Bölüm 1: Sonsuzoğlan
BİR VARmış, BİR YOKmuş..
Evvel zaman içinde bir Sonsuzoğlan varmış. Bu Sonsuzoğlan’ın da kıpır kıpır bir ruhu, hiç susmayan bir çenesi, dört bir yanı gözleyen gözleri ve hiç dinmeyen merakı varmış. Bu merakı öyle bitmez tükenmezmiş ki bu uğurda burnunu sokmadığı yer, peşinden koşmadığı bilgi, yemediği zılgıt kalmamış. Çenesi de hiç susmadığı için kafasını sağa sola çarpar çarpar dururmuş.
Neyse efendim birgün bu delioğlanın aklına “yahu ben burada ne arıyorum; ben kimim aslında yaa” diye bir soru takılmış. Gün boyu düşünmüş düşünmüş durmuş, gitmiş anacığına sormuş. Anacığı “sen benim oğlumsun, burada o yüzden varsın; gerisini hem ne düşünürsün? Kafayı mı yemek istersin?” demiş. Babacığı “Cenab-ı Hakk’ın denemesi bu, cennete cehenneme gideceğimiz belli olacak” demiş. Sonsuzoğlan da kabul eder biçimde yakasını silkmiş ve “annem babam öyle diyorlarsa, öyledir” deyip başka konuları merak etmeye devam etmiş.
Bir gece rüyasında kocaman bir melek görmüş. “Bu ne güzel bir melek böyle” demeye kalmadan o melek onun üzerine ayaklarıyla basmış ve yatağa yapıştırmış. Sonsuzoğlan yatakta kımıldıyamıyormuş ve gözlerini kaldırıp meleğe bakmış. Meleğin arkasında bir anda gökler açılmış. Mavinin her tonundan yedi tabaka görmüş. Sanki bir tayfunun içine bakıyor gibiymiş, ama gökyözünden yeryüzüne açılan bir tünel gibiymiş de aynı zamanda. Sonsuzoğlan korkmuş ve “nolur git” demiş. Melek bir anda kalkmış ve yokolmuş. Sonsuzoğlan nefes nefese uyanmış ve hemen yanında yatan anacığına bakmış. Anacığı mışıl mışıl uyuyormuş. “Herhalde rüya gördüm, hayrolsun” diye kendi kendine söylemiş ve söyler söylemez melek geri gelmiş ve onu tekrar aynı biçimde yatağa yapıştırmış. “Tamam tamam rüya değil, kabul ediyorum, lütfen git çok korkuyorum” diye yalvarmış meleğe ve melek ona gülümseyip gitmiş.
O geceden sonra Sonsuzoğlan hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını hissetmiş bir an içinde, ama ne olduğunu da anlamamış açıkcası. Hemen koşmuş en yakın arkadaşı Begokız’ın anasına gördüklerini bir bir anlatmış. Begokız’ın anası demiş ki ona “aklın başına geliyor ey oğul, kendini bileceksin hazır ol”. Sonsuzoğlan şaşırmış ve bir “hö?” çektikten sonra “ben kendimi bilmiyor muyum ey ana, ben annemin babamın oğlu; allahın kuluyum, iki kolum var iki bacağım, bir de oynadığım kardaşlarım… adım da sonsuzoğlandır benim, ötemde ne olabilir ki benim?”. Yaşlı kadın gülümsemiş ve demiş: “Herşey zamanı geldiğinde ey oğul. Karşı dağdaki köyde bir yaşlı kadın yaşar, birgün ona gidecek ve soracaksın tekrar bu soruyu; o zaman alacaksın yanıtını öğreneceksin kim olduğunu… Ama şimdi gelmedi o zaman biraz daha bekle”.
Bu konuşmanın üzerinden aylar geçmiş. Koyunlar yavrulamış, kuzular keyifle bağırmış; çiçekler açmış, çiçekler güzel kokular saçmış, havalar ısınmış, doğa uyanmış… Sonsuzoğlan bu sıcak zamanları çok severmiş, üstü başı çıplak uyurmuş evinin damında… Ve bir gece o melek yine girmiş rüyasına ve ona sormuş: “Soruların vardı kendine ey Sonsuzoğlan! Yanıtlarını almaya hazır mısın?”. Sonsuzoğlan meleğe şaşkın şaşkın bakmış ve sormuş: “Ben zaten tüm gerçekleri bilmiyor muyum? Allahın kuluyum, anamın oğluyum; kitabım yücedir benim, her gerçeği ondan bilirim”. Melek gülümsemiş ve gülümseyişinde şu mesaj gizliymiş: “sen öyle san!!!”. Sonsuzoğlan gözlerini açmış. Güneş gerine gerine doğarken yeni bir günün müjdesini veriyormuş.
Sonsuzoğlan hemen hazırlanmış ve karşı dağdaki köydeki bilge kadını görmeye gitmiş…
Bölüm 2: Bilge Kadın
Ertesi gün olunca Sonsuzoğlan koşa koşa karşı köye gitmiş. Aslında köy karşıda imiş ama Sonsuzoğlan oraya hiç gitmemişmiş. O yüzden bilge kadını da hiç görmemişmiş. Karşısına çıkan bir köylüye sorunca adam ona karşısındaki koca tepeyi işaret etmiş ve Sonsuzoğlan koşturarak gitmeye başlamış o tepeye doğru.
Koşmuş, koşmuş, koşmuş… Koşarken ağaçların yanından geçmiş, sonra bir derenin üzerindeki köprüden, köyün kahvesinde insanlar oturmuş çene çalıyormuş, kuzular meleşiyor, ördekler vraklıyormuş, havada mis gibi çiçek kokuları varmış… Ama Sonsuzoğlan bunların hiçbirini görmeden doğru koşmuş ve bir eve gelmiş.
Evin girişindeki çok güzel bahçede ak saçlı bir kadın otuyormuş. Kadın beyaz entariler içinde, nur yüzlü, melekler gibi bir kadınmış. Sürekli ileri geri sallanarak dualar ediyor, arada derin derin nefes alıyormuş. Sonsuzoğlan buldum işte bilge kadını diyerek yanına gitmiş ve sormuş “Ey bilge kadın, bana söyler misin hayatın gerçeği ne, kimiz biz esasında?”.
Kadın önce hiç tepki vermemiş ve sonra yavaş yavaş dönmüş Sonsuzoğlan’a ve “söylemek isterdim ey oğul ama ben de arıyorum onu. Bulmak için gece gündüz dua ediyorum ama nafile. Saçlarım ağardı, halen bulamadım. Ama bulursan sen bana söyle”. Sonsuzoğlan şaşırmış: “sen o bilge kadın değil misin peki? hem değilsen madem köyünüzün içinde hayatın gerçeğini bilen bir kadın olduğunu hiç duymadın mı, kalkıp bir kez olsun ona sormadın mı?”.
Kadın yanıtlamış: “ey oğul, duydum ve gittim ona ama bana öyle birşey söyledi ki burada oturmak cevabı bulmak için daha kolay geldi. Bence sen de dön buradan ve ona gitme. Sen onun dediğini yapamazsın. Kimseler yapamaz onun dediklerini. Ama illa gidecem dersen var git şuradadır evi. Allah yolunu açık etsin” demiş ve sallanmaya ve duasına devam etmiş.
Sonsuzoğlan şaşırmış vaziyette yoluna devam etmiş ve az öncekinden daha güzel bahçeli kocaman bir ev görmüş. Bahçesinde diğerinden de ihtişamlı hani sadece masallarda görünenler gibi ulvi ve yine beyaz saçlı ve dudakları sürekli birilerine birşey anlatıyormuş gibi hareketli bir kadın oturuyormuş. Bu kadını görünce Sonsuzoğlan “İşte buldum onu. Ne kadar da muazzam görünüyor. Kesinlikle bana yanıtı verir bu” diye sevinerek kadının yanına gitmiş ve sormuş “Ey bilge kadın, bana söyler misin hayatın gerçeği ne, kimiz biz esasında?”.
Kadın dönmüş ve direk konuşmaya başlamış: “Evrenin bir ucundan bir ucu milyonlarca ışık yılıdır. Bu noktaların arasında bir sürü varlık yaşar. Bu varlıklar biraraya gelmeli ve yaşamalıdırlar. Değişim zamanları geldiğinde varlıklar değişirler. Mevsimlerin dönüşü gibi tıpkıdır bu değişim dönemi. Kendimizi saf tutup, kötülükleri sevmeli, kendimize sarılmalıyız. Haydi barışın ve kardeşliğin şarkısını söyleyelim…” gibisinden bitmek bilmeyen bir sürü cümle sıralamış Sonsuzoğlan’a ve bizim oğlancık da şaşkın şaşkın ona bakakalmış. “Ama siz bana birsürü şey söylediniz. Bunlardan hangisi?” deyince. Kadın yine birsürü cümle sıralamaya başlamış ve hiç susmayacak gibiymiş.
Sonsuzoğlan artık umudu kesip “peki hiç bilge kadından söz edildiğini duydunuz mu?” diye sorunca. Kadın “dünyadaki bütün bilgeler biraraya gelmeli ve birliği kurmalıdır. O zaman ışıklar bir araya gelecek ve bayram edecek…” diye bir cümle serisine başladığında Sonsuzoğlan hayalkırıklığına uğramış biçimde yoluna devam etmiş.
Sonsuzoğlan az sonra üçüncü bir evle karşılaşmış. Bu ev bir sürü yarım yamalak büyümüş bir sürü çiçekten oluşan çok geniş bir bahçeye sahipmiş. Her türlü çiçek varmış ve görüntü çok güzelmiş ama çiçeklerin hepsinde biraz yada birçok eksiklilklerin olduğunu görmüş Sonsuzoğlan. Bahçede oturan kadın ise diğer ikisinde de haşmetli ve beyaz saçlı fakat bahçesindeki çiçekler gibi yarım yamalak giysiler giymiş biriymiş. Oğlanı gülümseyerek buyur etmiş ve hemen sormuş: “Bana en büyük dileğini söyle ey oğul”. Sonsuzoğlan yanıtlamış: “Hayatın gerçeği nedir, ben kimim aslında onu bulmak ve sanırım bunun yanıtını bana verecek olan kişi sensin. Senden bahsedildiğini duydum ve seni görmeye geldim”. Kadın yine gülümsemiş ve yanıtlamış: “Ey oğul doğru yere geldin. Sana şimdi yanıtı veriyorum. Hayatın ve bizim gerçeğimiz istemektir. İstediğin herşey olur. Bak bu bahçeye. Tüm bu bahçeyi ben yarattım. Bu köyde benimki kadar çeşitli bir bahçe var mı sen söyle?”. Oğlan aldığı yanıta şaşırmak ve biraz da kırgınlık yaşamakla birlikte merak ettiği birşey daha vardır ve sorar: “Peki neden buradaki herşey yarım veya eksik?”. Kadın yanıtlar: “Eksik mi? Eksik değil ki, onların hepsi birbirinden güzel çiçekler. Ben doğduğumdan beri bu bahçedeyim ve sadece bir kere köyde yaşayan bilge kadını görmeye gittiğim kısa süre dışında hiç de dışarı çıkmadım buradan ama biliyorum ki köyün en güzel bahçesi benim”. Sonsuzoğlan kadının bilge kadın olmadığını anlayıp rahatladıktan sonra bilge kadını görmeye niye gittiğini sorduğunda şu yanıtı alır: “Ey oğul, duydum ve gittim ona ama bana öyle birşey söyledi ki burada oturmak cevabı bulmak için daha kolay geldi. Bence sen de dön buradan ve ona gitme. Sen onun dediğini yapamazsın. Kimseler yapamaz onun dediklerini. Ama illa gidecem dersen var git şuradadır evi. Allah yolunu açık etsin”.
Sonsuzoğlan gördüklerinin şaşkınlığı ile yürümeye devam ederken derede taş sektiren bir keloğlan görür ve yanına gider. Ziyaretlerinin de etkisiyle yorulan Sonsuzoğlan biraz dinlenmek için keloğlanın yanına oturur ve birlikte taş sektirmeye başlarlar. Bir süre sonra keloğlan bizimkisine döner ve “nereden geliyor, nereye giyorsun ey yolcu” diye sorar. Bizimkisi bilge kadını aramak için geldiğini söyler ve başından geçenleri anlatır. Her bir bahçeyi ve kadını anlatışında keloğlan gülümser ve der ki: “birinci bahçedeki kadını bilge kadın binoturur-bir kalkar mağarasına yollaydıydı ve oradaki bin oturanı kaldırıp, bir kalkanı da oturtmak görevi verdiydi. Ancak o zaman sana hayatın gerçeğini söylerim dediydi, ama kadın gitmedi ve ben bahçemde oturarak da bulurum yanıtı deyip kaldı. İkinci bahçedekini ise binkonuşur-birdinler mağarasına yolladı ve oradaki bin kişinin susmasını ve dinlemesini, bir dinleyenin de konuşmasını başarmak görevi verdi ama kadın onun dediklerini dinlemediği için ne söylediğini anlamadı ve bahçesine geri döndü. Üçüncü bahçedekini ise binister-biryaratır mağarasına yolladı ve oradaki bin isterin yaratan, bir yaratanın isteyen olmasını başarmasını ancak o zaman sırrı vereceğini söyledi. Ama kadının çoktan kafası yeni bir isteğin peşine düşmüştü ve hayatın gerçeğini öğrenme isteğini orada tıpkı bahçedeki çiçekleri gibi yarım bırakıp gitmişti”.
Sonsuzoğlan “peki sen bunları nereden biliyorsun Keloğlan” diye sorduğunda. Keloğlan başındaki işkembeyi çıkartmış ve Sonsuzoğlan ayın ondördü gibi güzel bir kızla karşılaşmış. “Çünkü onlara o görevi ben verdim, Sonsuzoğlan ve sen de onlar gibi bu sırrı öğrenmek isteyenlerdensen senin de bir görevin olacak. Ama bugüne kadar verdiğim hiçbir görevi yerine getiren olmadı. O yüzden eminsen kendinden vereceğim bu görevi sana” deyince kız, Sonsuzoğlan dili tutulmuş bir halde “evet, istiyorum” demiş.
Kız gülümseyerek “kim demiş bilgeler illa yaşlı, beyaz saçlı ve ulvi görünecek” diye göz kırptıktan sonra “Ey Sonsuzoğlan, sana yaratılışın sırrını vermemin tek bir yolu var. Binuyur-biruyanık mağarasına gideceksin ve oradaki bin kişiyi uyandırıp, bir kişiyi uyutacaksın. İşte o zaman sana ancak sırrı veririm” demiş ve aniden ortadan kaybolmuş.
Sonsuzoğlan şaşkınlıktan bir süre kendine gelememiş halde derenin kenarında oturmuş ve sonra “yolcu yolunda gerek” deyip binuyur-bir uyanık mağarasını aramaya koyulmuş.
Bölüm 3: Evrensel Kurbağa
Sonsuzoğlan, bilge kadının yanından ayrılıp evine gelmiş, anasına olan biteni anlatmış, yola çıkacağını söylemiş, azık hazırlamasını istemiş. Anacığı “oğul oğul ben sana demedim mi bu konulara fazla kafa yorma diye! kafayı yesen gene iyiydi yanımda olurdun, şimdi bir de uzaklara gideceksin, beni buralarda yalnız koyacaksın, ben sensiz ne edem” deyince Sonsuzoğlan “ana ana güzel ana, ben oğlunum her zaman ama yok bana huzur hayatın sırrını öğrenmedikçe, kendimin kim olduğunu bilmedikçe. Sen merak etme geleceğim geri ve oğulcuğun olacağım gene. Sen korkma allah benim yanımda” yanıtını vermiş. Anası durumu kabul edip istemeye istemeye de olsa azığını hazırlamış ve öpüp oğlunu yolcu etmiş.
Sonsuzoğlan köyünden ayrılırken son bir kez dönüp arkasına bakmış. İçinden bir ses ona “köyüne iyi bak Sonsuzoğlan, bir daha gördüğünde hiçbirşey eskisi gibi olmayacak” demiş. O anda içinde yoğun bir şüphe ve korku hissetmiş. “Acaba gitmesem mi? Burada rahatım, mutluyum, güvendeyim. Neden bırakıyorum ki tüm bu güzellikleri. Ne uğruna? Hem aradığımı bulacağım ne belli, gidip de dönmemek, dönüp de görmemek var. Şimdi vazgeçersem ne güzel gider öğlen ayranımı içerim anacığımın, kollarına kıvrılır uyurum, hem yarın evlenir çoluk çocuğa da karışırım…”.
Sonra bir an için herşeyden vazgeçmiş ve geri dönmeye hazırlanmış. “Önümde koca koca dağlar, taşlar, ormanlar var. Ben deli miyim bu güzel köyü bırakıp kendimi kurda kuşa yem edeceğim. Kendimin kim olduğunu bilsem ne olacak sanki. Amannnn boşver be Sonsuzoğlan dön geri”.
Köyüne doğru yürümeye başladığında bir anda bir ses duymuş yanında: “Vrakkk, vrakkk Sonsuzoğlannnn burrrraya bakkkk vrakkk”. Sonsuzoğlan bir an çevresine bakınmış ve bir taşın üzerinde bir kurbağa görmüş.
“Vrakkk, burrrrraya bakkkk, burrrrayaaaa”.
Sonsuzoğlan şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırıken “anaaaa, kurbağa konuşuyorrr”.
“Vrakkk tüm hepsi aynı tepkiyi vermekkkk zorunda mı bunların vraakkk. Çokkkk sırrrrradann”
“Kusura bakma kurbağa kardeş, ben konuşan kurbağaların sadece masallarda olduğunu sanırdım. Hem benden başkaları da mı oldu konuştuğun?”
“Vrakk masallarda mı? Vraaaaak vrakkkk vrakkk vrakkkk (gülüyor).Çevrende gördüğün herrrrrrşey konuşurrrrr, sen dinlemesini bilirrrrrrsen. Bakkkkk mesela seni en yakın arrrrrkadaşım çakkkkıltaşıyla tanıştırrrrrayım. Vrakkk.”
“Merhaba çakıltaşı, tanıştığımıza memnun oldum”.
“Vrakkk, öyle sessiz durduğuna bakma, aslında çok gevezedir. Vrakkkk. Neyse şimdi gelelim konuyaaa. Vrakkkk. Ben geri dönmeekkkk isteyenleri uyarmakkkkla görevli evrensel kurbağayım. Sonsuzoğlann biliyorum geri dönmekkkk istiyorsun. Daha önce birrrrçokkkkları döndü. Valla ben de sıkkkkıldım bu işten, yeni görrrrev isteyecem bu gidişleee.. Hele korrrrkup köyüne gerrrrrrii dönenlerrrr birrr sürrrreeee orrrrada burrrrada vakit öldürüp sanki gidip gelmişlerrrr gibi anlatıyorlar yaa hikayelerrr. Hele diğerleri de onlaraaa inanıyorlarrrr ya!!! Ahh ahhh eski tadı kalmadı bu görrrrrevin. Vrakkkk. Neyse Sonsuzoğlan. Sen de birrrr umut görrrrrüyorrrrrum. Dönebilirrrrrsin evet vrakkk, ama dönerrrrsen birrr daha hiç gelemeyebilirrrrsin burrrralara… Korrrrkkuyorrrrsunnnn biliyorrrrrum ama öncekkkkilerrrrre deee dedim. Cesaret korrrrkkkkmamakkkkk değil, kkkkorrrrkkkkunaaa rağmennn harrrekkket edebilmekkkktirrrr. Sen burrrraya geldiğine görrrre ilkkk adımı atmışsın, dönme geriii ve devam et. İlerrrrisiiii bilinmez belkkkkiii ama bilinmezlikkkklerrrr büyükkkk mucizelerrrri de berrrraberrrrinde getirirrrr. Vrakkk. Sen adımı at, onlarrrr sana gelecekkkktirrrr…”
“İyi söylüyorsun, güzel söylüyorsun da kurbağa kardeş. Bilemiyorum. Aslında buraya gelene kadar çok hevesliydim, ama şimdi içime düştü bir şüphe. Ben ne güzel oturuyordum evimde mutlu mutlu, ne diye gidiyom dağa taşa, kurda kuşa, gurbete sılaya …”
“Vrakkk çünkkkü zamanı geldi Sonsuzoğlan. Sen hazırrrsınnn. Dağ taş diyorrrrsun ama dağı taşı aşacak eliin varrrr. Kurrrrt kuş diyorrrrsun, kurrrrtla kuşla konuşacakkkk dilin varrr. Gurbet sıla diyorrrrsun, öğrrrrrenecekkkkklerini şimdiden biliyorrrr olsan sen bana sorarrrrrrsın nerrrrresi gurrrrbet, neresi sılaa, vrakkk!!! Gel sen dinleee beni, hem bugüne kkkkadarrrr kaç kkurrrbağayla kkkonuştun kkki??”
Sonsuzoğlan bu sözlerden sonra “Kurbağayı konuşturan yaradanın elbet başka mucizeleri de vardır. Bakalım daha neler göreceğiz. Hayırlısı olsun” deyip kurbağaya “Teşekkür ederim kurbağa kardeş. Sen olmasan geri dönecektim. Seni yaradan Allah yolumu açık etsin” diyerek dağlara doğru yürümeye başlamış.
Sonsuzoğlan uzaklaştıktan bir süre sonra kurbağa silkinmiş ve bilge kadına dönüşüvermiş. Bilge kadın yüzünde hafif bir gülümsemeyle “Yolun açık olsun Sonsuzoğlan, mucizeler seninle… Yanıtlarını bulmuş olarak geri döneceksin biliyorum” demiş ve arkasını dönerek köyüne doğru ağır ağır yürümeye başlamış.