Madonna’nın takıntılı olduğu bazı konular var.Bunlardan birisi “günah çıkarma”. (Tom Hanks ve Geena Davis ile birlikte rol aldığı) “Kızlar takımı” filminde bir günah çıkarma sahnesi var.
Madonna kabine giriyor, bir süre sonra rahip,kan ter içinde zor atıyor kendini dışarı. Bu sahneden çok keyif alıyor sanatçı. Öyle ki bu takıntı veya fantezisini gerçek hayata da taşıdı. Sanatçı bir tarihte (yılını tam hatırlamıyorum, 10 seneden fazla olmalı), Papa’ya gitti ve günah çıkardı. Sonrasında basın mensupları -nasıldı, neler anlattınız, zorlandınız mı? diye sordular. O da -e, canım hepsini anlatmadım, diye cevap vermişti. Buna çok gülmüştük o zamanlar. Daha sonra Papa, sanatçıyı (m.jackson ile birlikte) aforoz etti. Sanatçı “Like A Prayer”ın klib’inde de zenci bir papazla öpüşüyordu. Hem zenci, hem papaz… Sanatçının hayal dünyası çok geniş ve fantezileri sınır tanımıyor.

Neyse, gel zaman git zaman sanatçıda bazı değişiklikler oldu. Ne oldu? Anne oldu mesela. Müziğinde de oldu bazı değişim ve açılımlar. “Frozen” diye bir şarkı yaptı. Acayip spiritüel bir şarkı ve çok güzel. Ayrıca gazeteler “Kabala tarikatı” na girdiğini yazdılar. Yani bir hâller var… Ama görünen o ki Madonna’da “olmuş, olacak olması muhtemel” bütün değişim/gelişim/açılım ve başkalaşımlar “öz”de değil, “nakış ve krema”da olmaya mahkum.

Bir diğer kadın sanatçı ise ülkemizde ancak 90’ların ortalarında tanınan Loreena McKennitt. Sırf şahsiyet bir kadın. Hüzünlü,mistik ve asil… Ağzını açar açmaz iklim değişiyor… Kelt kültürünün hüzünlü dünyasından sesleniyor. Belki bu yüzden benimsedik Loorena’yı… Hüzün sebebi ile. Ama sadece ‘hüzün’le açıklanmamalı bu asil sese olan ilgimiz. Ruhuyla konuşuyor Loreena… “Bonny Portmore”, “Tango To Evora”, “The Old Ways” gibi eserleri dehasının kanıtları. Uzak iklimlerin sanatçısı… Ama o kadar gönle-ruha sesleniyor/ hitap ediyor ki her türlü uzaklık ve ‘fark’ hemen ‘en az’a iniyor. Asil, güçlü duygular bunlar. Hemen sarıp sarmalıyor insanı…

Kanada’lı Loreena’yı ve onun ruh dünyasını anlamada bir anahtarımızda onun İrlanda asıllı olduğunu bilmemiz. İrlandalıların her zaman ‘Dogu’ya ilgileri olmuştur. Bu, diger ‘ilgili’lerin ‘ilgi’lerden farklılık arzeder. Paul Simon veya Peter Gabriel’in ‘ilgi’leri ‘öz’de değil “nakışta ve kremada”dır. Bu da ruhlarının ‘doğu’ya yabancı ve uzak olması ayrıca metafiziğe de kapalı olmaları ile açıklanabilir. (Ne varsa doğu’da var…Yavrum doğu!)

Büyük sanatçılar büyük ‘ürperti’lerin sahibidirler. Loreena, “Doğu’nun Batı’ya duyduğu korkunç öfke”den bahseder… Bu bahsedişte ‘bilgi’ve ‘gözlem’den çok hissediş ve seziş var. Sezgileri cok güçlü bir sanatçı. Doğu’nun gizemi ve geçmişi hassas Batılı ruhları zaman zaman etkilemiş, eserlerinde esin kaynağı olmuştur. Loreena’nın da 1991’de kayıtları yapılan ve 1992’de çıkan “The Visit” albümü en iyi albümü. Biz 5-6 sene gecikmeyle keşfettik bu albümü. O da Nilüfer’in sayesinde. Nilüfer’e teşekkür ederiz. Loreena’ya “Bizim Nilüfer sizin Tango To Evora’nızı Türkçe okuyor” dediklerinde, Loreena “haberim yok” demişti. Ne de olsa kibar kadın. Ben olsam “Defolun!.. Hem eserimi haberim olmadan okuyorsunuz, bir de utanmadan karşıma geçmiş sırıtarak bunu bana söylüyorsunuz.”der, kovardım.

(Nilüfer de artık elalemin şarkılarını izinsiz kullanmamalı…Ayıp!..Babanın malı değil onlar. Varsa ruhun sende yap.)

Bir ara dinlediğimiz her radyo istasyonunda, gittiğimiz her yerde, Beyoğlu’nda, Bodrum’da, lokantada, barda, şurda, burda heryerde karşımıza çıkıyordu Loreena… Biz mutlu olup seviniyorduk ama bazıları varki süratle yaygınlık kazanan her güzellikten rahatsız oldukları gibi bundan da rahatsız oldular ve hemen “ne oluyoruz?!” demeye başladılar. Sevindirici ve şaşırtıcı bir yaygınlık kazanmıştı. Yine de Loreena’nın tekin biri olduğu söylenemezdi Mürteci eğilim ve yönelimleri vardı. Sufi müzik dinlemesi, “kadiri”lerle görüşmesi.. Bbunlar hiç hayra alamet olmayan şeylerdi… Bu sebeple kınanması gerekiyordu. Nitekim kınayanlarda oldu. Tıpkı Sezen Aksu’nun “Işık Doğudan Yükselir” albümü ile kınanmasına benzer bir hâl.

Ben, “tavlamak” gibi adi kelimelere bir türlü alışamadım. Bu kadar Loreena dinlersem tabii alışamam. Nasıl Madonna’nın spiritüel eğilimlerini magazinel buluyorsam, “spiritüel kadın” ana başlığı altındaki bütün yave’leride magazinel buluyorum.

Nitekim Bodrum’da tanıştığım spritüel bir kız’dan dinlediklerim bunu doğruluyor. Bu arkadaş Tibet, meditasyon, reenkarnasyon, astral seyahat, Reiki, Nepal, Katmandu, Budizm, üçüncü göz, ikinci beden, duru görü cart curt vb. konularla ilgili imiş. Astral seyahat yapabiliyormuş, GURU tanıdıkları varmış, orta okulda kur’an-ı kerim’i okumuş ateist olmaya karar vermiş. O ki bir ateistmiş böyle olmuş, demek ki bazı şeylerin zamanı gelmiş. Nepal hayallerinin ülkesi imiş, falan filan…
Madonna’dan ne kadar spritüel hava geliyorsa bundan da o kadar geliyordu…