emre.kartari.fotoHacettepe Üniversitesi, Ankara Devlet Konservatuarı, bu yıl 74. yılını kutluyor ve Hacettepe’nin yeni yaşında artık bir de Caz Bölümü olacak. Türkiye’de ilk kez bir devlet üniversitesi caz eğitimi verecek ve sadece 10 kişinin alınacağı bölümde Amerika’nın usta caz müzisyen ve akademisyenleri hocalık yapacak. Bölümün kurucusu ise, 34 yaşındaki genç ve başarılı müzisyen Emre Kartarı… Yurtdışında önemli işlere imza atarak ülkemizi temsil eden yetenekli davulcu Emre’yle kısa bir sohbet için bir araya geldiğimizde hem onun bu işlere nasıl başladığını, hem de Hacettepe’de Caz Ana Sanat Dalı açma projesini konuştuk.

Caz dünyasının önde gelen pek çok ismiyle birlikte çalışan Emre, Türkiye’de en çok, caz müziğinin içinin boşaltılarak sunulmasından ve konser afişlerinde genellikle “ayışığında balık-ekmek ve caz keyfi” tarzı sloganların kullanılmasından rahatsızlık duyuyor. Aynı şekilde halk arasında da bu müziğin basite indirgenmesi ve ‘caz yapma’ gibi tabirlerin kullanılması da cabası… Emre, ülkemizde henüz caz eğitiminin öneminin de anlaşılmadığını söylüyor ve ‘herhangi bir enstrüman çalan veya müzik eğitimi alan biri, isterse iyi bir caz müzisyeni de olabilir’ şeklinde yanlış bir algının olduğunu savunuyor. Oysa, yapılan emprovize çalışmaların bile bir eğitim süreci var ve yurtdışındaki pek çok konservatuvar ve üniversite, akademik anlamda son derece kapsamlı caz eğitimleri vermekte. Emre’nin Türkiye’de en fazla hayranlık duyduğu müzisyenler arasında İmer Demirer, Aydın Esen, Tuna Ötenel, Kerem Görsev ve Sarp Maden gibi isimler başı çekiyor. Ayrıca, yurtdışında kendi müziğimizle ülkemizi en iyi temsil edebilecek isim olarak gördüğü Erkan Oğur’u da geç keşfettiğini ama çok sevdiğini söylüyor. Şimdi isterseniz, Emre Kartarı’nın müzikal geçmişine bir göz atalım, sonra da Caz Bölümü’yle ilgili sorularımızı soralım…
Sanatçı bir ailede büyüyen, ailesinin zorla aldığı piyano derslerinden hiç hoşlanmamasına rağmen, dayısının baterisini keşfettiği anda hayatının sonuna kadar sadece davul çalmak istediğini farkeden bu genç yetenek, henüz 10 yaşındayken ailesiyle birlikte A.B.D.’ye yerleşir. Ailesi önce, profesyonel olarak müziğe yönelmesini istemez. Oysa Emre, dersleri hiç önemsememekte ve gizlice kaydolduğu konservatuarda davul eğitimine devam etmektedir.

Sonrasında ailesini müzik eğitimi alma konusunda ikna eden Emre, Virginia’da üniversiteye kaydolur ve burada kapsamlı bir caz eğitimi almaya başlar. Farklı tarzdaki bütün caz davulcularının stilleri hakkında bilgi sahibi olan Kartarı; önce Max Roach, Philly Joe Jones gibi bebop davulcularıyla başlar, sonra daha ‘renkli’ çalan Joey Baron, Tony Williams gibi isimler gibi çalmayı dener ama onda en büyük hayranlığı uyandıran kişi; Jack Dejohnette olmuştur. Bir dönem sadece Dejonette dinleyen Emre, hayatının en mutlu anını, okula bir konser vermeye gelen Dejohnette’le tanışması ve davullarını değiş tokuş ederek karşılıklı çalmaları olarak anlatıyor.

Üniversite eğitiminin ardından New York’a taşınan Emre, burada Nussbaum, John Riley, Toney Moreno, Jamey Haddad ve Billy Hart gibi isimlerle çalışma fırsatını yakalar, Charlie Byrd, Jim McNeely, George Coleman, Ralph Lalama, Vic Juris, Ron McClure gibi sanatçılarla ve Jack DeJohnette’in “Oneness” grubuyla performanslarda bulunur. New York University’de performans ve kompozisyon alanında master derecesi olan Emre Kartarı, 2003 yılında Barney Josephson ödülünün de sahibi olur.

Fulya Akbuğa: Emre, sen ülkemizi yurtdışında başarıyla temsil eden, önemli bir müzisyensin. Öncelikle, yıllar sonra Türkiye’ye dönmeye, sonrasında da İstanbul’dan Ankara’ya gelmeye nasıl karar verdin?

Emre Kartarı: New York’tan ilk Washington’a döndüm.. Washington/Virginia’da 3 yıl çalıştıktan sonra İstanbul’a geldim. Gelme sebebim, hayatımda olan boşluk ve merak duygusuydu. Türkiye’deki hayatın ve Türk kültürünün nasıl olduğunu merak ediyordum o yüzden İstanbul’a gelmek benim için çok önemliydi. İstanbul’daki 7 ayda; Sibel Köse, Sarp Maden, Engin Recepoğulları ve Jef Giansily gibi İstanbul’un en önemli ve yetenekli müzisyenleriyle çok güçlü arkadaşlıklar kurdum. Buna rağmen ailemi ve Amerika’daki müziği özledim. Amerika’ya geri dönmeden önce Ankara’ya gelip Jon Metzger ile Hacettepe’nin caz derslerini yazdık. Burada bir süredir bir caz bölümü açma düşüncesi varmış. Jon’la çalışırken burada hoca olma fikri ortaya çıktı. Geri Amerika’ya taşındıktan 3 ay sonra buradaki kadro çıktı ve geri döndüm.

Fulya Akbuğa: İyi ki de dönme kararını almışsın, peki Hacettepe Üniversitesi Caz Bölümü’nde başka kimler ders verecek?
Emre Kartarı:  Şu an kesin olarak ilk dönem için George “Skip” Gailes geliyor. Amerika’da Virginia Commonwealth University’nin caz bölümünü kuran hocalardan biri. O bölüm çok başarılı. Skip’in gelmesi kesin. Şu an, 3 kez Grammy adayı olmuş Dena DeRose’un gelmesi için işlemler başlıyor. Dena’nın gelmesi ikinci döneme. Ayrıca başka kısa dönemlik hocalar geliyor, bunlar benim hocam Howard Curtis ve başka değerli müzisyenler; piyanist AnnaMarie Rafaella, gitarist Paul Pieper, trompet sanatçısı Rex Richardson.

Fulya Akbuğa: Anladığım kadarıyla oldukça özel bir eğitim olacak, bölüme kimler başvurabilecek, kaç kişi alacaksınız?
Emre Kartarı: ÖSS sınavını almış ve yetenek sınavlarında iyi yapabilecek, 30 yaşın altında herkes gelebilir.. Ama sınav koşullarına baksalar iyi olur çünkü zor bir sınav olacak. Koşullar internette belirtilecek. İlk yıl kontenjan 10 kişi ama bu sadece ilk yıl için, her yıl yeni öğrenci alabileceğiz.

Fulya Akbuğa: Peki senin en sevdiğin, dinlemekten zevk aldığın caz müzisyenleri kimler?
Emre Kartarı: En sevdiğim müzisyenler… Miles Davis’in Marcus Miller’le çalışmaya başlamadan önce herhangi dönemi  -80’lerden önce diyebiliriz-, Duke Ellington, Elvin Jones, Jack DeJohnette, Thelonius Monk, Charles Mingus, John Coltrane, Wayne Shorter albümleri… Dave Liebman… Klasik caz’ı seviyorum… Ayrıca daha yeni olarak, Bobo Stenson, Jan Christensen gibi Avrupalı cazcılar.. Bu çok uzun bir liste olacak sanırımJ Bunun dışında, şu dört davulcu benim için çok önemli… 50-70’lerdeki çalışmalarıyla baterinin müzikteki rolünü değiştirdiler. Ritm’e bakış açımızı geliştirdiler. Baterinin sadece ritm değil, bir renk aleti olarak çalınabileceğini gösterdiler. Hepsi davulda bir şair. Sevdiğim bu dört önemli davulcu; Roy Haynes, Elvin Jones, Tony Williams, ve Jack DeJohnette. Ayrıca New York’dan cazda son 15-20 yılda çıkan isimler; Dave Douglas, John Zorn, John Hollenbeck var. Bu liste de uzun…

Fulya Akbuğa: Caz dışında neler dinlersin?
Emre Kartarı: Caz dışında dinlediğim müzikler… Bach, özellikle solo piyano, keman ve çello icin eserleri. Motown albümleri, Otis Retting, Ray Charles, Aretha Franklin kayıtları.. Özellikle Otis Redding. Sonra, Led Zeppelin’in davulcusu John Bonham. O grubun kayıtlarından, gruptaki bütün müzisyenleri çıkarsanız, sadece bateriyi dinleseniz, bateri sadece kendi başına, başından sonuna kadar yeterli bir müzik gibi dinlenebilir. Bir de tabii şarkıcı-söz yazarı Elliot Smith var.

Fulya Akbuğa: Emre, son olarak şunu da sormadan seni bırakmayalım; şu sıralar neler yapıyorsun, yeni bir albüm ya da grup projesi var mı? Bir yerde çalıyor musun?
Emre Kartarı: Şu an, bu yaz Amerika’da yapacağım kayıt için çalışıyorum. Kayıtta ünlü  caz trompetçisi John D’earth olacak. Onunla daha önce kayıt yapmıştım, bir de çok yakın bir arkadaş, süper gitarist Paul Pieper ile çalışıyorum. Son iki albümüme göre, daha kuralların içinde, daha melodik bir çalışma olacak. Bundan başka, Amerika’da bu yaz için iki kayıt dah söz konusu. Bunlar, benim kendi albümlerim değil, ortak çalışmalar.

Fulya Akbuğa: Çok teşekkürler, başarılar. 🙂

Fulya Akbuğa