Güneşli meydanda kahvemi yudumlardan gözüme ilişti ilk kez… ‘Hayatımda gördüğüm en güzel insan’ dedim kendi kendime.. Çok uzun değildi ama ince ve hoş bir görünümü vardı. Gözlerim uzun süre ellerine takıldı; kahve fincanını tutan parmakları o kadar hoştu ki, bir an piyano çalıyor olabileceği geldi aklıma. Açık kumral, kısa saçları ve yuvarlak gözlükleri vardı. Göz rengini göremeyeceğim kadar uzaktı benden; doğrusu göz rengi pekte umurumda değildi… Garsonu çağırıp hesabı ödeyene kadar O’na bakmaya devam ettim… Sadece masadan kalkarken şöyle bir göz ucuyla baktı bana… O an, O’na aşık oldum…

O gider gitmez oturduğum cafe çirkinleşti sanki, anlamsızlaştı… Yüreğimde hem bir kıpırtı, hem de hüzün…

Günlerce O’nunla yeniden karşılaşabilmek için dualar ederek yürüdüm sokaklarda; aklımda o son anda bana bakışı… Yüreğim hiç tanımadığım bir insan için ağlıyor, bu daha önce hiç yaşamadığım bir şey…

Bir akşam hüzün dolu bir iki göz yaşı döktükten sonra Büyücü’ye gitmeye karar verdim. Ayaklarım da bir bezginlik, sanki zorla Büyücü’ye gidiyorlardı… Aslında beni rahatsız eden şeyi biliyordum; zor geliyordu, gururuma dokunuyordu bir adamın beni sevmesi için Büyücü’ye gitmek… Ama O’nu gördüğümden beri yemek bile yiyemiyordum… Ruhumu nasıl huzura kavuşturacağımı bilemiyordum; sadece bir kez daha görebilseydim, sadece dokunabilseydim bir kez, sadece sevseydi O da beni, benim O’nu sevdiğim gibi…

Kapıyı iterken içimde bir ikilem; girse miydim, girmese miydim? Yok, yok, girmek istiyordum çünkü bu sorundan başka türlü kurtulamazdım…

‘ Merhaba’ derken Büyücü, gözlerim dükkanın dekorasyonuna takıldı… İçerisi pembe tonlarında boyanmıştı ve her yerde yüzlerce kalp asılıydı… Büyücü’nün oturduğu masada kocaman, kadife yapraklı, koyu pembe güller vardı… Güller o kadar güzeldi ki, bana gerçek değillermiş gibi geldi. Dokunmak istedim, elime kocaman bir diken battı.

‘ Oh, ‘ dedim, ‘ dikenleri ne kadar büyükmüş. Etimin içinde kalan dikeni çıkarmaya çalışırken, Büyücü:

‘ Gel , yardım edeyim, ‘ dedi. Elimi ona uzatırken ekledi:

‘ Bu kadar güzel bir gülün canını yakacağı aklına gelmedi, değil mi? ‘

‘ Hayır, gözlerim sadece güzelliğine takılmıştı, dikenine değil, ‘ dedim…

‘ Söyle bakalım, bu kez neden geldin bana? ‘

‘ Sebebini biliyor olmalısın, ‘

‘ Sen söyleyene kadar, hayır, ‘ dedi Büyücü.

‘ Doğru değil, çünkü ne zaman buraya gelsem, dükkanın içi bile isteğim doğrultusunda değişmiş oluyor. Sen her şeyi biliyorsun,’ dedim kızgınlıkla.

‘ Bilen ve gören sensin, ben değilim. Bildiğini sandığın şeye inanıyorsun, gördüğünü sandığın şeyin gerçek olduğunu düşünüyorsun. Ve ne bileceğine, ne göreceğine de kendin karar veriyorsun, yanılıyor muyum? ’ dedi Büyücü.

Günlerdir içinde yaşadığım sıkıntıyla birlikte anlamlandıramadığım sözleri beni iyice çileden çıkardı… Bağırmak için ağzımı açtım, sonra sessizce kapadım. Yanımdaki koltuğa oturdum. Derin bir iç çektikten sonra:

‘ Birini gördüm, bir hafta kadar önce. Aşık oldum ama adını bile bilmiyorum… Ne yaparsam yapayım aklımdan çıkartamıyorum. Hayatımda ilk kez kendimi çaresiz hissediyorum. Onun beni sevmesini istiyorum. Bunu yapabilir misin? ‘

‘ Sevgi nedir sence ? ‘ diye sordu. Cevap veremeyecek kadar yorgundum. Kafamın içinde sorusu gidip gidip geldi; bence sevgi ne demek? Sevgi, sevmek, sevilmeyi istemek; sevgi…

Ağlamaya başladım, göz yaşlarımı kontrol edemiyordum. Günlerin sıkıntısıyla ağırlaşan yüreğim, her bir göz yaşıyla yeniden hafiflemeye başladı… Ağlayamaz olana kadar ağladım…

‘ Sevgi nedir ? ‘ diye sordum Büyücü’ye… Bana soruyla cevap verdi:

‘ Peki, sevgi ile tutku arasındaki fark nedir, sence ? ‘

‘ Lütfen, beni sevmesini sağlayabilir misin, lütfen ? Karşılığında ne istersen onu vermeye hazırım. Lütfen. ‘

‘ Karşılığında hayatındaki tüm sevgi anlarını senden geri alacağım. ‘

‘Nasıl yani?’

‘ Şimdiye kadar yaşadığın tüm sevgi anlarını elinden geri alacağım, hiçbir şey hatırlamayacaksın.’
…Aşklarım, oğlum, doğumu, ilk kelimeleri, yürüyüşü, okula gidişi… Aklımda mezuniyet gününde bana sarılan annem ve babam… Yeğenimi ilk kucağıma aldığım an… Hep yanımda olan arkadaşlarım… Yüreğimi titreten anlar, yüreğimi insan yapan anlar, yüreğimi yürek yapan anlar… Beni ben yapan, beni insan yapan anlar… Sevgiyle güldüğüm, sevgiyle ağladığım , sevgiyle yoğrulduğum anlar… Gözümden iki damla yaş aktı, son iki damla… Sonra Büyücü’nün sorusunu tekrarladım yüksek sesle:

‘ Aralarındaki fark ne, sevgi ile tutkunun? ‘

‘ Cevabını sen ver, ‘ derken Büyücü kızgınlıkla ayağa kalktım. Benimle eğleniyor olmasına kızdım. Benimle açık açık eğleniyordu. Sonra çaresizlikle mırıldandım:

‘ Artık özgür değilim, sevgi beni özgür kılmıştı. Artık özgür değilim. Özgürlük ve tutsaklık… Sevgi ve tutku… ‘ Arkamı dönüp çıkarken, Büyücü’nün kahkahasına karışan sesi yankılandı.

‘ Hangisini tercih edeceğini biliyorum. ‘

Ardımdan kapanan ağır kapıyı seyrederken içim çekildi. Yıldızların aydınlattığı sokakta ayaklarımı sürüklercesine ilerlerken mırıldandım:

‘ Ama ben bilmiyorum. ‘

 

Deniz Kite