Bu işin ideali, duygusunu ve duygunun merkez olması gerektiğinin bilincini kaybetmemiş bir “ozan”ın, sahip olduğu duyguyu üstün bir teknik ve armoni bilgisi ile özgürce ifade ediyor olmasıdır.

Bugüne kadar klasik müzik eğitimi almaya başlayıp bir süre sonra eğitimden sıkıldığı için müziği bırakan sayısız yetenek olduğundan eminim, bazılarını da şahsen tanıyorum. Duyguları serbest ve doğrudan iletmenin en doğal yolu olan müzik, kalıpları öğreterek ve ezberleterek öğretilemez; aslında müzik, genel olarak öğretilebilecek bir şey de değildir. İnsanin kendi keşfedeceği, kendi kişiliğine ve duygularına göre dinleyip ifade edeceği sihirli bir şeydir. Bu yolda giden birini matematiksel müzik kurallarına boğmak, aynı kişiyi “Böyle aşık olunur” diye bir kursa sokup kurallar ezberletmek kadar saçma ve zararlıdır. Aşk nasıl öğretilebilecek bir şeyden ziyade kişinin kendi keşfedeceği, yaşayacağı ve ifade edeceği bir şeyse, müzik de öyledir.

Aşk konusunda daha tecrübeli kişilerden mentorluk almak gibi, müzik konusunda da daha tecrübeli kişilerden mentorluk alınabilir tabii; bunun sayısız faydası vardır. Kişinin kendi başına keşfederken yanlış / zahmetli yollara sapıp gereksiz yere çabalamasını önleyecek ve alacağı küçük tuyolar kendisini kısa surede ” boost” ettirecektir.

Nota ise, bu işin okuma yazmasından başka bir şey değildir. Okuma yazma bilmeyen çok başarılı şairler olduğu gibi; okuma yazma bilen, ama başkalarının şiirlerini okumaktan başka bir şey yapamayan kişiler de vardır. Aynı şekilde; nota bilmemesine rağmen duygularını müzik aracılığıyla çok başarılı bir şekilde ifade eden kişiler olduğu gibi, çok iyi derecede nota bilip başkalarının yazdığı parçaları çalmanın ötesine geçemeyen kişiler de vardır. Nota / solfej bilgisiyle müzik başarısı arasında doğrudan bir bağlantı yoktur.

Ne var ki, yadsınamayacak bir başka nokta daha var… Müzisyenin armoni bilgisi ve tekniği ne kadar iyi seviyedeyse, duygularını ifade etmekte o kadar özgür olacaktır. Bu yüzden; notalar ve akorlar arasındaki ilişkiler konusundaki tecrübeyi sürekli arttırmak ve enstrümana teknik anlamda hakim olmak da iyi bir müzisyen için çok önemlidir. Buradaki püf nokta; müziği merkezine kuralları ve tekniği koymamakta yatar… Merkezde her zaman duygu ve duygunun ifadesi olmalıdır. Teknik, armoni, solfej gibi konular; duygu ifadesinde kullanılacak araçlar olarak görülmeli ve müziğin odak noktası olup duygunun önüne geçmemelidir.

Saniyede 24 nota basarak attığı solo herhangi bir duygusal ifade içermiyorsa, gitarı elinde tutan kişiye müzisyen değil, gitar cambazı demek daha doğru olacaktır. Dinleyicinin takip etmekte dahi zorlanacağı kadar aksak ritmleri saat gibi düzenli atabilen bir davulcu; ritmini, parçanın anlattığı hikayenin bir parçası haline getiremiyorsa, acemi davulcular tarafından ne kadar alkışlanırsa alkışlansın, iyi bir müzisyen olarak nitelendirilemez, ancak bir davul cambazı olabilir.

Buna karşılık; parmakları o kadar hızlı olmamasına ve bildiği gam sayısı sınırlı olmasına rağmen, sahip olduğu tekniği kullanarak vermek istediği duyguyu verebilen bir gitarist, başarılı bir enstrümanist olmasa da, çok başarılı bir müzisyen olabilir. Benzer bir şekilde; el – ayak koordinasyonu aksak ritmleri atabilecek kadar iyi olmayan bir davulcu, doğru yerde doğru şeyleri yapıp parçanın hikayesiyle birlikte akabiliyorsa, çok iyi bir müzisyen olabilir.

Sakın yanlış anlaşılmasın… Bu yazının ana fikri “Teknik ve armoni bilgisi gereksizdir, bu yüzden çalışmayı bırakın” değil kesinlikle. Teknik müzik bilgisi, bir şairin kelime dağarcığı ve dilbilgisi gibi düşünülebilir. İyi bir şair az kelime bilerek de güzel şeyler ifade edebilir, ama kelime dağarcığı ve dilbilgisi hakimiyeti arttıkça, duygularını ifade gücü de artacaktır.

Benim söylemeye çalıştığım şey, sadece süslü ve zor kelimeleri arka arkaya ve iyi ezberlenmiş kalıplara uygun bir şekilde dizerek yazılmış bir şiirle okurun gözlerini yaşartmanın veya okura kahkaha attırmanın mümkün olmadığıdır… Aynı şekilde, teknik ve armoni bilgisinin kalıplarını kullanan ve bu kalıpların arkasına koyacak duygusu olmayan veya müzik bilgisini var olan duygusunu ifade etmek için kullanamayan biri, seyircilere (sirkte de hissedilebilen bir hayranlığın ötesinde) hiç bir şey hissettiremez ve dolayısıyla iyi bir müzisyen olamaz.

Bu işin ideali, duygusunu ve duygunun merkez olması gerektiğinin bilincini kaybetmemiş bir “ozan”ın, sahip olduğu duyguyu üstün bir teknik ve armoni bilgisi ile özgürce ifade ediyor olmasıdır.

Duyguyu merkezden kaydırıp yerine teknik, armoni, ego, para, hırs gibi başka şeyler koymuş ve alışkanlıkları bu şekilde oturmuş birinin, duyguyu olması gereken yere geri koyması çok zor olabilir. Klasik müzik eğitimi, genellikle daha müziğin ilk gününde duyguyu kovup yerine kuralları ve kalıpları koyduğu için tehlikelidir.
 

Kerem Köseoğlu