İlk defa 1995 yılında sinemada seyretmiştim bu filmi. Her zaman olduğu gibi yine hatun meselelerimden birisi vardı sanırım o zamanlar da. 🙂 Vakit geçirmek ve kafamı dağıtmak için sinemaya girmiştim.

Çıktığımda ise kendimde değildim ve Ankara’nın o adamın içini karartan puslu havasında aptal aptal Maltepe’ye doğru yürüyordum…

O tarihten bu yana tam 8 defa izledim bu filmi. Hiçbir seferinde 1 defa olsun bıkmadım veya sıkılmadım. Her seferinde yeni baştan hissettim Beethoven’ı içinde. Onun yaşadığı hüzünlü kadere de beraber ağlayarak. 1995’te ilk seyrettiğimde şu düşünceyle çıkmıştım sinemadan… “Evet, Beethoven aşkına kavuşamadı ömür boyu ama sanırım Beethoven’ı Beethoven yapanda ruhunda taşıdığı bu acıydı…”. Az önce tekrar rastladım Cnbc-e’de ve bir daha zevkle izledim bu “özel” filmi ve her seferinde hiç bıkmadan izlememi sağlayan şey ise şu sahnenin varlığı… öyle bir sahne ki hiçbir filmin bir sahnesi, beni o filmi başından sonuna sırf o sahneyi görmek için izlettirmemişti.

Beethoven’ın 9. Senfonisi’nin premier’i yapılmaktadır. Fonda 9. Senfoni’nin koral bölümü çalmaktadır. Film, Beethoven’ın çocukluğuna döner ve babasından dayak yememek için evden kaçışını gösterir. Ormanda özgürce koşmaktadı ve bir yandan da .9 senfoni onu anlatmaktadır. Sonunda bir gölete gelir, soyunur ve suya girip uzanır. O anda kamera onu yukarıdan çeker ve gölete yansıyan yıldızlarla Beethoven’ı gösterir. Beethoven, artık evrenle birdir, yıldızlardan biri; evrenin parçasıdır, bu arada fonda 9. senfoni’nin korol kısmının en vurucu bölümü çalmaktadır. Kamera zoom out yapar, yapar, yapar ve sonunda Beethoven, evrenin bütünlüğü içinde kaybolur. Ben de ekran başında kaybolurum…:)

Bu filmi halen izlemediyseniz, tavsiye ederim… 🙂