Büyücü’ye ilk gittiğim günden beri ayaklarım beni yeniden Büyü Dükkanı’na sürüklüyor. Her gün önünden geçmemek için savaş veriyorum, ama nafile.. Mıknatıs gibi bir güç devamlı kulağıma: ‘Gel’ diyor. ‘Gel ve büyülerimi dene’.

Kendimi rahatlatabilmek ve kulağıma sürekli fısıldayan bu sesten kurtulmak için olmadık bahaneler buluyorum… Nafile.. Boşuna Büyü Dükkanı değil adı, insanı çeken bir şeyler var orada..

Sonunda şu karara vardım:
‘Eğer evrendeki tüm bilgilere sahip olabilirsem, bir daha Büyü Dükkanı’na gitmem. Öyle ya, tüm bilgileri alabilirsem, her şeyi yapma gücüne sahip olabilirim.. Bu kadar çok şey bilirsem, bir daha neden Büyücü’ye gideyim?‘

Bu fikir beni öyle etkilemişti ki, zafer kazanmış kumandanlar gibi gururla Büyü Dükkanı’na yöneldim.. Yavaş yavaş yürüdüm. Kapıyı itip içeri girmeye çalışırken rahattım. Daha önceden içeri girdiğim için girişin nasıl olduğunu biliyordum; aynalarla kaplı bir odaya girecektim. Hatta hangi kapıyı seçeceğimi bile biliyordum..

O da ne? Bir adım geriledim, acaba yanlış dükkana mı girdim? Yok, yok, doğru.. Giriş kocaman bir kütüphane gibi.. Demek daha önceki gelişimden sonra Büyücü dükkanın içini değiştirmiş..

‘Hoş geldin, şaşırmış gibisin?‘ dedi Büyücü.

‘Aynalarla kaplı bir odaya geleceğimi sanıyordum,’ diye cevap verdim.

‘Sanmakla bilmek ayrı şeyler.. Bilmiyor musun? ‘

‘Evet, ama. Daha önce gelmiştim ve bu kadar kısa sürede buranın bu kadar çok değişeceğini düşünemedim.’

‘Düşünemedin mi? Acaba kendini bazı koşullara şartlandırmış olmayasın? Hiçbir şey düşünmeden gelseydin, gördüğün hiçbir şey seni şaşırtamazdı.. Kafanda bir şeyleri düşündükçe kendini kısıtladığının farkında mısın? ‘

‘Bilemiyorum‘ dedim..

‘Neden geldin buraya, isteğin ne?’

‘Evrendeki tüm bilgilere sahip olmak istiyorum.‘

‘Zor bir şey istiyorsun, zor ama olanaksız değil. Peki, karşılığını da verebilecek misin?‘

‘Karşılığında ne istiyorsun? ‘

‘Öğretme yeteneğini senden geri alacağım, hiç kimseye hiçbir şey öğretemeyeceksin. İyi düşün, burada gördüğün milyonlarca kitapdaki bilgiler bir anda senin olabilir. Burada evrenin tüm gizi saklı.’

‘Ama kimseye bir şey öğretemeyeceğim?’

‘Evet, bu yeteneğini senden alacağım.’

Aklıma oğlum geldi; her gün bana bir şeyler soran güzel oğlum.. Ona bir şeyler öğretememek nasıl olurdu? Ya okuldaki öğrencilerim? Ya yazı yazdığım dergiler? Arkadaşlarımla sohbetlerim nasıl olurdu? Biri hastayken ve ben nasıl iyileşeceğini bildiğim halde, söyleyemeseydim? Her şeyi bilmek ve hiçbir şeyi paylaşamamak…
Bilgi paylaşılamadığı sürece ne işe yarar? Öğrenmek isteğim sonsuz ama öğretmek isteğim de bir o kadar sonsuz.. Bilgileri öğretemedikten sonra o bilgi ağırlığıyla nasıl yaşar insan? Bilmek, her şeyi bilmek… Ve hiçbir şey öğretememek…

‘Hayır,’ dedim Büyücü’ye ‘ bu bedel çok ağır ve insafsız, bunu ödeyemem.’

Büyü Dükkanı’ndan çıkmak üzereyken, Büyücü bana bir kitap uzattı. Üzerine baktım, ‘ Evrenin Tüm Gizleri İçimizde Gizli ‘ yazıyordu.. Merakla sayfaları açtım…Hepsi boştu… Sorarcasına başımı kaldırdım, Büyücü gitmişti…Ardından havada benden giderek uzaklaşan sesi asılı kaldı:

‘ Ne zaman yazmaya başlayacaksın? ‘