Yüzlerce belki de binlerce yıldır bekliyordu bu yürek, bu anı yaşamak için
Gözlerine ilk defa bakıp, yıldızları onun içinden yansır görmek için
Hayaldir, rüyadır, varolamaz, kırılırsın dediler ama kalbim fazla inançlıydı geri dönmek için
Artık seni buldum biliyorum tekrar, içime sığmıyor içim
Duruluğun dindiriyor ruhumdaki fırtınaları, masumiyetin indiriyor savunma kalkanlarımı
Varlığın huzur veriyor her an sınırsızca, sevgini tarif edecek kelimeleri bulmak için uğraşabilirim çılgınca
Kokun büyülü bir flütün nefesi gibi esiyor bedenimden, varlığın titretiyor tanrının ruhumdaki nefesini
Bakışların delip geçiyor kullandığım tüm zırhlarımı, yıkıyorum senin yardımınla içimin surlarını
Öyle güzelsin ki kendimi layık bulmuyorum sana, çeviriyorum bakışlarımı yere ağlıyorum katıla katıla
Dizlerimin üzerine çöküp teslim oluyorum sana, bırakıyorum savaşı artık ağlıyorum çılgınca
Tüm savaşım sevilmek adınaydı anlıyorum artık bunu, kendime dokunduğumda bile gelmemişti bu mücadelenin sonu
Gözyaşlarım akıyor yanaklarımdan kavuşuyor zırhlarımın soğuk demirlerine, o demirler bile ısınmıştı sevginin sıcak enerjisiyle
Dokunmanı bekliyordum bana, istiyordum ki kaldır beni ayağa
Ama sen sevgiyle baktın bana, bitirmemi bekledin kendime acımamı sabırla
Biliyordun ki tek başına kalkmalıydım ayağa, uzatmayacaktın ellerini yüreğin yanıp tutuşsa da
Bana verdiğin birçok hediyeden biriydi bu, teşekkür edecektim sana sonradan uzun yıllarca…
Ağlamam bittiğinde görmüştüm artık nasıl seviyordum dramaları ve onları yaratmayı
Acıma ve acınma senaryoları arasında sevilmek adına rezervasyon yaptırıp, beni sevecek birini bulmayı
Değersizlik hissinin ne kadar güçlü olduğunu gördüm tekrar içimde ibretle
İbret alınacak şuydu ki kendimi sevdiğimi sanmıştım uzun günlerce gecelerce
Kendimi sevme oyununda tekrar yaratmıştım bir illuzyon ve artık farkındaydım gelmişti itiraf etme zamanı
Dünyasal oyunları küçümserken aslında oynuyordum oyunların en büyüğünü, hasını
İnandırmıştım kendimi, kendimin değerini bildiğini söylemiştim en içten sandığım şarkıyı
Ama dönüp dolaşıp yine karşıma çıktı hep bakmaktan kaçtığım o ayna ve artık başka çarem yoktu ona bakmaktan başka
Aynayı tutan sen oldun ama sen değildin o ayna, artık ‘herkes aynadır’ olayı bitmişti duruyordu saf haliyle en öz ayna karşımda
Meleklerin şarkıları gibiydi sesin bana fısıldarken ‘istediğin zaman bak ona, ben sana sarılmak için bekliyorum ve bekleyeceğim hep burada’
Artık hazırdım kaldırıp başımı bakmaya o muhteşem cama ve görecektim kendimi olduğu gibi en sonunda
Başımı kaldırdım hafifçe ve gözlerim buluştu gözlerimde bir lir çalmaya başladı ruhumda
Karşımda duruyordu kirli paslı zırhlar içinde yorgun bir savaşçı gözlüklü ve top sakallı
Elinde hafif bir kalkan, üzerinde darbelerle yamulmuş ince demirden bir koruma zırhı
Çıkarttığımı sanmıştım onu hepten yanılmışım demek, başlığım bile vardı güya beni koruyacak pezevenk
Tüm bunların içinde gördüm canı acıyan bir çift göz ve o gözlere dalıp gittim birden; dalıp gidişim gösterdi bana bir başka öz aniden
Sonra zırhlarımı çıkartmaya başladım üzerimden bir bir, her zırh parçasının çıkışı dindiriyordu gözlerimdeki acımı ama titriyordum tir tir
Alışmamıştı bedenim binlerce yıldır görmediği böyle çıplaklığa, o çıplaklık ki titremekteydi korkudan yoksa alışmıştı sıcaklığa
Üzerimdeki tüm kanlı giysilerimi çıkartmıştım, tekrar kaldırıp gözlerimi aynaya baktığımda
Ne hissettiğimi bilemedim, bayağı bir korktum itiraf ediyorum açıkça
Bedenimde türlü yaralar vardı aslında iyileştirdiğimi sandığım, iyileştirdiğimi sanıp gazlı bezlerle sarıp sarmaladığım
Bekliyordum aynayı tutandan eğilip dokunmasını onlara, halen tık etmiyordu kıpırdamıyordu umarsızca
Ben çıplak bedenimi izlerken birden, gördüm onun içinde olduğu gerçek ruhu aniden
Altından ışıklar içinde parlıyordu, tarif edilemez derece güzel bir tanrıydı resmen
Tanrı gerinmeye başladı sanki uyanmıştı yıllar süren uykusundan, ilk işi gülümsemek oldu beni görünce aynanın öbür ucundan
Tanrı bana gülümsüyor diye sevinirken birden düştü jeton, anladım kendime gülümsediğimi
Şimdi gitmişti altından tanrı, gülümsüyordu artık bana etten kemikten sanrı
O an anladım ki kalbimde sanrı ile tanrı aslında hep aynıydı
Kendimi değerli bulmaya çabalarken aslında aramıştım benden daha yüce birşey hep
Kimi zaman kadındı bu, kimi zaman yüksekbenlik, kimi zaman tanrı
İtiraf ediyorum sevmiyordum ben etten kemikten bedenimi ve onu sevmek için üretiyordum sprituel bahaneleri
Ben biliyorum elbet değilim o sanrı, ama o sanrı olmasa tadamam ki ben bu muhteşem hayatı
Kaçıp gidip kıçımı kurtarmak derdindeymişim meğer hep, bekliyormuşum birilerinden o mucizevi yardımı
Aşkı aradığımı sanırken arıyormuşum aslında içimde gizlediğim tarafı,
Başkaları benimle ilgilendikçe istedikçe beni aslında tatmin etmişim kendimi hep
Tatmin etmişim ki çıkmasın ortaya ‘değerli olduğumu düşündüğüm’ yalanı
İtiraf ettikçe edesim geliyordu artık bıkmıştım kendime söylediğim yalanlardan ve her itiraf iyileştiriyordu yaralarımı, kapanıyorlardı durmadan
Kabul ettikçe kendimi aslında sevmediğimi, sevmeye başlamıştım bile gülümsedikçe gönlümce
“Şişkosun sen, şişkolar sevilemezleri hatırladın mı akıllım?”ı duydum yaralarımın birinde iyileştikçe
“Sen sevilemezsin tipin müsait değil” dedi bir başkası iyileşirken, bunu dengelemek için oluşturmuştum bir güzellik takıntısı
Bana itiraz edilmesine tahammül edemiyordum hiç, çekiyordum kılıcımı saldırıyordum bağırıyordum ‘gel buraya piç’
Aslında tek korkum kaale alınmamaktı, aldırış edilmemekti korkuyordum otoritemin sarsılacağımdan
Otoritemi kaybedip güçsüz, savunmasız, kimsesiz, sevgisiz kalacağımdan
Bu yüzden kızıyordum anında, saldırıyordum var gücümle; güçsüzsen yoksun oğlum diye motive ediyordum kendimi, savunuyordum tüm yüreğimle
Bir de ne güzel roller yapıyordum, sanki çok bilgeymişim de çok sevgi doluymuşum da affediyormuşum da herkesi
İçimde birikmiş öfkeleri kinleri görünce çıplak, titredi aynayı tutanın bile nefesi
Vahşi tarafımı hep tutmuştum baskı altında, çıkmamış yüzeye kapatılmış oraya yıllarca
Hücrenin kapısı açıldığında kükredi boğazıma sarılarken çılgınca
Hücrenin içinden fırlıyordu binlerce şekilli şekilsiz yaratık, görüyordum aynada bedenim atıyordu binlerce çığlık
Kaç kişiyi paralamak istemiştim de yapamamıştım, kaç kişinin canını yakmak, kaç kişinin kalbini acıtmak
Aslında yapmamam fena da olmamış hani de, hiç de iyi olmamış bunları bastırmak
Hiç mücadele etmedim onlar ipini koparmış köpekler gibi ortalıkta zıplarken ve zıpladıkça özgürleşip evrene karışırken
Ha bir de acaip korktuğumu farkettim ortada sap gibi kalıp, parasız işsiz bitap sürünmekten
Korkularım yönetmişti beni, atamamıştım nice adımı kendime güzel güzel bahaneler uydururken
Önemli olan gelen tepkiler değil, ben bunun için yazmıyorum diye kendimi inandırırken
Halbuki tepkileri heyecanla bekliyordum, kendimin değerini daha da yükselteceklerini düşünürken
İtiraf ettikçe daha da iyileşiyordu bedenim ve bir an hissettim kalkabilecektim ayağa artık
Ama alışmıştım bir kere susmuyordu dilim, itiraf etmek beni bana yakınlaştırıyordu bitsindi artık bu ayrılık
Başkalarında kızdığım bir sürü hareketi aslında kendimin de yapmakta olduğunu kabullenmek zor geldi birden
Çünkü onlara kızgınlıklarım yüceltip, farklılaştırıyordu beni, üstün görmek hissi kaplamıştı beni her yerimden
En sonunda gözlerimin önünde duruyordu kanlı canlı muhteşem bir beden ve o bedenin de içinde olduğu muhteşem bir BEN
Kendim olarak çok güzeldim, izledim kendi gerçekliğimi ve yine biliyordum ki gitmişti artık değerli-değersiz ikilemi
Ne bir eksiklik duygusu vardı, ne bir ihtiyaç, ne bir korku, ne de endişe
Ve birden bir el uzandı bana, bunu gördüğümde biliyordum artık başlamaktaydı bambaşka bir eğlence
‘Sonsuz Aşk’ı aradın demek ha ömrün boyunca’ dedi bana muzip muzip gülümseyerek,
‘O kadar debeleneceğine kafanı kaldırıp bana bakman yeterliydi, ben hep oradaydım zaten” diye ekleyerek
‘Bedenli-bedensiz olarak ayrım yapma yanılırsın gene, Sonsuzluk AN’dır tıpkı aşk gibi bazen gelir ruhta, bazen de gelir bedende’
Sonra dudaklarını uzatıp bana, beni hafifçe öptü; yine itiraf ediyorum onun karşısında ürperdim birden içim göçtü
‘Merak etme alışacaksın bu hislere zaman ilerledikçe, karşılık vereceksin öpücüklerime tüm benliğinle’
‘Bunca yılın ağırlığı bir gün içinde kalkmaz tabii, ama alışman hızlanacak günden güne’
‘İnan bana terk etmek yoktur benim sözlüğümde ve hatırlatmak isterim sana bir gerçeği, tut aynayı gözlerime’
‘Bir zamanlar bir ruh vardı adı ‘sonsuz’, tutuyordu bana aynayı ben ona bakmayı reddetmişken’
‘Ve baktığımda artık kendimi biliyordum, oyun ve unutma sırası Sonsuz’a gelmişken’
‘Zamanında benim sana yaptığımı sen bana yapmıştın ey ruhumun ılık nefesi’
‘Şimdi lütfen sanma ki ben senden kudretliyim, titremeyi bırak özledim o tatlı nefesini’
Gözyaşlarım hatırlamamla birlikte sel olmuştu artık duramıyordu akmaya
Biliyordum artık kim olduğumu, neden geldiğimi bu evrene, dünyaya…
Dudaklarına yapıştım Sonsuz Aşk’ımın, öptüm onu hiç bırakmamışcasına
Evrenden büyük bir gürültü koptu, alkışlıyordu milyonlarca varlık elleri sanki patlarcasına…
Bu Sonsuz’un öyküsü olarak bilinecekti, unutulmayacaktı uzun yıllarca
Sonsuz sayıda Sonsuz’lar var bu evrende, alkışlar hiç dinmeyecek bu evren varoldukça
Ben alışacağımı biliyorum yeni halime günden güne
En ufak kaygım yok artık, nasılsa tüm evren Sonsuz Aşk’ımla birlikte benimle elele…