Bu kadın İstanbul’un en ünlüsü. Amerika’dan bile özel müşterileri var. Her sene Washington’dan uçak bileti yollayıp, bütün masraflarını karşılıyorlarmış, çok iyi yani. Biliyorsun bana söylediklerini.”
“Biliyorum ama yine de korkuyorum Maya anlayamazsın. Burada seninle oturuyoruz ama ben sakin değilim. Bu bekleme odasına benzeyen, tuhaf, kasvetli yerde”.
Murat buraya geldiğimi öğrenirse. Küplere biner. Ona göre böyle şeyler tam bir saçmalık. Dehşete düşer benim buraya geldiğimi bilse. ‘Bu ancak cahil, zavallı insanların yapacağı bir şey. Sen nasıl yaparsın’ der. Haklı aslında. Ama hayat sorularına cevap vermeyince… Kendini çaresiz hissettiğinde… İçim daralıyor. Murat bunu yapmamın sadece bir fantazi olduğunu düşünse kızmaz aslında. Ne de olsa işi fantazi onun. Sinema en büyük fantazya! Sanat bir fantazyadır ya da hiçbirşeydir. Yine de, Murat gibi uluslararası ödüller almış, ünlü bir sinema yönetmeninin biricik nişanlısının, Devlet Opera ve Balesi’nin baş balerinin yani benim bu odada bekliyor olmam ona göre kabul edilemez bir şey. Benim için de öyle ya. Şeytan dürttü bir kere. Ya da Maya’nın ısrarı dürttü. Aslında çaresizliğim.
Ülkenin gururu, Altın Ayı ödüllü Murat Kapkı’nın nişanlısının, sosyetenin en gizemli falcısının evine girerken görülmesi büyük haber. Paparaziler bilse kapıdan çıkarken kare kare fotoğrafımı çekerler. Uyuyan Güzel, ünlü yönetmen Murat Kapkı’nın nişanlısı falcı falcı dolaşıyor. Şok şok şok. Murat Kapkı’nın nişanlısı Çağlayan Şamlı gizlice nereye gitti? Az sonra. Murat Kapkı’nın müstakbel eşi Çağlayan Şamlı sosyetinin gizemli falcısı Madam K’nın evine girerken görüldü. Tanrım, Murat delirir herhalde.
Cep telefonum taş gibi. Hiç haber yok. Tek bir iyi haber. Başka çarem yoktu artık. Ya dün gece gördüğüm rüya. Boş ver gitsin. Sadece bir rüya. Kabus. Karabasan. Ama yine de Maya’ya anlatıp, randevuyu iptal edelim dedim ama olmaz dedi. Bu saatten sonra geri dönemezmişiz.
“Nasıl biri bu Madam K.”
“Girince kendi gözlerinle görürsün”.
“Genç mi yaşlı mı, güler yüzlü mü, esmer mi sarışın mı, nasıl söylesene”.
Maya duymuyor. Ya da duymamış gibi yapıyor. Onun bu halleri. Gözleri pencereye takıldı kaldı. Sanki o taş kilisenin çatısına kilitlendi.
Rüyamda şimdi girdiğimiz gibi bir eve girmiştim. Apartmanın devasa kapısı ağır ağır açılıyor ve bir karanlığa dalıyorduk Maya’yla. Maya’nın kahkahalar atan yüzünü seçer seçmez, şefaf kireç beyazlığında bir el beni karanlığa çekti. Hayatımda gördüğüm en beyaz tenli el. Ürküten bir aklıkta. Sonra bir çift yeşil göz. Bana bakıyordu. Bu Madam K. Madam K’nın gözleri. Büyüyor büyüyor ve beni içine alıp, yutuyor.
Maya’ya göre bu tamamen onun bilinçaltımın bir oyunu. Sürekli “Ne var bu kadar korkacak? Diyor. “Birkaç aya kadar kadar Murat’la evlenip, New York’a uçacaksın. Uyuyan Güzel’de başbalerin sensin. Yarın gece büyük gala” Buraya sadece Deniz için gelmedin mi? Deniz’le ilgili de inan iyi şeyler olacak. Biliyorsun bana geçen yıl söylediklerini. Her şey nasıl gerçek oldu” diyor.
Doğru. Dediği gibi oldu. Hepsi gerçekleşti. Geçen sene Madam K, onun bacak kaslarında bir problem yaşayacağını ve baleyi bırakmak zorunda kalacağını, ancak sonra büyük bir sinema projesinde yer alacağını ve bu projeyle önüne yepyeni kapıların açılacağını da söylemişti. Öyle anlattı bana. Gerçi bütün bunların gerçekleşmesinde aslan payı benim. Maya rahatsızlanıp başbalerinliği bırakmak zorunda kalınca, başbalerin oldum, çok istediği Uyuyan Güzel’de başrolü aldım ama bunda benim bir suçum yok ki. Hem benim sayemde Murat onu yeni filminde oynattı. Mutlu olmalı, önünde bambaşka bir kariyer şansı açıldı.
Murat. Herşeyim benim. Bir dediğimi iki etmez. Ona Maya acayip bir depresyonda, bir daha bale yapamayacak, eve kapandı, sürekli kilo almakla meşgul, ne olur bir şeyler yap dediğimde beni kırmadı. Bak şimdi yüzü gülüyor. Murat Kapkı’nın filminde rol aldı. Evet biliyorum, zor, insanın başbalerinken ve henüz yirmidördündeyken baleyi bırakmak zorunda olması, ama şimdi bak önünde yeni bir kariyer şansı var.
Şimdi Uyuyan Güzel benim. Çok istiyordum evet ama benim suçum değil Maya’nın başına gelenler. Maya hep çok şanslı olduğumu söyler. Öyleyim de. Çocukluğumdan beri. Bolluk, başarı, sevgi ve ilgi içinde büyüdüm evet. Güzel, yetenekli ve şanslı doğanlardan biriyim evet ama şimdi. Şimdi…Şimdi perişanım, en büyük arzusu benim balerin olmam olan annem çöktü, babam yasta. O yüzden buradayım. Deniz yüzünden. Tanrım nasıl olur? Hala inanamıyorum. Onsekiz yaşında, dünyalar güzeli çocuk, benim bir tane kardeşim Deniz. Bir gün eve gelsin ve salonun ortasına yığılsın. Komaya girsin. Doktorlar bunun nedenini bulamasın. Hem de ülkenin en ünlü doktorları. Ve kardeşim, ölüm gibi yarı uykuda olsun. O mavi odada kıpırtısız. Tıpkı uyuyan güzel gibi.
Zaten o yüzden buradayım. Allah’ın Madam K’sının kapısında. Murat bilse. Neyse bilmeyecek zaten. Aslında nasıl da çıkıp gitsem diyorum, korkuyorum böyle şeylerden ben. Bir de o rüya. Maya da ne kadar vurdumduymaz gözüküyor.
Pozitif bilim, tıp, geleceği söyleyemiyor, çaresiz kalıyorsa, kalbimi yatıştırmak için bir şey yapmam lazım. İyi bir şey duymam lazım. Eğer iyi bir şey duyarsam anneme de güç veririm. Çünkü bir şeye inanırsan o gerçek olur. Hep öyle oldu benim hayatımda. İnanırım ve gerçek olur. Şanslı olmak böyle bir şey galiba.
Belki de herşeyin bedeli vardır. Güzelliğin, parlak başarıların, herkesi kıskandıracak bir nişanlının. Kaç kız benim yerimde olmak ister! Türkiye’nin yarısı mı! Tamamı. Belki de nazardan oldu hepsi. Gözler yiyip bitiriyor bizi. Bana bir şey olmadı bütün negatif enerji güzelim kardeşimi vurdu. Deniz iyileş hadi, iyileş ablanı seyret sahnede. Hadi ne olur.
Murat’la o görkemli nişanı yaptığımızdan beri daha çok hissediyordum zaten o negatifliği. Aslında her şey tesadüf. Murat’la tanışmam da tesadüflerin en güzeli. Yine de hayatta tesadüf denilen bir şey yoktur derler. Her şey çizilmiş, planlanmıştır derler.
Geçen yıl, Maya rahatsızlanıp, Uyuyan Güzel rolü bana kalmasa belki böyle olmayacaktı. Tabii bir de orkestramızdaki başkemancı Cevher, Murat’ın çocukluk arkadaşı olmasa. O gün prova bittiğinde, Cevher biraz hızlı davranıp binayı erken terk etse ya da kulise biraz daha geç gitse böyle olmazdı. Hiç unutmuyorum o anı. Sahnede kaldım, herkes gitmişti. Son dönüşü bir kez daha çalışmam gerekiyordu. Parmaklarımın ucunda yükselip karşıya baktığımda o kıvılcımlı gözleri gördüm. Beni seyrediyordu. Döndüm, bir kez daha döndüm. O kıpırdamadı. Orada öyle bana baktı. Zaten o bakış o bakış.
Rüya çift. Kıskandıran ikili. Murat’ın Hollywood’tan çağrılması ve benimse New York’un en ünlü bale topluluğuyla görüşecek olmam kıskançlıkları daha da arttırıyor biliyorum. Ama Deniz’in bir suçu yok ki!
Oda kapısı açıldı şimdi. Bir ayağı aksak, gözleri şaşı, orta yaşlarda bir kadın belirdi kapıda, bize bakıyor. Ağzı çarpık mı yoksa bana mı öyle geldi. Demek Madam K, bu. Neyse gözleri yeşil değilmiş! Bir şey işaret ediyor. Maya’ya sen otur diyor gözleriyle. Ben. Bana gel diyor galiba.
“Yalnızca siz, küçük hanım”.
Tanrım terliyorum fena halde. Saçlarım neredeyse yapış yapış olacak. Birden boşandı ter. Hayırdır inşallah. Rüyanın etkisi. Şu ter damlasına bak, tam gözümün içine süzülüyor. Buğulandı gözüm. Girmesem. Ama artık geri dönüş yok. Geldim bir kere.
Aksak ayağıyla bayağı da hızlı yürüyor. Kapıya bak. Ne kadar büyük. Çok da çirkin bir kahverengi. Tabut gibi. Aaa, kadın nereye kayboldu. Birden ortalıktan yitiverdi. Sanki hiç var olmamış gibi.
Alabildiğine büyük bir salon. O kadar büyük ki; o dar koridorun sonunda nasıl bu kadar geniş bir salon olabiliyor anlayamıyorum.
Salonun tam ortasında koyu kırmızı kadife bir örtüyle kaplı yuvarlak masa yapayalnız duruyor. Şunlar da ne garip, şu kaktüsler. Tanrım o da ne. Duvara dayanmış, siyah örtülü bir yatak var. Şu duvarda asılı, boydan boya bir guguklu saat de ne! Saat 12’yi bir mi geçiyor. Ne acayip bir kuş bu. Ölü gibi bir kuş ama tahta tabii. Yuva kapısında donmuş gibi. Duvarlar ne kadar çıplak ve ne kadar kireç beyazı.
İnanmıyorum!. Duvara yaslanmış, otopsi yatağına benzer siyah örtülü yatakta kıpırtı var. Ne oluyor orada. Yatak kıpırdıyor. Yok hayır. Biri kalkıyor yataktan. Yataktan kalkan karaltı bana doğru ilerliyor. Bu bir kadın. Siyah kadife pelerinli kadın; Madam K.
“Yattığınızı fark etmemiştim”.
Kadın kedi gibi yürüyor. Siyah kuzguni bir kedi gibi. Rüyamdaki kadar korkunç. Elli yaşlarında. İçinde bol grileri olan, beline kadar inen dağınık uzun saçlı. Yeşil gözlü değildir umarım. Gözleri gök mavisi. Yok yok mavi değil. Tanrım nasıl olur. Gözleri yok. Cam onlar. Camgöz o. Göz yok. Tanrım…
Bakamıyorum. Gideyim. Bakmasın bana öyle camgöz gözlerini dikip. Dayanamam ben buna. Bakamam ben. Tanrım o kol ne kadar beyaz. Şeffaf kireç beyazı eliyle kolumu sıkıyor. Canım acıyor. Korkunç bir şey. Teni ne kadar şeffaf. Hayaletimsi şeffaf.
“Kehanet yatağına geldinse, kehanetsiz çıkamazsın.”
Çıkamaz mıyım. Bıraksın kolumu. Şimdi de beni yuvarlak masaya götürüyor. Tabureye oturayım. Sırtım sırılsıklam oldu.Terim siyah kadife kaplı tabureye damlıyor, hissedebiliyorum.
Ne yapıyor bu kadın. Kireç beyazı şefaf elini masanın üzerinde gezdiriyor. Neden böyle yapıyor.
İnanmıyorum! Masa ışık doldu. Kırmızı örtü sanki tavan delinmiş de üzerine güneş ışığı tam merkezden düşmüş gibi aydınlandı. Kırmızı masa yarıldı ve beyaz bir ışık örttü onu sanki. O da. Guguk kuşu ötüyor. Bir iki ve üç. Ne biçim ötüş bu. Ötüş değil pıhlama sanki. Böyle öten bir guguklu saat görmedim hiç. Zaten topu topu bir kere görmüştüm o da Nimet teyzelerin evindeydi ve çok sevimliydi ama bu. Ne biçim guguk kuşu! Kuşun da gözleri tuhaf. Parıl parıl. Cam gibi o da. Bu, bu guguk şu değil bu bir baykuş. Bir puhu kuşu. Uğursuz. Sevmem ben baykuşları.
Konuşuyor şimdi. Ne diyor bu kadın.
“Ayın karanlık yüzüyle yüzleşmeye geldiysen yüzleşeceksin. Kehanet Tanrı’nın istemediği bir şeydir ama madem geldin, dinleyeceksin. Gözlerime bakamıyorsun değil mi? Korkuyorsun. Ama masanın üzerine birden yayılan ışığı görmüş olmalısın. Görmeyen gözlerimin ışığını. Henüz ergenlik çağında bir genç kızken, gözlerimden bu ışığın çıktığını ve bu ışıkta her şeyi görebileceğimi fark ettim. Her şeyi, bütün olacakları görüyordum, ya da her şey benim gördüğüm gibi oluyordu. Annem, geleceği görmeye çalışmanın bağışlanmayacağını söylerdi ve beni bundan vazgeçirmeye çok çalıştı. ‘Bana, belki geleceği görebileceksin ama hiçbir güzelliği görmeyeceksin, seçimini yap’ dedi. Kehaneti seçtim. Gözlerimi verdim ve geleceği aldım. Yazgımı seçtim. Şimdi sen de buraya gelerek yazgını benim gördüklerime teslim ediyorsun. Bundan sonra yazgın benim gözlerimin gördüğü. Camgözlerimin. Tanrı’ya güvensizlik gösteren bedelini öder. O yüzden sana verilen cevapla yetin. Gelecekle ilgili oburluk gösterme, öğreneceğini öğren, gerisini merak etme”.
“Kardeşim”…
“Ailende büyük keder görüyorum. Kardeşin şu an ölümün eşiğinde. Uyuyor. Kimse bir şey yapamıyor. Annen sürekli ağlıyor. Baban derin bir yeis içinde. Mavi odada kıpırtısız yatan genç çocuğun başında koşturuyorlar ama kimse bir şey yapamıyor. Ama aniden uyanacak. Hemen şimdi. Geri dönecek. Kimse ne olduğunu anlamayacak ama iyileşecek. Tamamen”.
Aman Tanrım. Deniz uyanacak. İyileşecek. Benim canım, küçük kardeşim. Küçükken de hassastı. Onda özel bir şey var. Benim kadar güzel değil ama güzeldi. Ben ilk çocuk olduğum için. Ama o da erkek işte. Ohhh. Hafifim artık. Tamamen hafif. Eskisi gibi şanslı. Meltemle kıyıya vuran bir dalga kadar özgür ve hafifim. Ne mutlu Tanrım. Tamam artık. Herşeyi öğrendim. Gidiyorum. Boşuna korkmuşum. Çok güzel şeyler söyledi. Başka bir şey sormam gerekmiyor. Niye sorayım ki. Yok sormayacağım. Deniz dışında herşey yolunda zaten. Murat beni seviyor, evleneceğiz, başarılıyım. Daha ne ki. Başka sorum olmayacak. Gerek yok. Ama yine de bakalım benimle Murat’ı bilecek mi. Evleneceğimizi yani. Bunu da bilirse, gerçekten dedikleri kadar varmış. O zaman daha çok inanırım. Sorsam mı? Sormasam mı? Sormayacağım. Ama düğün nasıl olacak? Murat Hollywood’da başarılı olacak mı? Ben Broadway’e çıkar mıyım mesela. Bunları bilmek isterim tabii. Ama bana çok soru sorma dedi. Merak kediyi öldürürmüş. Ama ben kedi değilim ki. Beni öldürmez. Tamam soracağım.
“Peki Madam K. Başka ne olacak hayatımda?
Tanrım niye sordum ki bunu. Öğreneceğimi öğrendim. Niye soruyorum başka ne olacak diye. Neden sordum. Yok öğrenmek istemiyorum gerisini.
“Çok çok teşekkürler Madam K. Minnettarım size. Hoşçakalın”.
Ne kadar çirkin bir kadın. Uğursuz uğursuz gülüyor. Bir şey söyleyecek ama dinlemeyeceğim.
“Çok geç artık. Başka ne olacak diye sormayacaktın”.
“Geri aldım. Sormuyorum. Bilmek istemiyorum. Geleceğimi biliyorum ben”.
“Geri alamazsın”. “Bir kere sorduğun şey geri alınamaz. Artık cevabı duymak zorundasın. İştah, güzel bir şeydir çocuğum ama sen oburluk yaptın. Sana merak ettiğin sorunun cevabını söyledim ama sen daha fazlasını öğrenmek istedin. O halde öğreneceksin, oburluğunun bedelini. Ve yazgının oburluğuna verdiği tepkiyi”.
“Vazgeçtim” dedim ya.
“Vazgeçemezsin. Soru soruldu”.
“Seni bir sahnede görüyorum. Çok kalabalık. Bir gösteri var. Herkes şık giyinmiş. Müzik var. Bir kuğu gibi süzülüyorsun. Alkışlar var ancak birden etrafı dumanlar saracak. Büyük bir yangın olacak. Herkes kaçışacak. Ama kimse ölmeyecek. Genç bir adam görüyorum. Yakışıklı, güçlü ve seni seviyor ama onunla evlenirsen ikiniz de öleceksiniz. Deniz aşırı bir yolda uçağınız düşecek. Kimse sağ kalmayacak. İkinizin birlikte kaderi uğursuz. Bu uğursuzluk, ikiniz birlikte oldukça hiçbir zaman silinmeyecek”.
Tanrım. Tanrım. Tanrım. Tanrım.
“Ne diyorsunuz siz. Yalan söylüyorsunuz. Neden uğursuz olsun ki. Hiçbir şey uğursuz değil. Biz çok şanslıyız bir kere. Sen cadısın. Zombisin. Uğursuz olan sensin”.
“Geldiğinde sana karşı dürüst oldum. Gözlerimi nasıl kaybettiğimi anlattım. Sen kafanda bir soru ile geldin. Cevabını aldın. Ama yetinmedin. Yazgı açgözlülüğü sevmez”.
“ Vazgeçtim ama”
“Vazgeçemezsin” demiştim.
“Ya o soruyu sormamış olsaydım”.
“Sordun. Artık gidebilirsin”.
Yalancı. Bu kadın bir şarlatan. Pislik. İnanmıyorum. Hiçbir söylediğine inanmıyorum. Deniz iyileşecekmiş. İyleşsin tabii. Ama nasıl iyileşecek ki. Koskoca doktorlar bir şey yapamıyorlar. İçim boşaldı sanki. Yürüyorum ama bacaklarım artık benim değil. Onlar başkasının bacakları. Neden sordum ki! Neden! Neden uğursuzluğu çağırdım. İnanamıyorum saat yine 12’yi bir geçiyor. Kuş yine guguk kuşu olmuş. Demin baykuştu. O, sadece benim sorumda mı baykuş oldu. Yok canım sıkıntıdan hayal görüyorum. Bir an önce çıkalım. Şu kapıyı açıp, kurtulayım buradan.
“Gidelim. Hadi çabuk ol Maya, hemen gidelim. Soru sorma bana. Çıkalım buradan hemen. Bir an önce havaya ihtiyacım var”.
“Tamam” gidiyoruz. Çıkıyoruz işte. Ama nereye gidelim. Ne oldu. Ne dedi Madam K.”
“Sahile gidelim”.
Sahildeyiz ama nefes alamıyorum. Deniz aynı deniz değil sanki. O sevdiğim deniz. Denize bakarken artık sadece bir çift göz görüyorum. Camgözleri. Bana sürekli “yazgı açgözlülüğü sevmez” diye fısıldıyor. Ya doğruysa, o zaman nasıl evlenirim Murat’la ya da nasıl ayrılırım ondan. Seviyorum onu. O benim tek aşkım.
Bu uğursuz kadına Maya getirdi beni. Uyarabilirdi. Fazla soru sorma diyebilirdi. Bir şey söyleyebilirdi. Bak nasıl memnun duruyor. Sanki onun yerine başbalerin olmamın intikamını alıyor benden. Yoksa yoksa başka bir şey mi. Saçmalıyorum. O benim dostum. Mu! Zaten Deniz komada. Kolay kolay iyileşemez. İyileşsin tabii ama. O kadar kolay mı iyileşmek. Yavaş yavaş olur. Aniden iyileşmeyecek. Aniden iyileşecek dedi. Hemen dedi. Aniden iyileşmezse demek ki yalan söylemiş olacak. Pis uğursuz cadı. Bunu polise vermeli. O karanlık yerde uğursuz bir şeyler çeviriyorlar. Sosyetenin göz bebeğiymiş. Gözsüz biri nasıl gözbebeği olacak ki. Yok soru sorma demiş. Kardeşim hemen iyileşmezse. İyileşemez o hemen. Nedenini bile bilmiyorlar komaya girmesinin. Hiçbir şey gerçek olmayacak. Niye yangın çıksın ki binada. Çok güvenli bir kere. Uçağımız düşecekmiş. Niye düşsün. En iyi uçakla gidiyoruz. Amerikan Hava Yolları. Uğursuzmuşuz ikimiz. İkimiz birlikte olursak ölürmüşüz. Birileri bu kadına para vermiş, beni Murat’tan ayırmak için. O salon, guguk kuşu hepsi düzmece. Kandırıyorlar insanları. Buraya gelmek hata. Zaten Deniz aniden iyileşmeyecek. İyileşmesi çok zaman alır. Aniden iyileşmeyince de kehanet doğru olmaz. Bana soru sorma demişmiş de. Sana para ödedim. Avuç dolusu. İstediğim kadar soru sorarım. Zaten hepsi yalan. Türkiye’nin en iyi doktorları Deniz’e ne olduğunu anlayamıyor. Meczup bir kadın aniden iyileşecek dedi diye. Mucize mi olacak yani. Gülerim buna. İyileşmeyecek hemen. Telefon çalıyor. Murat olmalı. Ama şimdi konuşamayacağım.
“Bir İstanbul masalı, senin telefonun, Çağlayan baksana. Duymuyor musun. Telefon diyorum. İstanbul masalının melodisi. Bu seninki. Öyle boş bir çuval gibi durmasana. Neyse ben bakıyorum”.
“Murat mı?”.
“Alo, evet Ülkü teyze. Evet benim, evet Çağlayan yanımda. Neee sahi mi. Gerçekten mi? Allahım çok şükür. Çok şükür. Tamam biraz sonra oradayız”.
“Deniz komadan çıktı değil mi?
“Evet Çağlayan evet. Annen aradı. Çıkmış iyileşecek. Mucize olmuş. Öyle diyorlarmış doktorlar. Onlar da inanamıyorlarmış. Tam şoktalar. Gerçekten bu bir mucize. Gülsene artık. Sevinsene biraz. Kardeşin iyileşecek. Hızla tepki veriyormuş. Hadi gül artık.Yarın büyük gün hem. Çifte sevinç. Yarın Uyuyan Güzel olacaksın”.
“Evet. Uyuyan Güzel’im ben. Bundan böyle hep uyuyan güzelim artık”.