Bir varmış bir yokmuş, deve tellalmış merkep berbermiş, zamanın birinde Osmanlı’nın adı sanı hükmü çokmuş. Avrupa’da Ren nehrinin kıyısında Mülhaym diye bir yerleşim varmış. Bu Ren ırmağının bir tarafında Alaman’lar, diğer tarafında ise Fıransız’lar otururmuş. Fakat, hasat zamanı Fıransız’lar nehrin beri tarafına geçerek güçsüz Alaman’lara zulüm eder, hasatına el koyar, karılarına kızlarına sarkar, sonra da işleri bitince nehrin karşı tarafına kendi yurtlarına dönerlermiş. Her sene yaşadıkları bu zulümden bıkıp usanan Alaman, düşünür taşınır ve en sonunda çareyi zamanın büyük, adaletli ve çok yardımsever hükümdarı Osmanlı Sultanına bir küçük heyet gönderip yardım dilenmekte bulur.
Zaman, Osmanlı’nın hala çok şaşalı, şatafatlı ve kudretli zamanı.. Karizma daha bozulmamış..
Heyet gelir, sıkıntıları ve yardım isteklerini Osmanlı sultanına iletir ve bu Fıransızlar’ın zulmünü anlatıp Sultan’ın onlara bi hadlerini bildirmesi dileklerinde bulunulur..
Sultan her şeyi hepsini dinler, yüzünü sıvazlar düşünceli bir tavır takınır.. Canı da pek istememektedir bu sıralar taa Alamanya’lara asker ve silah göndermek.
Kafası, aklı fikri hala Viyana’dadır..
Huzurundakilere, “tez mehterci başı buluna ve bir zurna ile buraya getirile” diye emreder..
Tez gidilir, mehterci başı bulunur Sultan’ın huzuruna diz çöktürülür.
Herkes şaşkınlıkta ve merak içinde beklerken Sultan zurnayı eline alır ve başlar…
“Siz bu meseleyi işte size vereceğim bu zurnayla halledeceksiniz”.
“Asker ve silaha hiç gereğiniz yoktur”..
Heyet ve diğerlerimeraktadır, “neler oluyor” diye..
Sultan devam eder..
Üç kişilik Alaman heyetini göstererek mehtercibaşına, “tez bu adamlara üç gün içinde zurna üfleme öğretile, biri davulcu yapıla, biri de karı kılığına sokula, göbek atma öğretile ve üç gün sonra tekrar bana geline. O zaman yapılacaklar benden dinlenile”…
Aynen Sultanın emri yerine getirilir. Üç gün içinde heyetten birine zurna öttürmesi diğerine davul çalması öğretilir, sonuncu Alaman erkeğine de dansöz entarisi giydirilip bi güzel göbek atma belletilir ve tekrar Padişahın huzuruna yüz vurulur.
Sultan bu Alaman heyetini, ikisini çaldırıp üçüncüsünün de oynamasını ufak bir imtihan ettikten sonra, “tamam, bu iş bitmiştir, şimdi gazanız mübarek ola” der ve esas yapılacakları söylemeye başlar..
“Alın size iki çuval mehter elbisesi, üç beş çuval da yeniçeri esvabı, dansöz donu, davul ve en önemlisi aha bu zurna.”
“Tez memleketinize geri dönün ve ırmağın size ait olan tarafında büyük bi otağ kurun, bi yanda etler kesin şenlikler yapın. Beri yanda mehter elbisesi giydirdiklerinizi çayıra yayın”.
“Zurnayı öttürün davulu dövün” .
“Üç beş yüz çiftçiye de aha bu yeniçeri esvaplarını giydirin. Sonra bakın bakalım neler oluyor”..
Alaman’lar hemen pek birşey anlamaz ama Sultan bu.. Emre karşı gelmek intihar. Başlarını eğer ve huzuru geri geri terkederler..
Memlekete dönülür, Osmanlı sultanının söyledikleri yapılır. Mehter esvapları giyilir, davullar çalınır, zurna öttürülür, bir yanda yeniçeriler diğer tarafta otağ, berisinde etler pişirilir, dansözler oynatılır..
Muhabbet gırla..
Karşı tarafta tüm bu olanları gören Fıransız şaşkına döner, benzi atar. “Aman Türk’ler, kaçanın anası ağlamamış” diye öyle bir kaçış kaçarlar ki bir daha ne oralara uğrar ne de nehrin bu yanına geçip mağdur Alamanlara zarar verirler..
Alaman zurnayı gösterip kıçı kurtarır..
Zaman geçer, Alaman’lar Fıransız’lara karşı kazandıkları bu cansiperane meydan savaşından sonra Karlsuhr şehrinde bir müze kurarak, en başta o zurna olmak üzere diğer Osmanlı esvabı mucizelerini teshir eder ve her yıl bir karnaval düzenleyerek o günlerin anısına şenlikler yapar ve eğlenirler.
İşte böyle… Biraz masal, biraz gerçek…
Zamanında Türk’ün bir zurnasına böylesine teslim olan Avrupa’lı, şimdi 7 milyonu orda, 70 milyonu da Türkiye’de olmak üzere toplam 80 milyon Türk’ün çaldığı davulu Osmanlı’dan aldığı zurnayla oynatıyor..
Yaptığı zibidilik, anlayana…
Kim demiş “zurnada peşrev olmaz” diye…
(Zibidi: Davulu tokmakla döverken aynı esnada diğer taraftan vızz vızz diye ince bir ses çıkaran çubuk.)