Müzik dünyasının kalbi Londra’da sıradan bir gün… Okuldan iki eski arkadaş olan Brian Molko ve Stefan Olsdal’ın “yıllar sonra metroda karşılaşma” hikayeleri banaRolling Stones’un kuruluş öyküsünü hatırlatsa da, (Mick Jagger ve Keith Richards da ilkokuldan döneminden tanıştıkları halde yıllarca görüşmezler ve sonra bir trende karşılaşırlar) grubun kuruluşu için böyle bir kader anı yaratılmak istemesini çok da yadırgamıyorum. Belki de Stones’la ortak bir nokta yakalamak istemişlerdir ancak bu ortaklığı müzik tarzlarında sürdürmeyeceği kesindi bu ikilinin.

 

Brian, Stefan’ın sırtındaki gitarı görüp oradan laf açacak, sonra onu çaldığı bara davet edecek, Stefan da Brian’ın benzersiz vokalinden çok etkilenerek ona birlikte bir grup kurma fikrini götürecekti.

Brian ve Stefan müzik tarzı konusunda tam bir uyum içinde olmalarına rağmen davulcu konusunda ikileme düştüler; Brian daha önce birlikte çalıştığı Steve Hewitt konusunda ısrarcıydı ancak Steve’in başka bir gruba verilmiş sözleri nedeniyle çalışmalara katılamaması Robert Schultzberg’i grubun davulcusu yaptı. Bu arada sözünü ettiğimiz grubun adı Ashtray Heart’tı. New wave-punk tarzında müzik yapan üçlünün kaydettiği demolar prodüktörlerin ilgisini çekince, grup üyeleri Caroline Records’la bir anlaşma imzaladılar.

İlk albümü piyasaya sürmeden önce daha akılda kalıcı bir isim düşünmeleri gerekiyordu. “Placebo, bilinen anlamıyla “ilaç olmadığı halde ilaç niyetine verilen telkin hapı” olarak düşünülse de, Brian Molko’nun bu isme karar verirken düşündüğü şey; kelimenin İngilizce karşılığı “I will please” olan Latince kökeniydi.

Placebo’nun kendi adını taşıyan ilk albümü 16 Temmuz 1996 tarihinde piyasadaydı. Albüm büyük başarı yakalayarak İngiltere Albümler Listesi’ne 5 numaradan girdi. Placebo albümü hala grubun en farklı çalışması olarak adlandırılır.

Grubun üne kavuşmaya başlamasıyla anlaşmazlıklar da ortaya çıkmaya başladı. Brian Molko, grubun ilk televizyon programından hemen önce meydana gelen bir tartışma sonucunda davulcu Schultzberg’den grubu terketmesini istedi ve Schultzberg ayrıdıktan kısa süre sonra da, tıpkı ilk başta planlandığı gibi Steve Hewitt gruba alındı. (Hewitt’in yıllar sonra yerini bir adaşına devredeceğini kim bilebilirsi ki…)

Bundan sonrası çok hızlı gelişir; David Bowie’nin dikkatini çeken grup hayran oldukları müzisyenin 50. doğumgünü partisinde çalar. Sadece 1 yıl sonra bu kez Bowie’yle karşılıklı çalacak, Brit Ödülleri Töreni’nde “20th Century Boy”u Bowie’yle birlikte yeniden yorumlayacaklardı.

1998 yılında Virgin Records’a geçen grup ilk büyük hitini de bu yıl yayınladı; “Every You Every Me”. Placebo’yu dünya çapında üne kavuşturan bu single,İngiltere Albümler Listesi’nde 11 numaraya kadar yükseldi. Grubun ikinci stüdyo albümü “Without You I’m Nothing” ise 1998 yılı Ekim ayında piyasaya sürüldü.

2000 tarihli “Black Market Music” albümü grubun yıldızını daha da parlatmayı başardı; Placebo artık müzik dünyasında bir trend olmanın ötesine geçmiş ve kalıcılığa oynamaya başlamıştı. Bu albümde rock sounduna hip-hop ve disco öğeler de ekleyerek farklı bir stil yaratmayı başaran grup, yine de temelde 70’li, yılların Amerikan ve İngiliz akımlarından aldığı etkiyi sürdürdü.

2003 yılında ise, “Sleeping With Ghosts” albümü geldi. Albümün teması genel olarak “ilişkiler”di. Özellikle “ağızda acı bir tat” bırakan ilişkiler…“The Bitter End”, “Special Needs”, “English Summer Rain”, “This Picture” albümün öne çıkan parçalarıydı.

2006 yılı Mart ayında “Meds” albümünü yayınlayan Placebo, bu albümle de Fransa, Belçika, Avusturya, İsviçre, Yunanistan ve Meksika müzik listelerinde 1 numaraya yerleşmeyi başardı.

Ve gelelim, 2009 yılının ortalarına…


Battle for the Sun:

Placebo’nun altıncı stüdyo albümü olan “Battle for the Sun”, 8 Haziran 2009’da yayınlandı. Albümün prodüktörlüğünü, daha önce Tool, Muse, Silverchair, Remy Zero ve dEUS gibi gruplarla çalışan David Bottrill yaptı. Toronto’daki Metalworks stüdyolarında kaydedilen albümde, -diğer Placebo çalışmalarından farklı olarak- trompet ve saksafon gibi enstrümanlar da kullanıldı.

Eleştirmenler albüm hakkında değişik yorumlarda bulunsalar da, “Battle for the Sun”, piyasaya çıktıktan hemen sonra Almanya müzik listelerine 1, Belçika listelerine 2, İngiltere Singlelar Listesi’ne 8 ve Billboard Bağımsız Albümler Listesine de 8 numaradan hızlı bir giriş yapmayı başardı.

Yeni albüm, zaten bir Placebo hayranıysanız size fazlasıyla memnun edecek. Ancak pek cok eleştirmene göre bu tıpkı, tıpta kullanılan placebo terimi icin geçerli olan “placebo niyetine verilen ilacın faydalı olması için hastanın söz konusu ilacın etkisine inanması lazım” tezinde olduğu gibi, biraz şartlanmışlık sonucu bir memnuniyet olabilir. Yani Placebo’nun iyi bir albüm ortaya çıkarmış olduğu hususunda kendinizi şartlandırdıysanız bu albümü beğenmemeniz için hiçbir sebep yok. Ancak, biraz objektif düşünürsek, “Battle For the Sun”ın varolan en iyi Placebo albümü olmadığı sonucunu ortaya çıkarabiliriz.

Albümdeki en iyi Placebo parçasının, daha doğrusu grubun orijinal sounduna en yakın şarkının, “Ashtray Heart” (Grubun ilk adı. Bkz. ilk satırlar) olduğu şüphe götürmez. Albümün genelini özetleyen ise, “Kings of Medicine”in brit-pop tarzıyla ilk single “For What it’s Worth”ün Primal Screamvari havası. Yani gerçek Placebo’nun basit bir kopyası. Bir Placebo hayranı için bundan iyisi can sağlığı da diyebilirsiniz ama bu albümün, grubun yeni davulcu Steve Forrest ile beraber kaydettiği ilk albüm olduğunu da belirterek grubun bu son versiyonunun bundan sonra nereye gideceğini ancak bundan sonraki albümlerde anlayabileceğimizi hatırlatmak isterim.

Bu arada Placebo’nun Türkiye’yi de kapsayan Avrupa turnesi Aralık sonuna kadar devam edecek. Konsere gidemeseniz de, yılın sıcak aylarının deniz kenarındaki günlerini müzik çalarınızdaki Placebo rüzgarıyla serinleyerek geçirebilirsiniz. Hem de, şu ana kadarki “en iyi” olmasa da “en parlak” şarkıların bulunduğu, pozitif enerji yüklü bir albümün estirdiği rüzgarla…

PS: Fazlası için arada sırada www.placeboworld.co.uk adresine gözatmakta fayda var.

Fulya Akbuğa