32 yaşındaki bir hasta, terapisti Richard Crowley’i arar ve bulur. “Başparmağımı emmeme engel olamıyorum,” diyerek şikayette bulunur. “Bu konuda fazla endişelenmeyin,” der Crowley. “ama her gün bir başka parmağı emmeyi deneyin.” Hasta, kendisine söylenildiği gibi yapar. Ancak elini her ağzına götürdüğünde, hangi parmağının o gün için dikkatinin nesnesi olacağına dair bilinçli bir seçim yapması gerekir. Hafta sona ermeden, bu huyunu bırakır. “Bir bozukluk alışkanlık olduğunda, üstesinden gelmek zordur,” der Richard Crowley. “Ancak ancak bizden yeni tavırlar geliştirmemizi, yeni kararlar vermemizi ve seçim yapmamızı talep ederse, onun bu çabaya değmeyeceğinin farkına varırız.”
*********
Eski Roma’da Sybiller olarak bilinen bir grup kahin Roma İmparatorluğu’nun geleceğinin önceden tahmin eden dokuz adet kitap yazar. Kitapları Tiberius’a götürürler. “Bunlar ne kadar?” diye sorar Roma İmparatoru. “Yüz altın,” diye yanıtlar Sybiller. Tiberius onları öfke içinde huzurundan kovar. Bunun üzireni Sybiller kitapların üç tanesini yakar ve geri dönerler. “Hala yüz altın değerindeler,” derler Tiberius’a. Tiberius güler ve reddeder: neden dokuz kitaplık parayı altı kitaba ödesindir ki? Sybiller kitapların üç tanesini daha yakar ve geri kalan üç kitapla geri dönerler. “Fiyatları hala yüz altın,” derler. Tiberius, merak içinde kalır ve fiyatı ödemeye karar verir. Ancak imparatorluğunun geleceğinin yalnızca bir kısmını okuyabilir. Mürşid der ki, yaşamın önemli bir bölümü, fırsatlar sunulduğunda pazarlık etmemektir.”
*********
İki Rabbi Nazi Almanyası’ndaki Yahudilere manevi konfor sağlamak için mümkün olan herşeyi denerler. İki yıl boyunca, dayanılmaz korkular yaşayarak takipçilerini sakınabilmiş ve farklı cemaatlerde dini eylemlerini icra edebilmişlerdi. En sonunda yakalandılar. Rabbilerden biri, kendisine olabilecekler konusunda endişelenerek, sürekli dua eder. Diğeri ise her nasılsa, bütün gününü uyuyarak geçirir. “Neden böyle davranıyorsun?” diye sorar korkan rabbi. “Gücümü koruyabilmek için. Ona daha sonradan ihtiyacım olacağını biliyorum,” dedi ötekisi. “Peki korkmuyor musun? Bize ne olacağını bilmiyoruz.” “Yakalandığımız ana kadar korkuyordum. Şimdi bir tutukluyum, beni korkutacak ne gibi şeyler olabilir, bana ne olabilir. Korkmak için zaman sona erdi; şimdi umut etme vakti.”
*******
Mürşid der ki: “Rıza. İnsanların uzun süreler boyunca şüphe ettikleri bir şeydir. “Rızanın eksikliğini duyduğumuz için ve riskli oldukları için yapmayı başaramadığımız ne kadar şey vardır? “Rıza eksikliği” sonucunda yanlış algıladığımız şeylere bir örnek: yabancılarla konuşmaktır. Küçük bir konuşma da olsa, ufak bir temas, sohbet de olsa, yabancılarla nadiren konuşuruz. “Ve her zaman için böylesinin daha iyi olduğunu söyleriz. “Böylelikle bize yardım edilmemesine ve Hayatın bize yardım etmemesine yol açarız. “Uzaklığımız kendimizden emin olmamızı ve kendimizi önemli hissetmemizi sağlar. Ancak aslında, bizler meleğimizin diğerlerinin sözcükleri ile tezahür etmesine izin vermiyoruz.”
********
Yaşlıca bir keşiş zamanının en güçlü kralının meclisinde yer almak için davet edilir. “Çok azla yetinebilen insanı kıskanırım,” der kral. “Ben de Majesteliğinizi kıskanıyorum, benimkinden bile az ile yetinen,” der keşiş. “Ne demek istiyorsun? Bu ülkenin tümü bana ait,” der kral, saldırganca. “Tabii ki,” der yaşlı keşiş. “Ben gezegenlerin müziğine sahibim, dünyadaki bütün nehirlere ve dağlara. Benim ayım ve güneşim var, çünkü ruhumda Tanrı var. Senin Majesteliğin, buna karşın, sadece bu krallıkta geçiyor.”
*********
“Tanrı’nın mesken tuttuğu dağlara gidelim,” der şövalyenin biri dostuna. “O’nun yapmayı bildiği tek şeyin bizlerden bir şeyler istemek olduğunu, bu karşın yüklerimiz konusunda imdadımıza yetişmediğini kanıtlamak istiyorum.” “Ben oraya inancımı göstermeye gidiyorum,” der öteki. Geceleyin dağın doruğuna ulaşırlar – ve karanlıkta bir ses işitirler: “Yerdeki taşları atlarınıza yükleyin.” “Gördün mü?!” der ilk şövalye. “Böylesi bir tırmanışın ardınan, daha ağır bir yük bile taşımamızı istiyor. Ben itaat etmeyeceğim buna!” ikincisi sesin söylediğini yaptı. Dağın eteğine geldiğinde, şafak söküyordu, ve güneşin ilk ışıkları dindar şövalyenin taşıdığı taşların üzerinde parlayınca bunların en saf elmaslar olduğunu gördü.” Mürşid der ki: “Tanrının kararları gizemlidir; ama hep bizim yanımızdadır.”
*********
Mürşid der ki: “Sevgili dostum, sana belki de bilmediğin birşeyi anlatmalıyım. Bu haberleri nasıl daha kolay söyleyebileceğimi düşünüyordum – daha canlı renklerle nasıl boyayabileceğimi, ona Cennetin vaatlerini, Mutlak’ın görünümlerini nasıl ekleyebileceğimi, nasıl ezoterik açıklamalar sağlayabileceğimi- ama bunlar uygulayamadım. “Derin bir nefes al ve kendini hazırla. Dobra olmak zorundayım ve seni temin ederim, anlattığım şeylerden kesinlikle eminim. Bu yanlış çıkmaz bir öngörü, kuşku götürmez. “Bu şudur: bir gün öleceksin. “Bu yarın da olabilir ya da belki elli yıl sonra, ama -er ya da geç- öleceksin. Eğer korkuyorsan, korkmasan iyi olur. Eğer başka planların varsa, bugün neler yapacağın hakkında dikkatli düşün. Ve yarın. Ve hayatının geri kalanında.