(Evvveeet zor bir görev verildi bana editörüm tarafından, Keremcem ile röportaj… Zor bir görev, zira çok iyi tanıdığım birine tanımıyormuş gibi sorular sorup cevaplarını almalıyım. Zor bir görev, bilinen şeyleri eleyip bilinmeyenleri sormalıyım. Zor bir görev, setti, konserdi derken kalan 3 dakikasına el koyup huzuru aradığı anlarından çalmalıyım. Zor bir görev, ben ne anlarım röportaj yapmaktan??? Bulacağım bir yolunu dedim ve daldım internete, bakalım neler biliniyor, neler yanlış biliniyor, neler bilinmiyor…)

Seden Gürel: İnternette araştırma yaparken senin websitenden sonra girdiğim sitede önce iri pembe puntolarla, ardından da yeşil ile şu sözcükler yazıyor “Keremcem, aşksal sorunlarına çözüm sunabilmek için artık bizlerle! Sen de dertlerini yaz, yakışıklımızın çözümlerine kulak ver!” Sahiden sen mi cevaplıyorsun soruları, ne zaman ve nasıl başladı bu iş (genellikle her sayıda başka biri cevaplar soruları), faydalı öğütler verebiliyor musun, geri dönüşler oluyor mu sana, anlat işte biraz… Bir de şu “yakışıklımız” sözü sana nasıl geliyor? Yakışıksız biri cevaplayamaz mı soruları (burada sözüm kesinlikle meclisten dışarı) Bu konuda bir sorum daha var, herhangi bir ödeme yapıyorlar mı sana, yoksa sadece yardımcı olmaktan keyif aldığın için mi yapıyorsun, ya da niye yapıyorsun? Bu arada biraz uzun verirsen cevabını, “bakınız soru uzunluğuna” bu röportajı tek soruda bitirme şansımız var gibi görünüyor. J Tamam sustum…

Keremcem: Seden, sorunun cevabını almanın yolunu senden daha iyi bilen biri olamaz… Soruya bakın lütfen, bir daha sorsana bakayım aynı cümleleri kurabilecek misin?

Aşksal soruları cevaplamak konusu “Hey Girl” dergisinin bana “yapar mısın?” diye sorduğu bir şeydi ve sadece dergide her ay yayınlanan dört mektubu cevaplamak üzerine kurulu bir sistemdi ve sorunun cevabı evet, o dört soruyu bizzat ben! cevaplıyorum. Ama internetteki soru cevaplama meselesini ilk defa senden duyuyorum ve biraz da mutsuz oldum. Oradan cevaplanan sorular varsa eğer, onları cevaplayan ben değilim…

Oradaki yakışıklı ibaresi de ben istemeden ama şikayetçi de olmadığım, benim için kullanılan sıfatlardan biri… Yaptığım işin avantajlarından biri gibi gördüğüm, yine de biraz abartıldığını düşündüğüm bir özelliğin ticari olarak kullanılması dışında bir şey değil, soruları daha iyi yanıtlama potansiyelim olduğunu göstermiyor takdir edersiniz ki…

 

Niye yaptığıma gelince, yapmamamı gerektirecek bir neden olmadığından başladım ama bunun duygusal olarak aşkın o yıllarına yani başlangıç, yani saf, yani ilk yıllarına dönmenin bir yolu olduğunu fark edip devam ettim…

Seden Gürel: Bu arada hemen beni biraz  daha pohpohlamazsan cevap veremeyeceğin soruları sormaya başlayıp, ardından da cevap vermişsin gibi cevapları yazacağım. Yine internet üzerindeki araştırmalarımda albümde kimlerin emeği olduğu sorusuna cevap verirken stüdyodaki çaycıyı bile söylemişsin, ama ben yokum… Neyse yine de helal edeyim vokallerimi… İşte sana en zor soru… En çok sevdiğin “Şirin”hangisi ? Her an karakter tahliline girebilirim dikkatli ol… (Bu arada ama Seden niye böyle yapıyo(r)sun cümlesi de yasaklandı tarafımdan…)

Keremcem: Stüdyodaki çaycı bildiğin gibi sensin (vallahi çok zeki çocuk bunu anında uydurdu, ama sevdim) Gördüğüm en güzel, en iyi şarkı söyleyen, en güzel yemek yapan, ennn…. bu kadar yeter mi? (kesinlikle… eridim) her şey için teşekkürler. En sevdiğim şirin ise “Şirin Baba”, en gıcık olduğumsa “Şirine”, neden bilmiyorum…  (Benim karakter tahlili suya düştü bile )

Seden Gürel: Şarkı yapmada en verimli yılının, 2000 senesi olduğunu, bunu da kendi içine bakmayı öğrenmenin sonucunda başardığını sen söylemişsin,  ardından da sözlerini vardırdığın nokta daha yaşamadığın olay, hissetmediğin bir duyguyu şarkıya aktaracak kadar profesyonel olamamış olman ki, buna sonuna kadar saygı duyuyorum. Zira ben sadece şarkıyı yorumlayan kişi olarak bile bunun dışına çıkamadım ve henüz yaşamadığım bir duyguyu asla dillendiremedim. Amma ve lakin bu şöyle bir sorunu önümüze getiriyor: “aşığım ama yalnızım” sözlerinden sonra yapacağın şarkılar platonik aşklara mı dayanacak, ya da yoğun iş koşuşturması sonucunda İstanbul’un trafiğini mi anlatacaksın yeni şarkılarında, ya da yeni bir yol buldun mu kendine, kısacası beslenebiliyor musun yeni şarkılar yapabilmek adına?

Keremcem: İnsan devamlı devirdaim olan ama hiç temizlenmeyen bir havuz gibi; yaşadıkları akıp gidiyor, ama tortu hep dibinde. İstediğinde dibe dalıp ona dokunabilirsin. Yaşadıklarının zaman içerisinde sana hissettirdikleri çok çok farklı olabilir ama onlar hep orada, hep ulaşılabilirdir. O yüzden geçmişine bakabildiğin ve kendi içinde yolculuğa çıkabildiğin sürece sorun yok.

Aşk ilişkileri konusundaki o açıklamam da acemiliğime gelmiş, tutarsız bir açıklamaydı, anladım ki sadece hissettiğin duyguları söylemek ve bunları kime hissettiğin ve ilişki yaşayıp yaşamadığını söylememek doğru ve mümkün değil. Yapmaya çalıştığım buydu, yoksa platonik bir aşk yaşamıyordum, hiç de böyle bir şey söylemedim… Bu sadece bir yorumdu.

Seden Gürel: Tamam anladım besleniyorsun, İstanbul kurtardı kendini kar lastiği hikayelerinden… (Kış gelir gelmez bir Milaslı olarak arabasına kar lastiği taktırıp kar yağmasını beklemişti de.) Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki konserinde sen ışıkların ve sis perdesinin arasından şarkını söyleyerek sahneye çıktın, herkes çığlık çığlığa KEREMCEEEEM diye bağırıyor, ben gururla karışık bir mutlulukla bir yandan da “işte budur” diyerek hafif bir göz çiselemesine uğradım, sen nasıldın o sırada? Bu arada gittiğin her ilde değişik hayatlarla değişik hikayelerle karşılaşıyorsun ve ortak noktaları da sen oluyorsun, mutlu ediyorsun,  mutlu oluyorsun, bazen de üzülüyorsun, bunlar sana nasıl bir yolculuk yaptırıyor?

Keremcem: Konser benim için çok yeni, keşfetmeye ve öğrenmeye çalıştığım bir dünya. Çok farklı, albüm, klip veya kulüp gibi değil. Bostancı ve diğerleri öyle karma bir duygu yaşatıyor ki, teşekkürümü sadece orada bulunan ve şarkılarımı ezbere söyleyen insanlara edebilirim. Ama en duygulandığım yer İzmir konserinde herkes “Keremcem” diye bağırırken ve ben şarkımı söylerken en ön sırada ablam, annem ve anneannemin ağlamasıydı…

Seden Gürel: Ekşi Sözlük’te abilerden biri (abi olmaları lazım, orası ulaşılmaz ve de bizim yazı yazamadığımız bir yer olduğu için saygılı konuşuyorum) yazmış yazmış sonra da:

“Yolda görsem Keremcem’i tanımam ama kızların yakışıklı prensinin 2 ay sonra unutulacak olması, ya da başka bir deyişle sadece 2-3 ay piyasada gezinip sonra medya takipçisi muhteşem bağyanların hafızalarından ‘o kimdi ya..’ olarak silinmesi acı birşey değildir, zira bu sahte birliktelik, aptal kutusunun ve salak pazar eklerinin salak aşk ölçer anketlerindeki ‘aşk her şeydir hede hodo.’ yorumlarının hatunlara sunduklarıyla sınırlıdır. Tepe noktasına varmış şöhret “dudakları çok güzel” ile sınırlıysa eğer, oradan düşüş de, o şöhretli kişinin ruh sağlığına kamikaze uçuşudur bir nevi. en güzel örnek Ata Türk deil midir? Donanımsız bir gencin düşüşü kaçınılmaz gerçektir. son olarak belirtmeli ki; bu kısa süreli “hehe kızlar beni seviyo abi :)” durumundan yararlanabildiğin kadar yararlan koçum, iki ay sonra “kimse beni sevmiyor, herkes unuttu beni!” diye diye alkolik olma.”  yazmış eksik gedik harfleri bile tamamlamadım ki kendimden bir şey katmış olmayayım…

Sanırım sevgilisi ile olan sorunlarını sana yansıtmış, zira ben olsam önce bir araştırırım hakkında sallayacağım kişiyi, nedir, kimin nesidir, neler yapmıştır bugüne kadar, DONANIM nedir, kişi neye göre donanımlıdır ya da değildir… Daha da uzatırım ama sana sorayım da sen konuş bari, ben cümlenin sonunu sorayım, hepsini bir daha söyleyemeyeceğim de yazamayacağım da… Ne şekilde ve ne zaman alkolik olacağını iyice anlayabildin mi ya da alkolik olmamak için neler yapma(ma)n gerektiğini? (bir de koçum var tabi…) Offff soramadım bir türlü hak etmediğin ve aslı astarı olmayan şeyler düşünülüp, yazılıp, çizilip, söylendiğinde aldığın ve alacağın yaralara ne kadar hazırsın? Değer mi ?

Keremcem: Bu bir gözlemden çok bir dilek gibi geldi bana. Ben kalıcı olmak için hiçbir şey yapmıyorum, kaldı ki kalıcılık hedeflenerek ulaşılacak bir şey değil bende. Belki onlar haklıdır belki de değillerdir, yüzde elliye yüzde elli, sonucunu ancak onların takdir ettiği süre sonunda görebileceğimiz bir şey. Ne olacağını ben de onlarla beraber göreceğim…
(Al dersini Seden hanım, sen sinirlendin o sinirlenmedi işte bir de o kadar dallandırıp budaklandırdın soruyu, kırkına geldin hala akıllanmadın…)

Seden Gürel: Geleceği planlamak gibi bir huyun var mı, yoksa ne varsa onu yaşarım mı dersin?

Keremcem: Seçimlerimi yol ayrımlarının geldiği zamana ve şartlara bırakarak, kilometre taşlarımı görmeye çalışıyorum. Her yol başka yollara çıkıyor, bunu bilmek rahatlatıcı…

Seden Gürel: Ağlayamaz mısın, yoksa ağla deyince mi ağlayamıyorsun? (İddia rol icabı ağlayamadığın.)

Keremcem: Ağlarım, eskiden daha çok ağlardım, ağlamaktan da daha çok zevk alırdım.Evet kesinlikle rol icabı ağ-la-ya-mı-yo-rum… (Söylettin bana bunu, zaten herkes biliyordu L)

Seden Gürel: Ama fark etmedin şekerim rol icabı ağlayabilmek ve her yerde rol yapabilmek pek de önemli değil, iyi ki rol icabı ağlayamıyorsun, böylelikle bir gün ağlarsan bunun gerçek olduğunu bileceğiz! Göründüğün kadar sakin ve huzurlu musun, sinirlenir misin, delirir misin, delirdiğinde ne yaparsın? Ben üç senedir görmedim ama hiç öğretilerin dışına çıkabildin mi, açıyorum soruyu terbiye kurallarını zorladın mı ?

Keremcem: Evet, sakinim, zor sinirlenirim ama ben de deliririm. Sadece sebepleri eser miktarda. Şiddete karşıyım, hiç kullanmadım ama çok sinirlenince küfrederim…

Seden Gürel: (Zorlamamamış J) Affetmeyi bilir misin, affedilmekle yetinenlerden misin? Doğru cevap ver, bunu bilen er kişi sayısı parmakla sayılabilecek kadar azdır zira…

Keremcem: Kinci değilimdir, affederim, affetmenin erdemine inanırım ama unutmam…

Seden Gürel: (Esas sormak istediğimi affedemiyor demek ki… Ohhhhh sonunda olumsuz bir şey buldum, ayılmasın diye fazla üzerine gitmiyorum…) Zaman kişiyi değiştirmeli midir, geliştirmeli midir, her ikisi birden mi, neye göre ?

Keremcem: Zaman farkında ve elinde olmadan insanı değiştirir, önemli olan bu değişimi gelişme yönünde kullanmak veya daha doğru bir anlatımla değişimden gelişim üretmek…

Seden Gürel: “1-Aşk dengesiz bir şey 2-Aşk Gaddar bir şey  3-Ama aşkın en güzel sıfatı, çok güzel bir şey… “demişsin. Yine bir yerlerden buldum işte, aslında soru filan sormayacağım hoşuma gitti okumayanlar da okusun istedim…Eklemek istediğin bir şeyler varsa tabi ki ekle ama ben sormuyorum…

Keremcem: Bu sıfatların hepsini taşıyan yegane “şey” olması zaten aşkın yüceliğini kanıtlıyor. Sağ ol…

Seden Gürel: Albümünde, tabi download etmeyip kartonete sahip olanların dikkatinden kaçmadığından emin olduğum ve çok sevdiğim satırların var. her şarkının altında ama Aşk Oyunu’nun altına yazdıkların aslında biraz öncelerde sorduğum sorunun cevaplarından biri gibi geldi bana, yanlış da algılamış olabilirim açıklar mısın… “Kimse bana bu kadar zor olacağını söylememişti…”

Keremcem: Aslında bu laf dizide senaryo repliği dışında benim üreterek söylediğim bir cümle. Bu bir isyan, aşkı dileyen ve bulduğunda aslında istediğinin bu olup olmadığını sorgulayan bir kalbin isyanı…

Seden Gürel: Uğurun, burcun, doğum saatin, ayakkabı numaran, sevgilin var mı, adı, çay mı kahve mi, popçu smokin giyer mi, ne yersin ne içersin, vapura biner misin, İstanbul mu İzmir mi, misket oynar mıydın, hangi takımı tutuyorsun, Ekin’le evleniceeen mi, “Pardesü”ye ne zaman klip çekiceeen demeden bir röportajı bitirdim işte… Teşekkür ederim Keremcem…

Keremcem: * Uğurum 13 yıldır boynumda taşıdığım nazar boncuğum

* Burcum oğlak

* Doğum saatim gece yarısına doğru

* 43

* Yorumsuz

* Sabah çay akşam üzeri kahve

* BAZISI giyer

* Kapuska dışında herşeyi yer, kımız ve kötü şampanya dışında herşeyi içerim

* 32. bölüm çekimleri için bindim, ne çok özlediğimi farkettim

* Kimse bana bu kadar zor olacağını söylememişti J

* Oynardım ama hep kaybederdim

* Takım tutmuyorum

* Ah bir bilsem !!!

* Pardesü’ye klip çekmeyi düşünmüyorum…

Ben de teşekkür ederim…

Hamiş : Pardesü’nün klibi var arkadaşlar artık sormayın, bir yılı geçti eskidi bile…