Bugün 22 Temmuz 2004. Olaylı gün. Seden Gürel’le röportaj vakti! Cüneyt ile Seden’e gideceğiz ama bir türlü hayat bizi o yollara yöneltemedi. Pes etme boyutuna gelmiştik! Dün öyle içimde bir sıkıntı, bugünü düşünüyorum. Bir bitse de rahatlasak diye geçiriyorum içimden. Tam o sırada “delişahane Cüneyt” arıyor. Açıyorum ama içim rahat değil ve şöyle diyor: “Çisel ben kaza yaptım!” Tepemden inen kaynar su falan değil. Resmen yığılıyorum olduğum yere. Neyse ki anlatıyor ve olayın aslında canına zarar gelmeden sonuçlandığını belirtiyor. Ben de Cüneyt’i rahatlatmaya çalışıyorum bir gün sonra olacakları düşünmeden: “Olsun daha önemli bir şey de olabilirdi. Böyle küçük felaketler artçı depremler gibidir. Kötü enerjiyi alır. Büyük depremlerin şiddetini azaltır” gibi boyumdan büyük laflar ediyorum ama sonra bende çakılıyorum! Ofluyorum. “Bir bitse de kurtulsak Cüneyt” diyorum. Ama inanamazsınız olanlara. Pişmiş tavuk bizim yanımızda “aman da ne lezzetli olmuşum” diye sevinir!

Binbir aksilikten sonra neyse ki yola çıkıyoruz. Tabii hala oraya varana kadar gerginiz biz! Bir terslik olur   hem de biraz dolaşalım diye 16.30’da oradayız! Oysa ki röportaj 18.30’da! Anlayın artık olaylardan etkilenme şiddetimizi! Saat geçiyor. 18.31’de merdivenden Seden görünüyor. Aman Allahım! Sonunda! Geldi işte! Biz son nefesimizi vermeden geldi! Hoş geldin Seden! Bir bakıyoruz yanında Emre ve İrem! Kızı ve oğlu! Ben onlarla sanal olarak tanışıyorum ama orada ilk kez görüyorum!

(Cüneyt bana ses kayıt cihazını uzatıyor, “bunu oraya al daha yakın” diyor ve uzatıyor. Bende ne, nasıl, neden derken Seden tüm tecrübesiyle alıyor ve önüne koyuyor. Ben iptal!)

 

Çisel: Ben biraz resim çekeyim bari!

Seden: Aaaa ama ben sana ev haliyle geleceğimi söylemiştim!
Cüneyt-Çisel:
Aman Seden sende!
 

Cüneyt: Ben öncelikle albümlerden bahsetmek istiyorum. 5 albüm oldu ve son iki albümde özellikle de Hesaplaşma ile birlikte kadın çizgisi çok belli! Bu planlanmış bir şey miydi yoksa tesadüfün tesadüfsüzlüğünde olan bir şey miydi?

Seden: Yok tesadüf değil. Ben daha net kararlar verebildim. Ondan önce birkaç sevmediğim şarkı vardı albümlerimde. Kafama vurula vurula söylediğim şarkılar…

Cüneyt: İlk iki albümde miydi onlar?

Seden: İlk albümde değildi. O albüm çok kafamıza göreydi. Zaten senelerdir bir projemiz vardı. Biz de teklif gelince kafamıza göre yaptık o albümü. İlk albümümü seviyorum!

Cüneyt: Şehrazat’la çalışmıştınız sanıyorum. Bir televizyon programından hatırladığıma göre bir şarkı da siz Şehrazat ile telefonda konuşurken ortaya çıkmış, hatta ben bundan bayağı bir etkilenmiştim.  

Seden: O şarkı “Güllerimi Ver”! Bir kısmı vardı sözlerin, Şehrazat’ın bestesidir o. Sonra telefon açtı “tamam bitirdim sözleri” dedi, benim de yoğun bir dönemim, onun da öyle… Ben ona “ya sen öyle yazmamış olabilirsin ama ben bu şarkıyı bir kadına söylüyorum” dedim. O da bana “hayır, bende bu şarkıyı bir kadına yazdım” dedi.  

(Hiç öyle bakmayın, o kadınlar kimler diye de sormayın. Bize de o kadınların kim olduğunu söylemedi ama benim bir tahminim var neyse…)

Seden: …ondan sonra biz hüngür şakır telefonda ağladık tabii! Ağırdır! Güllerimi Ver’in hikayesi hakikaten ağırdır. O dönemde klip falan yok! İlk klibi ben çektim hatta! Bunu söylememin amacı da “ilk ben çektim, benim ki güzel” olayı değil, kimse klibin ne olduğunu bilmiyor o zaman daha!

Düşünüyoruz Aykut’la bir imaj olması lazım! E dünyayı yeniden keşfetmenin anlamı yok bir şarkının bir tane görüntüsü olur, buna da klip deniyor, biz klip çekeceğiz dedik. Etraftakiler “o ne?” dediler.

İşte biz bu arada klip çeken yönetmen arıyoruz herkes bize “klip ne” diyor. Neyse bir yönetmen bulduk, tabii o da bize “klip ne?” dedi de tamam arkadaşım biz çekeceğiz dedik. (gülüyoruz) Tabii bilmiyorsun ya klip nasıl çekilir; anlatamam size 5 kamera mı 7 kamerayla mı ne çektik klibi. 3 klibin masrafını tahmin edemezsiniz! E öyle böyle derken çektik klipleri. O sırada zaten 2 kanal var. Klibimizi oynatır mısınız diyoruz hayır diyorlar! Sonra zar zor Samim Değer “Bir Başka Gece”de bir tanesini oynatmayı kabul etti diğer ikisini kendi çekti zaten! Şimdi de klip oynatmak için para istiyorlar!

 
 

Cüneyt: O zamanlar imaj kavramı yoktu, güzel bir imajdı BUM BUM’daki ama sizin üzerinize çok geldiler bu konuda? İmaj nedir, bu ne diye?

Seden: Evet suyu çıktı istenilen şey olmadı ama Neslihan (Yargıcı) doğru bir iş yaptı. Çünkü o zamandan bugüne kadar Beyaz Şapkalı Kadın imajı yürüdüyse bu iş başarılı bir iş olmuş demektir!

Cüneyt: 91 senesine dönmek istiyorum. Sezen Aksu Uğur Yücel şovda orada vokaldesin ve Aşkın Nur Yengi’nin Hesap Ver adlı şarkısını söylüyorsun, inanılmaz bir enerji ve ateş vardı….

Seden:  Ki o zaman daha Aşkın’ın albüm çıkmamıştı, ben yeni, bilinmeyen bir şarkı söylüyordum!

Cüneyt:  Evet Aşkın’ın albümü yoktu. Orkestra muhteşemdi. Fahir Atakoğlu, Sertab Erener, Levent Yüksel, Yıldız Tilbe, Levent Altındağ… Herkes tek tek sahneye çıkıyordu. Star fabrikası gibiydi orası! O anda Hesap Ver’i izlerken… (diyor ve Cüneyt bile tutuluyor, ifadesiz kalıyor…)

Seden: Zaten o saydığın isimler hep vardı! Oradan yetişmiş değildi onlar!


Çisel: Peki ya Hesap Ver’in hikayesi…?

Seden: …Sezen bana sahnede sende şarkı söyleyeceksin dedi. O sırada da Aşkın’ın albüm hazırlanıyor. Sezen’in şarkısı var. Hesap Ver! Söyle söylemem derken o gece Hadi Bakalım’ı söyledim. Tabii yetmedi! Sezen tutturdu gel başka bir şey daha söyle diye. Bende Hesap Ver’i söyleyeceğim dedim. Tabii onu daha çok sevdim! (gülüyoruz) İşte söylemeye başladım herkes ağlamaya başladı! İlk ağlayan da Cemil İpekçi’dir. Planlanan şeyler değildi zaten!

Cüneyt: Zaten o samimiyet güzel! Tıpkı şu an gibi planlanmadan olan her şey güzel! Son albüme dönersek Hesaplaşma albümü ile bir kadının içsel hesaplaşması başladı!

Seden: …de ayvayı yiyeceğiz. Bundan sonrakinde ne yapacağımı biliyorum tabii, ama sonrasını bilmiyorum! Her şey insanın yaşadıklarına göre çıkıyor aslında. Her ne kadar bunları ben yazmıyorsam da yönlendiriyorum.

Cüneyt: Söz-beste yakınlığın var ama çıkarmıyorsun sanırım ortaya!

Seden: Olacak durun! Yazıyorum piyanonun başına oturuyorum da çok yalnız kalmam lazım o işleri yapabilmem için.

Cüneyt: O zaman aslında ev bir home-studio.

Seden: Home-studio falan değil ev resmen stüdyo! Home’lukla falan alakası yok! Eskiden çatıdaydı benim çalışma yerim, şimdi onun yatak odası oldu… (diyor ve muhteşem bir bakışla Emre’ye (oğluna) bakıyor.)

Çisel: Hahaha. Bakış süperdi!

 

Seden: Ya evet yalnız kalmam lazım! Birileri ben beste yaparken duyarsa rahatsız oluyorum. Duyulmaktan rahatsız oluyorum! Bitirmem lazım! Bitirdiğimi beğenmem lazım! Ayrıca Yarın Ağlarım’ı da ben öyle yazdım , gizli saklı köşelerde… Epey yalnız kalmışım o zamanlar … Neyse derki deki yazımda da ilk olarak kendi sözlerime taş attım ,çuvaldızı kendime batırayım arkasından da her şeyi elde edeyim diye!

Çisel: Yarın Ağlarım böyle yazıldıysa diğer gelecekleri düşünemiyorum bile!

Cüneyt: Bu arada “Bir Kadın Şarkı Söylüyor” ismi çok güzel bence. Kadın kadın bir albüm olmuş!

Seden: Ben de sevdim ve devam edeceğim de!

 

Cüneyt: Sebebim Aşk’tan bahsedelim. Çisel’e de hep söylüyorum zaten… O şarkıyı dinlerken içmene gerek yok. Gerçekten insana işliyor. Sözler süper, vokalin süper. Asaf Halet Çelebi şöyle dermiş: Sebebsiz Hüzün  Hocamdır! Çisel’le de onu konuştuk, sen sebepsiz sebebinin hep aşk mı olduğunu düşünüyorsun?

Seden: Tabii.

Cüneyt: Müzik aşkı, ten aşkı… Bunun gibi?

Seden: Aşk benim için çok değerli. Ben ilişki yaşamak adına hiç ilişki yaşamadım. Muhakkak aşık olmam gerekir ama bu  arada da bunca zaman içerisinde aşık olduğum bir tane adam var; ve ben bu yüzden onunla hayatımı geçirmeye karar verdim anladınız mı? Bunlar benim için çok önemli. Değerli!
(Budur kardeşim! Budur!)

Cüneyt: İlk aşık olduğun adam mı peki?

Seden: Evet, ilk çıktığım değil; ama ilk aşık olduğum adam. Öbür türlü iyi geçiyor, eğleniyoruz ama evlilik teklifi gelince Allah! Tamam çav, görüşmeyelim, bitttiii… Aşk o yüzden tahmin edemeyeceğiniz boyutlarda önemli benim için. İş için bile geçerli bu! Aşık olduğum şeyin benim olması lazım!

Cüneyt: Saf kalmasını istiyorsun!

Seden: Saf ve salak… (gülüyoruz)

Cüneyt: Öyle… Aşkın travmatik fanatik bir boyutunun olduğunu düşünüyorum. Acısıyla, entrikasıyla aşk aşk olarak kalmalı!

Seden: Entrikası olmasa memnun olacağım tabii!

Cüneyt: Peki kul mu yoksa efendi misin aşkta?

Seden: Efendiyim.

Cüneyt: Yani dominantsın?

Seden: Tek dominant olamadığım ilişki bu olduğu için bu adama aşık oldum zaten! (Birlikte gülüyoruz)

Cüneyt: O zaman hakimiyet elinde olduğunda bir adama aşık olmuyorsun!

Seden: Tabii sıkılıyorum!

Çisel: Evet, bendeeee!

Cüneyt: Kadınların en büyük sorunu bu o zaman! (diyor ve öyle bir gülüyor ki, resmen bundan zevk alıyor adam! Hırrr!)

Seden: Ben bu kararı verirken; evet bu adam beni hayatımın sonuna kadar kandırabilir ve ben ona kanabilirim diye “evet” dedim. Benden daha zeki olduğuna inanıyorum. Ben akıllıyım!

Cüneyt: O zaman sen hissedersin bir şeyleri ama söylemezsin.

Seden: Ölürüm de söylemem!
 

([Konu röportajlara, televizyon programlarına geliyor, Seden söyleniyor…)

 

Seden: Bir yerde “Starlık böyle yapıştırılan bir şey ise ben star olmayacağım” dedim, “ben star olmak istemiyorum” yazdılar. E ben ne yapayım buna şimdi! E o zaman bana soruları verin cevaplayayım ya da röportaj yapmayalım yani… 

Çisel: Bir de inkar etme durumları var. Siz şöyle demişsiniz diyorlar, “yok ben öyle bir şey demedim” diyorlar. Nedir bu durum?

Seden: Tabii demediklerini daha çok yazıyorlar, artık uğraşmıyorum benim de canımı çok sıkıyorsa demedim diyorum ama genellikle geçiyorum dedim deyip …

Cüneyt: Aykut Gürel ile hiçbir zaman bir yarış söz konusu değildi. Yan yana anılmanızın tek nedeni iş hayatınız ve özel hayatınızın bir olmasıydı. Aykut Gürel başarılı bir müzik adamı doğal olarak beraber çalışacaksınız.

Seden: Doğallığını bırak, Aykut bu ülkede sayılı adamlardan bir tanesi. Sevdiğim adamlarla zaten arada çalışıyorum neden çalışmayayım. Aykut’la çalışmazsam gerizekalılık olur. (gülüyoruz) 

Çisel: Zaten bu ilişkiyi ve bunun işe yansıyan ortaklığını irdeleyenler sizin piyasanızda ve etrafınızda olan insanlar. Öte yandan halk sizin evli olup olmadığınızı yargılamıyor ki! Onlara göre Aykut Gürel Aykut Gürel’dir, Seden Gürel Seden Gürel’dir.

 Seden: Biz zaten şu anda 70 milyonun içinde 1 milyon kişiye hitap ediyoruz. Bunun dışındaki 69 milyonun ne Seden’den ne de Aykut’tan haberi yok ki. Olması da gerekmiyor ama keşke olsa! Bizim ülkemizde müzik geçerli bir kavram değil.
 

Cüneyt: Bu Popstarlar, Akademi Starlar hakkında ne düşünüyorsun?

Seden: Valla hiçbir şey düşünmüyorum. Benim düşüncem çok açık ve kesin.

Çisel: Bir röportajda umarım bir yere gelirler falan gibi bir şeyler söylemiştiniz sanırım?

Seden: Hayır efendim bir yere gelirler melirler değil! (Çok kızıyor) Bakın çocuklar, bu bir eğlence programı ve bunun bir tane amacı var! Para! Ha olur da biri çıkar hasbel kader bir yere gelebilir. Ama para ve reyting gayesi güdüldüğünden dolayı olası değil yaptıkları layık gördükleri albümlerle!

Ayrıca biz başkasının ne yaptığına, hayatına çok meraklı bir milletiz. Çünkü yapacak işimiz yok! Tüm problem buradan çıkıyor zaten! Başkasının hayatını neden bu kadar izlersin ya? Bir gün izle, iki gün izle, üçüncü gün aynı!!!


Seden: …Çok meşhur olmak isteyen insanların tek bir hedefi vardır. Bu hayattan kurtulmak! Benim kurtulmak istediğim bir hayatım olmadı ki hiç! Zor günlerimiz de oldu ama biz süper bir aileydik! Orta sınıf ahlakına sahip olan insanlarız! Ben bunu çok seviyorum. Hiç öyle trilyonlarım olsun istemedim ki. Böyle hayallerim olmadı hiç! Hakikaten hayatım boyunca öyle milyarlara falan satamayacağım albümlerimi. 500.000 kişiyle paylaşınca da mutlu oluyorum. Yetiyor bana!  

Cüneyt: Ben senin öyle olacağına inanıyorum.

Seden: Zaten kapı gibi Kutlubay soyadım vardı şimdi de Gürel var. Bunun kıymetini bilmeli insan … Daha ne isteyeyim ki! Aslında bütün eksiler burada başlıyor. Ben neye cevap veriyordum, böyle fikri firar olurum işte!
 

Çisel: “Fikri Firar Yazılar!”. Ben o yazıyı okudum mesela! (Okumak için tıklayın)

Cüneyt: Ben de okudum!

Çisel: E böylece aramıza hoş geldin diyelim! (derKİ’den bahsediyoruz)

Seden: Böyle de bir durum var evet!

Cüneyt: İçsel bir hesaplaşma var o yazıda.   

Seden: Benim hayatımdaki en büyük eksilerimden biri… Bir şeyler olur hayatımda. Ben konuşmam ya hani… Ölene kadar sus! Hatta onun aslı “Öldürene kadar sustur”. Ama bir yerlerde konuşmam gerek! Benim evde ağlama yerim tuvalettir. derKİ’ye yazdığım yazıda bahsettiğim tüm yazılar var aslında. Çoktan yazıldılar. Ama ben onları yazarken bir yere okumadığım ve söylemediğim için ben onlardan sıkıldım. Bir gün bir anda oturup hepsini yazmam lazım. Hatta beni üzen bir şey olduğunda ya da biri olduğunda ben onu karşımdakiyle sorulu cevaplı konuşurum. Kimse anlamasın diye de İngilizce konuşurum. Gittikçe beter oluyorum değil mi? Ve o sensen seninle bir daha asla konuşmam. Seninle konuştum çünkü. Vereceğin cevapları biliyorum bir daha sana sormam.
Bu yazıyı oturdum 15 dakikada yazdım ve bitti. Bundan sonra bir şey eklesem çirkin olurdu! Bazen böyle programların da planını yapıyorlar. Şunu sorayım şöyle söyle diyorlar. Böyle bir şey yok ki! Sen beni orada şok et! Bana sevmediğim bir şey sor! Bende cevap vermeme hakkımı kullanayım! Ama işte her şey planlanıyor. Ben böyle şeyler yapamıyorum. Bu sahtekarlığa da sahip olamadığım müddetçe beni sadece benim gibi olan insanlar sevecekler ama beni de bu mutlu ediyor!

Cüneyt: Evet. Bu sahtekarlığı bende sevmiyorum. Sende o replikleri mecburen tekrar tekrar tiyatro sahnesinde gibi söylüyorsun!

Seden: Çok çirkin oluyor. Nefret ediyorum!

Çisel: Belli de oluyor zaten!

Seden: Evet. Yani ben orada hata da yapabilirim. Hata da insanlar için. Söylememem gereken bir şey de söyleyebilirim.

Cüneyt: Sen Seden Gürel olarak mükemmel olmak zorunda değilsin ki!

Seden: Olamam zaten!

Cüneyt: Ben kendimi düşünüyorum da hayatta devamlı artı artı olmuyor.

 

Seden: Zaten artılar için uğraşıyorum devamlı. Şarkılarda da bu böyle. Olmaz Dostum’da… (diyor ve bir anda firar olan fikrine dönüyor) Hah evet Olmaz Dostum’dan bahsediyordum az önce, hatırladım! (gülüyoruz)
Onun bestesi Aykut’undur. Çok seviyorum. Zeynep Talu da  sözlerini çok güzel yazmıştı! Sonra ticari bir amaçla ve durumla (isim ve olayı yazmıyoruz tabii) stüdyoya gittiğimde bunu böyle okuyacaksın dediler. O sırada Aykut’a öldüresiye baktım. Ölebilseydi bir adam ölürdü herhalde.
… Sözler güzel olabilir ama biz bunu Zeynep’le çalışmışız. O saatten sonra bu Zeyno’ya kazık atmaktır ki bozuldu!  Çünkü bizim Zeynep’le aramızda o samimiyet var. Olmuş ya da olmamış diyebiliyoruz birbirimize! İşte o yüzden Olmaz Dostum’u da o gün stüdyoda zorla söyledim.

Cüneyt: Bu yansıyor ama dışarıya.

Seden: Şarkının kötü olması falan değil sorun! Ben onu zorla söyledim! Bu da karşıya zorla geçer! Benim böyle bazı şarkılarım vardır zorla söylediğim! Ayrıca küstüm mü de çok güzel küserim! (Bu arada tam sigara içerken sigarayı tersten yakıyor ve aaaaaa diye bağırıyor!)

 

(Ekstra Bilgi: “Muhtemelen” albümündeki Yıldızlar Altında’nın hayalini ve sırrını öğrendik! Yazmalı mıyım bilmiyorum ama şok olduğum bir şeyi öğrendim çünkü o şarkıyı hep sevmişimdir! O ayrıntıyı yazmıyoruz ama hayalini öğrendik. Seden bu şarkıyı bir bankta oturarak söylediği bir klip çekmek istiyormuş. Şarkıyı dinleyenler ne kadar doğru ve gerçekçi bir hayal olduğunu anlayacaktır. Sonra “DENGE” den bahsediyoruz (Sezen Aksu / Adı Bende Saklı/ B 6.) Yazmaya niyetsizim aslında. Bu konu biraz hassas! Biraz yıkıntı durumları var! Bunu bir tek Cüneyt anlayacaktır! Aslında hep bildiklerimin ama üzerini örttüklerimin açılışı gibi bir diyalog geçti aramızda Denge’den bahsederken! Yanılmamışım düşüncelerimde maalesef!)

 

Seden: (o diyalogdan sonra) …40’a gelince insan böyle konuşuyor işte! 50’ye gelince Aysel Gürel Olacağım!

Çisel-Cüneyt: Hahahahaha!

Seden: Kesinlikle dağıtma kararındayım!

 

Cüneyt: Aysel Gürel’le çalışmadın hiç değil mi?

Seden: Yok çalışmadım ama Aysel’i çok severim. Burada da bir karmaşa var zaten bana kayınvalideniz nasıl diyorlar. Şaşırıyorum! Allah Allah neden merak ediyorlar diyorum. Meğer Aysel’i soruyorlarmış. Ama Aysel’in cebinde bir dönem İrem’in bebeklik resmi vardı herkese torunum diye gösteriyordu. İşin içinden çıkılmaz bir durum yani. Aysel karşılıklı oturup konuşunca başkadır!

Cüneyt: Sana yakışan bir söz yazarı diye düşünüyorum.

Seden: Onun sandığına girmek lazım. Arayacaksın, 2 satır bulacaksın sonra da tamamlayacaksın! Benim bir sürü 2 satırım var. Bir onları tamamlayayım döneceğim!

Cüneyt: O zaman yakında tüm sözler Seden Gürel, besteler Aykut Gürel gibi bir albüm olacak?

Çisel: Lütfen artık böyle bir şey istiyorum ben! Gizlenmek nereye kadar?

Seden: Bunun en büyük dezavantajı ne biliyor musun? Var böyle şeyler! Türkiye’de yaşıyorsan bana çok bilindik geliyor yaptığım şeyler aslında ama bilindik değil. Normalde belirli gamlar varken ülkemizde ki çok kullanılan gamlardır onlar, onun içine bir girdin mi aynı yere gidersin! Ama bu arada bilindik şeyler de hep çok sevilir. Ben sevemiyorum! Bana hep birileri yapmış gibi geliyor. Benim içime sindiği zaman yapacağım! Yapıyorum da!

Çisel: Yapılmalı da zaten! Çünkü ben kaç gündür o Yarın Ağlarım’ı Bir Çığlıktı’yı, diğerlerini dinliyorum. Büyüleyici şarkılardı onlar!

Seden: (gülümsüyor) Piyanoyla güzel oluyor.

Çisel: Onlar şimdi yeniden söylense çok güzel olur! Çok çok güzel olur! O şarkılar bir çok “Best of …” yapan insanın şarkılarından daha layıklar söylenmeye! (dinliyorum da kaseti, sesimde acayip bir hırs ve şiddet var)

Seden: Dur bir şey anlatacağım! Çeşme’de 4 sene önce beni mutlu eden bir şey oldu! “Hesaplaşma” albümünü de daha çıkarmamıştım! Durağan dönemimin de tam sonu! Lay lay lom bir durumdayım yani! İrem’le Emre’ye dövme yaptıracağız. Kına! Biri bir ara eğildi kulağıma fısıldayarak: Seden Gürel, çok memnun oldum. Ben sizin tüm albümlerinizi aldım ve en sevdiğim şarkınız da “Demedi Deme”dir dedi. İşte ben onun tüm albümlerimi aldığına inanırım, çünkü o şarkı hiçbir yerde yok! Bu, beni 2 sene götürüyor. Bana keyif verenler bunlar. Bir anım daha var. Seneler önce Antalya’da konserdeyiz! 4’er şarkı söylüyorduk! Aykut sonradan geldi. Konseri verdik. Ertesi gün havuzda güneşlenirken turistlerden biri geldi. Adam özellikle geldi, bir şey söyleyebilir miyim diye izin istedi, bende tabii dedim. “Dün gece pek çok kişiyi dinledim çok farklısınız, sesiniz çok güzel, şarkılarınız farklı” dedi. Bu da bana 2 sene yetti! Ama işte bunu bir tek ben yaşıyorum!
(Kendisiyle hesaplaşma anına geliyoruz. Seden başlıyor…)
… Bir albümde saptım yolumdan ama sonra durdum. Ben sapmadım ama saptırılmama da izin vermemeliydim! Ama bunda bazı insanların ilişkileri devreye giriyor ve bu kadar sert değildim, daha babamın öğretisindeydim. Biz babamın öğretisine göre büyüdük! Yani ablan camdan atlıyorsa sende atlayacaksın!

Cüneyt: Yani büyükler hep doğru söyler mantığı?

Seden: Bir de babam için hayatta önemli olan tek şey vardır. Onuru!

Cüneyt: Şu anda baban ne diyor Seden Gürel için?

Seden: Neden buradasın sorusunu bana babam soruyor zaten! Ama hala bu öğretilerin sonucunda ancak burada durulabiliyoru anlatamıyorsun.

Cüneyt: Sen orta sınıf ahlakıyla yetişsen de bu dönemi biliyorsun! Ama o bu dönemi bilmediği için pek anlayamaz doğru!

Seden: Her şeyi biliyor ve görüyor aslında ama…
Ailemin bu öğretinin dışında tek bir hatası daha oldu. Ben Turizm Otelcilik okumak istiyordum yazdırmadılar. Benden beklentileri başkaydı ama bende onlara girmedim. 7. tercihime girdim yine de beğenmediler. Ama doğru aslında, kapasiteme göre olmaması gereken bir şeydi. Mimarlık okudum ama istemiyordum ki! 2 senelik bir okulda okumamı istemediler. Babamın tek istediği kızları üniversite bitirecekti. Ben de bitirdim Allah Kahretmesin!Üniversiteyi bitirdim, hala diplomamı almadım, çıkışımı aldım götürdüm babama! Babam da bana Seden Kutlubay – Mimar diye kart bastırdı ve mimarlık olayı bu kadar!

Cüneyt: Geleneksel Türk ailesi doğru, kartlar, sıfatlar… Haklısın!

Seden: Tabii bu arada müzikte yürüyor! Ama Turizm Otelcilik okusaydım ikisini de yürütürdüm. O da içimde kaldı! (vurgulu ve hırslı bir tonda isyan ediyor)

Emre: (Annesinin oğlu) O yüzden mi bana Turizm Otelcilik oku diyorsun! (Aile içi hesaplaşma başlıyor.Cüneyt ve ben dikkatle gazeteci ruhuyla tenis maçı izler gibi bir Emre’ye bir Seden’e bakıyoruz.)

Seden: Hayırrr! Dedin ki ben masa başı işi yapamam. Onu yapamam bunu yapamam diye saydı bana… 

Çisel: E bize takıl! Meslektaş olalım.

Seden: (devam)… Yemek yapmayı falan seviyor. O yüzden dedim ki en uygunu bu! Git Turizm Otelcilik oku, sonra yükseğini yap. Küpeni de tak, saçını da uzat! Bunun için ne bilmen gerekiyor? Çok dil bilmen gerekiyor. Diğer hayali de NBA’ de basketçi olmak. Onun için tüm yatırımı yapıyorum zaten.

Cüneyt: Yemek kurslarına git madem seviyorsun. Çok eğlenceli ve güzel işler bunlar!

Çisel: Bence sen zaten bunların hepsini başarırsın!

 

Cüneyt: (Emre’yi ikna ediyoruz ve devam ediyor) Şarkı söylemek… Mesela ben kendi kendime şarkı söylerken çok mutlu oluyorum. Sen kat kat böyle hissediyorsundur. Şarkı söylerken sevinçlerini, hüzünlerini yaşıyorsun değil mi? 

Seden: Sevincimi yaşamam, sinirimi yaşarım! Negatif enerjimi atarım ve bir kere Emre ağlayarak 4 kat aşağı inmişti. Onu bir daha yapmadım! Genelde çok üzüldüğüm bir dönem bir şarkı vardı. O, aslında bu albüme de girebilirdi ama onu “Hesaplaşma”ya da buna da sokmadım! Sözler Sezen’in, müzik de bana Mısır’dan geldi. Çok güzel bir şarkıdır… (diyor ve sözlerini düşünmeye başlıyor. Sonrası ise muhteşem! Bize şarkıyı söylemeye başlıyor. Yakınlaşıyoruz masada  ve kısık sesle Seden’i dinliyoruz! Şarkıya başladığı anda Cüneyt ve ben kilitleniyoruz!)
 

Şarkıyı duysanız eminim ki bizim gibi hissederdiniz. İşin en büyülü yanı; yanımda Seden’in canlı olarak söylemesi, etrafımızdaki tüm suretlerden o anda bizi alıp saçmasapan bir derinliğe itmesiydi. Bu anı beklemiştim. Cüneyt’e baktığımda o artık orada değildi. Saniyeler süren bir şey bizi bu kadar etkilediyse…
 

“Bir Çığlıktı” sanki o an! Neyse, şarkı bitti ve zar zor toparlandık! Sözlerini hatırlamıyoruz! Zaten Seden söylerken kaset bitmişti. Göklerin gücü işte! Bir iz bile yok geride! O bize özel kaldı ve sadece o ana!…