Free Me – Uriah Heep

Okuldan eve geldim. Yorgunum. 10 yaşındaki bir çocuk tahta bir bankta neden sekiz saat, hem de her gün oturtulur bilmiyorum. Annemin taktığı tokalar düşmüş saçımdan, eteğim kirlenmiş. Ödevlerim var ve uyumak istiyorum… Bu ne gürültü? Ağabeyim yine benim anlamadığım bir müziği dinliyor… “Kıssana şunu!”. Kısmayacak. Beni alıp müzik setinin yanındaki sandalyeye oturtuyor. “Bunu dinleyeceksin.” diyor, “dinlemek, anlamak, sevmek, duymak, bilmek zorundasın….”

Zorla her akşamüstü rock dinlemeye başlıyorum. Led Zeppelin ve Rolling Stones plakları önümde… 

The Logical Song – Supertramp

Tam o sıralar; hafiften hafiften bir beğeni oluşturmaya başlıyorum. Supertamp de hiç fena değilmiş hani. Adamın sesi eğlenceli, bu şarkı da, nasıl desem…, tam çocuklara göre. Hayatımda ilk kez bir şarkıyı kasede çekiyor ve ezberlemeye çalışıyorum. Sözlerini kendimce; kasedi durdurup dinleyerek bir kağıda yazıyorum. Ezberledim. Ağabeyime söylüyorum sonra, bir müsamere kıvamında “Logical Song”u. “Aptal” diyor, “İngilizce bilmiyorsun ki, hepsini yanlış söylüyorsun… “

99 Luft Ballons- Nena

Büyüdüm biraz. Haftalık Hey dergisini kaçırmıyorum. Yaşım 16, ben de 17 dergisini alıyorum. Her hafta sonu aynı amcaya uğrayıp Almanca aylık müzik dergilerini çantama dolduruyorum. Kajagoogoo ve Duran Duran posterlerini duvarlarıma asıyorum. Nena’nın şarkısına bayılıyorum.

Big in Japan – Alphaville

Her hafta sonu kasetçiye gidiyorum. İki albüm alıyorum mutlaka; bir de kendi listelerimi çektiriyorum. Sonra tam bu dönemde deli bir huy ediniyorum, en sevdiğim şarkıları baştan sonra bir kasede doldurmak. John Waite’ten Missing You’yu bin kere dinliyorum. En sevdiğim şarkıların sözleriyle dolduruyorum günlük sayfalarımı; ben şimdi büyüyor ve müziği hayatıma fon yapıyorum, müziksiz bir hayatımın olmayacağının farkındayım artık…

Simply Irrestible – Robert Palmer

Amerika’dayım; ağabeyimin yanında. “Hangi konserleri istersin? Gel bilet alalım” diyor. O sıra üniversite öğrencisiyim, hala rock dinliyorum ama Whitney Houston’ı da pek bir merak ediyorum, “Saçmalama, boş ver” diyor ağabeyim, ısrar ediyorum. Bir de Robert Palmer biletlerimiz var. Madison Square Garden’da Whitney. İzledim, geçti bitti merakım, peki ya Palmer? Meğer benim döneceğim tarihten sonraymış konser… Sonra anlatıyor ağabeyim, şahaneymiş… (Merhuma Tanrı’dan rahmet…)

Billy Joel- Moving Out

Bir radyonun önce müzik direktörüyüm, sonra yayın yönetmeni. Kentin en çok dinlenen radyosu… Günde on saat müzik çalıyor her yerde. Bir sürü cd alıyorum yine de kendime, bir sürü şarkıyı kasede çekiyorum radyoda. Yıllar boyu tüm liste şarkılarını herkesten önce dinliyorum, yıllar boyu radyo programı yapıyorum. Billy Joel gaza basarken şarkısında, ben de on yıllık radyoculuğuma bu parçayla veda ediyorum.

Sessizlik

Upuzun bir süre müzik dinlemiyorum. Listeleri takip etmiyorum, yeni çıkan hiçbir şeye göz ucuyla bakmıyorum, evde müzik açmıyorum.

Listen-Black

Yetmişlerdeyim, seksenlerde. Sakin şeyler istiyorum en çok. Black iken Colin Vearncombe’a dönen adam olsun istiyorum fonda, bazen Alison Moyet, bazen Toni Childs. Huzuru arıyorum…

Ece Arar