Kalktığımda ağzımda pas tadı vardı bu sabah. Kalktığımda derken, uyandığımda demek istiyorum.. Yatağın içinde cenin pozisyonunu alarak dönüp durduğum, iç sesimin “Haydi fırla!” ünlemleri eşliğinde geçen kayıp vakitten bahsediyorum. Çapaklar göz kapaklarımı açarken canımı yakacak kadar sarmış kirpiklerimin etrafını. Hastalanmak üzereyim sanırım, öncesinde hep bu olayı yaşarım, gözlerimi açamamak! Ne büyük korkudur, kör olmuşçasına hissedilenler.. Aynı arkadaşım Iris gibi.. Ona çok üzülüyorum aslında ama hiç çaktırmıyorum aksine yanındayken aynı Batman’deki Joker gibi sırıtıyorum. Yalnız gözlerimden süzülen damlalar için henüz bi çare bulamadım, bunu da çözmeliyim.. Iris benim hayatımın kahramanı, onu öyle çok seviyorum ki zamanımın tamamını onun yanında geçirsem bundan şükran duyarım. Bana bildiklerini kimi zaman bir kandil ışığının loşluğunda sunuyor kimi zaman sahne ışıklarının parıltısıyla. Benden tek istediği hangisinin bana daha fazla doygunluk yaşattığını bulmam. Kendimi keşfetmem bir nevi… Çünkü söylediğine göre ben asıl “ben” i fazla kabul etmiyormuşum, ara sıra baş gösteren hırçınlığım da bu sebepten ötürüymüş. Iris söylüyorsa kesinlikle haklıdır. Bu cümlemi duysa bana gene kızar adım gibi eminim ve hatta der ki “Ah Danny benim gözbebeğim, lütfen sadece ve sadece kendine inan!”. İstiyorum Iris hem de çok… Bundan 3 yıl öncesine kadar hayatımın aşkıydı Iris, ta ki beni kendisinden vazgeçirene kadar.. Ah bu inatçı bayan! Neymiş efendim, aramızdaki yaş farkı değilmiş önemli olan, esas problem tamamen bendeymiş. Bu kadın hem beni çok sevip hem bana nasıl bu denli üzücü açıklamalar yapabiliyor halen şaşıyorum… Velhasıl-ı kelam Iris o günden sonra, bir yanda benim hayat koçum oldu. Gün geçtikçe bu fikri daha çok benimsedim. Onu asla kaybetmeyecek olmak beni cezbetti ve aşkımı hayranlığa dönüştürdüm. Iris içimde verdiğim bu sağlam kararları bilse belki bana karşı bir tutku besler miydi acaba? Ah Iris ah… Öyle yaman bir kadın ki, sevgilim olduğunu ağzımdan zorla aldığı zaman ilk onu tanıştırmamı istemişti. Kafam oldukça karışmış bir halde ona baktığımı farkediyordu, o gözleri beni görüyordu ve inanılmaz bir biçimde beni delip geçerek içimde olan biteni anlıyordu. “Danny gözbebeğim, size birer fincan İrlanda kahvesi ikram etmeme izin vereceksin değil mi artık?” . Şu cümlenin karşısında, her kelimenin altında ezilerek sadece kafamı salladım. Tutup kolundan getirecektim Melinda’yı, başka çarem kalmamıştı. Melinda çocukluğumun beraber geçtiği güzeller güzeli bir melezdi. Annesi Avustralya’da doğmuş, babası da İrlandalı (Iris’in ne kadar zeki olduğundan bahsetmiş miydim?) ve ortaya benim biricik Melinda’m çıkmış işte. Çok net gözlerimin önünde onun küçücük bir kızken bile delicesine güzel olduğu… Karamel rengi saçları ve bal rengi gözleri vardı. Rüzgarın bütün renklerini teninde toplamıştı sanki ve güneş ışınlarını Melinda üstünde toplar öyle yansıtırdı adeta. Ben sevilmeyen, fazla arkadaşı olmayan çocuklardandım. Melinda da bir anda girivermişti hayatıma, yakınımızdaki evlerden birine taşınmışlardı, öyle söylüyordu. Gerçi ben ne evlerini gördüm bugüne kadar ne de ailesinden birini, ne kadar tuhaf…

 

Bu ilaçlar onu biraz olsun sakinleştirecek üzülmeyin lütfen, Iris Hanım iyi olacak endişeniz olmasın…

Melinda’yı kapının açılmasını beklerken izledim yine. Iris’in yavaş ama kendinden emin ayak seslerini duyunca kendime geldim. O inatçı, dediğim dedik kadın yardımcı istemezdi hiç kendisine. Bütün işlerini kendisi yapabilirdi, öyle söylüyordu. “Danny gözbebeğim, evde kalabalık olursa daha çok takılır düşerim. Böyle yavaşım ama takılsam takılsam ancak kendime dolanırım.” der ardından da içten bir kahkaha patlatırdı. Bu gülüşleri beni mutlu ederdi, Iris o kadar sık gülerdi ki… Bazen ağlamaya başlayana kadar gülerdi, beni korkuturdu. Canım benim… Kapıyı açar açmaz eminim gözleriyle olmasa bile bi şekilde gördü Melinda’nın parıltısını. Yüzünü bir tebessüm kapladı ve elini doğruca sevgilime uzattı. O an dünyanın ne kadar garip bir yer olabileceğini bir defa daha anladım. Çocukluk arkadaşım, gençlik aşkım… Aradan geçen kayıp yıllar, birbirini hiç göremeyen iki insan ve şimdi! Az bir zaman öncesine kadar aşk dolu olduğum gözleri görmeyen kadınla yanyana oturmuş kahve hüpürdetiyorlardı. Akıl almaz… Konuşmaları da öyle hararetliydi ki sanki yıllardır görüşmeyen onlarmış gibi. Arada bir bana da dönüp “Sence de öyle değil mi Danny birtanem?” , “Bu güzel bayana katılıyorsun değil mi Danny gözbebeğim?” gibi sorular yönelterek aslında kibarlık ediyorlardı. Bir an onları izlerken ikisini de ne kadar çok sevdiğimi farkettim. Onları yitiremezdim. Tam bunları düşünürken Melinda ağzından “rapor” lafını kaçırmış olacak ki bir anda sesi kesildi ve ben melodisini yitirmiş bir şarkı gibi durakladım. Konuyu değiştirmek Iris’e düşmüştü ve tabi ki bu kadının başaramayacağı tek bir şey bile yoktu, cümlelerini allayıp pullayıp kafamı dağıtmıştı yine – ta ki içeri gidip fotoğraf albümlerini getirmeye yelteninceye kadar. Melinda’ya neler olup bittiğini sorduğumda güzel dudakları acı bir tat bırakıyordu bende. Ufacık bir busenin ardından önemli bir şey olmadığını ve göğsünde ufacık bir kistin onu rahatsız ettiğini ve kontrollerinin devam ettiğini söyledi bana. İçim hiç de rahat değildi. Iris omzuma dokunmuş, kötü elektriği almak istermişçesine tırnaklarıyla yavaş yavaş yoklamıştı beni. Tadım tuzum kalmadığından olsa gerek gülümsemeyi tekrar başaramadan geçirdim oradaki saatleri. Iris benim hayatımın kahramanıydı, beni kurtarırdı bu durumdan… Benim Melinda’m, hayatım, biriciğim…

Hastanın kendini yıllardır yorgun hissetmesinin sebebini şimdi anladık. Kontrol altına alacağız, emin olun Melinda için en iyisini yapmaya çalışıyoruz…

O gecelerde elini hiç bırakmadım, kızcağızın eli kızaracak kadar sıkı tuttum onu. Sabah görünce içim acırdı ama bırakamıyordum işte, korkuyordum… Bir sabah telefonla uyandık beraber. Arayan Jim, okuldan diplomamı almasını rica etmiştim. Üniversitede tanışmış ve sıkı dostlar olmuştuk. Onun da fazla arkadaşı yoktu. Daha doğrusu benim dışımda arkadaşı olduğunu görmedim desem yalan olmaz. Kendi halinde sessiz sakin bir çocuktu işte. Ancak verdiği haberler karşısında sinirlenmiştim. Diplomam ortalıkta yoktu. Evet gerçekten de tam olarak “yoktu”. Şaka yapıyor olmalıydılar. Senelerce psikoloji okudum ve şimdi benim mezun olduğumun kanıtı olan belge yoktu, ha? Sinirlenmemin sebebi sadece bu değildi tabi ki, esas kızdığım şey gerçekten birinin benimle dalga geçtiğini anladığım, Jim’e söylenen şu cümleydi: “Okul kayıtlarına geçmiş, psikoloji bölümümüzden mezun olmuş bir Danny McLeod görünmüyor.” Gel de çıldırma! Ben evlilik planları yaparken ve bir yandan da sürekli ilgi isteyen bir hastalıkla uğraşırken olacak iş değildi bu. Melinda kanser olmuştu ve tek göğsü alınmıştı. Ona olan sevgim daha da fazla artmıştı, artık birbirimizi tamamlıyorduk biliyordum. Hastalığı bizim aşkımız yenmişti. Jim’den de bir hastalık haberi gelmişti ve tamamdı artık gücüm tükenmek üzereydi. Kafam bir yandan diploma işinde bir yandan da Jim’in baş dönmelerinde takılı kalmıştı birkaç gündür. İş bulmam gerekiyordu acilen. Tanıdıklarıma ulaşamıyordum, aradıklarımdan cevap çıkmıyordu ve benim işe ihtiyacım vardı. Neredeydi bu insanlar tanrı aşkına? Jim de son günlerde ulaşılmaz olmuştu. İlaçlar işine yaramış mıydı acaba yoksa kendisini kötü mü hissediyordu? Sabrım taşmak üzereydi…

Beyefendinin, ilaçlarını alarak bu durumdan kurtulabileceğini düşünüyoruz. Jim gerçekten kuvvetli bir bünyeye sahip…

Kafamda sesler yankılanmaya başlamıştı. Artık etrafımda ne Iris ışık saçıyordu, ne Melinda sevgi veriyordu ne Jim sohbet ediyordu ne de diğerleri vardı. Herkes karanlığa gömülmüş gibiydi. Hayatımın dönem dönem belirsizlikleri olmuştu ancak hiç bu denli sıkıldığımı hatırlamıyordum. Etraf bembeyazdı. Odanın içinde tek başıma oturmuş düşünüyordum. Burası soğuk kokuyordu. Soğuğun kokusunu alabiliyordum. Üstümde başımda kıyafet yoktu ve duvarlarda isimler vardı. Bakıyordum yazılara ancak seçemiyordum ki… Göz doktoruna gitmemin vakti gelmişti galiba.

Görüyor musunuz? Evet, evet iyice yaklaşın duvarlara. Üçünün de odasında bu isim var. Sanki ismi oraya kazınmış gibi. Araştırdık ve onları dinledik ancak anlattıkları kişi gerçekte asla var olmamış…

Sokaklarda koşmaya başladım artık. Yalnızlık canıma tak etti. Etrafımdakiler kaybolmaya başladılar. Geçen gün Iris’i görür gibi oldum fakat anlık bir hayal gibiydi. O da karanlığa yapıştı tekrar. Melinda sanırım beni terketti. Benim gibi işsiz bir adamla ne yapabilirdi ki? Yoksa Jim’le mi kaçmıştı? Jim bizi son zamanlarda fazlaca aramaya başlamıştı. Ama yo, yo yoo, böyle bir şey olmuş olamazdı. Kötü filmlerde olabilecek tarzdaki olaylardı bunlar. Kimse bu kadar fena olamazdı. Yıllardır kendime kurduğum güzel hayat yıkılıyordu, ellerimin arasından kayıp gidiyordu ve ben bu yitirişin nerede başladığını hatırlamıyordum bile!?

Lütfen sakin olun. Biraz sessizlik! Sizleri onların iyiliği için bir araya getirdim. Bu adamı bulamadık, sizin de Bay Danny hakkında duymuş olduğunuz en ufak bir bilgi yok. Peki yakınlarınızın tanışıklığı olmadığından da emin misiniz gerçekten? Hepsinden Danny McLeod’u ve onların hayatlarını kesiştiren “aynı” hikayeyi dinledik…

Aynanın karşısına geçip oturdum bu akşam üstü. Kendimi inceledim. Bu kadar çirkin miydim de bir ailem bile yoktu? Anlayışsız, kaba, kötü bir adamdım ben kesinlikle. Ne bir ailem, ne bir eşim ne de bir dostum vardı. Iris beni yıllarca yanında tutmuş ve şimdi sepetlemişti. Acaba Melinda’yı onunla hiç tanıştırmasa mıydım, bu muydu yaptığım hata acaba? Melinda nerelerdeydi yahu? Hastanedeki doktoruna da ulaşamamıştım. Ameliyat sonrası, özellikle göğsü de alındığı için kendisini yarım kadın olarak görebilir diye beni sıkı sıkı tembihlemişti. Sevgimi eksiltmememi ve ona davranış biçimime özen göstermemi eklemişti. Ben bunların hepsini harfi harfine yapmıştım oysa ki… Biliyorum Jim çaldı onu benden. Artık mantıklı düşünemiyorum! Yine o beyaz odadayım. Duvarları okumaya çalışıyorum. Bir yerden çıkaracağım ne yazdığını ama ah bu gözlükler! Kırılmasalardı keşke…

İlk olarak Melinda bize anlattı bu beyi. Danny’ye aşık olduğunu, onları ayırmamamız gerektiğini ve onu çok özlediğini belirtti bize. Daha sonra Bayan Iris’i dinledik. Gözbebeğinden onu koparmamalıymışız. Her an kapıyı çalabilir ve Danny evine gidebilirmiş, onu bırakırsak Danny’yi görebilecek ve ona kurabiye yapacakmış. Son olarak da Jim Robert. En sakinleri o aralarında. Arkadaşıyla bir bira içmek istediğini söyledi sadece ve sustu ondan sonra da tek kelime etmedi. Üçünde ayrı ayrı gördüğümüz belirtiler -sürekli gülmek, yorgun, bitkin olmak, çevresinde fazla kişi barındıramamak gibi- de teşhislerimizde yardımcı oldu. Üçü de ilaçlarını muntazaman almak zorundalar burada ve bu nedenle gördükleri halüsinasyonlar oldukça azaldı ve azalmaya da devam edecek. Hep söylediğim gibi kontrol altına alacağız ve hayatlarının devamında gayet mutlu ve normal olabilecekler.

Duvara doğru yaklaştım sonunda. Gözlerimi kırpıştırdım birkaç defa. Öyle bulanık ki görüntü sanki gözümün önünde sudan bir duvar var ve akıp gitmiyor… Son bir güçle kapatıp açıyorum gözlerimi ve anlık bir yazı gözlerimin önünde. Beni şaşırtan, şoke eden ufacık birkaç not. İçinde Iris’in, Jim’in ve Melinda’nın geçtiği yazılar… Cümlelerin içinde sanrılar, halüsinasyonlar, ilaç kullanımları ve daha önce duymadığım bir terim. Şizofreni.

Bundan sonra hayatlarında Danny olmayacak. Sizden hastaların yakınları olarak istediğimiz şey, onun eksikliğini yaşatmamanız. Psikolojik bir savaş döneminden geçecekler. Yanlarında olduğunuzu görmeleri çok şey demektir ve anlamı büyüktür. Yaşamlarının geri kalanında ufak tefek hayaller görseler bile bunun ne olduğunun ayrımına varabilecekler. Danny McLeod onların hayatında önemli bir zamanı kaplamış ve birbirinden habersiz bu üç insanı bir araya getirmiş. Nasıl olduğunu bilmiyoruz ancak bence onları tanıştırmalıyız, sanırım birbirileri için harika arkadaşlar olacaklar…

Gamze Çetinel