İlk kitabım 2003’te “Bu Spiritüalizm Ne Ola ki?”, Reikievi Yayınevi’nden çıkmıştı. Reiki hocam sevgili Gülüm Omay’ın kurduğu küçük ama gururlu bir yayıneviydi. Kitaba dair her şeyi kendimiz yapıyorduk. Tanıtımı kendim yapmıştım, satışı fuarlarda yapıyorduk, dağıtımcı ile anlaşmıştık ama kitap doğru düzgün dağıtılmamıştı bile. Ama bakıyorum da o dönem çok eğlenmişiz. Keza o kitap bana birçok kapı açmıştı. Hatta evliliğime bile vesile olmuştu ki Talia, kitabı okuduktan sonra bana mail atmıştı da öyle tanışmıştık.
İkinci kitabım “Birileri Kadınlarımızı Fena Kandırıyor” ise hangi arada nasıl çıktı ben de anlamamıştım. (2005) İlk kitap sonra Esquire ve Cosmopolitan’da yazmaya başlamıştım. Oradaki en güzel yazılarımı derleyip bir kitap yaptım. Sabah Grubu’nda freelance çalışıyordum ve yayın grubunun, yayınevi açtığını öğrenince onlara telefon açtım. Kitabı yollayın dediler. İki gün sonra da basalım bunu dediler ve çok sevinmiştim. Yalnız kitap ilk haliyle eril bir kitapken, editör elinde dişil bir hal almıştı. Bir editörün kitabı nereden nereye getirebileceğine şahit olmuş ve açıkçası hoşuma da gitmişti. Fakat tam kitap piyasaya çıkacağı vakit yayınevi yönetim kurulu olduğu gibi değişti. Ben de eski ekibin yazarı olarak kaldım. Sonradan kitap çıksa bile doğru düzgün ilgilenilmedi. En son kitabı Aktüel dergisiyle birlikte dağıtılırken gördüm. O günlerden geriye çok güzel arkadaşlıklar kaldı.
Ardından arada 11 sene geçti. Bu dönemde hiç kitap yazayım moduna girmedim. Bir iki yazılarımı toplayayım hevesi gelse de geçti gitti. Bir gece oturup içimdeki Ben’e sorular sormaya başladım. Baktım yanıtlar geliyor, devam ettim. Sordum yanıtladı, sordum yanıtladı. Arada bazı görseller de geliyordu. Bir baktım sorulu yanıtlı güzel bir kitaba dönüştü bu. “Tanrı ile Sohbet” serisinden çok ilham almıştım. Sonra tüm yazıları topladım ve sevgili dostum Aycan Saroğlu’na yolladım. Aycan, bana medya ile tanışma sürecimde büyük destek olmuştur. Sabah Grubu’yla onun vesilesiyle tanıştım, sonra Akşam’a geçti, orayla tanıştırdı beni, en sonunda da Doğan Novus’ta danışmanlık yapmaya başladı. Bana da sevgili Handan Akdemir ile birlikte sürekli “Hasan yaz artık yaz” diyorlardı. En sonunda ben de “O kadar istediniz buyrun bakalım kitap” dedim.
Aycan kitabı okurken “Ben senin sonsuzluk rehberinim” cümlesine takıldı ve bundan ne güzeli kitap ismi olur dedi. O dönemde kitabın adını “Tüm Sorunlarını Çözeceğim Senin” olarak düşünüyordum. Aycan’ın önerisi hoşuma gitti. Bu arada yayınevi de sorulu cevaplı bir kitap istemediklerini söylediler ve kitabı elden geçirmemi istediler. O anda fark ettim ki ben bu kitabı bir romana dönüştürebilirdim. Her şey hazırdı, sadece ben o formda düşünmemiştim ve oturup tüm o diyaloğu bir romana dönüştürdüm. Bir zamanlar bir roman nasıl yazılır diye düşünürken, kendiliğinden bir romanım olmuştu.
“Ben Senin Sonsuzluk Rehberinim”, 2016’da yayınlandı. İlk başta bayağı güzel de gitti. Fakat büyük yayınevleriyle çalışmanın artılarını ve eksilerini o süreçte daha net gördüm. Büyük yayınevlerinin büyüklüğü bir yandan avantaj. Hele ki Doğan Grubu ise bu. Bir kere D&R kafadan kitabınızı alıyor ki piyasanın %60’ı D&R’ın elinde. Keza kendi gruplarının yayınlarında reklam yayınlama olayı kolay oluyor. Bir de prestiji var tabii. Bununla birlikte büyük yayınevi, adı üzerinde büyük. Çok fazla yazarla çalışıyorlar ve sizin oradaki ömrünüz kısa. Ayda 20 kitap çıkartan bir yayınevinde, size destek haliyle düşük oluyor. Keza büyük gazetelerin yayınevlerinde gördüğüm en büyük sorun, motivasyon problemi. Çünkü patronun derdi ana gazete oluyor. Esas gücü getiren o. Dergiler ve kitabevi yemeğin yanındaki fındık fıstık gibi geliyor. Sen gazeteyi alırken yanında da ek veriyorlar sizi. Bu bağlamda birileri yönetici oluyor ama en tepeden hakiki bir kuvvet gelmediği için bir süre sonra çalışan motivasyonu falan olmuyor. Zaten bu tarz yayınevlerinde önemli olan satış rakamı oluyor. Sen ne kadar kaliteli, insanlığa faydalı bir kitap yazmış olursan ol, öncelikli soru “Satar mı?” İyi niyetli editör arkadaşlar ellerinden geleni yapsalar bile her zaman tepede birileri var ve son karar onların. Zaten sürekli olarak birilerine sorulması gerekiyor ki bu da temel bir sorun. Şunu yapalım dediğinizde, bir soralım yanıtı alıyorsunuz. Bu da sizin hareket alanınızı kısıtlıyor. Kendiniz hareket etmek isteseniz bile karşıda o canlılığı göremeyince bir süre sonra sizin de motivasyonunuz düşüyor haliyle.
Aradan 3 sene geçti ve kitabım yaklaşık 1.5 senedir D&R’larda yok. Sadece internetten alabiliyorsunuz veya tesadüfen bulursanız ne ala. Geçen sene miydi neydi, Mersin’de ya da Adana’da TÜYAP vardı. Ben de oralardaydım. Aradım yayınevini imza günü yapalım hazır ben de buradayım dedim. “Kitabınız eskidi, artık size yer ayıramayız” yanıtını aldım. O anda zaten ne yapacağımın kararını vermiştim yeni kitabım için.
Şimdi öncelikle şunu bilmenizi isterim ki bu durum ülkemize has değil. Tüm dünyada geleneksel yayıncılıkta, hele ki bir isminiz yoksa kitabınızla sizin ilgilenmeniz gerekiyor. Yayınevi aldı, dağıttı, tanıttı, oh ne güzel ben keyfime baktım durumu yok. ABD ve İngiltere’de yayınevlerini inceliyorum, sordukları soru: Instagram’da kaç takipçin var, bu kitabı tanıtmak için kanalların var mı? Yani sen ne yapabilirsin kitabın için. Kitabına sen sahip çıkacaksın ve yayıneviyle de kolkola olacaksın burası net. Ama kolunda olacak bir yayınevi olmalı.
Bu noktada yeni bir seçim yaptım. Artık büyüklük falan aldırmıyordum. Tek arzum yanımda olacak bir yayınevi ile uzun yıllar çalışmaktı. Zaten kitabımın tanıtımını ben yaparım. Dağıtımı elden geldikçe düzgün olsun, bir de etkinlik yapacaksam “Şurada imza günüm var kitap yollar mısın?” dediğimde “Bir soralım” demesin. Ve de en önemlisi ruhu olsun, yüreği olsun ve hizmet bilincinde olsun.
Klan Yayınları’nı sevgili Cem Şen kurdu ve sonra eğitimlere yöneldiği için çocukluk arkadaşı Hamdi Yüksektepe’ye devretti. Bana da derdi Cem, “Hamdi çok delikanlı adamdır, mutlaka tanı.” Yıllardır Hamdi ile muhabbetteyiz ve Cem’in neyi kastettiğini çok iyi anladım. “Sonsuzluğun Ustası”nı yazarken Hamdi’yi aradım ve dedim ki “Hamdi hazır ol. Bu kitap ve bundan sonraki kitaplarım inşallah sende olacak. Sende benim arzuladığım ruhu ve yüreği görüyorum.” O da “Eyvallah Hasan’ım, her zaman kolkolayız” dedi. Sonraki muhabbetlerimizde ise bana hep şunu söyledi: “Sakın satış rakamlarına takılma. Biz burada insanlığa hizmet için varız. On tane satarız bir kitabı, ama çok doğru on kişiye ulaşır. Bizim derdimiz bu.” “Hamdi ama bu iş çok maliyetli” dediğimde, “Sen takılma oraya, sen güzel işler yapıyorsun, yapmaya devam et,” dedi. Bunu yıllardır Hamdi’den duydum hep. İşini iyi bilen ve de bildiği işi hizmet aşkıyla birleştiren bir candır o ve bu kitabı ve inşallah daha nicelerini onunla çalışacağım. Çünkü anladım ki hem sen kitabına sahip çıkacaksın, hem de yayınevinde sağlam duran bir lider olacak. Yayıncı ve yazar birlikte hareket edince ortaya güzel sonuçlar çıkıyor. Nitekim ilk kitabımda da sevgili Gülüm ile hem eğlenmiş, hem de güzel şeyler yapmıştık.
Bakalım bu kitapla nasıl güzel deneyimlerimiz olacak? : )
Yolumuz açık olsun inşallah.