Günlük hayatımızda gittikçe hızlanan yaşam tempomuzda gün geçtikçe huzura, sakinliğe ve dengeye daha fazla ihtiyaç hissediyoruz. Bunu sağlamak için birçok insanın başvurduğu yol meditasyondur. Meditasyonun birçok çeşidi olmakla birlikte amaç aynıdır-meditasyon objesi olarak seçtiğimiz herhangi birşey ile bir olmak, obje-subje farkını ortadan kaldırıp teklik halini yaşamaktır.Meditasyon yapan herkesin bu hedefe hemen ulaşması kolay olmamakla birlikte meditasyonun doruk noktasına bizi götüren derin konsantrasyon daha kolay gerçekleşir. Bir obje seçip maymun gibi zıplayan düşüncelerimizi tekrar tekrar seçilmiş objeye yönlendirmek ve düşünce mekanizmamızı buna alıştırmak doğru meditasyona atılan ilk adımdır. Konsantrasyonumuzu artıracak ve aynı zamanda yaratıcılığımızı ve dikkatimizi geliştirecek bir metod önermek istiyorum. Kendim için bu metodu 20 yıl kadar önce keşfetmiştim: Japon şiir türü olan “Haikai” yazmak. Haikai ustalarından en büyüğü olan Basio’nun şiirlerinden o yıllarda birçok sır öğrenmiş oldum.

Haikai okuduğumuzda birkaç satırlık bir şiir, bizi hemen derin konsantrasyon haline getiriyor
İmajinasyonumuzu geliştiriyor
İnceleme ve keşfetme yeteneğimizi arttırıyor
Bilge insanlara özgü SEYİR ETME HALİNİ’ni öğretiyor

Hayran kaldığım bu şiir tekniğinde kendimi denemek istediğimde anladım ki , bu metod gerçekten mutlak suretle bizi rahatlatıp iç dünyamıza yönelmemizi ve potansiyelimizi kullanmamızı sağlıyor. Seçtiğimiz konular aydınlık konular olmalı, bize huzur ve mutluluk vermeli. Doğa ile bağlantılı konular bence özellikle çok uygundur. Eskiden yazdığım Haikai’ler Rusçaydı. Daha sonra Türkiye’ye taşındım ve Türkçe ile kendimi ifade etmeyi öğrenene dek Haikai yazmadım. 2 yıl önce, kışın Uludağ’daki kar yağışını seyrederken hissettim ki; artık Türkçe olarak da Haikai yazabilirim! Ve ilk Türkçe Haikai denemem ile sizleri tanıştırmak istiyorum. Konsantre olduğum obje; kar tanesiydi.

Kar Tanesi
1. Ulaşılamayan göklerden gelen,
Kendi mutluluğunu şekline veren
Buzlu beyaz prensesi-
Kar tanesi…

2. Bulutun gönderdiği bir hediye
Yolda soğuk rüzgarlarda kalmış,
Damla damla gelemedi,
Ancak mucizevi kristale dönüştü…

3. Sessiz bir koro, dağ ve beyazlık.
Sanatçılar soğuk ama güzel.
Eğer uzaktan bakarsak hepsi aynı.
Ancak dikkat! Her birinin üzerinde
Ayrı desenle bezenmiş bir elbisesi var…

4. Beyaz, karlı, sessiz gece…
Yıldızların ışığı görünmez oldu
Diğer beyaz yıldızların düşüşü yüzünden
Ve düşündüm: Her iki tür yıldız da sayısız!..

5. Kartanesi avucuma düşmüş,
“Ah! Ne güzel! Dediğim anda
Güzel hayal gibi gitmiş…
İzi ise kalır avucumda,
Benzerini de asla bulamam!..

6. Kim bilir,
Sıcak su dedikleri
Belki de
Eritilmiş kar tanecikleri olabilir?

Evet, gördüğünüz gibi kar tanesini seçip, onunla beraber bir seyahat gerçekleştirdim, ve o an için kendimi; günlük uğraşlarımı, endişelerimi ve mutsuzluklarımı unutmuş oldum.

Bu basit ve küçük örneği vererek sizleri de bu tür denemelere davet etmek istedim. Çok keyifli ve aynı zamanda faydalı bir süreç olacağından eminim!

 

Anjelika Akbar

400’den fazla senfonik ve oda orkestrası, şan, koro, enstrümantal ve etnik-klasik gruplar için bestesi bulunan Anjelika Akbar Kazakistan’da, müzisyen ve filozof bir baba ile yine müzisyen bir anneye sahip olarak dünyaya geldi. Belki de hayata ve çevresindeki her şeye sadece müzikal açıdan değil felsefi açıdan bakmasının bir nedeni de genleri... Anjelika Akbar’ın, 1999 yılında kendi prelütlerinden oluşan ilk albümü “Su” çıktı. Aynı yıl Can Dündar’ın “Köy Enstitüleri’’ adlı belgeselinin müziklerini besteledi. 2002 yılınında çıkan Vivaldi’nin “Dört Mevsim” keman konçertolarının dünyada ilk kez solo piyano uyarlaması, Sony Music International etiketiyle çıktı ve Sony Classical kataloğuna girerek, bu katalogdaki ilk Türk Klasik Müzik albümü oldu. Yine 2002 yılında Rana Erkan ve Zara ile çalıştığı, “bir’den Bir’e” isimli albümünü çıkardı. Anjelika Akbar evli ve 2 çocuk annesidir.