2 sene kadar evveldi. O zamanlar Bodrum’da yaşıyordum ve bankacılıkla uğraşıyordum. Hayatım oldukça sıradandı ve canım çok sıkılıyordu. Gümbet’te ailemin evinde kalıyordum. Dubleks villa. Üst katta kalıyordum. Bilgisayarım, televizyonum ve şahane bir balkon manzaram vardı. Onun dışında bir şeyim yoktu. Alt kat ile üst kat birbirinden ayrıydı ve babam alt katı kiraya vermişti.

Evde oturmuş boş boş bilgisayar ekranına bakıyordum. Canım sıkılmıştı. Sevgilimle sürekli problemlerim oluyordu. Aptalca bir ayrılma-barışma kısır döngüsü içersindeydik.Aptalca şeylerden kavga çıkartıp, ayrılan, tekrar barışıp bunun üzerine tekrardan kavga eden sıradan ilişkilerden birine dönüşmüştü. Moralim had safhada çökmüştü. Boşlukta hissediyordum kendimi. Yaş 28. Kendime yaşam yılı olarak 55’i benimsemişim. Yani yolun yarısı geçmiş. Tam bunalım anlayacağınız. Mutfağa yürüyüp en keskin bıçaklardan birini aldım. Masamın yanına koydum. Kafamdan tuhaf düşünceler geçiyordu. İntihar etmenin raconu vardır. Asla bilekleri sadece tek bir cizgiyle kesme. Çünkü onu sadece kurtarılmak istenenler yapar. Peki ya sen? Sen kurtulmak istiyor musun? Yada kesersen ne işine yarayacak? Ölüm sence bir kurtuluş mu? Peki ya ölürsen arkandan kim ağlayacak? Kaç kişi? Ne kadar süreyle ?

Birden kapı çaldı. Silkinerek düşüncelerimden koptum ve bilgisayar başından kalktım. Merdivenlere doğru giderken gözüm saate takıldı. Saat yaklaşık 23.00. Gecenin bir vakti. Üstelik Cuma gecesi. Herkesin şıkır şıkır dışarıda eğlendiği ( hava hafif yağmurlu olduğu halde ) bir gecede beni kim ziyarete gelir ki?

Kapıyı açtım. Hafif tombul, dolgun dudaklı, düz uzun saçlı ve gözlüklü bir kız.Masmavi gözlü. Benden biraz kısa. Boş boş kıza baktım. O ise tam tersi bir şekilde bana manalı manalı baktı. Huzursuzlandım.

“Buyrun ?” dedim.

“Şey….Ben …”

Anlaşıldı. Bir dilenciydi. Ama dışardan hiç de dilenciye benzemiyordu. Tam kapıyı kapatmak için hamle yaptığımda tekrar konuştu.

“Tunç Bey ile görüşecektim.”

“Evet, benim.”

“Merhaba Tunç , ben Arzu.”

Kıza daha dikkatli baktım. Hiç ama hiçbir şey hatırlayamıyordum kız hakkında.

“Hangi Arzu acaba ? Tanıyamadım” dedim kuşkulu bir sesle.

Biraz bozuldu . Ama belli etmemeye çalışarak tek düze bir sesle cevap verdi.

“Ziraatçiler kampı…Marmaris … 9-10 sene kadar önce….”

Birden kafama dank etti. Ta 1993 yılında (ki bu olayı yaşadığımda 2002 yılıydı, yani neredeyse 10 sene olmuştu o zaman) tanıştığım bir kızdı Arzu.

“Aaaaaa selam Arzu “dedim ve ona sarılmaya çalıştım ama nedense geri kaçtı. Benden biraz uzakta durdu. Öyle olunca kıza dokunmadım.

“İçeri gelsene “diyip buyur ettim.

Arzu içeri girdi. Dışarıda yağan yağmura rağmen üstü başı kuruydu.

“Teşekkürler.”

Beraber evin içine girdik. Arzu sağa sola baktı.

“Evin güzelmiş ama hiç de senin döşeme tarzın değil”,

“Annem döşedi” ,

“Evet sen olsan herhalde Giger-vari koltuklar filan koyardın”,

Gülümsedim, haklıydı.

Vay be , Arzu karşımda duruyordu. Ah eski günler.

Kampa iki haftalığına gitmiştim. Çadırlarda kalacaktık. Yurtta kaldığım odamdan iki arkadaşımla beraber: Haluk ve Ali. Kampa gittiğimiz ilk gün çadıra eşyaları attık. Gündüz planı basitti. Önce denize. Sonra plaja. Bira içmeye ve king oynamaya. Fazla mı sıkıldık. Yürü bir daha denize.Sonra tekrar plaj.

Akşam planı da gayet basitti. Akşam olup da hava kararınca açık hava diskosuna. Amaç kesinlikle halk arasındaki tabirle “karı götürmek” değil. Sadece iyi eğlenmek. Neden? Çünkü tüm derslerden kalmıştım ve babamın gözetiminde yaz boyunca ders çalışacaktım.

İlk orada görmüştüm Arzu’yu. Yanında 3-4 kız ve 2-3 erkek daha vardı. Hoştu. O zaman da yaşına göre biraz tombikti. Erkeklerden biriyle muhabbet ediyordu. Öyle çok özel bir tipi filan yoktu, dikkatimi çekmedi. Bara gittim ve kendimi bol bol sulu biraya verdim. Çadır arkadaşlarım ise skor yapmak için piste atladılar.

2-3 bira ve sıcak beni iyice komik bir duruma sokmuştu. Ellerimi normalden fazla sallamaya başlamıştım. Tabii o zamanlar daha 19 yaşındayım. Barmene bir şeyler anlatırken ellerimi hızla iki yana birden açtım ve yanımdaki kızın üstüne birayı döktüm. Kız bana bakarak

“Allah belanı versin “ diye bağırdı ve hızla diskodan çıktı. Daha ne olduğunu anlamamıştım ki sürekli muhabbet ettiği çocuk yanıma yaklaştı.

“Biraz dikkatli olsana be” diyerek çıkıştı.

“Pardon ..”dedim sessizce.

“Batırdın lan kızın üstünü başını”

“Pardon dedim ya”

Çocuk beni öldürecek gibi baktı ama sonra benim ne kadar tuhaf durduğuma bakıp herhalde dokunmamaya karar verdi . Sonra da yanımdan ayrıldı.

Evet, doğru tahmin o kız Arzu’ydu. Arzu’yla ilk tanışmamız böyle olmuştu.

İkinci tanışmamız ise öbür gün oldu. Haluk ve Ali ile beraber güneş altında kızarırken sinirli bir kız tepeme dikildi…Arzu…..

“Sen…”

“Ben ?”

“Evet sen…”

Parmakla kendimi gösterdim.

“Ben ?”

“Sen…sen…Dün gece üstüme bira döktün.”

Olayı birden hatırladım. Ayağa kalktım ve kızın gözlerinin içine baktım. İlk o zaman gözlerinin büyük ve mavi olduklarını fark ettim.

“Dün geceki disko olayından bahsediyorsun herhalde “ dedim sempatik bir biçimde. “Gerçekten çok özür dilerim. Fazla içmiştim ve başım dönüyordu. Gerçekten üzgünüm”.

Kızın nasıl olduysa suratındaki kızgın ifade gitti ve yerine muhteşem bir gülümseme geldi.

“Sen şimdi benden özür mü diledin ?” dedi.

“Eeeee….evet” dedim tokat yemeyi bekleyen ben.

Şaşırmış gibiydi.

“İlk defa bir erkek benden özür diliyor da….Hoşuma gitti.”

Sonra elini uzattı.

“Merhaba adım Arzu”.

“Tunç…Adım Tunç”.

Gülümsedi ve uzaklaştı. Hayatımda o kadar tatlı bir gülümseme görmemiştim. Şok bir şekilde uzandım. Haluk ve Ali beni dürtükleyip “şanslı pezevenk” diye laf atarlarken ben hala şoktan kurtulamamıştım. Az daha arkasından gidip “ne yani, barıştık mı?“ diyecektim.

Arzuyu içeri aldım.

“Kahve ya da çay içer misin?”

“Hayır, teşekkürler” dedi.

Bodrumdaki evimde salon yoktu. 3 oda , bir hol ve eşya olarak bir sürü yataktan oluşuyordu.Yatağa oturdu, ben biraz tedirgin bir şekilde karşısına oturdum. O günleri hatırlamaya çalıştım. Tanrım, gerçekten de 10 sene mi geçmişti aradan? O zamanlar daha 19 yaşında toy bir delikanlıydım, o ise 18 yaşındaydı.

Bir şeyler hatırladım. Kız Aydın’ın köylerinden birinde oturuyordu ailesiyle.

“Ailen nasıl Arzu?”

“İyi”

Muhabbet çok kısır dönüyordu. Sıkılmıştım. Arzu sanki sıkıldığımı anlamış gibi bana baktı ve konuştu.

“Kelleşmişsin”,

“Sağol canım, bende seni çok özledim.”

“Ama fena durmamış.”

“Saç konusunu kapayalım mı?”

Karşılıklı sustuk. Sonra yine ben konuştum.

“Adresimi nasıl buldun Arzu?”

“Adresini…” düsünceli bir tavırda tavana baktı “Bilmiyorum…”

“Uhm…Peki buraya nasıl geldin? Hiç araba sesi filan duymadım.”

Kızın yüzü iyice gerildi ve tedirginleşti.

“Bilmiyorum Tunç, hatırlamıyorum. Sadece kendimi burada buldum. Zilini çalarken. Karşıma senin çıkacağını adım gibi biliyordum, ama hepsi bu…Başka bir şey hatırlamıyorum.”

Harika. Tam aradığım şey. Hafızası yerinde olmayan eski bir sevgili. Ne kadar tam olarak sevgili olmasak da.

O akşama kadar Arzu’yu görmedim. Gece olup ta, açık hava diskosuna gidip de bara oturuncaya kadar. Bu sefer diğer tarafıma oturdu.

“Merhaba” dedim gülümseyerek. O da bana gülümseyerek cevap verdi.

“Üstüme dökme bu sefer.”

Başımı onaylarcasına salladım ve ona da bira söyledim. Birbirimize konuşmadan bakıp içtik. Birasını bitirdi. Bir tane daha söyledim. O ikincisine başlarken benimki daha bitmemişti. ( Evet, maalesef hatun benden daha sıkı içiyordu. )

Sahili gösterdi.

“Hadi gel… Sahile çıkmak istiyorum”

Diskoda koltuğa yayılmış bir şekilde oturan ve beni tehdit eden çocuğu gösterdim.

“Şu, senin gitmene izin verir mi?”

“İstediğimi yaparım bana karışamaz o.”

Şu anda düşünüyorum da öyle bir şey diyen kızla hayatta barı terk etmem. Büyük ihtimal sevgilisidir ve sadece onu kıskandırmak için seni kullanıyordur. Ama o zamanlar maalesef bu konular hakkında deneyimim yoktu.

Beraber kumsala indik ve biramızı içe içe yürümeye devam ettik. Benim biram bir iki yudum sonra bitti. Böylece onun içtiği birayı paylaşmaya başladık. Hafif hafif eller temas ediyordu bu bira değiş tokuşu esasında, o kadar.Ama o bile bende büyük bir heyecan uyandırıyordu.

“Baksana o çocuk kim?”dedim.

“Ha Murat mı? Benden hoşlanıyormuş falan filan … Ama hiç tipim değil.”

“Hadi ya…Bayağı bir sahiplenmiş gibi seni de.”

“Evet nedense benimle beraber gezen erkeklere sinir olur.”

Biradan büyük bir yudum çektim. Bunu fark etti.

“Noldu? Niye öyle diktin kafana?”

“Bari dayak yiyeceksem vücudum mümkün olduğu kadar uyuşsun diye.”

Gülümsedi.

“Komiksin biliyor musun? “

“Sağol , sende öyle…”

“Cesursun da aynı zamanda.“

“Nasıl yani?”

“Normalde Murat’ı duyanlar benle gezmekten vazgeçerler.”

Sırıttım ve cool duruşumu bozmadım. Ama içimden “bilsem yarım kilometre yarıçapında durmazdım” dedim .

Uzun uzun gezindik sahilde . Yıldızlara baktık. Ve kampın bayağı uzun olan tahta rıhtımına çıktık. Sonra da en ucuna kadar yürüdük. Gayet berrak bir geceydi, deniz dibi rahat rahat görünüyordu. Bu arada belirteyim, hayatımda şiirden anlamadım.Anlamam da gerekmiyor, çünkü memlekette yeterince şiirden anlayan adam var. Kimle konuşursam bir “şair” tarafı vardır ve bana oturur şiirlerini okur. O yüzden soğuk dururum şiire. Ama ilginç laflar ederim ara sıra, her ne kadar şair olmasam da.

“Bak” dedim.

“Yıldızların ışıltısı denize vurmuş. Denizyıldızlarınınki de gökyüzüne…Her yer ışıl ışıl. Şu anda suya dalsam eminim benim gözlerime de yıldızlar düşer ve bundan sonra gözlerim hep ışıl ışıl olur.“

( Baştan söyledim o zaman 19 yaşındaydım)

“Ya benimkiler” dedi bana bakan masmavi gözlerle.

“Senin ihtiyacın yok ki” dedim kısık bir sesle ve ona baktım. Şu bazen oluşan o gergin havalardan biri oldu. Bıçakla kesilebilecek kadar gergin. Arzu bana baktı..

“Senin bu özelliğin çok iyiymis ya , beni güldürebiliyorsun.”

Ayağa kalktık, rıhtımdan indik ve sahilde yürümeye devam ettik.

Arzu yatağımdaki pozisyonunu değiştirerek dışarı baktı.

“Çok kötü, yağmur yağıyor.”dedi iç geçirerek.

“İyidir ama ya , hububatlar için, ya da ne bileyim baraj maraj …”

“Evet ama yıldızlar gözükmüyor.”

Sustum.Arzu devam etti.

“Biliyor musun, o gece keşke suya atlasaydın. Belki de gözlerine yıldızlar düşerdi o zaman Tunç. Gözlerin iyice bulanıklaşmış.Sigara filan mı içmeye başladın? ”

“Hayır… asla…”

“O zaman kafanın bulanıklığı gözlerine vurmuş. Ama eskiden böyle değildin, hayattan zevk alırdın”

Sonra gözü masamın yanında duran o büyük bıçağa takıldı. Önce bıçağa sonra da bana ters ters baktı. Hızla bıçağı elime alıp elma soyma hareketi yaptım.

“Meyve yiyecektim de…Onun için”

Mutfağa dönüp bıçağı yerine koydum. Ellerim titriyordu. Aman tanrım. Arzu . Niye geldin? Ne işin var burada? ve niye oturup yıldızlardan bahsediyorsun? Yakında koyunlardan da bahsedeceksin.

Öbür gün çok geç uyandım. Haluk ve Ali kahvaltı etmişler plajda yatıyorlardı. Geldiğimi görünce Haluk ilerde bir yeri eliyle işaret etti.

“Şu geçenlerde kafaladığın hatun var ya. Seni sordu. Sonra da oraya gitti.”

“Haaaaa, sağol abi.”

“Gitsene oğlum kızın yanına…Biz takılıyoruz sap sap. Bari sen keyfini çıkar.”

Biraz onların itmesiyle ama çoğunlukla kendi isteğimle gittim Arzu’nun yanına. Yanında o çocuk da vardı. Çocuk bana çok pis baktı.

“Selam Arzu”

Arzu kafasını kaldırdı ve o masmavi gözlerle bana baktı. O gözlerin içinde yüzüp , dalıp gitmek istedim o anda..

“A merhaba Tunç. Otursana.”

Kızın yanına oturdum. Havlumu serdim, sonrada yanına uzandım. Güneş gözlüğümü takarak tepedeki seyrek birkaç buluta baktım.

“Ne görüyorsun Tunç? ”

“Efendim?”

Havayı gösterdi.

“Bulutlarda … Ne görüyorsun? ”

“Koyun” dedim hafifçe.

Arzu kıkır güldü, yanındaki çocuksa anıra anıra gülmeye başladı.Arzu yanındakine döndü;

“Sana komik biri olduğunu söylemiştim” dedi.

Sonra bana baktı;

“Ciddiyim, ne görüyorsun?”

Biraz daha baktım.

“Koyun” dedim ısrarla.

Bu sefer hafifçe gülüşler oldu.

“Peki Arzu, sen ne görüyorsun ? ”dedim istemeye istemeye …

“Ben öpüşen bir çift görüyorum. Öbüründeyse büyük bir kalp” dedi bulutları parmağıyla göstererek

“Peki. Anlaşıldı. Benim ne görmemi istiyorsun?”

Murat arkadan bir hareket yaptı.

“Ne demek istiyorsun lan sen?”

Arzu ayağa kalktı.

“Öfff, hadi Murat bari bu günü zehir etme. Hadi yürüyün denize girelim” dedi ve koşarak denize girdi. Murat bana ters ters baktı.

“Ondan uzak dur bilader. Yoksa seni üzerim” dedi.

Sonra o da denize girdi. Arkasından baktım. Vücudunu iyice inceledim. İyiydi. Bayağı iyiydi. Dayak yiyecektik anlaşılan. Hiç umursamadan yattım, kafamı gökyüzüne dikerek güneşlenmeye devam ettim. Denize girmedim.

Arzunun karşısına oturdum.

“Peki Arzu…” dedim usulca.

“Buraya nasıl geldiğini hatırlamıyorsun, beni nasıl bulduğunu da… Peki şu an yapmak istediğin bir şey var mı?”

Geldiğinden beri ilk defa o muhteşem gülüşünü yaptı.

“Evet , dışarı çıkalım…”

“Ne? “

“Evet dışarı çıkalım… Hadi…”

“Ama dışarıda… yağmur….”

“Hadi, olmaz bir şey. Giy yağmurluğunu”

Kendime küfrederek ayağa kalktım ve yağmurluğumu giydim. Önümü ilikledim. Arzu çoktan ayağa kalkmış ve kapıya doğru yürümüştü.

“Hadi….Benim için kavga bile ettin bir kere….Biraz benim için ıslansan ne olur ki?”

Kampta günler sabah-öğlen ve akşam-gece şeklinde geçiyordu. Arası yoktu. Sabah kalkıp kahvaltı edene kadar öğlen oluyordu, ve akşam yemeğini yiyip süslenip püslenene kadarsa gece oluyordu. Genelde sabahları Arzu’yla buluşup denize giriyor, geceyse barda biraz içtikten sonra sahile çıkıyorduk. Henüz dönmeme 10 gün kadar vardı.

Onun mavi gözlerine ve gülümsemesine bayılıyordum. Ama yaptığı bir şey çok sinir bozucuydu. O da söylediğim en ciddi şeyleri bile komik bulmasıydı. Onu güldürmekten bende hoşlanıyordum ama sürekli her söylediğim şeyi komik bulması … Kesinlikle ciddiye alınmadığımı hissediyordum.

Ayrıyeten öğrendiğim bir şey daha da can sıkıcıydı. Anlattıklarına bakılırsa Murat onun sevgilisi yada nişanlısı değildi belki ama ikisi de aynı mahalledendi. Murat Arzu’yla beraber büyümüşlerdi ve aralarında “beşik kertmesi” gibi tuhaf bir durumları vardı.

Her gece sahilde yürüyorduk ve beraber bira içiyorduk. Kızın açık hareketlerinden ve pervasızlığından çok hoşlanıyordum. Bayılıyordum onla konuşmaya. Yavaş yavaş yakınlaşıyorduk da. Ara sıra durgunlaşıp duygusalca birbirimize sokuluyorduk, ama bu kısa ve sihirli anlar başladığı gibi birden bitiyordu. Yine de bu anlar gittikçe sıklaşmaya başlamıştı.

Hissettiğim kadarıyla o da benden hoşlanıyordu ama kimseye bağlanma gibi bir düşüncesi yoktu. Bir nev’i “başlamam, biteceğini bile bile bu aşka başlamam, anla beni yaz aşkım “ durumuydu onun ki. Ama sanki daha gerilerde, bana hiç anlatmadığı karanlık bir sır vardı. (Nitekim bu sırrı bir hafta sonra Murat’tan öğrenecektim.)

Bahsettiğim karışık duygular içindeydim. Kararsızlık ve belirsizlik yüzünden ne yapacağımı bilmez bir haldeydim.O gece rutini bile bile bozdum ve bara gitmedim. Sürekli Arzu’nun istediği tarzda oyunu oynamaktan ve belirsizlikten sıkılmıştım. Bara gitmedim onun yerine 4-5 bira alıp doğrudan rıhtıma gittim ve en ucuna oturdum. Yavaş yavaş biralarımı içtim. Üçüncü birama başlarken ayak sesleri duydum. Heyecanla arkamı döndüm. Maalesef gelen Arzu değildi; Murat’tı.

Şansıma küfrederek önüme döndüm.

“Ayağa kalk lan “ diyerek arkamdan küfrü salladı.

Evet…anlaşıldı… dayak geliyor.

Yavaşça ayağa kalktım ve Murat’a baktım. O da sarhoş gibiydi. İyi en azından yaklaşık aynı şartlarda dövüşecektik.Gözlüğümü çıkarıp gömlek cebime koydum ve hızla yanına gittim. Tüm gücümle burnunun ortasına kafayı koydum.

Bu arada kısa bir dipnot geçeyim.Ankara’da yaşadığım iki sene içersinde sağcı ve solcu kavgalarında genelde ortada kalan zavallı bir apolitik olarak öğrendiğim iki kural vardı.Birinci kural , kavgada her zaman dürüst ol ve centilmence savaş. İkinci kuralsa, eğer ilk kurala uyarsan salağın tekisin.

Murat beklemediği bu darbeyi yiyince yere düştü . Yere düşer düşmez bu sefer burnuna bir tekme attım. Sonrada gözlüğümü ceptan çıkarıp taktım. Vaziyete baktım. Durumu kötüydü. Yerde kıvranmış yatıyordu ve burnundan oluk oluk koyu bir kan geliyordu. Kalan biralarımı hızla aldım ve oradan kaçtım. O gece çadırda yatmadım. Onun yerine kampa yakın bir ormanlık yere gittim ve tedirginlik içersinde bekledim. Sabaha doğru uyku daha ağır geldi ve bende daldım gittim.

“Hadi ama … çok dalgınsın.”

“Ha pardon Arzu , eski günleri düşünüyordum da…”

Yağmur hala hafif hafif yağıyordu şansıma.

“Bizle ilgili günleri mi?”

“Hayır , Muratla olan kavgayı”

“Murat hep bana senin ona hiç haber vermeden saldırdığını söyledi durdu.“

“Doğru. Haber versem canıma okurdu benim. “

“Pek erkekliğe yakışan bir hareket değil ama…”

“Dayak yemediğin sürece her yolu uygulayabilirsin.”

Plaja doğru yürüdük. Hava soğukluk olarak fena değildi. Gökyüzüne baktım.

“Hala yıldızlar gözükmüyor”

“Evet, yazık…”

Güldüm. Bana baktı.

“Bana söylediğin lafı hatırlıyor musun? Bir de verdiğin o sözü ? Yıldızlarla ilgili?”

“Evet….Çok çocukmuşum o zaman”

“Ben senin o masumiyetine bayılıyordum ama,”

“Evet , bir de uzun saçlarımla kıllı göğsüme.”

“Komiksin.”

“Hiç komik değilsin, Tunç. Murat’ı ne hale sokmuşsun!!”

Kafamda bas bas bağıran bu kız Arzu muydu? Güneş tam tepedeydi, ormanda kendime geldikten sonra yeni plaja inmiştim. Yarım yamalak bir uyku. Tam anlamıyla ”kafa 1500”.

Daha şimdi kendime gelip , yere oturup durum değerlendirmesi yapacakken birdenbire başıma dikilip bağırmaya başlamıştı.Hafif sinirli bir şekilde konuştum.

“Murat’ı umursamadığını zannediyordum.”

“Murat’ı mı? Saçmalama ….Esas seni umursamıyorum ben.”

Ve sert bir şekilde kalkıp gitti.

Kız hızlı hızlı giderken arkasından bakakaldım.

O gece yine açık hava diskosuna gitmedim. Onun yerine 3-4 bira alarak rıhtıma gittim. Yine aynı mentalite yani. Tam arabesk moddaydım .Nerdeyse “Allahım neydi günahım?” şeklinde ağlayacaktım. Ama artık salaklığımdan mıdır, yada mantıklı olmamdan mı –ne de olsa bakış açısına göre değişir- sadece sessiz sessiz içtim ve de ağladım.Üçüncü biramdan sonra arkamdan yine ayak sesleri duydum. Ama bu sefer duyduğum ayak sesleri istediğim kişiye aitti. Arzu’ya.

Sessizce yanıma oturdu ve biramdan bir fırt aldı. Ağlamaktan şişmiş gözlerimi gördü. Yüzümü ondan saklamaya çalıştım ama beceremedim. İçmeye devam ettim.

“Sana niye kızdığımı biliyor musun, Tunç?” dedi sessizce denize bakarak.

“Murat’ı dövdüğüm için “

“Doğru. Ama o farklı bir sorunun cevabı. O NEDEN sana kızdığım sorusunun cevabı. Ben sana NİÇİN kızdığımı biliyor musun diye sordum.”

“Uhmmm…Bilmiyorum”

Başını geriye attın.

“Çünkü seni hep diğerlerinden farklı tuttum da o yüzden. Farklıydın diğerlerinden. Ne bileyim. Daha naziktin, daha esprili….İnsanların senle dalga geçmesine aldırmıyordun. Kızmıyordun. Hayat senin için çok değişik bir yer. Sanki kocaman bir oyun alanı gibi. “

Yüzüme baktı.

“Ama dün gece tam normal bir insan gibi davrandın. Kavga ettin.”

Buz gibi bir suratla yüzüne baktım.

“Beni kısa zamanda iyi analiz etmişsin” dedim sessizce.

“Kendi dünyama müdahale ettiler Arzu. Ben de onların dünyasına girmek zorunda kaldım. Ve bana inan o dünyayı da iyi bilirim.”

Sonra ayağa kalktım.

“Arzu sürekli benle oynamandan bıktım. Bir Murat’la fingirdiyorsun, sonra da her akşam benle buralarda dolaşıyorsun. Canın kimi isterse onlasın. Ama aslında ikimizle de değilsin.”

Sinirden titriyordum

“Sen benim duygularımı kullanıyorsun. Sen nesin biliyor musun? Bir vampirsin sen. İnsanların duygularıyla beslenen bir vampir.”

“Sen ne…”

“KAPA ÇENENİ”

Arzu şaşkınlıkla bana baktı. Yıldızlara bakarak konuşmama devam ettim.

“Artık daha fazla oyun yok Arzu. Sadece gerçekler var, çıplak ve yalın.”

Ona döndüm.

“Seni seviyorum…”

Arzu bu ani çıkışıma şaşırmış bir şekilde kaldı. Sonra yüzünü eğdi . Konuşacakmış gibi bir kaç kez dudaklarını araladı. Ama ağzından ses çıkmadı. Tam bana bir şey söyleyecekken vazgeçti. Sonra o da ayağa kalktı.

“Yıldızlar bu gece çok berrak değil mi, Tunç?”

“Evet öyleler.”

“Bana gözlerimin yıldıza ihtiyacı olmadığını söylemiştin değil mi?”

“Evet “

“Bana denizden yine de bir yıldız çıkarır mısın?” dedi tatlı bir ses tonuyla. Sırıttım.

“Şu anda mı?”

“Hı hı”

“Hayır… İhtiyacın yok. Eğer bir gün ihtiyacın olduğunu düşünürsem, o zaman çıkartırım.”

“Söz mü?”

“Söz.”

“Güzel. Yarın görüşürüz.”

Sonra da yanımdan uzaklaştı gitti.Yine hiçbir şey çözümlenmemişti.

“Bana hiçbir zaman o yıldızı çıkarmadın Tunç”

“Dedim ya gözlerinin yıldıza ihtiyacı yok diye.”

“Hala öyle mi?”

Bana masmavi gözleriyle baktı. Hava alacakaranlıktı ve hafif yağmur yağıyordu. Üstelik Gümbet plajına doğru ilerliyorduk. Hiçbir ışık olmayan bir plaja. Fakat birkaç kez arka arkaya çakan şimşeklerle gözlerini net bir şekilde gördüm.

Hala eskisi gibi masmaviydiler. Ama gerçekten de artık eskisi gibi berrak değildiler. O güzelim gözlere acılar oturmuştu . Gözlerinin altı , olması gerekenden çok daha fazla kırışıklıkla kaplıydı. Ne kadar mutlu olursa olsun o gözler sanki bir daha gülmeyeceklermiş gibi bakıyorlardı.

“Sence hala bir yıldıza ihtiyacım yok mu?”

“Uhmmm.. Belki bir taneye ihtiyacın var….ama sadece bir taneye….”

Hafifçe gülümsedi

“Komiksin Tunç. Her zamanki gibi.”

Gümbet plajında bir sürü tahta iskele vardı. Arzu bunların hepsine baktı ve sonra da en uzun ve Ziraatçiler kamptakine en benzeyen olanına doğru yürüdü.Endişelendim.Arzu oldukça kötü yönde değişmişti.

“Ne oldu sana Arzu?”

“Murat’ı hatırlıyor musun?”

“Unutmam mümkün mü sence?”

“Onunla üç sene sonra evlendim. Henüz 21 yaşımızdaydık.”

Kumsalda uzanırken neler yapacağımı hesaplıyordum.Haluk ve Ali sıkılıp erken dönmüşlerdi. Benimse 3-4 günüm daha vardı.Arzuyla biraz daha yakınlaşmıştık. Gece el ele tutuşup yürüyorduk. Israrlarıma karşı bana hislerini belli etmiyordu. Duygusal yakınlaşmalar artmıştı. Ama hiç öpüşmedik Tek fiziksel temasımız el ele yürümekti. Bana karşı bir şeyler hissediyordu bu belliydi, ama bundan bahsetmiyordu. Ben ne zaman bahsetmeye kalkışırsam hemen lafı değiştiriyordu.

Murat o kavga olayından sonra iki-üç gün ortada gözükmemişti. Birden yanıma gelince şaşırmıştım. Ve de korkmuştum. Ben onun küfretmesini yada aniden üstüme saldırmasını bekliyordum , fakat onun yerine yanıma oturmayı tercih etti.

“Merhaba birader,”

“Merhaba,”

“Tunç…Tunç’tu değil mi?”

“Evet”

“O gece şansın yaver gitti. Her zaman böyle şanslı olmayabilirsin.”

Yüzüne baktım. Hala burnu sargılıydı ve mosmordu.Burnuna vurduğum ufak bir fiskeyle bile acıdan yerlerde yuvarlanırdı şu an. O yüzden rahattım.Ama bu herif niye yanıma oturmuştu ki?

“Niçin buradasın Murat?”

“Arzu’nun peşini bırak, Tunç”

Murat’ın yüzüne tekrar baktım ve ilk defa Murat’ın yüzünde farklı bir ifade gördüm. Aşırı bir güven ve ne olacağını biliyormuş gibi duran bir surat.

“Arzu bu senaryoyu benle kaç defa oynadı haberin var mı?”

Bana yüzük parmağını gösterdi. Daha evvel Arzu da gördüğüm, üstüne semboller kazınmış bir yüzüktü.

“Biz Arzuyla beraber büyüdük. Ailelerimiz bizi beşik kertmesi yaptılar. Aklımızın erdiği günden beri hep beraber olacağımız söylendi. Bizde birbirimize karşı bunları bilerek büyüdük. Zamanla da birbirimizi sevdik. En son da bu yaz başında nişanlandık. “

Benim şaşkın suratıma baktı.

“Arzu’nun seni sevdiğini zannediyorsun değil mi? Peki bunu sana söyledi mi?”

İyice aptallaşmıştım.

“Sen Arzu’yu dudaktan bile öpmedin di mi? Ama ben sana sevişirken nasıl çığlıklar attığını bile söyleyebilirim.”

Ayağa kalktı ve omzuma dostça vurdu.

“Üzülme Tunç. Sen ilk değildin. Son da olmayacaksın zaten. Bu oyunu Arzu sürekli oynar. Beni kıskandırma oyunu. Evlendiğimizde yapmayacağına dair söz verdi bana. O zamana kadar ben de katlanıyorum, ne yaparsın. Nişanlı olunca bazı şeylere katlanıyorsun mecburen.”

Uzaklaşırken döndü ve son lafını söyledi.

“Kendini kötü hissetme Tunç. Onun karakteri böyle.” Murat yanımdan uzaklaştı. Uzun bir süre denize baktım. Midem bulandı.Yüzümü ellerimin arasına alıp derin derin nefes aldım. Ama yetmedi. Doğru en yakın çöp tenekesine gittim ve midemi tamamen boşaltana kadar kustum.

Arzu’ya baktım.

“Evlendiğini tahmin etmiştim. Ne de olsa Murat bana anlatmıştı her şeyi.”

“Evet evlendim, Tunç. İlk sene çok güzeldi.Fakat sonra kötüleşti. Murat sadece bir şeyi sahiplenene kadar ilgileniyordu. Bana sahip olunca hevesi geçti. Başka heyecanlar aramaya başladı. Sonra aldatmalar geldi. Ve de dayak.”

“Bana kendini acındırma Arzu. Nişanlıyken sende insanlara kur yapıyordun Arzu. Bana da yapmıştın hatırlasana.”

“Ama ben onu hiçbir zaman aldatmadım. Evet başkasını sevdiğim oldu ama yine de ona sadık kaldım.”

“Benim kitabımda başkasıyla beraber geceleri el ele romantik geziler yapmak da aldatmaya girer.”

“Seni umutlandıracak herhangi bir şey söyledim mi peki? Ya da söz verdim mi?”

“Şey….hayır…”

“Son günü hatırlıyor musun peki?”

“Evet…” dedim usulca. Tabii hatırlıyordum.Herşeyi unuturdum belki de onu unutmazdım.

“Gidiyorum” dedim Arzu’ya sakince.

“Ama … Hani 3-4 gün daha kalacaktın?”

“Vazgeçtim.”

Kustuktan sonra midem biraz düzelmişti ama beynim değil. Bu zehiri vücudumdan tamamen atmalıydım. Bu kamptan uzaklaşıp bir daha geri dönmemeliydim.

Arzu’nun parmağına baktım. O afili yüzük oradaydı.

“Yüzüğün güzelmiş” dedim. “Değişik bir motif, normalde nişan yüzükleri daha sade olur”

“Orijinal şeyleri severim bilirsin.”

“Ben de.”

Güneşleniyordu. Yanına oturdum. Saçlarını elime alıp arkaya doğru taradım. Gözlerine tekrar baktım. Gözlüklerine rağmen hala o masmavi gözleri parlıyordu.

“Sana bir hediyem var” diyip cebimden 2-3 gün evvel denizde bulduğum içi sedef, ışıl ışıl küçük bir deniz kabuğu çıkardım. Eline bıraktım.

“Daha evvel söyledim Arzu. Yıldıza ihtiyacın yok .Gözlerin hep berrak olacak. Ama buna ihtiyacın var. Bu gözleri değil ama belki düşüncelerini biraz berraklaştırır.”

Arzu tuhaf tuhaf bana baktı. Sinirle kabuğu yere attı.

“Aptal şey…Kendini özel mi zannediyorsun ? Gelip beni yıldızlarla ve kabuklarla mı etkileyeceksin… Sana ilk tanıştığımız gün söyledim di mi… ben….”

“Arzu, lütfen sus. Seni böyle hatırlamak istemiyorum” dedim, ve oradan uzaklaştım.Arkamdan biraz daha bağırıp durdu ama ne dediğini duymadım bile.

Eve dönüşüm boyunca ve ondan sonraki 2-3 gün hiç uyuyamadım. Unutmak istiyordum ama her zamanki gibi beceremedim. Arzu uzun zaman aklımdan çıkmadı. Sonra her şeyin olduğu gibi o da zamanla bir anıya dönüştü , silindi ve uçtu gitti.

“O gün senin peşinden koşup koşmamakta kararsız kaldım biliyor musun, Tunç?” dedi bana.

“Ama koşmadın”

“Koşsam ne olacaktı ki? İkimizde çok gençtik ve parasızdık. Beni Murat’tan ve ailemden koparacak dayanağımız yoktu. Sadece aşkla nereye varabilirdik ki Tunç? Gerçeği söyle!”

“Hiçbir yere!“

Arzu’nun yüzüne tekrar baktım.

“Zaten artık aşka da inanmıyorum.”

Sustuk ve beraber denize baktık. Ve o an çok özel bir an yaşadık. O gece yakamoz vardı ve deniz çakan şimşeklerle aydınlanıyordu. Denizin dibi cam gibi önümüze serilmişti. Ama maalesef dipte hiç deniz yıldızı yoktu. Sadece kum, ve yosun.

“Tunç”

“Efendim”

“O kampta sadece 2-3 hafta bir şeyler yaşadık ama bence çok özeldi o beraber geçirdiğimiz zamanlar.”

“Çok daha iyi geçebilirdi Arzu . Hep bana soğuk davrandın. Bana hiç duygularından bahsetmedin.”

Başını öne eğdi.

“Bilmiyorsun değil mi, gittiğin gün tüm gece ağladım”

“…”

“Sana hiç söylemedim di mi?”

“Neyi?”

“Benim de seni sevdiğimi…”

Hayır. Bu konuşma böyle olmamalı. Artık çok geç.Artık her şey bitti.Ama bunları diyemedim.

“Artık geç değil mi sence?” diyebildim sadece sarkastik bir ifadeyle.

“Haklısın… hem de çok geç.”

Ayağa kalktı ve denize baktı. Yağmur iyice hafiflemişti. Hava yine de soğuktu. Ayağa kalkmak istedim ama yerimden kalkamadım. Mıhlanmıştım sanki oturduğum yere. Çok mu yorulmuştum ? Arzu bana doğru döndü.

“Biliyor musun Tunç. Keşke eskiye dönebilseydik…. “

“Evet” dedim sessizce.

“Ne yapardın ? Eğer senle o kamptaki günlerimize geri dönseydik?”

“Senden kaçardım herhalde.”

“Komiksin” dedi tekrar gülümseyerek.

“Sağol”

“Ama sonunun böyle bitmeyeceğini bilseydin ne yapardın?”

“Gerçekten mi soruyorsun Arzu?”

“Evet Tunç”

Derin derin nefes aldım ve eski günlerimizi düşündüm. El ele yürümeler, yıldızlar ve Arzu’nun o muhteşem mavi gözleri.

“O gece benden bir yıldız istemiştin ya…”

“Evet”

“O an denize atlar sana bir tane çıkartırdım”

“O zaman ben de sana … söylerdim.”

“Neyi ? ”

“Seni sevdiğimi ve yıllarca unutmayacağımı.”

Sustu. Sonra tekrar konuştu.

“Farklıydın Tunç. Hala da öylesin…Ve ben … gerçekten de seni… yıllar boyunca unutmadım.”

İkimiz de suskunlaştık. Kendimi tuhaf hissediyordum. Etraf iyice kararmıştı. Hayal meyal Arzu’yu seçebiliyordum. Sanki yağmurdan sonra etrafı sis basmıştı.Onun sesini sanki çok uzaktan geliyormuş gibi duydum.

“Bu gece için teşekkür ederim Tunç. Ve yaptığın her şey için…”

Sabah gözlerimi rıhtımda açtım.Her tarafım soğuktan tutulmuştu. Arzu’yla geçmişte buluştuğum zamanlardaki gibi hissettim kendimi. Kafam eskisinden daha da karışık, duygularım daha da kararsızlaşmış ve başım çatlayacak gibi ağrıyor. Ama Arzu’da da büyük bir tuhaflık sezmiştim . Normalde için kapanık ve hislerini gizleyen bu kız evvelki akşam bana içini dökmüş ve duygularını açmıştı. Belki de bir şeyleri değiştirmek için çok geç olmayabilirdi.

Ayağa kalktım ve etrafıma baktım. Yoktu. Adını haykırdım üç-dört kez . Cevap veren olmadı. Belki eve dönmüştür diye düşündüm. Yolda giderken birkaç poğaça ve gazete aldım. Evde kahve yapar poğaça yerdik .Sonra da oturup konuşurduk. Neleri hatalı yaptık, neleri düzeltebiliriz.

Ama evde de yoktu. Kapıya not filan da bırakmamıştı. Alt kattaki kiracıya sordum , etrafta bir kız görmediğini söyledi bana.

Canım sıkıldı. Yine mi oyun oynamıştı bana ? Yukarı çıkıp kahve yaptım, ikinci poğaçamı yerken gazetenin Ege ekinde gördüğüm bir haberle olduğum yerde kaldım. Gazetede Arzuyla Murat’ın fotoğrafı

vardı.Murat’ın fotoğrafı standart vesikalık fotoğraflardandı ama Arzunun fotoğrafı farklıydı.

Yerde yatıyordu. Ölmüştü. Evvelki gece giydiği giysiler vardı üstüne . Ve o gece fark etmediğim bir şey daha . Boynunda sedef bir deniz kabuğunda yapılmış küçük bir kolye vardı. Gazetedeki haberi hızla okudum.

“Daha evvelden kendisini dövdüğü iddialarıyla M.K.‘den boşanmak istediğini söyleyen A.K.; dün gece , kocası M.K’yı bıçakladıktan sonra denize atlayarak intihar etti.”

İşte ancak o an Arzuya gece boyunca hiç dokunmadığımı ve kızın yağmurdan hiç ıslanmadığını fark ettim.

“Daha evvelden kendisini dövdüğü iddialarıyla M.K.‘den boşanmak istediğini söyleyen A.K.; dün gece , kocası M.K’yı bıçakladıktan sonra denize atlayarak intihar etti.”

İşte ancak o an Arzuya gece boyunca hiç dokunmadığımı ve kızın yağmurdan hiç ıslanmadığını fark ettim.

Tunç Pekmen