İpuçlarını ne kadar ustalıkla bir araya getirirseniz getirin, içinize tam anlamıyla sinecek bir çözümleme kurmanız mümkün değil bu film için. İzleyenlerin ya nefret ettikleri, ya da hayran kaldıkları bu son filmi için David Lynch istisnai olarak bir izleme kılavuzu dahi oluşturmuş… Ama nafile… Film sizi bir girdap gibi çekiyor içine ve soluksuz mıhlanıyorsunuz koltuğunuza…

Filmi henüz görmemiş olanları göz önünde bulundurmak niyetinde değilim. Konuya ve çözümlemelere girmeden bu film hakkında yazılabilecek herşey kuru ve teknik ayrıntılardan ibaret olacaktır, ki bu da filme haksızlık olur. Ama, filmi görmüş olduğunuzu varsayarak da yazmayacağım bu yazıyı; okuduktan sonra hala içinizde filme dair bir merak oluşmamışsa zaten uzak durun Lynch filmlerinden… Muhtemelen nefret edersiniz…

Konu kısaca şöyle: Betty Elms (Naomi Watts) adlı sarışın köylü güzeli Kanada’daki taşra hayatından bıkıp Hollywood yıldızı olmak üzere Los Angeles’a gelir. Ünlü bir sinema oyuncusu olan teyzesi Ruth’un evine yerleşir. Ruth Teyze şehir dışındadır ve Betty film seçmelerine bu evde yalnız hazırlanacaktır. Bir de bakar ki, o evde saklanan ve hafızasını bir trafik kazasında kaybetmiş bir başka dilber var… Film zaten bu hatunun Mulholland Drive yakınlarında geçirdiği trafik kazası ile başlıyor…

İki genç kadın dost olurlar ve bir yandan Betty seçmeler için hazırlanırken, diğer yandan beraberce kendine Rita ismini takan esmer hatunun geçmişini araştırmaya başlarlar… Öte taraftan, Adam Kesher adlı bir yönetmen, çekmeye soyunduğu son filminin baş rolü için aradığı aktris konusunda Mr. Rouge önderliğindeki mafya grubundan onların istediği kızı seçmesi yönünde baskı görmektedir. Geçişlerin son derece mükemmel ortaya koyulduğu filmin en başlarındaki bir başka sahnede ise Dan ve Herb adındaki iki dost (Herb muhtemelen Dan’in psikiyatrı) bir kafede oturmaktalar. Dan, Herb’e bu kafede geçen bir kabusunu anlatıyor. Derken kabus ve gerçek birbirine karışıyor ve tam izleyicinin aklı allak bullak olmuşken Lynch tekrar hatunlara dönüyor.

Filmin ilk 100 dakikası bir Lynch filmi için oldukça sıradışı aslında… Sıradışı, çünki sıradışı hiçbir şey yok… İlk yarıda izleyicinin kafasında oluşan sorular ikinci yarıda cevabını bulacak ümidiyle beklerken algınız öyle bir girdaba çekiliyor ki, David Lynch’in yine bir kolaj çalışması yapmış olduğu gerçeğiyle burun buruna geliyorsunuz. Adeta filmdeki sahnelerin yerini montajda değiştirmiş; zaman algınız sapıtıyor, geçmiş ve gelecek arasında dolanıp duruyorsunuz. Eğer benim yaptığımı yapar ve filme ikinci kez giderseniz, takip etmeniz çok daha kolaylaşıyor ve gözden kaçırdığınız bir çok ipucunu yakalıyorsunuz. İşin komik yanı, ipuçları daha yazılar yazarken başlıyor ve çoğu izleyici bunları ıskalıyor…

David Lynch’in “Mulholland Çıkmazı’nı Seyretme Kılavuzu” adı altında medyaya sunduğu 10 maddelik bir metin var. Aralarından bazılarını halen nasıl kullanabileceğimi anlamış değilim; filmi 3. kez izlerken bu anlaşılmaz maddelerden yararlanma yoluna gideceğim…

1)Filmin başını çok dikkatli izleyin çünkü iki önemli ipucu, daha filmin giriş yazıları bile tamamlanmadan veriliyor.

2)Kırmızı lamba süslerinin ortaya çıktığı yerlere ve zamana çok dikkat edin.

3)Adam Kesher’ın oyuncu seçtiği filmin adına dikkat edin ve ne zaman tekrar kullanıldığını takip edin.

4)Kazanın meydana geldiği yere çok dikkat edin.

5)Kim, kime neden anahtar veriyor ?

6)Kıyafetlere, kül tablasına ve kahve dolu fincana çok dikkat edin.

7)“Silencio” isimli klüpte kim dikkat çekmeye uğraşıyor ? Burada ne hissedilebiliyor, ne gözlemleniyor ve ne kazanılabiliyor ?

8)Camilla için sadece yeteneği yeterli mi ?

9)“Winkies”‘in arkasında bulunan adamın çevresinde olanlara dikkat edin.

10)Ruth Yenge nerede?

Ben bunlara bir şey daha eklemek istiyorum:

Kovboy, görüşmelerinin sonunda Adam Kesher’a şöyle söylüyor: “Eğer işini yanlış yaparsan beni bir kez daha göreceksin. Eğer işini yanlış yaparsan beni iki kez daha göreceksin.”

Ve filmin sonuna dek Adam Kesher kovboyu bir daha görmüyor; görüyorsa da bunu izleyici bilmiyor. Ama biliyoruz ki Adam Kesher, seçmelerde kovboyun istediği gibi davranıyor; bu durumda kovboyu iki kez daha görmesi gerekiyor. Oysa, orada o cümle Adam Kesher’a değil, bizzat izleyiciye söyleniyor!!

Cümlenin meali kanımca şu: “Eğer işini doğru düzgün yapar ve filmdeki hiçbir kareyi sektirmeden ipuçlarını adam gibi değerlendirirsen beni iki kez göreceksin. Yok eğer dikkatsiz davranırsan bir kez göreceksin beni…” Gerçekten de öyle oluyor… Filmin son 10 dakikasında kovboy görünüyor beyaz ekranda: Diana’nın kapısını açıp ona sesleniyor ve sonra gidiyor. Dikkatsiz izleyici için, Adam Kesher’la görüşmesinden sonra bu, kovboyun ikinci ve son görünüşü… Ama, aslında filmin son yarım saatinde kovboyun uzaktan, arka planda göründüğü bir sahne var ki, o sahnede kovboyu farketmeyenler için filmi çözmek imkansıza yakın…

Bir de mavi kutu olayı var… “Blue box” sinemada kullanılan teknik bir terim. Bunun ne olduğunu bilmeyenler için filmde zırt pırt elden ele dolaşan mavi kutunun neyi temsil ettiğini çözmek imkansız. Zaten filmde yazılar yazarken blue box kullanılmaya başlanıyor ve filmin en sonunda, yine aynı teknikle Diana ve Camilla’nın (diğer isimleriyle Betty ve Rita’nın) gülümseyen yüzleri Los Angeles’ın şehir görüntüsünün üzerine monte ediliyor.

“Nothing is real, everything is recorded!…” , diye tekrarlıyor Silencio’nun sunucusu defalarca… O kadar çok şeye gönderme var ki bu cümleyle… Herşeyden önce, sanki filmin gerçekliğine dalıp kendini unutmuş izleyiciyi şöyle bir dürtüyor sinemada olduklarına dair… İşin ilginci, bzim hatunlar da o sahnede izleyici olarak oturuyorlar ve adamı seyrediyorlar. Bir nevi kader ortaklığı var aramızda… Kaydedimiş şeyleri beraberce izliyor ve dinliyoruz… Bu nazik uyarının dışında, filmin çözümüne giden önemli bir ipucu da var bu cümlede: “Rüyalarda hiçbir şey gerçek değildir, herşey önceden zihnimize kaydettiklerimizin tezahürüdür…” Böylece, bu iki kadından birinin (artık hangisi olduğunu da söylemeyeyim) rüyasını izlemekte olduğumuzu anlıyoruz. Zaten Lynch de kılavuzunda bu sahneye dikkat çekmiş.

David Lynch filmi en başta ABC kanalları için bir televizyon dizisi olarak çekmiş. Ama kanal bu diziyi seyirci için fazlasıyla anlaşılmaz bulup üzerinde değişiklikler yapmaya girişince Lynch anlaşmayı feshetmiş ve Canal Plus’un verdiği 7 milyon dolarlık destekle filmi uzun metrajlı bir sinema projesine çevirmeye karar vermiş.

Sonuçta, Mulholland Çıkmazı ile David Lynch, Oscar’da en iyi yönetmen dalında aday gösterildi. Ayrıca Boston film eleştirmenleri en iyi film ve en iyi yönetmen olarak seçerken BAFTA’da da en iyi kurgu dalında ödül verdi. Yalnızca bir yönetmen değil aynı zamanda fotoğrafçı, heykeltraş, ressam, iç mimar, besteci ve söz yazarı, şair ve yapımcı olarak da çalışmalarını sürdürmekte olan David Lynch’in diğer filmleri şöyle:

-Blue Velvet
-Wild At Heart
-The Lost Highway
-The Straight Story

Benim şimdiye kadarki favorim şüphesiz Kayıp Otoban’dı, ama Mulholland Drive onu bariz solladı. Film hakkında onlarca sayfa yazmak geliyor içimden; ama hem okuyucuların izleyiciye dönüşmelerini engellememek, hem de fazlaca vaktinizi almamak için burada sonlandırıyor ve eğer Lynch’in önceki filmlerini veya bir zamanlar televizyonda izlediğimiz Uzak Tepeler adlı dizi filmini sevdiyseniz Mulholland Drive’ı iki eliniz kanda olsa izleyin diyorum. Adam kendini aşmış.

Konuk Yazar