Popstar müzik yarışması, yaklaşık 4 sene kadar önce Türk televizyonlarındaki yerini almış ve halk tarafından da beklenen ilgiyi fazlasıyla görünce, sözlü ve yazılı basının gündemini de epey bir zaman meşgul etmeyi başarmıştı. Bunda tabiî ki, Türkiye’de böyle bir formatta yapılan ilk yarışma olmasının da büyük bir payı olsa gerek. Yurt dışında reyting rekorları kırdığını basından öğrendiğimiz ve bizim ülkemizde de ilk kez gösterime giren bu tarz yarışma programları, genelde halk üzerinde merak uyandırmakta ve böylece program yapımcılarının da istediği ilgiyi yeterince hatta fazlasıyla toplayabilmektedir. Üniversite’de okuduğum yıllarda bende yurttaki arkadaşlarımla cumartesi akşamları televizyon karşısına geçip, bu programı merakla izler ve kendimizce olup biteni yorumlardık. Yarışmacılardan hangisinin sesi, şarkıyı yorumlayışı daha güzel ya da hangisinin kılık-kıyafeti, saçı, üslubu daha iyi ve tabi hangisi daha yakışıklı ya da güzel diye kendi aramızda sohbet ederdik. Doğrusu benim favorim Barış’tı. Gerek güzel sesi, kaliteli yorumu olsun gerekse efendi duruşu, bakışı ve bunun üslubuna da yansıması olsun hem kulağa hem göze ifade etmesi, onun farkını ortaya koyuyordu. Barış, dördüncü olarak yarışmadan ayrıldı ama o çok önceden hayalini kurmuştu; kendi şarkılarının da içinde olacağı, kendini doğru bir şekilde yani hissettiği gibi yansıtabileceği bir albüm yapacaktı. Nitekim o albüm, yarışma bitiminden bu yana geçen 3 seneden sonra müzik marketlerdeki yerini aldı.

Yazı yazmayı çok seven ancak onun dışında bir de röportaj yapma hayali ile yanıp tutuşan bendeniz de, tabi ki sevgili editörümüz Hasan “Sonsuz” Çeliktaş’ın iznini de alarak (sonuçta ilk röportaj deneyimim), kendisini bizzat Bodrum’da sahne aldığı mekânda da izleme imkânı bulduğum ve buradan edindiğim izlenimle içtenliğine, samimiyetine inandığım Barış Kömürcüoğlu ile röportaj yaparak bu hayalimi gerçekleştirdim. O zaman, yakın zamanda hayallerini gerçekleştiren bu iki insanın yaptığı röportaja geçelim ve müziğin hayatına girmesi ile birlikte o günden bugüne Barış Kömürcüoğlu neler yapmış, neler yaşamış, öğrenelim:

 

Öncelikle Barış Kömürcüoğlu müzik hayatına nasıl başladı? Müziğe olan yeteneğini nasıl keşfetti? Öğrenebilir miyiz?

Barış: Ankara’da üniversite yıllarında keşfettim. Hatta biraz geç bir yaşta olduğunu düşünüyorum. Çünkü 20’li yaşlarımda sahneye çıkmaya başladım. Bir İzmirli olarak belki İzmir’de ortaokul-lise zamanlarında müziğe olan bu yeteneğimi keşfetmiş olsaydım konservatuar’a da yönlenebilirdim ya da yönlendirilebilirdim. Ama ben zaten Ankara’ya üniversitede iktisat okumaya gitmiştim Sevgili Hasan Çeliktaş’la da Ankara’da yurtta beraber kalırdık. Yurtta gitar çalan, şarkı söyleyen arkadaşlarımız vardı. Onlarla birlikte amatörce başladık, ondan sonra gelen tepkiler beni profesyonelliğe yönlendirdi. Profesyonel olarak gitar çalıp söyleyen, sahneye çıkan arkadaşlarım da çok ısrarcı bir şekilde profesyonel düzeyde yeteneğim olduğunu söyleyince ve bende bu işin beni mutlu ettiğine inanınca ve kendime olan inancımla da müzik hayatına böylece girmiş oldum.

Peki ya okul bitti mi?

Barış: Hem okul hem müzik; ikisi bir arada gitmediği için bitmedi. Okulu, son yıllarında bıraktım.

İzmir’den Ankara’ya üniversitede okumak için gelmişsin, okulu bırakma konusunda hiç mi tereddüt etmedin?

Barış: Müzik hayatıma girer girmez beni heyecanlandırdı ve mutlu olduğum mesleği bulduğumu bana hissettirdi. Dolayısıyla bu anlamda herhangi bir tereddüt yaşamadım.

Popstar yarışmasına katılmaya nasıl karar verdin? Bu yarışmaya dair kimden ya da nerden haber aldın?

Barış: Gazetede okudum ben ilanı. İlgimi çekti, kuvvetli-popüler bir yarışma olacağına da inandım ve yarışmaya girdim.

Sonra Popstar yarışması başladı ve bu yarışma o dönem çok popüler oldu. Tabi siz yarışmacılar da oldukça popülerdiniz. Sizin ki ilk Popstar yarışmasıydı, ancak bu yarışmaların 2.si 3.sü vs. devam etti, insanların ve medyanın ilgisi hep bir sonraki yarışmaya, yarışmacılara kaydı. Yani, her popüler olan şey gibi bu yarışma bitiminde de, siz yarışmacılar da bir anda ortadan kayboluverdiniz. Peki, sen yarışma bitiminde neler hissettin?

Barış: Zaten bizim katıldığımız yarışmanın popülaritesinin geçeceği beklenen bir şeydi. Çünkü bu yarışma halk tarafından çok tutulduğu için 2.sinin, 3.sünün de yapılacağı belliydi. Dolayısıyla bu durum beklediğim bir şeydi. Bunda yadırgadığım bir nokta yok. Ama önemli olan hizmet ettiğim sektöre ürün kazandırmak. Yani, bu müzik sektörüne hizmet ettiğim için ve bu anlamda tekrar dikkat çekmek için benim bir albüm yapmam gerekiyordu. O albümü de geçte olsa yaptım. Ve şu anda o doğal süreçte işliyor.

Genelde bu tarz yarışmalarda kazanan olmasanız dahi bir takım vaatler verilir. Yarışma esnasında sizlere verilen vaatler gerçekleştirildi mi?

Barış: Bize bir vaat vermediler, sadece birinci albüm sözleri vardı. Beş altı kişiye yaptılar, hatta fazlasıyla yaptılar. Vaat yoktu, ama tabiî ki ticari olarak kariyer olarak daha iyi değerlendirilebilirdik.

Peki, yarışma bitiminde albüm çıkarmak için bu kadar uzun ara vereceğini düşünür müydün?

Barış: Birçok arkadaşımın zaten hemen albümü oldu. Benimle bazı insanların (yapımcı firmanın başındaki kişi kastediliyor) biraz şahsi problemleri oldu. Yani,  benimki biraz kişiselleştiği için hemen olmadı ve gecikti.

Yarışmaya katıldığına pişman mısın diye sormuyorum, çünkü sizi çok az tanımama rağmen ilk izlenimimden anlıyorum ki karşımdaki Barış, her şeye rağmen hayatın sürekli olumlu yönlerini kendine pay edinen yani yaşadığı olumsuzluklara rağmen onlardan da kendine olumlu sonuçlar ya da tecrübeler çıkarmaya çalışan, hayata tamamen pozitif bakan biri. Ancak geçmişi değil de şuanı sorgularsak ve müzik hayatına yeni girdiğini de farz edelim, bu formattaki bir yarışmaya şimdiki aklınla katılır mıydın?

Barış: Kesinlikle katılırdım. Çünkü müzik piyasasının hali ortada, yeni isimlere zaten çok zor albüm yapılıyor, çok zor şans veriliyor ve medyada çok zor yer bulunuyor. Televizyon en büyük güç, artık her şey televizyondan geçiyor Onun için televizyonda fazlasıyla yer alabileceğim müzikle ilgili her projede şu günkü aklımla da olsa evet derdim. Belki o zaman da, yarışma içinde farklı davranabilirdim. O başka, ama yine de yaşadığım olumsuzluklara rağmen katılırdım.Çünkü çok büyük promosyon.

Peki, bu yarışmanın dezavantajları neler?

Barış: Aslında bahsedilecek bir tane dezavantaj var. Yoksa onun dışında bu yarışmanın bir dezavantajı yok. Bu yarışma dünyanın değişik ülkelerinde de aynı formatta uygulanıyor. Ve gerçekten starlar yaratıyor. Bizde yaratılamamasının sebebi; tabiî ki öncelikle iyi yarışmacı yani star olmaya uygun bir insan seçmeniz lazım, ama onun dışında en büyük dezavantaj: “jüri”. Jüriler tamamen popüler kültürü destekleyecek şekilde hareket ediyor, gerçekten inandıkları doğru olan şeyi söylemiyorlar. Bu yarışmanın bir tek dezavantajı vardır o da jüri, yani halkı yanlış yönlendiren insanlar. Yoksa bence onun dışında herhangi bir dezavantajı yok.

Ancak müziğe baş koymuş, sesine-yeteneğine güvenen, kendini bu anlamda ispatlamak isteyen birçok gencimiz var. Bu tarz yarışmalarla sensini duyurmak isteyen bu gençlere verebileceğin bir tavsiye var mıdır?

Barış: Yarışma yolu gözlenerek tabiî ki çıkılmaz bu yola, en başta benim vereceğim tavsiye bir yarışma taktiği olmayacak. En başta iyi bir müzisyen olmak gerekiyor. Mümkünse ruhlarında da o varsa eğer, kendi üretimlerini yapmaları gerekiyor, yani beste yapmaları, söz yazmaları gerekiyor. Böylece kalıcı olma şanslarını arttırmış oluyorlar.

Fakat, herkeste beste yapma yeteneği yok. Öyle değil mi?

Barış: Bence biraz da bunun üzerine gitmek, ruhun derinliklerini de araştırmak gerekiyor. Yeteneğiniz olup olmadığını denemeden bilemezsiniz, çünkü bende çocukluktan beri beste yapmıyorum ama bir gün baktım ki yapmaya başlamışım. Öncelikle onun için işlerini iyi yapmalarını öneriyorum Tabiî ki, kapıları zorlamak, kendi şansını kendin yaratmaya çalışmakta çok önemli, bu bir yarışmayla da olur başka bir şekilde de olur. Ama ilk etapta vereceğim taktik “git bir yarışma bul” olmayacaktır.

Popstar yarışmasından bu yana geçen 3 yılı nasıl değerlendirdin, neler yaptın? Öğrenebilir miyiz?

Barış: Bu 3 yıl boyunca aslında hiç boş durmadım. Zaten 10 yıllık bir sahne geçmişim olduğu için sahnede çalışmalarım sürekli vardı. Kışları İstanbul, Ankara, Eskişehir, Bursa’da değişik yerlerde, yazları da Bodrum esas olmak üzere sahne aldığım yerler oldu. Onun dışında Türkiye’de yazın festival mevsimi oluyor ve Türkiye’nin birçok şehrine de gidip konserler de verdik. Bir yandan da albüm için gerekli finansmanı kendime yaratmaya, geliştirmeye çalıştım. O imkâna sahip olduğum andan itibaren de gerekli müzisyen dostlarımla bir araya gelerek bu işin müstahakkını verdim. Bu üç yıl içersinde albüm çalışmalarının da yaklaşık 8 ay süren bir aşaması oldu, böylece bu üç yıl süren zaman içersinde de bir de albüm yapmış oldum.

Ancak bu albümü çıkarman öyle çokta kolay olmadı diye biliyorum, bu doğru mu?

Barış: Tabi zor, zaten kolay oldu diye bir iddiam yok.

Bu yaşadığın zorluklar esnasında hiç vazgeçmeyi düşündüğün oldu mu?

Barış: Yok, o zaten benim yapımda olan bir şey değil. Bütün yolları denerim, pek öyle şikâyet etme huyum da yoktur. Ah, vah demeyi de sevmem, saç baş yolmam. Bu raundu kaybettik, bir sonraki raunda bakalım derim. Ancak, ben bu albüm için gerçekten de çok çalıştım.

Sadece sen değil seni sevenler de yarışmadan bu yana seni desteklemek için bir takım faaliyetler içinde bulunarak ve bir internet sitesinde oluşturdukları fan club’tan da takip ettiğim kadarıyla albümünü insanlara duyurabilmek için gerçekten de çok çalışıyorlar, çaba sarf ediyorlar. Peki, senin hiç bu sevgiyi kaybetmekten korktuğun zamanlar oldu mu?

Barış: Kaybetmekten korkmadım. Çünkü, bir insan bir insanı haklı gerekçelerle, sebeplerle seviyorsa, o insan da onu hayal kırıklığına uğratmadığı müddetçe sevmeye devam edecektir. Ama biraz kopukluk oldu, bu kopuklukta da kabahatli belki de benim. Çünkü yaşadığım o zorluklardan dolayı demoralize olduğum anlar oldu ve bunları onlara yansıtmak istemedim, dolayısıyla biraz geri çekilmeyi tercih ettim. Her zaman olumlu vesilelerle onlar beni ansın veya öyle gündeme geleyim istedim. Zaten genelde öyle bir yapım vardır. Ruh sıkıntılarımı kendi içimde yaşamayı severim, çok paylaşmayı sevmem. Güzellikleri paylaşayım isterim.

İçine kapanık mısındır?

Barış: Genel olarak öyle çok içine kapanık değilimdir. Yani günlük hayatta da doğal, o an içimden ne geliyorsa onu yaşayan bir insanımdır. Ama sıkıntılar söz konusu olduğunda çok fazla insanları sıkmak istemem. Çünkü herkesin hayatında zaten bir sıkıntısı olduğunun bilincindeyim. Açıkçası kendi kendimin psikoloğu bir insanımdır.

Eğer müzikle uğraşmasaydın bu mesleğe yönlenmeyi düşünür müydün?

Barış: Evet, bunu bana röportajlarda bazen sorarlar; müziği seçmeseydiniz ne olurdunuz diye. Bende psikolog olurdum derim. Yani, onun okulunu okumak isterdim ve ondan sonra da muhtemelen olurdum.

Peki, hayattan korkuların var mıdır?

Barış: En belli başlı korkum hedeflerime ulaşamamak. Ama bu korkudan ziyade kaygı, öyle hayattan korkan bir insan değilim. Her şekilde bir alternatif plan üretirim. Kendimi hep güçlü hissederim. Allah’ın insana verdiği bir takım yetenekler olduğuna inanırım. Allah’ın herkese bahşettiği farklı artılar gibi bana da bahşettiği bir takım artılar var. Açıkçası, o bahşedilen artıların ziyan olmasını istemem. Benim bütün korkum budur. Onlar verilmişse; bir sebebi olmalı, kullanılmalı, bir işe yaramalı. Bende bu olanların da kuvvetine inandığım için onları ziyan etmek istemiyorum. Açıkçası, en büyük korkum, onları yeterince iyi değerlendirememek.

Şu ana kadar hayallerinin ne kadarını gerçekleştirebildiğine inanıyorsun?

Barış: İnsan kendine dışardan çok bakamıyor. Ama biraz da kendine dışardan-uzaktan bakabilmek, bunu başarmak lazım. Ben sürekli aklı yarında olan bir insanım. Bugünle ilgilenmem ya da yaptığım, geçmişimde bıraktığım şeylerle ilgilenmem. Onun için çokta fazla nerde olduğumu şuanda değerlendiremiyorum, ama birazcık değerlendirmeye çalıştığımda en azından doğru adımlar atmış olduğumu görüyorum. Dolayısıyla vicdanım rahat. Belki çok büyük patlamalarla olmasa da doğru, akılcı ve o içtenliği de yansıtan adımlarla şunu görüyorum ki, beni seven hiçbir insan neden sevdiğini sorgulamamış, attığım her adımdan sonra haklıymışım sevmekle demiş. Dolayısıyla kendimi iyi bir yerde görüyorum.

Gelelim gerçekleşen hayaline yani “İZ”‘e, ilk albümünün adı “İz”. Albümü dinleyenler için bu albümün adının neden “İz” olduğunu anlamak hiçte güçte değil. Ancak, henüz dinlemeyenler için albümünü bize biraz anlatır mısın?

Barış: Senin de dediğin gibi bu benim hayalim hem de 10 yıllık bir hayalim. Sonuçta birçok müzisyen bu işe öncelikle bir albüm sahibi olmak için giriyor. Şimdi düşündüğüm zaman 97’de ben bu işe başladığımda yani bir albüm yapma hayali ile bu işe başlamaya karar verdiğimde şu anda elimde tuttuğum gibi bir albüm olacağını bilseydim havalara uçardım. Şimdi de tabiî ki havalara uçuyorum. Çünkü yaptığım işle gerçekten gurur duyuyorum. İlk albüm olmasına rağmen albümümün zenginliği, olgunluğu, sözlerinin içerikli oluşu ve ayrıca halkın dışında da birçok müzik insanının da takdirini topluyormuşum, bunları bilmek tabiî ki beni çok gururlandıran şeyler. Ama belki de havalara uçuşumu çok fazla yansıtamayışımın sebebi henüz yeterince insana ulaştığına inanmayışım ki, burada albümün satıp satmamasını kastetmiyorum. Yani tiraj olarak bahsetmiyorum, burada albümün tanınırlığı ve dinlenmişliği olarak kastediyorum. Bu oran arttıkça bende daha az da olsa albümle ilgili duygularımı yansıtabileceğim.

Albümünde 14 şarkı var. Biri cover olmak üzere 11 şarkının sözü de sana ait. Albümü dinleyince şunu sezdim ki; tamamen aşka dair duygularla beslenmiş bir albüm ve sanki şarkıların çoğunlukla senin özel hayatını yani senin aşka dair kendi duygu ve düşüncelerini yansıtıyor. Bu sezgim doğru mu ve genelde söz yazarken kendinden mi yola çıkarsın?

Barış: Evet,  ikisi de doğru.

Peki, bu sözü sana ait olan şarkılar çoğunlukla yarışma öncesindeki mi yoksa sonrasındaki duygularını mı yansıtıyor?

Barış: Yarışma öncesini kapsayan daha fazla şarkı var. Yarışma sonrasında koşturmaktan o kadar duygusallaşamamışım demek ki.  Yarışma sonrasından dört-beş tane şarkım var ama yarışma öncesi biraz daha fazla.

Söz yazmanın, beste yapmanın özel bir yöntemi var mı?  Genelde geceleri ilham geldiğinden bahsedilir. (Bana da bazen ilham geliyor ama maalesef devamı gelmiyor.)

Barış: Tabi, gecenin faktörü şu; daha kendinle baş başa kaldığın bir an olduğu için bende genelde gece yapıyorum şarkılarımı. Gündüz yaptığım da var tabi ki, ama genelde gece yapıyorum, sakin, huzurlu bir anımda daha çok yapıyorum. Formülüne gelince, açıkçası benim için çok sabit bir formülü yok. Ben sadece gelen ilhamı kaçırmamaya özen gösteriyorum. Yani bazen bu aralar bir şeyler çıkacak diye hissediyorum ve o dönemler elimden gitarı düşürmemeye çalışıyorum. Önceden yazdığım bir sözün üzerine melodi de yaratabiliyorum ya da gitarı elime alıp bulduğum bir melodinin bana çağrıştırdığı duygu, tema neyse onun üzerine o anda onu kaleme alabiliyorum. Her şekilde sıralaması değişebiliyor, bende öyle kesin bir formülü yok. Aklıma gelen bazı vurucu sözleri ya da konuları, şu konuya ilişkin dediğim cümleleri genelde telefonuma ya da defterime not ederim ve o duyguya uygun bir anımda da onu şiir ya da şarkı haline dönüştürürüm.

Ben bunun biraz da yetenek olduğunu düşünüyorum. Benim de böyle söz yazma denemelerim olmuştur. Ama söz yazma amacıyla yazmaya başladığım bir konuyu yarım bırakıp devam ettiremediğim de oluyor. Aynı duyguyu yakalamak çokta kolay olmuyor. Dolayısıyla bitiremediğim için de bende pek olmayan bir yetenek bu. ( Bulmuşum güzel sözler yazan, besteler yapan adamı; bende kendim için tüyo almaya çalışıyorum, eee her zaman bu fırsat yakalanmaz.)

Barış: Herkesin zaten duygularını bir anlatma biçimi illaki var. Benim ki bu. Belli olmaz daha genç bir yaş, bence üzerine gidilebilir bir yaş seninki.

Hırs yaptım, vazgeçmeyeceğim zaten.

En sevdiğin şarkın hangisi diye sorsam cevabın ne olur?

Barış: Birçoğunun bende hikâyesi var. “Vazgeçmem Aşktan”ı, “Gitme”yi , “Çocukça Bir Aşk”ı çok severim. Aslında çok ayıramıyorum, saydıkça sayasım geliyor.

Genelde müzikle uğraşan sanatçılar şarkıları için “onlar benim çocuklarım” gibi derler senin için de öyle olsa gerek…

Barış: Çocukların gibi çok ayıramıyorsun. Ama hepsi çocuğum diye mecburen ayıramıyorum değil, yani gerçekten ben sevdiğim şarkıyı hayata geçiren bir insan olduğum için ayıramıyorum. Çocuğun senin seçme şansın olan bir insan değildir; doğar ve o benim çocuğum, benim kanımdan dersin, burada birazda mecburi bir sahiplenme durumu vardır. Çünkü çocuğundur o senin, atamazsın satamazsın denir hani, şarkılarımda ise öyle değil. Sonuçta, ben isteyerek, bilinçli bir şekilde dünyaya getirdim onları, neye benzeyeceklerine ben karar verdim. Dolayısıyla hepsi benim istediğim şekilde.

“Ben dünde kaldım” adlı şarkınızın sözleri:

“Ben dünde kaldım, yani sende kaldım, beklerim öylece beni gör diye,

İçimden ağlarım,   yine de ah etmem,  beklerim öylece beni sev diye”

Geçmişte yaşanmış bir aşk, ancak tekrar yaşanması için de bir umut besleniyor.     Benim de çok hissederek dinlediğim bir şarkınız bu. Dolayısıyla hikâyesini merak ediyorum. Öğrenebilir miyiz?

Barış: O şarkı, geçmişte yaşanıp bitmiş bir ilişkiye ait. O insanı görme şansım da yok. Ne onun beni görme şansı var ne de benim onu. Çünkü yurt dışında yaşayan bir insan olduğu için ve izini de kaybettiğim için, öyle içimden gelip yazmışım ama beni görme şansı yok maalesef.

“Gerçi dünya küçük” deyiverdik aynı anda : )

Barış: “Dünya küçük” diye bir şarkı yapıyım ben o zaman, bunu not alalım : )

Beni unutmayın sakın, bu röportaj sırasında ortaya çıktı bu fikir : )

Barış: Tamam, o şarkıda senin ismini de not alırız J

Yok, canım öyle bir şeye gerek yok. Ben sadece bu şarkı konusunun benimle yaptığınız röportaj sırasında çıktığının hatırlanmasını isterim. (Gerçi gönül ister ya, ama bunu gerçekten hak etmek gerekir, kim bilir belki ilerde, ne de olsa hayal kurmak herkese serbest J )

Albümün için; içine sinen, kendini yansıtabildiğine inandığın bir albüm olduğunu söylemek doğru olur mu?

Barış: Evet, fazlasıyla. Çok inanıyorum. Çok gurur duyduğum bir albüm.

Albüm daha çok yeni ancak albümün şuana kadar ki satış oranları nasıl?

Barış: Şuanda ki promosyonumuza oranla çok iyi. Yani, albümü henüz çok iyi tanıtamadık ama buna rağmen şuan ki tanıtıma oranlayacak olursak çok,  çok iyi.

Albümü dinleyenlerden aldığın tepkiler nasıl?

Barış: Dinleyen insanlardan zaten bir kişi alıyorsa beş kişiye anlatıyor. O bakımdan acayip memnunum. Bizim promosyon eksiğimiz birazcık televizyon ve yazılı basınla ilgili. Geçişmiş, kaybedilmiş bir şey anlamında bunu söylemiyorum, ben sadece bir yandan kendi müzik şirketim adına bir öz eleştiri yapıyorum. Ancak, zaten albüm çıkalı 4 ay kadar oldu, çok kısa bir süre aslında.

Tanınmak nasıl bir duygu? Ünlü olmak hayatında bir değişiklik yarattı mı?(Özel hayatını ya da sosyal hayatını sorguladığında…)

Barış: Ünlü olmak, insanın hayatında, psikolojisinde bir şeyler tabiî ki değiştiriyor. Bende olumlu yönde değiştirdikleri çok fazla, olumsuz yönü olmaması için ben büyük çaba sarf ediyorum. Tabi bunu beni tanıyanlara sormak lazım “Barış Kömürcüoğlu’nda bir değişiklik var mı” diye, ama ben olduğunu düşünmüyorum.

En popüler zamanımda yani yarışma varken bir ilişkim vardı. Bana sorduklarında da bir ilişkim var diyordum ve sevgimle Cadde’de de (Bağdat Caddesi) el ele yürüyordum. Dolayısıyla ünlü olmak özel hayatımı kısıtlamadı. Yani ben kısıtlamadım. Ben çok doğal bir insanımdır, olan sosyal hayatımı da aynen sürdürüyorum desem yeridir. Kendimi kısıtlayacak, sıkıntıya sokacak hiçbir şey yaratmıyorum, buna izin vermiyorum. Neyle mutlu oluyorsam onu yapmaya devam ediyorum.

Peki, ünlü olmadan önce aşık olmak ya da aşk yaşamak daha mı kolaydı? Genelde ünlü insanlarımız, ün yaptıktan sonra aşık olmanın ya da aşkı yaşmamanın zorluğundan bahseder. Sen buna katılıyor musun?

Barış: Ben, ona da inanmıyorum. Tabi ki, ünlü olunca insanların sana neden yaklaştığını anlama sürecin uzayabilir, ama eninde sonunda anlarsın diye düşünüyorum. Bunu büyük konuşmak anlamında; yani yanılmam, ben kandırılmam anlamında söylemiyorum. Ama ünlü olmasam da kandırılabilirim, o risk herkes için zaten var. Hayat böyle, hayatta hiçbir şey garanti değil. Onun için ünlü oldum diye hayatı çok zorlaşmış görmüyorum. Özel hayatta da öyle zorlaşmış görmüyorum. Hislerim kuvvetlidir. Kimden zarar gelir ya da gelmez, hissederim, çözerim ben.

Kendine çok mu güvenirsin?

Barış: Çok güvenirim.

Çapkın mısındır? Öyle olduğuna dair duyumlar aldım…

Barış: 2 senedir sevgilim yok. Dolayısıyla tabi ki, eeeee (Barış burada biraz düşünüyor J erkeklerin hep takıldığı bir sorudur zaten). Ben bir sanatçıyım ve benim duygularım beslenmek zorunda. Duygularımı besleyeyim diye değil ama sanatçıların veya sanatçı ruhlu insanların zaten öyle bir açlıkları vardır. Bu duygusal-ruhsal bir açlıktır. Hep içlerinde bir aşkları vardır; içlerindeki onları üretken kılan o yoğunluğu hep bir yerlere akıtmak isterler. Yoksa bu kendi kendine vücudunda bir zehir haline gelir. Onu paylaşmak, akıtmak zorundasındır. Dolayısıyla tabi ki, denemelerim, arayışlarım oluyor. Ama bu arayışların sonucu sevgililiğe dönüşmeyince adı maalesef çapkınlık olarak kalıyor. Niyeti çapkınlık değil ama adı öyle oluyor.

Peki, şıpsevdi misindir? Yoksa seçici misindir?

Barış: Hiç şıpsevdi değilimdir. Çok zor beğenirim. O yüzden sevgililiğe dönüşmüyor zaten.

“Eşimi arıyorum” adlı şarkında “eşimi arıyorum bakışıyla duruşuyla” demişsin. Demek ki gerek fiziksel gerekse kişisel özellikleriyle hayalini kurduğun bir eş var, öyle değil mi? 😉 Bunu biraz açabilir miyiz?

Barış: Fiziksel olarak şöyle biri diye tarif edemem, o belli olmaz. Herkes birbirinden çok farklı tipleri beğenebilir. Ama duruşuyla bakışıyla derken benim aradığım özelliği hakkında çok doğru bunu ifade etmişim şarkıda, ben asalet ararım. Hani eğer erkekse böyle ağır, beyefendi durur; kadınsa hanımefendi durur deriz ya, onu ararım ben ilk başta, asil görünmeli. Asil bakmalı, asil durmalı. Asillik burada burnu büyüklük anlamında değil, çok güler yüzlü bir şekilde de sana asaletini gösterebilir. Yorumu sana kalmıştır. Bunu nasıl göstereceği kişiye kalmıştır. Ve bu asalet parayla, pulla, kariyerle, mevkiiyle olan bir şey değil. O insanın içinden gelir. Kaliteli duruşu, hareketi, insanlığı ile kendini ortama yakıştırır. Cebinde üç kuruşun olmayabilir ama kaliteli ortam demek gidip en pahalı yerde bulunmak değil, deniz kenarında bir bankta da oturabilirsin ama yanında düzgün sohbet edebileceğin bir insan vardır.

Sanki kendini anlatıyorsun. O zaman senin ruh eşini aradığını söyleyebilir miyiz?

Barış: Bence zaten insan ruh eşini arar. Ben zıt kutuplar birbirini çeker lafına inanmıyorum. Zaten bunun akside artık daha çok yazılıyor, çiziliyor. Yani, insan aslında kendi gibi birini daha çok arıyor sanki.

Evlilikle ilgili düşüncelerini öğrenebilir miyiz? (Eminim merak edenlerimiz vardır) J

Barış: Evlilikle ilgili düşüncem çok fazla yok, 29 yaşındayım. Henüz evlilik gibi bir planım, düşüncem yok. Ama evlilik müessesesi hakkında tabiî ki bir takım fikirlerim var. Çocuğum olmasını istediğim zaman olabilir, evlenmeden de olabilir tabi, ama normal şartlarda çocuğum olmasını istediğim zaman evlenirim. Gerçi o da yanlış. Konuşurken bir yandan da kendi sözlerimi çürüttüm ama, eğer yeterince aşık değilsem evlenmem. Belki yeterince aşıksam da evlenmem. Çünkü, evlilik müessesesini de sorgulayan bir insanım. (Belli ki, Barış’ın henüz evlenme vakti gelmemiş J).

Peki, aşkın süresi olduğuna inanır mısın? Günümüzde aşka sürekli bir ömür süresi biçiliyor.

Barış: Aşkın kaç yıllık ömrü olduğunu istatistiksel bir veriymiş gibi söyleyebilecek kadar aşk tecrübem yok. Bir kez aşık oldum hayatımda, bu nedenle o da bana istatistiksel bir değer sunmuyor.

Barış’ın aşka, evliliğe dair düşüncelerini yeterince didiklediğimi düşünüyorum ve tekrar albümle ilgili sorularıma devam ediyorum.

Birinci albüm daha çok yeni ama ikinci albüm için herhangi bir hazırlığın ya da düşüncelerin var mı?

Barış: Var, zaten birinci albüm için stüdyodan çıktığımdan itibaren benim aklım ikinci albümde. Neticede dinleyicilere yeni sunulan bir albüm, ama ben zaten o albüm heyecanını sekiz aydır stüdyoda yaşamış ve albüm bitiminde de tüketmiş oluyorum. Albümle ilgili tuttu-tutmadı ya da sattı-satmadı gibi başka şeyler devreye giriyor. Ama dijital olarak benim o albümden duyduğum heyecanımın bittiği nokta, o albümün çıktığı noktadır. Zaten benim aklım şu anda ikinci albümle ilgili ne yapabileceğimde. Muhtemelen önümüzdeki sene eylül-ekim gibi ikinci albüm olur diye düşünüyorum. Ama yaza doğru gibi de kendi parçalarımdan oluşan bir single olabilir.

Bu arada albümün çıkış parçası olan “Temenni” adlı şarkının klibi var ama çoğu kanalda göremiyoruz.

Barış: Tamamen promosyonlarla ilgili. Benim şirketimle ilgili benim dışımda gelişen sıkıntılar bunlar. Ama dediğim gibi hiçbir şey için geç değil, daha yolun çok başındayız, aklın mantığın yolu birdir. Şirketimle bunları çözebileceğimize inanıyorum.

Duyduğuma göre dizi tekliflerine olumlu bakıyormuşsun. Bu doğru mu?

Barış: Kimi zaman teklif, kimi zaman birebir o camiadaki dostlarımızla görüşmemiz sonucunda bir takım projeler şekilleniyor. Ama hayata geçmesi tahminimce 2-3 ay kadar alır. (Yani yakın zamanda Barış’a bir dizi de rastlarsanız şaşırmayın derim).

Peki, nasıl bir rolde oynamak istersin?

Barış: Tecrübeli olmadığım için ahkâm keserek konuşmak istemem. Çünkü, ilk etapta bu işe bir oyuncu sıfatıyla başlamıyorum, yani ben her oyunun üstesinden gelirim gibi iddialı bir laf şu anda sarf edemem. Dolayısıyla şu an için duruşuma, yani insanların beni tanıdığı şekle çok uzak düşmeyecek, insanların beni yadırgamayacağı, kendimle özdeşleşen ve imajımı da zedelemeyecek bir rol düşünülebilinir. Çünkü öncelikle ben bir şarkıcıyım, dolayısıyla ilk etapta o imaja zarar vermeyecek bir rol olmalı.

Risk alır mısın? Oynamayı seçeceğin dizi bile senin için risk taşıyabilir, sonuçta iyi bir dizi olsa dahi yayından kaldırılabiliyor.

Barış: İnandığım her şeyde risk alırım, inanmadığım şeye girmem. Tabi, öncelikle iyice düşünürüm, öyle balıklama atlamam. Bence üzerinde düşünülen şeyler başarıya ulaşır.

Hırslı mısındır?

Barış: Çok hırslıyımdır. Ama benimle konuşan bir insanın üslubumdan, konuşma biçimimden o hırsı algılamasını beklemem, ben o hırsı içimde yaşarım.

Hayatı çok ciddiye alır mısın?

Barış: Evet, ama gereğinden fazla değil.

Yarışma zamanına ait bir röportajında zamanla kendini insanlara daha rahat tanıtabileceğinden bahsetmişsin. Yarışmadayken çok temkinliydin, sanki söyleyeceğin her kelimeyi, cümleyi çok dikkat ederek seçiyordun. Yarışmadan bu yana geçen zaman içersinde bu anlamda bir rahatlama oldu?

Barış: Genel olarak dikkatli konuşan bir insanımdır. Ama orda yansıttığım sadece bir dikkat değildi, orda başka tutukluklar, sıkıntılar, huzursuzluklar vardı. Bu anlamda “daha iyi tanıtacağım kendimi” demiştim Çünkü gün gelecek bu yarışma bitecek, benim üzerimden bu baskı kalkacak ve kendimi artık daha rahat ifade edecektim. Çünkü orda sürekli seni halkın önünde eleştiren bir grup var. Göz göre göre beyaza siyah diyorlar. Bu durumda çok olgun davranmalısın. Bir insan bir fikrini söyler ve sende ayrı bir fikirde olabilirsin. Ama burada bu grup (yani jüri), bile bile inanmadığı bir şeyi söylüyorsa, buna karşı nasıl tepki vereceğini seçmek ve yapılan bu haksızlığa olan tepkiyi dizginleyebilmek zor bir şey. Üstelik bu, canlı yayında milyonlarca insanın önünde yapılıyor ve bu yapılan yorumlar senin geleceğini de etkileyebiliyor. Onun için huzursuz, mutsuz ve aşırı kontrollüydüm, o sinirimi bastırabilmek için öyleydim.

Yarışma zamanında suya sabuna dokunmayayım, kimseyi kırmayayım diye düşünüyordum. Şimdi fikrim neyse ve söyleyeceğim eleştiriyi de hak etmişse kırılırsa kırılsın diyorum. Ama üslubumda yine dikkatliyim, hiçbir zaman söylediğim şeyi hakarete, saygısızlığa dönüştürmem. Fikrimi akıllıca konuşarak belli sınırlar içersinde de çok güzel anlatabilirim.

Ayrıca bu rahatlama ile birlikte zamanla dans edebileceğinden de bahsetmişsin. Son durum nedir?

Barış: Nitekim ettim. 2005’te Eurovision’un Türkiye elemelerine katıldım. Oradaki şarkımda koreografi vardı. Klipte de durağan bir halim yok. Yani jürinin abarttığı gibi durumlar yok.10 yıldır sahne yapıyorum zaten, sopa gibi olsam bugünlere gelemezdim, sahnede var olamazdım. Dediğim gibi yarışmada aka kara deme durumları olduğu için zaten bunların birer birer insanların önüne sunulacak şeyler olduğunu biliyordum, bundan sonrası için de biliyorum. Daha çok uğraşılacaktır. Ama daha hiçbir şey göstermedim, daha yapacak çok şeyim var.

İleriye yönelik hedeflerin nelerdir?

Barış: Öncelikle iyi bir müzik adamı olarak yer edinmek isterim. Daha sonra beni diğer müzik adamlarından ayıracak bir takım şeyler zaten zaman içersinde ortaya çıkacaktır, onlar çok planla olan şeyler değil. Mesela benim müzikal bir sesim vardır. Yarın öbür gün aynı zamanda bir müzikal yıldızı olamayacağımı kimse iddia edemez, olabilirim. Bir bakarsın bu beni ayıran bir şey olur. Yabancı dil biliyorum, alaturka değil batıya yakın bir gırtlağım var. Avrupa’da, Amerika’da ve hatta dünyada da bir single çıkarttığında tutup tutmayacağını kimse bilemez. Bunlar hep olabilecek şeyler ama çokta fazla planlayabileceğin şeyler değil. Zaman içersinde bir takım projelerle ortaya çıkabilecek şeyler. Tabiî, bu bahsettiğim örnekler; hep hayal ettiğim şeyler ama kendimi yakıştırdığım ve yapabileceğime inandığım şeyler. Ben bir dünya starlığını bile kaldırabilecek yapıda bir insan olduğuma inanıyorum. Ama olur mu olmaz mı, hayallerin ötesine geçer mi geçmez mi göreceğiz.

Çok hayal kurar mısın? Albümdeki şarkılarının içeriğinde hayallerin de oldukça yer ediniyor.

Barış: Hayalden ziyade hedeflerim vardır. Ama geleceğe dair bazı şeyleri çok net göremediğim için hedefte olsa, o ilk etapta hayal olarak başlıyor. Sonra bir takım unsurlar, ortamlar da müsait olursa onu hedef kapsamına alıyorsun ve üzerinde çalışmaya başlıyorsun. Tabi ki, her şey hayalle başlıyor…

 Senin hayatında yer eden dolayısıyla izleri olan 3 önemli şehir; İzmir, Ankara ve İstanbul… Bize bu şehirlerin hayatındaki yerini kısaca tanımlar mısın?

Barış: İzmir; daha çok hayal kırıklıklarımın, mutsuzluklarımın, ulaşamayışlarımın olduğu bir şehir. Anavatanım olmasına rağmen öyle çok hatırlamamı gerektiren özel sebepleri olan bir şehir değil. Daha çok tatminsizliklerimin, sıkıntılarımın olduğu yaş dönemlerimde yaşadığım bir şehir.

Ankara; benim hayatımda çok önemli bir şehirdir. Ailemden ayrı üniversiteye okumaya gittiğim, kendimi bulduğum ve bu kendimi bulduğum süre içersinde mutlu olduğum yani kendimde bulduklarımla mutlu olduğum, kendimi tanıdığım, iyi ki gitmişim dediğim bir şehir. Ayrıca beni müzikle tanıştıran, müzisyen olmama vesile olan, acısıyla-tatlısıyla, fakirliği, öğrenciliği, yurt hayatı olsun birçok anımın olduğu, beni kimi zaman halen mutlu eden ve duygulandıran bir şehir.

İstanbul ise; tabi ki çok güzel bir şehir; her şeyin burada uç olanını yaşamak mümkün ama aynı zamanda üçkâğıtçı bir şehir. Herkesin kısa yollardan yani hizmet, sürüm sunmadan para kazanmaya çalıştığı, birbirini kazıklamaya çalıştığı, insanlığın minimuma düştüğü bir şehir.

Öyleyse şimdiye kadar yaşadığın bu şehirler arasında en mutlu olduğun şehir Ankara diyebiliriz.

Barış: Evet, şimdiye kadar ki en mutlu günlerimi Ankara’da yaşadım. Belki Bodrum’a da bir parantez açabiliriz. Bodrum’da da çok mutlu ve huzurlu oluyorum. Yarın öbür gün imkânım olduğunda, , yazı beklemeden İstanbul’dan biraz olsun kaçabileceğim, yani bir ayağımın da orda olacağı bir evimin olmasını isterim.

 

Peki, son olarak senin albümünle ilgili derki okurları ile paylaşmak istediğin herhangi bir şey var mı?

 

Barış: Ben, derki okurunun ayrıcalıklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü, kısa sürede olsa ilk yazarlık deneyimimi derKi’de yaşadım ve orada gördüm ki, hem çok kaliteli insanlar yazıyor ve hem de çok kaliteli insanlar o yazıları takip ediyor. Dolayısıyla derKi’nin benim için öyle ayrıca bir yeri var;  yazarlık yaptığım demek doğru olmaz ama ilk kalem oynattığım yer orası ve okurunun da farklı olduğunu düşünüyorum. O nedenle, benim bu albüm için verdiğim emeği, gösterdiğim özeni çok rahat fark edebileceklerine inanıyorum. Belki bir albüm parası herkesin cebinde olmayabilir ya da bütçesine dokunabilecek olanlar olabilir, bu önemli değil; mp3 bile olsa sonuçta ben onu da göze alarak bu yola çıktım. Yeter ki, şarkılar onlara ulaşsın isterim, o his ulaşsın ki o ulaştıktan sonra gerisi zaten gelir. Bu şarkılar paylaşılmalı, çünkü bu şarkılar paylaşılsın diye yapıldı.

 

Son Söz

 

Barış’ın albümünü ben aldım, dinledim ve çok beğendim. Aldığım günden beri sıkılmadan dinleyebiliyorsam eğer, bu albümün gerçekten de başucu albümü denilebilecek kalitede bir albüm olduğunu söyleyebilir ve dolayısıyla size de gönül rahatlığıyla bu albümü almanızı ya da Barış’ın da dediği gibi paylaşılsın diye yapılan bu şarkıları bir şekilde dinlemenizi tavsiye ederim. Dinledikten sonra zaten sizde bu albümü paylaşmak isteyeceksinizdir. Hele ki, günümüzde bir iki klip şarkısı dışında albümünde dinleyebilecek şarkı bulamadığımız çok sayıda şarkıcıyı düşünürsek, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum…

 

Barış’a; sorularıma vermiş olduğu içten, samimi cevaplarından dolayı yani yaşamındaki izleri bizlerle paylaştığı için ve keyifli sohbetinden dolayı çok teşekkür ederim. Müzik hayatında hak ettiği yere gelebilmesini canı gönülden dilerim. O zaten kendine çok güveniyor, çünkü ne istediğini biliyor ve bunun için belki biraz yavaş ama kalıcı olma yolunda sağlam adımlarla ilerliyor. Dolayısıyla bu kendinden emin, pozitif enerjisi ve çalışkan ruhu sayesinde müzik sektöründe başarılı olacağına inandığımdan, kendisine sadece (umarım ihtiyacı olmaz ama) bol şans diliyorum.

 

Simla Taş