Hani bazı sözler vardır, durup durup hayatınızda birşeyler cereyan eder ve dersiniz Ki “boşuna dememişler…..”. Ben de bunu özellikle “müzik ruhun gıdasıdır” sözü için çok sık tekrarlarım. Dinledikçe ve yaşadıkça bir kez daha onayını alırım. Sözün en güzel örneğini bazen kendimde yaşar, bazen ise başkalarında gözlemlerim sık sık. Mesela, özellikle ruhumuza, duygularımıza hitap eden bir müzik sonrası (mesela New Age veya Klasik müzik gibi) olaylara verdiğimiz tepkilere baktığımızda diğer zamanlardan çok daha farklı olduğunu farkedebilirsiniz. Daha sakin ve anlayışlısınızdır, sabrınız ve toleransınız oldukça geniş, bardağı yarı boş değil, yarı dolu görmektesinizdir. Yani aslında özünüzdeki gerçek, yıpranmamış, safolan siz uyanmıştır. Gerçek, saf olan insan devreye girmiştir artık. Bu uyanışa vesile olan şey ise ruhunuzu, duygularınızı, sizi besleyen müziktir.
Bende de New Age müzikleri ve benzerlerine tutku bu farkı yaşamakla başlamıştı. Müziğin bana verdiği dinginlik ve bunun hayatıma yansıması ile bu tutku, bir birliktelik haline geldi. Ve tabii Ki hemen ardından bu muhteşem değişime olanak sağlayan kaynağı başkaları ile paylaşma isteği…
Geçen ay bu paylaşımlarıma yeni bir imkan daha eklendi. Fransız Sokağı’nda 9-30 Eylül 2005 tarihleri arasında düzenlenen ve Türkiye’deki ilk temalı sokak projesi olan, Türkiye’nin en “in” kişilerinin 3 hafta boyunca DJ lik yaptığı “DJ Parti” kapsaminda, 10-11.09.2005 ve
17-18.09.2005 tarihlerinde bende Nesli ile New Age müzik programı hazırlayıp sundum. Türkiye’nin en otantik yerlerinden biri olan Fransız Sokağı’nda bu 4 gün benim için çok keyifli ve mutluluk verici bir deneyim oldu ama en önemlisi biraz evvel bahsetmiş olduğum muhteşem dönüşümü bir kez daha çok farklı insanlarda gözlemleme şansı elde ettim. İnanılmaz bir sihirli değnek gibiydi müziklerin yarattığı atmosfer. Masada müzik başlamadan evvel kavga edenler, program sonunda sarılarak masadan kalkmış, pusetinde ağlayarak gelen bebişler, susmuş ve etrafa gülücükler atmaya başlamış, tüm gün ayaklarına karasular inen garsonlar yaşadıkları yorgunluğu unutup, adeta mest olmuş gibi iş aralarında ayakta durarak müzik dinlemeye başlamışlardı. Zamanında farklı durumlarda kendimde yaşadığım ve bu nedenle tutkunu olduğum müziklerin başkalarında da benzer etkiler yaratması, yaşadıklarımın sadece bana ait olan şeyler olmadığı ve gerçekten müziğin ruhun en güzel gıdası olduğunun bir kez daha kanıtı oldu bana. Artık insanoğlunun kendi içindeki gerçek özü, aslen muhteşem bir varlık olan kendini keşfetme zamanı geldi ve ben de Fransız Sokağı’ndaki bu gözlemim ile, insanların son yüzyılda adeta hasret kaldığı, aç olduğu huzur, mutluluk dolu gerçek kendi özlerine yolculuğuna tetikleyecek bu sihirli değneği elimden geldiği, sesimin yettiğince daha çok paylaşmaya karar verdim.
Eh gelelim o zaman bu ayki paylaşımıma. Bu ay sizleri yeni bir New Age müziği emektarı ile tanıştıracağım. Sanatçımızın ismi David Arkenstone ve kendisi New Age müziğini global, sinema ve rock müzikleri ile harman edip yepyeni bir tarz yaratan sanatçı olarak biliniyor müzik çevrelerinde. Amerikalı sanatçı 10 yaşından itibaren müzik notaları arasında dolaşmaya başlamış ve önce okul müzik gruplarında ağırlıklı olarak rock müziği yapmış, ilerleyen zamanda farklı tonlardaki duygu yüklü notaları, özellikle Kitaro gibi egzotik ve duygularla kaplı yaklaşım tarzlarını keşfetmeye başlayınca rotayı değiştirip New Age müziği limanına demir atmış. Stilini kategorize etmek ne kadar zor olsa da David Arkenstone’nun tarzı “Cinematic New Age Rock” olarak geçmekte. Yani işin Türkçesi müziğinde yok yok J
“Değişik ama uyumlu tarzları biraraya getirip, onlarla oynamaya bayılırım” diyor David kendi tarzını açıklarken. 1987 yılında ilk albümü “Valley in the Clouds” u çıkaran David Arkenstone’nun benim en beğendiğim albümü, 2004 de Grammy Müzik Ödüllerinde En İyi New Age Müzik albümü dalında aday olan ve halen gizemini koruyan Atlantis Uygarlığına atfedilmiş “Atlantis: A Symphonic Journey” albümüdür.
Şimdi sizleri bu albüm ile başbaşa bırakıyorum:
Linkten giriş yapıp, dinlemek istediğiniz albümü tıklayın, açılan yeni sayfada sayfanızın ortasındaki Listen to all tıklayarak gizemli Atlantis uygarlığında yolculuğa başlayabilirsiniz J
Yazıma, bu sayı derKi’nin de ana teması olan “İnsan olmak” la ilgili düşüncelerimle son verirken, bir sonraki sayıya kadar sevgi, sağlık, huzur ve New Age müzikleriyle dolu dolu günler diliyorum.
Küçük bir çocuk,
Elindeki oyuncak alındı diye ağlasa da sonra kin beslemeden halen sevgi ile sarılıp gülücükler atabiliyorsa…
Karşısındakinin statüsüne, kıyafetine bakmadan herkese kucak açıyor, oyununa davet ediyor veya hiç tereddütsüz oyuncağını paylaşabiliyorsa…
Sadece uçan bir kelebekle bile büyük bir sevinç duyup, dans edebiliyor, anını keyiflendirebiliyorsa…
Ve biz yetişkinlerin bu duyguları artık bozulmuş, yıpranmış ve bizi yıpratıyorsa, demek ki bizi insan yapan ve insan olarak yaşamımızı güzelleştiren bir çok şeyi unuttuk. En kısa zamanda hatırlayabilmek dileğiyle!..