Türkiye’de Türkçe sözlü alternatif rock yapmak cesaret ister. Ruj grubu 2002 yılından beri bunu yapmaya çalışıyor ve hayran kitlesini de gün geçtikçe zenginleştiriyor. Demolar, yarışmalar, konserler derken grubun ilk stüdyo albümü ‘İçi Boş Yıldız bu yılın başında piyasaya sürüldü. Çıkış parçası bir Tarkan cover’ı olsa da, albümde daha keşfedilmeyi bekleyen pek çok iyi şarkı var. Onları daha yakından tanımak isteyenler için Ruj grubundan Zafer, Uğur ve Başar’la biraraya geldik ve hem grubu, hem müziği konuştuk. Ruj’un davulcusu, aynı zamanda albümün prodüktörü Alen’in ise bol bol kulaklarını çınlattık.
Fulya: Merhaba arkadaşlar, önce Ruj’un nasıl kurulduğunu bir de sizden dinleyelim…
Zafer: Ruj’un kurulması şöyle oldu; Başar benim çaldığım bara gelip böyle bir grup projesi olduğundan bahsetti, Türkçe sözlü alternatif rock grubu kuracağından bahsetti, sonra grubu kurduk, 2002 yılında kendi şarkılarımızı yapmaya başladık, tamamen kendimize ait, ilk defa Türkçe sözler denemeye başladık, sonrasında Uğur ve Oktay dahil oldular. Daha sonra Oktay aramızdan ayrıldı ve Alen Konakoğlu gruba girdi, şu anda bu dörtlüyle devam ediyoruz.
Fulya: Aslına bakarsanız Türkçe alternatif rock yapmak çok da kolay değil..
Uğur: Zaman içinde gelişen bir durum aslında.Normalde önce rock meselesini insanların kafasında oturttukları belli bir çerçeve var. Alternatif rock deyince aslında biraz daha modern soundlu bir şey olması icap ediyor ama benim gördüğüm kadarıyla bu, insanların uzun vadede alışarak anlayabildikleri bir müzik.
Fulya: Peki sizce Türkiye’de rock müzik son zamanlarda gelişti mi, yoksa biraz bozuldu mu? Çünkü sizin basın bülteninizde de şöyle bir ifade vardı yanlış hatırlamıyorsam, “Rock müziği Türkçe sözlerle ama arabeskleştirmeden” diye…
Zafer: Eleştirel bir yaklaşım olarak düşünmemek lazım ama şöyle; Türkiye’de zaman zaman müzik piyasasında belli çıkışlar ve inişler oluyor, bizim grup olarak amaçladığımız şey, yaptığımız müzik üzerine yazdığımız sözlerin çok fazla garip görünmemesi, ‘Bu buna yakışmamış’ denilmesini istemiyorduk, her zaman onu amaçladık ve tabii ki anlatmak istediklerimiz vardı, anlatmak istediklerinizle yazdığınız müziğin uyumlu olması lazım, böyle bir sürü parametre var… Bunları biraraya getirmek, üç veya dört farklı insanın bunları oturup yapmaya çalışması çok zor bir iş ama biz her zaman takım çalışmasının çok iyi olduğuna inandık ve amaçladığımız şey de bu yönde olduğu için iyi şeyler yaptığımızı düşünüyorum.
Uğur: Bir de, özellikle rock müzik Türkiye’de yeni bi şey olduğu için, insanlara bunu anlatabilmek veya nüfuz ettirebilmek için bazı janr kayışları olabiliyor. Mesela hafif arabeskleşme olması ya da daha pop kalıba uygulanması gibi bir şey… Biz bundan uzak durmaya çalıştık açıkçası..
Fulya: Peki grup asıl çıkışını nasıl yakaladı?
Zafer: 2002’den sonra bizim asıl yükselmemiz, 3 şarkılık bir demoyla oldu; ‘Eksi’, ‘Phi’ ve ‘Yorgun’ isimli 3 şarkıyı kaydettik. O zaman tabii internet tabii bu kadar yaygın değildi, yeni olan herşey daha çabuk farkediliyordu, biz de bundan faydalandık. Daha sonrasında ise, 2005’de 10 şarkılılık bir
demo kaydettik ve festivallerde çalmaya başladık.
Başar: Bu arada yarışmalara da katıldık ve Roxy Müzik Günleri’nde üçüncü olduk. Ondan bir sene sonra Nokia Super Sound yarışması vardı, orda 760 müzisyen farklı türlerde yarışıyordu -gerçi müziğin yarışması olmaz ama- orada da bir birinciliğimiz var. Aslında büyük idealleri olan kişiler değiliz, sonuçta biraraya gelip müzik yapmaktan hoşlanıyoruz. Hiç albümümüz çıkmasa da, biz müzik yapmaya devam edecektik.
Fulya: Zaten bu işi çok seven birileri biraraya gelince de, o sinerji yakalanınca güzel şarkılar da ortaya çıkıyor. Büyük grupları da düşündüğünüzde Aerosmith, U2 gibi gruplar biraraya gelip çala çala bir şeyler çıkarıyorlar, ısmarlama olmuyor galiba bu şarkı işi, değil mi?
Uğur: Gerçi müzik işinde gerçekten çok güvenli olan yerler de var. Mesela Amerika’da şu anda birkaç tane enstrüman çalan adamı bir prodüktör biraraya getirip onları, çok iyi satabilecek tam teşekküllü bir gruba çevirebilir. Bunun formülleri de söz konusu. Tabii bizim elimizde böyle bir formül yoktu, sevdiğimiz şeyi yaptık ve insanların hoşuna gitti.
Zafer: Siz ne kadar samimi, sahte olmayan bir şey yaparsanız, insanlara o kadar çabuk ulaşıyorsunuz, o kaar gerçekçi geliyorsunuz. Bence bizim grubu en dinlenebilir yapan şey bu.
Fulya: Peki diğer gruplardan farkınız ne?
Başar: Türkiye’ye pek çok grubu dinlediğinizde ‘şu gruba benziyor’ denebiliyor ama bizim Ruj olarak kendimize has bir tarzımız olduğunu düşünüyorum.
Zafer: Hepimizin müzik geçmişi birbirimizden farklı. Birleştiğimiz noktalar var ama farklı olan yönlerimiz de çok fazla. Bence biz bu zenginliği çok iyi bir şekilde harmanlamış durumdayız. Bence farklı yapan da bu… Başar’ın bayağı sert müzik geçmişi vardır, Uğur 90’ların alternatif rock’ıyla büyümüş bir insan, ben Türkçe müzik de dahil çok şey dinliyorum..
Fulya: Biraz da albümünüzden bahsedelim isterseniz; albümün adı ‘İçi Boş Yıldız’. Neden bu ismi tercih ettiniz ve albüm çıkarma sürecinde neler yaşandı?
Uğur: Albümün 2010’da çıkmasının sebebi aslında Alen’le tanışmamız oldu, Alen Konakoğlu bildiğiniz gibi Duman’ın eski davulcusu, şimdi Nil’le beraber çalıyor, aynı zamanda müzikal anlamda prodüktörlük yeteneği çok gelişmiş çok iyi bir stüdyo davulcusudur. Alen şarkıları dinledikten sonra tabii ki, 180 derecelik bir değişim olmadı ama çok güzel, inandırıcı bir rock soundu ortaya çıktı.
Fulya: Bir yandan da müzikal anlamda iyice olgunlaşmayı beklediniz herhalde, grubun oturmasını…
Zafer: Alen tarafından bakıldığında, o da röportajlarında; ‘Ben bu grubu dinlediğim zaman bana düşecek kısmı gerçekten çok fazla değildi, yapmışlar çocuklar yapacaklarını, ben sadece onların son jelatinini belki koyabilirim’ demiş çünkü kafamız tamamen paraleldi, hiç problem yaşamadık onunla. Bir iki şarkımızda eksiklerimiz vardı, Alen onları da hızlıca tamamladı.
Fulya: Bu arada albümünüzdeki şarkıların hepsi çok iyi, güçlü şarkılar ama sizi daha çok ‘Kış Güneşi’ yorumunuzla tanıdı değil mi müzikseverler?
Zafer: Evet, Yıldız Tilbe’nin sözlerini yazmış olduğu, Nurhat Şenses’in bestelediği bir şarkı Kış Güneşi. Biz bu şarkıyı 2007’den itibaren konserlerimizde çalıyorduk ve çok iyi tepkiler almıştık, Alen de çok beğenmişti, albüme koymaya da karar vermiştik, böyle bir şarkıyla çıkış yapılmasını da
hem plak firmamız hem de Alen’in isteğiyle kabul ettik. Öyle bir çıkış yapıldığı için belki hiç tanımayanlar da tanımış oldular. Tabii biz böyle anılmak istemiyoruz.
Uğur: Tanıyanlar da şöyle eleştirdiler, bir sürü şarkınız var neden bu?
Başar: Bu arada insanlarda şöyle bir düşünce oluşmuş, biz sanki şarkıyı Yıldız Tilbe’den çok büyük paralar verip de almışız gibi, kesinlikle hiçbir şey vermedik şarkı için.
Zafer: Yıldız Tilbe şarkıyı dinledi, plak firmamız götürdü böyle bir kaydımız var izininizi istiyoruz diye, -normalde çok büyük miktarlarda paralar dönüyor bu işte-, çok beğendiğini söyleyip, hiçbir beklenti oluşturmadan kabul etti.
Uğur: Tamamen gönlünden verdi şarkıyı.
Fulya: Diğer şarkılar nasıl ortaya çıktı, nasıl bir işbölümü var aranızda?
Zafer: ‘Fotoroman’, ‘Diğeri’, ‘Söz Verdim’, ‘Olamaz’ şarkıları birbirine çok yakın zamanlarda yapıldı. ‘Eksi’, ‘Phi’ ve ‘Yorgun’ isimli şarkılarımız da birbirine çok yakın zamanda yapıldı. Bunun dışında ‘Kurtar Beni’, ‘Kanadım’, ‘İçi Boş Yıldız’, ‘İstediğin Kadar’, ‘Derin Yağmur’ gibi şarkılarımız da bizim en son dönemde yaptığımız şarkılar. Müziği her zaman hep beraber yapıyoruz. Özellikle böyle bir çalışma yapısı seçiyoruz ki, daha homojen olsun. Genelde Uğur’un evde toparlanırız. Müziği çıkartıp bu müziğin neyi anlattığını hissederek söz yazıyoruz, genelde ben yazıyorum ama arkadaşlarımın da yazdığı sözler oluyor.
Fulya: Müzisyenler için yeni ve zorlu bir mecra; internet konusunda ne düşünüyorsunuz? Bir yandan youtube, myspace gibi siteler sayesinde çok geniş kitlelere ulaşabiliyorsunuz, diğer yandan herkes kendini müzisyen zannetmeye başladı, büyük bir kalabalık var bu yeni medya camiasında ve farkedilmek daha da zorlaştı.
Başar: Albüm satışlarını da düşürdü tabii.
Zafer: Eskiden kasetler vardı. Kasedi kopyalayacak bile olsanız çekim süresi çok uzundu. Şimdi bir ‘tık’la 10 saniye içinde her şey mümkün, her şey hızlandı. Ben, daha albüm çıktığı gün google’da pek çok forumda ve sitede albümün linkini buldum mesela. Hızlı olunca tüketim de hızlı oluyor, çabuk bıkılıyor, hemen bırakılıyor bir köşeye. Ama eskiden zor sahip olduğunuz bir albümü sindire sindire dinlemek diye bir şey vardı.
Uğur: Evet, daha fazla şans verebiliyorduk. Şimdi bir şeyi beğenmediğin taktirde, ‘geç’, ‘sıradaki’ diyebiliyorsunuz.
Fulya: Arkadaşlar, çok teşekkürler, gerçekten çok güzel bir albüm yapmışsınız. Bundan sonraki çalışmalarınızda da başarılar:)
Not: Grupla ilgili ayrıntılı bilgiye myspace ve facebook sayfalarından ulaşabilirsiniz. Ocak ayı Ruj konserleri:
8 Ocak -Bursa Uludağ Üniversitesi Kampüs Resimli Bar
15 Ocak -Ankara Telwe Performance Hall
26 Ocak- İstanbul Bronx Pi