Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada ödüller almaya hak kazanmış gerçek bir müzik adamı Fazıl Say… Genç Konser Solistleri Yarışması dünya birinciliği’nden tutunda, Boston Metamorphosen Orkestrası Solist Ödülü’ne, Repertorie Ödüllerine, Diapason d’Or (Altın Plak’a), layık görülmüş gerçek bir üstad…
 

 

1970 yılında dünyaya gelen ve müziğe henüz 3-4 yaşlarında  başlayan  Fazıl Say, piyano eğitimini Ankara’da Mithat Fenmen ve Kamuran Gündemir, Düsseldorf’ta David Levine’den almıştır. Şu anda Amerika’da ikamet ediyor ve 1 çocuk babası…
 

Duygularını notalara dökerek ifade etmeyi tercih eden, konuşmaktan ise olabildiğince uzak durmaya çalışan, agrasif ama bir o kadar da karşısındakine empati kurabilen biri… Mutsuz olduğunu söylemekten kesinlikle çekinmiyor. Konserlerini seyredenler ne demek istediğimizi bilirler. Piyano adeta ellerinde bambaşka bir form kazanıyor ve Fazıl Say’a ait her ne varsa, dünüyle, bugünüyle, namelere dökülüyor. İçinde yaşadığı yalnızlığı ve yarınlardan beklediği umutları, Fazıl Say,  derKİ için anlattı.
 

derKİ: Konserlerinizde apayrı bir tat var. İnsanlar nefesini tutarcasına sizi dinliyor. Siz konserleriniz esnasında neler hissediyorsunuz?
 

Fazıl Say: Çok zor bir soru bu sorduğunuz… İnsanlar yaşadıkları her deneyimde farkı duygular tadarlar. Hep denir ya, müzik evrensel bir dildir diye, ben de içimde yaşadığım hesaplaşmaları notalarla dinleyicilere ulaştırmaya çalışıyorum. Tuşlara dokunmak, konuşmak demek… Her namede farklı duygulara kapılır gidersiniz. Kendinizi özellikle konuşarak ifade edemiyorsanız, yaptığınız en iyi iş neyse onunla anlatmaya çalışırsınız. Bu sanatçılara has bir olgudur. Sanatçılar, yetenek ve edebilirliklerini, üreterek ve ürettiklerini de sanatseverlerle paylaşarak rahatlarlar. Eserlerinizin ödül alması yada isminizin çok kişi tarafından bilinmesi  bence çok önemli değildir. Güzel olan hislerinizi aktarabilmek ve paylaşabilmektir. Bunu yapabilmeniz içinde, piyano ile bütünleşmeniz gerekir.

 

derKİ: Piyano çalarken, sanki bedeniniz orada ama ruhunuz bambaşka bir yerde nüksediyor. Hiç bir piyanistte rastlanmayan bir tekniğe sahipsiniz. ‘Piyano ile bütünleşmek’ ten kastınız, bu olsa gerek…
 

Fazıl Say: Eğer piyano bir insanın herşeyiyse, yani, tüm hayatınız piyano çalma üzerine kurulduysa, bu artık sizin yaşam felsefeniz demektir. Çocukluk yıllarımda hergün, 10-15saatbaşka bestecilerin eserlerini çalıştığımı ve kendi kompozisyonlarımı yarattığımı düşünürsek, piyano benim yaşam temelimdir diyebilirim. Hatta, daha basite indirecek olursam, benim insan olmamı sağlayan bir makinadır. Sanki benden bir parça olan, kolum, bacağım gibi…

Benim bu saatten sonra kaygım piyano çalmak değil, müzik yapmaktır. Bana daha erişkin yaşlarımda ‘piyano çalarken ne hissediyorsunuz?’ sorusunu yöneltmiş olsaydınız, size sadece piyano teknikleri ile ilgili cevaplar verirdim diye düşünüyorum. Yirmi beş yaşımdayken ki vereceğim cevap ise, müzik yapmak için içimde duyduğum açlıkla ilgili olurdu. Fakat, bu etapta piyano çalmanın bende ifade ettiği anlam, ‘mutluluk’ veya ‘mutsuzluklar’ım olabilir.

 

derKİ: Fazıl Say için mutluluk nedir?
 

Fazıl Say: Ben açık sözlülükle söylüyorum ki, ben mutsuz bir insanım. Benim için mutluluk hür olmak demek, müzik yaparken de, piyano çalarken de tamamıyla özgürüm. Herşeyi istediğim gibi yapabilme lüksüm var. Bu beni mutlu ediyor. Ama o içimdeki kendimle savaş yok mu, kendimi aşma savaşı, beni en çok mutsuz eden etkende işte bu…

 

derKİ: Biraz iç dünyanızı anlatır mısınız?
 

Fazıl Say: Ben gergin bir insanım, bunu hareketlerimden hatta sahnede duruşumdan bile anlayabilirsiniz. Genel olarak  Türkiye’de basın da bunun farkındadır. ‘Gergin’ kelimesini açıklamam gerekirse, kendimle mücadele etmemden kaynaklanan bir agresiflik… Bunun kimseye bir zararı yoktur. Mücadele etmenin anlamı, dünyayı daha ileriye götürmek içindir. Zaten hayattan umudu kesmememizin tek sebebi de bu değil midir? Benim ilkemde budur. Yarından umutlarını kesen, üretmeyen insan koyun gibi yaşar. Bense kendine karşı büyük mücadeleler veren, pek çok şey hedefleyen ve başarılı olan insanları örnek almaya çalışırım. Tabii burada insanları ve yaptıklarını  kopyalamaktan bahsetmiyorum. Benimde yapacaklarım ve yaptıklarım bir şekilde örnek alınırsa, o zaman ‘başarılıyım’ derim.

 

derKİ: Gelecekte Türk Musikisi için yapmayı arzuladığınız projeleriniz var mı? 
 

Fazıl Say: Elimden geldiğince şuanda da çaldığım tüm eserlerde Türk motifleri kullanmaya gayret ediyorum. Makamsal müzikleri piyano ile çalabilmek pek mümkün değildir. Piyano 12 notadan oluşan tempare bir enstrümandır. Fakat Türk Müziği, 24 notadan oluşan komalı sistemle yapılabilir. O nedenle piyano ile Türk Müziği çalabilmek çok uygun değildir. Buna rağmen, ben yine de bazı çalışmalarda bulundum. Ama tam olarak aynı notalara basmadığınız için birebir o duyguyu veremiyorsunuz. Herşeye rağmen, tüm eserlerimde mutlaka Türk motifleri bulmanız mümkündür. Halk müziğine ait müzisyenler, mesela Aşık Veysel, benim ilgimi çekiyor. Doğu ve batı ezgilerini birbirinden her ne kadar ayrı tutsakta, uygun kullanıldığında ortaya muazzam melodiler çıkıyor. Ben Dede Efendi’nin ayinlerini çok severim. Itri’nin Nevakar’ı mesela, benim için çok heyecan vericidir. Ama üzülerek söylemeliyim ki, bu bestecilerimizi Türkiye’de  bile doğru dürüst tanıyan yok. Dede Efendi deyince herkesin aklına gelen ilk ve tek eser, “Yine bir gülnihal”, hepsi bu… Ayinleri, hele Ferahfeza ayini, bence mükemmel…

 

derKİ: Şu anda hedeflemiş olduğunuz noktada mısınız?
 

Fazıl Say: Benim için bir nokta, hedef söz konusu değildir. Hergün yeni bir gündür ve yarınlarda ne olacağını hiçkimse bilemez. Bugün için belirlediğiniz hedef, yarınlarda sizin hedefiniz olmaktan çıkabilir. İnsanın hergün daha da mutlu olabilmesi için, yapabilirlikleri herneyse, onları geçmeye çalışması ile mümkündür. Kendini hergün biraz daha aşan bir insan mutluluğu yakalar. Kimi zaman içinde bulunduğumuz durumlar, hedeflerimizin boyutunu farklı kılabilir. Küçük veya büyük hedefler…. Bu nedenledir ki, bence insanın en büyük düşmanı kendisidir. Kendini, egolarını yenen insan herşeyde başarılı olabilir.

 

derKİ: Müzik adamı olmasaydınız, gönlünüzde yatan başka bir meslek var mıydı?

 

Fazıl Say: Size kimsenin bilmediği bir sırrımı açıklayayım o zaman. Ben daha genç yaşlarımda çok iyi futbol oynardım. 17 yaşıma kadar çok iyi bir forvettim. Devam etseydim, iyi yerlere gelirdim diye düşünüyorum.  

 

derKİ: Mutsuz olduğunuzu o kadar çok vurguladınız ki, başka bir mesleği seçmiş olsaydınız acaba daha mutlu olur muydunuz diye düşünmeden edemiyorum. Ne dersiniz?

 

Fazıl Say: Bu soruya ancak tahmini bir cevap verebilirim. Farzedelim ki, müzik yerine futbolu seçmiş olsaydım, muhtemel, futbol beni bu kadar çok zorlamazdı. Daha az ya da daha fazla mutlu olur muydum, o da bir tahminin ötesine geçemez gerçi, fakat, bildiğim ve emin olduğum tek şey, müziğin seçilebilecek meslekler içinde en zor olanlardan birisi olması..

Konuk Yazar