikayesidir, geçmişten bir alıntıdır. Oysa “V”… O efsanedir, savaşçıdır ve özgürlüğünü her ne pahasına olursa olsun yitirmeyi düşünemez bile. Örnek alınması gereken bir mizaca sahiptir, ölümsüzdür… Zamanı geldiğinde kitleleri peşinden sürüklemiştir.

 

“Ama kimdi gerçekte?
Neye benziyordu?
Bize fikirleri hatırlayın dendi, adamı değil.
Çünkü bir adam başarısız olabilir.
Yakalanabilir, öldürülebilir ve unutulabilir.
Ama 400 yıl sonra…
… bir fikir hâlâ dünyayı değiştirebilir.”

Evet 400 yıl sonrası.. Totaliter rejimin karşısında duran maskeli bir adam; Guy Fawkes’u hatırlatan maskesini hiç yüzünden çıkartmayan bir yabancı. Yüzündeki maskenin, vasat bir görüntü yaratmak adına bir kostüm parçası olmadığını söyleyen kahraman, filmde siyah peleriniyle ve Hugo Weaving’in büyüleyici sesiyle can bulan intikamın ismi “V”dir!

V For Vendetta; bir sene içerisinde halkın uyanışını, dirilişini gözlerimizin önüne seriyor. Fawkes gibi parlamento binasını değil, adaletsizlikten yakınan “V” adalet binasını patlatmayı düşünüyor. Çaykovski’nin 1812 Uvertürü eşliğinde…

Ülkesinde yolunda gitmeyen bir şeyler oluşundan yola çıkıyor hayali kahraman. Hoşgörüsüzlük, adaletsizlik almış başını gitmişse, düşündüklerinizi özgürce söyleyemiyorsanız, siz nasıl bu yerde insan olmanın erdemini yaşayabilir ve tadabilirsiniz?

V için tarafsızlık diye bir şey yok, yahut hangi taraftan olduğuna karar verememek gibi bir şey. Seçiminizi yapabildiğiniz, kararınızı verebildiğiniz kadar özgürsünüz bunu bilin!

 

Filmden kareler aklıma geldikçe gözlerimi kapatıyorum ve aslında çok uzağa gitmeme gerek olmadığını düşünüyorum. Bu olumsuz gidişat öylesine tanıdık öylesine bildik ki… Beş (Romen rakamı ile V) numaralı odadan alevlerin içinde bile dimdik, kollarını göğe yükselterek haykıran adam aslında bana kendi kahramanımı hatırlatıyor. Babasız büyüyen, idama çarptırılan, işsiz kalan, eşi-çocuğu olamayan, sağlığını kaybetmiş ancak vatanının bütünlüğünü her şeyin üstünde tutan, benim de naçizane ilk aşkım olan okyanus gözlü adam; Mustafa Kemal. Ve onun ağzından dökülen şu kelimeler; İstiklal, istikbal, hürriyet, her şey adaletle kaimdir (vardır)!”

Kastettiğim şeyi anladığınızdan eminim, yaşanılan kaos ayan beyan ortada. Gülüyoruz hepimiz, görüntüde iyiyiz. Her gün evimizden bir amaç uğruna çıkıyoruz, yaşamlarımızı idame ettirebilmek uğruna çalışıyoruz, canımız ne isterse onu yapıyoruz. Haydi ama hepimizin içinde yine de bir korku var. Bilirsiniz işte fikirlerimizin başını örtmeye çalışacakları günün geleceğini düşleyen insanlar şu anki halimizden pek de memnun değiller, yanılıyor muyum?… O halde siz söyleyin, 5 Kasım’da, 1812 Uvertürü yeri göğü inletirken Fawkes maskesini yüzüne geçiren binlerce kişiden mi olacaksınız yoksa beyinleri uyuşturulmaya çalışılan kesimden mi? Bu dünyada bir tarafı seçmek zorundasınız!

“Fikirlerin gücüne bizzat şahit oldum.
Fikirler adına öldürülen ve…
… fikirleri savunurken ölen insanları gördüm.
Yalnız bir fikri öpemez,…
… ona dokunamaz veya onu tutamazsınız.
Fikirler kan ağlamaz. Acıyı hissetmezler.
Sevmezler.
Ve özlediğim bir fikir değil…
… bir adam.
5 Kasım’ı bana hatırlatan bir adam.
Asla unutmayacağım bir adam…”

Biz buna 29 Ekim’i unutturamayan adam diyelim, Atatürk. Asla unutamayacağımız, unutturmaya kalkanların da varoluş sebeplerini yok sayacağımız o yüce varlık… Türk halkına gönderilen bir hediye, bir armağan ve hatta bir müjde, en büyük gurur kaynağı değil de nedir Atatürk? Yaptığımız yürüyüşler, vermediğimiz oylar hep hatırlanası liderin kurduğu düzenin devamını getirebilmek içindi. Yine olsa yine yüz binler aynı eylemlerde el ele hızla ilerler bundan hiçbirimizin kuşkusu yok. Bizim V’miz okyanus gözlü Atamız, çalan da Çaykovski değil Safiye Ayla’dır şüphesiz.

Bu yazıyı filmde beni çok etkileyen mektuptan birkaç cümle ile bitirmek geldi içimden, zira vereceği mesaj birçok konuda anlatmak istediklerimi pekiştirecek, göreceksiniz…

“Asla kaybetmemeli, vazgeçmemeliyiz! Bizden almalarına izin vermemeliyiz! Umarım dünya değişir ve çok daha iyi bir yer olur. Seni tanımasam bile yazdıklarımı yorumlayabilmeni umuyorum. Hatta seni hiç görmemiş olsam bile, seni seviyorum…”