Bir akşamüstü Facebook’u bir açtım Hasan Sonsuz’dan mesaj var. Benden bir şey isteyeceğini yazmış uygunsam. Nedir diye sorunca dur arayayım dedi. Yazdığı kitabın bölümlerini, o yazdıkça okuyup ne hissettirdiğine ve enerjisine bakmamı istiyordu. “Aa tabii ki” dedim ve çok sevindim. Bir yaratım sürecine dahil olmaktan güzel ne olabilir ki şu dünyada. Aslında neye tabii dediğimi çok sonra idrak ettim.

Hasan yaşayarak yazan bir yazar. Kitabın başından sonunda ne diyeceğini planlamıyor. Kendi de bilmiyor ne olacağını. Akışa bırakıyor ve içinden geldiği şekilde yazıyor ve yazarken de birebir bedeninde yaşıyor bunları. Onun için yaptığım bir editörlük işi değildi. Her bölümü yazmayı bitirdiğinde bana yolluyordu ve ben okurken resmen hissediyordum onun yaşadıklarını.

Kitabın ilk on bölümünü 3 sene önce yazdı ve kaldığı yerden devam ediyordu. Enerjisi çok ama çok değişmişti ve her bölümde de hafif nüanslar vardı hissettirdikleriyle ilgili. O yüzden bütün bu süreç benim için hem heyecanlı hem de çok öğretici oldu. Hem kendi içime dönmemi sağladı, hem de bir yazarın tüm yazma sürecine dahil olmak yaratıcılığımı arttırdı. Hasan ne istediğini anlatırken rahme girmekten bahsetmişti ve bu konuda söylediği çok doğruydu. Her yaratıcı sürecin, besleneceği bir rahme ihtiyacı var. Nasıl spermle yumurtanın birleşmesi sonucu önce zigot, sonra embriyo sonra da fetüs oluyorsa; bebek dünyaya gelmeden, yaratılan her şey de benzer şekilde rahatlıkla beslenip gelişebileceği ve son halini alabileceği bir rahme ihtiyaç duyar. Bu rahim onu dış faktörlerden korur ve aynı zamanda sevgisiyle besler. Tabii ki bütün bunları ben sürecin içinde yavaş yavaş farkettim.

Bir yandan da bir kitabın oluşma ve son halini alma sürecine şahitlik ediyordum. Kitabın adını ve kapağı seçerken de fikrimi aldı. Sürece dahil olmak hem motivasyonumu arttırdı, hem de süreci öğrenmemi sağladı. Ne zamandır tek kelime yazmayan ben, ufak tefek şeyler yazmaya başladım. Bir gün bir kitap olur mu bilmem ama yolculuğun kendisi zaten keyif veren.

Hasan’ın kitabı “Sonsuzluğun Ustası”na gelince, ilk kitabının devamı, ama ilk kitabı okumak gerekmiyor anlamak için. İlk on bölümden sonra zaten enerjinin nasıl değiştiğini siz de farkedeceksiniz. Tabii ki Hasan’ın tarzı aynı. Yine kendiyle yüzleşiyor kitapta ve bunu büyük bir dürüstlük ve içtenlikle yapıyor. Kah gülüyorsunuz kah içinize dönüp kendinizdeki parçalara bakıyorsunuz. O yüzden mutlaka okuyun derim ben 🙂

İlk defa bir kitabın, ilk okuyucusu oldum. Bu benim için büyük bir onur ve Hasan’a bunun için sonsuz teşekkür ederim. Hasan yaratım sürecine bir şahit şart demişti. Bu konuda da çok haklıymış. Benim Hasan’a katkım ne oldu bilemem ama onun bana katkısı “sonsuz” oldu. Kitapta yazdığı şeyler, bende bilgi olarak vardı; ama onları hissetmek, onun kendisiyle yüzleşmesini görmek, yazma sürecine şahit olmak ve bunu yaparken de kendimle yüzleşmek hem keyifli hem de zorlayıcı bir yolculuktu.

Yakında bu yolculuğun bileti olan “Sonsuzluğun Ustası” kitabı raflarında olacak. Andre Gide’nin bir sözünü epey uzun bir süre bilgisayarımda fon olarak kullanmıştım. “Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe, insan, yeni okyanuslar keşfedemez.” Sizin de kıyıdan ayrılmaya cesaretiniz varsa bu bileti kaçırmamanızı tavsiye ederim.

İdil Göksel