Artık belki de İstanbul’da yapılan festivaller arasında “gelenekselleşmiş” sıfatını en fazla hak edeni İstanbul Film Festival demek yanlış olmayacak. Ne mutlu sinemasevere ve kendine “İstanbulluyum” diyene! Bu film ve sinema dolu şenliğe günler kala, bir zamanlar naçizane bir film festivaline ev sahipliği yapmış; ancak daha sonra bu özelliğinden uzaklaştırılmış bir kent olan İzmir’den böyle bir yazı yazmanın belki de çoktan zamanı gelmişti. Neden mi? Belki de ilk olarak her şeye genel bir bakış atmak gerekecek.

 

Kamera olarak ‘Canon XL-1s, 3 CCD, Zoom lens 16x XL 5.5-88mm’ objektif  ve  Manfratto 501 kafa, 350 MVB Professional Tripod  kullanılacaktır.” Bu cümle sinema ile ilgilenen insanların-amatör ya da profesyonel-üye oldukları oldukça kalabalık katılımlı bir elektronik posta listesine gelen bir çağrıdan alıntı. İletide, İstanbul’da açılacak olan yeni bir sinema atölyesinin tanıtım yapılıyor ve en son olarak eğitim esnasında kullanılacak olan teknik ekipmandan örnekler veriliyor. Şimdi buna gülmeli mi; ağlamalı mı? Bir İzmirli olarak yine İstanbul’da yeni bir sinema ile ilgili eğitim veren bir başka merkez daha olmasına mı vah etmeli, yoksa daha burada böyle atölyeler yokken, herkesin rüyasını süsleyen bir makineyle “eğitim” yapıldığını bilmenin getirdiği şaşkınlığı mı sürdürmeli? Hem güzel sanatlar fakültesiyle, hem de iletişim fakültesiyle sinemacı yetiştiren İzmir gibi ülkenin üçüncü büyük şehri sıfatını elinde bulunduran bir şehirde böylesine olanakların yokluğu ironim olmaktan öte, komik. Çünkü milyonları aşkın nüfusu ve nedense her daim modernliğiyle gerçek bir büyük şehir olması gereken İzmir’de ne yazık ki bırakın sinemayı, tüm sanat dallarında güdük kalmış olmanın ezikliği yaşanmakta. Evet doğrudur, İstanbul sadece bu ülkenin değil, dünyanın en büyük şehirlerinden biri olarak hak ettiği yerde bile değildir. Daha da büyük, önemli olaylara ev sahipliği yapmalı, sanatın şehrin her hücresine işlediği gerçek bir “kent” olmalıdır. Ama her şeyin İstanbul’a bağlandığı, o güzel kentin sanatta ve kültürde tekel olduğu gerçeği acı değil midir?

 

Bu sadece İzmir için değil, tüm diğer kentler için geçerli. Peki kim suçlu? Yıllar önce var olan film festivali artık İzmir’de yapılamıyor. Neden ekonomik. Şehre gelen hem sinemasal hem diğer sanatlara ait tüm eserler, gösteriler, etkinlikler şehre belki de bizden fazla önem veren yabancı ülke konsoloslukları ya da onlara bağlı kültür merkezleri sayesinde gerçekleşiyor. Prodüksiyon şirketlerinin, stüdyoların, laboratuarların, ajansların ve sinema okullarının çoğunun bulunduğu İstanbul gibi bir şehir varken, İzmir ya da başka bir şehirde sinema yapmaya çalışanların, kısıtlı bütçe, olanak ve kadrolarla kısa film denilen sinemanın üvey evlat muamelesi gören kardeşini bir nebze olsun yaşatmaya çalışanların günahı ne? İzleyici bulamamaktan yakınan salon sahipleri ya da dağıtımcılar acaba İstanbul’da vizyona girdikten ancak aylar sonra İzmir salonlarına gelen filmlere giden İzmirlinin oluşturduğu kuyruğu gördüler mi? Büyük şehirde oturduğu illüzyonuyla yaşayan bu kentin insanı, festival sonrası yine İstanbul’da vizyona girebilen bir filmi izlemek için nice korsan CD’cinin tezgahını yoklamıştır, onu da bilmezler. Çünkü sinema genel düşünceye göre sadece İstanbullunundur, ve geri kalan o “taşra” zaten bir iki cilalı vizyon filmi görse bile yeterlidir. İstanbul’da festival biletlerinin pahalılığı tartışılıp, gösterimler protesto edilirken; ta buradan İstanbullara otobüs ve otel paralarının yanında o biletleri ödeyen nice Sinefil vardır, bilinmezler. İstanbul’da on beş günde bir sinema atölyesi açılırken, İzmir’de sadece kitap ve dergileri okuyarak, kısa film çekmeye çalışan sinema sevdalıları vardır. Onlar yeni filmleri görmeseler de olur zaten!

 

Ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Çünkü asıl mevzubahis yer İzmir değil: İstanbul dışında kalan tüm büyük şehirler. Artık bu ezilmişliğin bir sonu gelmeli ve tüm bu şehirlerin gerçek kentsoylu aydınları, gençleri, öğrencileri bir an evvel ellerinden geleni yapmalı, ellerini taşın altına sokmalı. İzmir’de artık ülkede bir numara olma yolunda giden bir kısa film festivali var. İzmir Sanat ve DESEM İzmirlinin kaçırdığı yapıtları buluşturuyor izleyiciye. Ver her şeyden önemlisi bir yığın genç sinema sevdalısı, her yeni gün yeni yapıtlar kazandırıyor, her ne kadar izlenmeyeceklerini bilseler de.. Artık yapılacak olan bunları İstanbullunun da görmesi, İzmirlinin sesini daha da yükseltmesi. Çünkü yer önemli değil; tek gerçek sinemanın ta kendisi…

Tuna Yılmaz