Siyasal, sosyal,kültürel,ekonomik,sanatsal vb. gibi yaşama dair biz insanları ilgilendiren her bir toplumsal konuya karşı farklı bakış açılarına sahibizdir. Zaman zaman bu konularda ortak noktalarda buluşsak dahi , bu konularla ilgili edindiğimiz bilgilerin bize aktarılma şekli, yaşamamıza farklı şekillerde yansımaları ve bizimde zamanla bir görüş edindiğimiz bu bilgiler üzerine yeni düşünceler üretip farklı bakış açıları getirerek değişik biçimlerde çevremize yansıtmamız, sosyo-kültürel açıdan oldukça çeşitlilik gösteren bir dünyada yaşamamızdan kaynaklanıyor olsa gerek. Kendi yaşadığımız ülke içersinde bile doğusu-batısı-kuzeyi-güneyi olsun her bir bölgenin kendine ait bir yaşama tarzı bulunmakta ve bu yaşama tarzı da o bölgeyi temsil edentopluluklarınortak bir kültürünü oluşturmaktadır. Belli bir kültür içinde yetişmiş olan bireyler de yaşadıkları toplumun gelenekleri doğrultusunda belli bir takım alışkanlıklar edinmektedir. Bu kültürel çeşitlilik yani farklılıklar da kendini bir çok konuda göstermekte; insanların davranışlarına, konuşmalarına, giyim-kuşamlarına, yedikleri yemeklere, genel itibariyle yaptıkları işe,uğraştıkları sanata ve hatta dinledikleri ve yarattıkları müziğe bile yansımaktadır.

Günümüzde müzik, hayatımızın büyük bir bölümünde yer edinmeyi başarmış bir sanat dalıdır. Zamanla oluşan çeşitleriyle de kulağımıza hoş gelen ve hatta o anki ruh halimize hitap eden eserleri bile dinleyebilmek için bize bolcaseçme imkanı tanıyabilmektedir. Yani içimizdeki müzik her an değişebilmektedir. Ruhsal durumumuza göre içimizde yaşanan duygu seli , müzikle uğraşan sanatçıların bu duygularını bizlerle paylaşmaya onları iterken, bizde kimi zaman onların bu eserlerini dinlerken aynı veya benzer duyguları paylaşabilmekte ya da bu duygular bize yabancı gelse dahi yaşamayı arzu ettiğimiz ya da özlemini çektiğimiz herhangi bir şeyi anımsayabilmekte yani bir şekilde ruhumuza, içimizde yaşattığımız ya da varlığını farketmediğimiz bir takım duygulara etki de bulunabilmektedir ki, biz hoşumuza gittiği için bu müzik eserlerini kendimize uygun görmekte ve dinlemekteyizdir. Kültürel farklılıklar, hayat tarzları da insanların müzik seçimlerini etkileyebilmektedir. Ben kemençenin sesine ne kadar yabancıysam, Karadeniz’de yetişmiş bir bireyde bu sesle o kadar barışıktır. Ancak, kişi yetişmiş olduğu kültüründen ayrılıp başka bir kültürün içine girdiği zaman kültürel bir şok yaşamakta ve bu durum onun bütün bir alışılagelmiş yaşam tarzını etkilediği için ruhsal olarak öncelikle çevresine karşı bir yabacılaşma ve güvensizlik duygularını ağırlıklı bir şekilde yaşamakta vebaşta büyük bir zorluk çekmektedir. Bu süreç içersinde yaşanan duygular da, zamanında kendini arabesk müzik adı altında ifade ederek yeni bir müzik dalının ülkemizde doğmasına vesile olmuştur. Doğudan batıya birçok umut ve hayallerle yapılan iç göçler sonucu yaşanılan hayal kırıklıkları,yoksulluk,düzen bozukluğu,haksızlıklar (fakirin zengine olan aşkı ve çaresizliği gibi) ve bunun gibi şehir hayatındaki farklı yaşam tarzı karşısında kır kökenli yeni şehirli insanların psikolojilerini yansıtan, içinde bulunulan sosyal hayata bir tepki olarak ortaya çıkan arabesk müzik, günümüzde de doğulu özüne bağlı ancak her kesime hitap eden ve en çok dinlenilen müzik türlerinden biri olmuştur. Aynı şekilde Anadolu ozanları da türkülerimizde,zamanında yaşamış oldukları gerçekleri yani aşk acılarını,sıla özlemini, vatan aşkını, özgürlük duygularını ağıtlarla ve yine aynı bu duygular içersinde sevinçlerini de özümüze ait ezgilerle, bağlama ve saz gibi çalgılarla yaşatmışlar ve bu müzik türü dehalen Türk halk müziği adı altında yaşatılmaya devam edilmektedir. Her ne kadar yeni nesli temsil eden bir şehir insanı olsam dahi(bu sözümden kastım şehirlerde yetişen yeni neslin Türk geleneklerinden bihaberdar olması) bu türkülerimize eşlik ederken geçmişten gelen Türk geleneklerimizi bir nebze de olsa yaşatabilmenin sevincini yaşamaktayım. Gerek bu türküler eşliğinde halay çekerken, gerekse saz eşliğinde yakılan ağıtları dinleyip efkar dağıtırken…Türk sanat müziğini ise öncelikli olarak büyük şehirlerde kendini ispatlamış bir müzik türü olarak bilirim. Her ne kadar kendimce yaptığım tespitlerin doğruluğunu tam olarak bilmesem de (sonuçta bir müzikolog değilim) aslında burada belirtmek istediğim şey;bu müzik türlerinin, ülkemizin hangi bölgesinden nasıl, ne biçimde,hangi etkilere maruz kalarak doğmuş olursa olsun her birinin farklı kültürlere sahip her tarz insana ulaşmış olması ve varlığını geniş kitlelere yayarak başarılı bir şekilde sürdürmeye devam ettiriyor olması.

Pop müzikte kent kültürü içinde varlığını ortaya koymuş ve günümüzde varlığı en çok hissedilen müzik türlerinden biridir. Bu müzik türüne popüler müzik denilmesi ne kadar doğrubilemiyorum, çünkü popüler olan, içinde bulunulan zaman içersinde en çok dinlenilen,beğenilen ve satan anlamına gelmektedir. Ancak, satmasa-beğenilmese dahi bir pop müziği gerçeği var. Pop müzik, hafif batı müziği olarakta tanımlanmakta olup tartışılacak kadar oldukça geniş bir anlam içeriği olduğunu düşündüğüm bir müzik türü adına sahip. Çoğunlukla pop müzik dinleyerek yetişmiş olmama rağmen İstanbul gibi kültürel çeşitliliğin yoğun olduğu bir şehirde birçok farklı kültüre sahip ve izlerini taşımaya devam eden arkadaşım olduğundan dolayı olsa gerek her birinin esas kültürünü yansıtan müzikle de arkadaş oldum diyebilirim. Bunların dışında benimsediğimiz rock müzik , klasik müzik, jazz , metalika ve hip-hop gibi daha sayabileceğimiz bildiğim ya da bilmediğim ve henüz benimsemiş olmadığımız birçok müzik dalı da bulunmakta. Mesela hip-hop’ta Amerika’nın varoşlarındaki çoğunlukla siyahi-zenci çetelerin birbirlerine karşı müziğin temposuna uyumlu bir şekilde kimi zaman argo bir dille düşüncelerini ifade ettikleri bir müzik türü olarak ortaya çıkmış ve bizde de, haksızlıklara-sorunlara karşı düşündürme amaçlı olarak söyledikleri sözler ve bunauygun olarak yaptıkları hareketli müzik ile Ceza gibi rap solo albüm ya da bazı grup çalışmalarıylaülkemizde yer edinmeye başlamış bir müzik türüdür. Rock müzik ise Beatles grubunun dünyadaki ünü ile adını ülkemizde duyurmaya başlamış ve bu etkileşim sayesinde Erkin Koray, Cem Karaca gibi önemli isimlerle kendini iyice benimseterek günümüzdeki yerini almıştır.

Gerek batıdan esinlenerek ülkemize girmiş olsun gerekse özümüzden doğmuş olsun sonuç itibariyle,müzik evrenseldir. Müzik, var olan-duyabilen her canlı ile etkileşim kurabilen ve dünyadaki her toplum tarafından kabul görmüş bir sanat dalıdır. Her an her yerde müziği içimizde keşfedebiliriz. Sesimiz güzel olsun ya da olmasın ister şarkılar eşliğinde müziğe eşlik edelim istersadece dinleyelim her insanın içinde yaşayan bir müzik olduğunu düşünüyorum. Belki bu özümüzü anımsatan bir müziktir, belki hiç anlamadığımız yabancı sözler üzerine kurulu bir müzik eseri de olabilir, ancak bir şekilde ruhumuza etkide bulunmayı başarmış ve bizi ya sakinleştirmiştir, huzur vermiştir ya da duygularımıza tercüman olarak kimi zaman bizi eğlendirmeyi başarmış kimi zamanda hüznümüze-sıkıntımıza dert ortağı olmuştur. Yani her müzik eserinin bir doğuş hikayesi olduğu gibi her birimizin içimizde yaşadığımız ruh halimize göre değişen ama mutlaka bir anlamı olan bir müziği de bulunmaktadır. Sonuçta, hepimizin devam eden bir hayat hikayesi bulunmakta ve müzik buna her daim eşlik edebilmektedir.

Evde veya iş yerlerinde radyo-televizyon gibi kitle iletişim araçları vasıtasıyla veya kaset ya da cd çalan çeşitli müzik setleri ile müzik dinleyebilmekteyiz. Yolculuk yaparken de özellikle de arabada da müzik dinleyebileceğimiz mutlaka bir kaset ya da cd çalarımız vardır, gittiğimiz yer lokanta-kafe olsun ya da bir spor salonu olsun burada damutlaka bulunulan ortama göre hafif ya da hızlı bir müzik parçası insanlara sunulmaktadır, okullarda teneffüs müzik sesiyle öğrencilere-öğretmenlere duyurulmakta, bir iş yerini ya da herhangi bir kuruluşu aradığınızda sizi istediğiniz departmana ya da kişiye aktarırken de genellikle müzik dinletilmektedir. Her filmin bir müziği olduğu gibi siyasi partilerin bile seçim zamanı, insanları etkilemek için yaptıkları propagandalarını müzik eşliğinde gerçekleştirdiklerini görmekteyiz. Ayrıca teknoloji öyle gelişti ki, artık cebimizde taşıyabileceğimiz küçük radyo ya da mp3 çalarlar bulunabilmekte ve özelliklede yanımızdan ayırmadığımız cep telefonumuz varken müzik hayatımızdan hiç eksik olmamakta, hatta en sevdiğimiz melodiler eşliğinde telefonumuz çalmakta ya da bizi arayanlara sevdiklerini bildiğimiz parçaları dinletebilmekteyiz. Dedim ya , öyle ya da böyle müzik hep içimizde… Neden mi böyle? Müzik, söylenildiği gibi gerçekten de ruhun gıdası olmalı ki , tüm insanlığın evrensel bir dinletisi yani duyguların çeşitli seslerle aktarıldığı ve bu seslerin herkeste farklı duygu-düşünce ve hayallerle hissedilebilmesine rağmen herkesçe paylaşılabilen bir iletişim kaynağı haline gelmiştir. Ben şahsen müziksiz bir yaşam düşünemiyorum. Bu yazımı sizlerle paylaşabilmek için bilgisayarda yazarken nasıl bütün sorunlarımı, sıkıntılarımı bir süreliğine bilinç altıma atabiliyorsam aynı şekilde, yazı yazarkenbir yandan da derKi’nin eski yazarlarından olan ve Popstar yarışmasındayken de kendisini desteklediğim dolayısıyla uzun süredir de beklediğim Barış Kömürcüoğlu’nun en nihayet çıkan albümünü dinlerken de,yazmaktan aldığım keyfin yanına daha bir keyif katmaktayım.

Uzun sözün kısası, müziğin her zaman içimizde var olması-yaşaması dileğiyle…