Olasılıksız ve Empati kitaplarının yazarı Adam Fawer geçtiğimiz haftalarda Türkiye’deydi. 1970 New York doğumlu bu gizemli yazarla tanışmadan önce bu kadar mütevazı, espiritüel ve samimi bir kişiyle karşılaşmayı beklemiyordum açıkçası. Aynı zamanda eski bir radyo DJ’i olduğunu öğrendiğim Adam’la,  kitapları ve özel yaşamı hakkında konuştuk.

Fulya Akbuğa:
Sayın Fawer, öncelikle pek Türk okur gibi ben de sizin büyük hayranınız olduğumu belirtmek istiyorum. Türkiye’ye gelmeden önce, burada bu kadar büyük ilgiyle karşılaşacağınızı tahmin ediyor muydunuz? Şunu biliyorum ki, siz Türk okuyucusunu çok akıllı bulmuşsunuz bu ilgiden dolayı çünkü sizin kitaplarınızı anlamak her zaman çok kolay olmuyor.

Adam Fawer:
Türkiye’de olmak benim için harika bir duygu, burada inanılmaz derecede güzel zaman geçirdim. Türk insanından böyle coşku ve enerji dolu bir karşılama beklemiyordum tabii, bu beni fazlasıyla etkiledi.

Fulya Akbuğa:
Romanlarınızda matematik, fizik, kuantum, felsefe, tıp gibi pek çok farklı alanı biraraya getiriyorsunuz.  Aslında bunlar birbirinden çok farklı dallar ama siz dahice bağlantılar yapmayı başarıyorsunuz. Bu, dışarıdan çok zor bir teknik gibi görünüyor; öncelikle bilimsel konularda doğru saptamalar yapmanız gerekiyor, aynı zamanda yaratıcı, sürükleyici olmanız lazım ve bir yandan da kitabınızın edebi bir yanı olması icin de çalışıyorsunuz. Zannediyorum bazı komplo teorilerinden de yararlanıyorsunuz. Bu tür romanlar yazmaya nasıl karar verdiniz ve bu kadar çok şeyi nasıl bilebiliyorsunuz?

Adam Fawer:
Güzel soru… Bu tarz roman yazmaya başlamadan önce, ilk olarak  şunu düşündüm;  ‘Ben en cok neleri okumaktan hoslanıyorum?’ Aslında ben bir yazardan önce ve bir yazardan çok,  iyi bir okurum, kitapları çok seviyorum ve daha çok ana akım, popüler kitapları okumaktan hoşlanıyorum. Dediğim gibi, yazmaya başlamadan önce, nasıl kitaplardan zevk alıyorum diye düşündüm. Bence iyi bir kitapta gerçekten insanda merak uyandıran bir konu ve iyi çizilmiş karakterler olmalı, onun dışında matematik ve fenle ilgili konular beni adeta büyülüyor, bu konularda araştırma yapıp yeni şeyler öğrenmekten cok zevk alıyorum ama ders kitabı türü kitapları okumayı da sevmiyorum bir okur olarak. Bu yüzden bahsettiğim bu iki türü birleştirmeye karar verdim. Öğrendiklerimi alıp güzel bir hikaye örgüsünün içinde kullanabilirdim. İnsanlar benim kitaplarımı okurken cok iyi vakit geciriyorlar ama aynı zamanda kitap bittiğinde kafalarında yeni fikirler ve düşünceler de oluşuyor.

Fulya Akbuğa:
Olasılıksız kitabını yazarken nasıl bir araştırma yöntemi izlediniz?

Adam Fawer:
Ben aslında istatistik masterı yaptım, dolayısıyla ‘olasılık’ konusuna yabancı değilim. İstatistik alanında fazla araştırma yapmama gerek kalmadı, okuldan hatırladığım bilgiler bana yetti. Diğer konularda -epilepsi, kuantum mekaniği , fizik gibi- ise sürekli okudum, yeni kitaplar aldım, kitapçılara gidip buralarca saatlerce vakit geçirdim ve tabii internetten yararlandım.  Bu kısmı oldukca zor bir süreçti.

Fulya Akbuğa:
“Olasılıksız demişken, kitabın Türkçe baskısının kapağı hakkında ne düşünüyorsunuz? Beğendiniz mi?

Adam Fawer:
Aslında benim kitap kapaklarıyla pek bir ilgim yoktur, daha doğrusu bana fikrimi sormazlar. (gülüyor) Ancak kitabın orijinalinin kapağı tüm baskılar arasında en az sevdiğim kapaktı. Türkçe versiyonun kapağını ise gerçekten çok sevdim. Yayıncım Egemen’in bana söylediğine göre şu anki kapak tasarımının fikri karısı Dilek’e aitmis. Kitap ilk çıktığında yeşil bir kapağın üzerinde kırmzı yazılar varmış ve açıkcası satışlar da pek iyi gitmiyormuş. Egemen kitaba cok inanmiş ve kapağı değiştirme kararı almıs. Sonrasında beyaz fon üzerinde siyah dizaynla kitap yeniden piyasaya sürülmus ve satışlar da hareketlenmeye baslamış. Tabii kapak ne kadar ilgi çekici olursa olsun, kitap iyi değilse satış da olmayacaktır ama şu da bir gerçek ki; pek cok başarılı kitap, benimkinden çok daha iyi kitaplar  eğer daha güzel kapaklara sahip olsalardı, daha iyi satış rakamları yakalayabilirlerdi diye düşünüyorum.

Fulya Akbuğa:
Zaman zaman Dan Brown’la karşılaştırılıyorsunuz. Hatta kitabınız ilk çıktığında sizin icin ‘bilim dunyasinin Dan Brown’u dendi. Bu görüşe katılıyor musunuz?

Adam Fawer:
Aslında kitap satışlarım konusunda Dan Brown gibi olmayı cok isterdim! (gülüyor) Şöyle söyleyebilirim; bazı okurlar onun kitaplarını çok seviyor, bazıları ise onlardan nefret ediyor. Ben onun kitaplarını okumaktan çok büyük keyif alıyorum, o bence inanilmaz bir hikaye anlatıcısı, insanların kitaplarını nefes almadan okuyabilmelerini sağlayan büyük bir yazar. Bir Dan Brown kitabü alıyorsunuz, bir göz kırpmanızla bir bakıyorsunuz ki 2 saat geçmiş ve kitabı yarılamişsınız. Bu, bir yazar için çok önemli bir özellik. Eğer insanlar bu açılardan onun gibi olduğumu düşünüyorlarsa bu beni gerçekten mutlu eder. Biz tabii aslında farklı konularda yazıyoruz, o tarihle ilgilenirken ben daha cok bilimsel teorilerle ilgilenmeyi seviyorum, bu benim için daha zenginlestirici  bir deneyim.

Fulya Akbuğa:
Küçükken bir göz rahatsızlığı geçirdiğinizi biliyoruz. Bu konudan biraz bahsedebilir miyiz?

Adam Fawer:
Tabii… Ben altı bucuk yaşındayken büyük bir  hastalük geçirdim ve sol gözümdeki görme yetisini tamamen, sağ gözümün görme kabiliyetini de kısmen kaybettim. Sonraki 2 yıl boyunca  da sürekli olarak ameliyatlar geçirdim.  Hastanede yatarken gozlerim tamamen kapalıydı ve babam da  ben sıkılmayayım diye bana pek cok audio-book (kasetlere kaydedilmis sesli  kitaplar) getiriyordu.  O sıralarda yalnız başıma hastanedeydim ve biraz da korkuyordum doğrusu. O dönemlerde, yıllar boyunca o kitapları dinlerken hikayeler beni adeta  ele geçiriyordu, olayların içinde kaybolurken kendimden ve hastanede yatan kör bir çocuk olarak günlük yaşamımdan kaçtığımı hissediyordum. Galiba beni yazarlığa yönlendiren en büyük etken bu durum oldu. Yazarlar benim icin büyük kahramanlardı ve yavaş yavaş içimde bir yazar olma hayali belirmeye basladı.

Fulya Akbuğa:
Gözlerinizin su anki durumu nedir?

Adam Fawer:
Sol gözüm hala hiç görmüyor, sağ gözüm ise iyi durumda sayılır. Yani ne kadar güzel olduğunuzu  görebiliyorum ama bir araba kullanabilecek kadar iyi göremiyorum diyebiliriz.

Fulya Akbuğa:
Çok teşekkürler. 🙂 Olasılıksız’dan sonra Empati kitabını yazdınız ki o da gerçekten harikulade bir kitaptı, okuduktan sonra hayatımızdaki her şeyi kontrol edemeyeceğimizi bir kez daha farkettik.  Peki yeni kitabınızı sabırsızlıkla bekleyen hayranlarınızı bundan sonra neler bekliyor?

Adam Fawer:
Evet, hayranlar için şunu söyleyebilirim; yeni kitap bir tür ‘parçalanmış bir peri masalı’. Yani her şey klasik bir peri masalı gibi başlıyor, Amerika’da cok ünlü olan bir peri masalını alıyorum ve farklı bir bakış açısıyla anlatıyorum -sanki hikayenin orijinalinde farklı olaylar yaşanmış gibi. Sonra o hikayenin kaldığı yerden devam ediyorum ve adeta bilinen hikayenin devamını getiriyorum. Hikayenin bu bölümü günümüzde Manhattan’da geçiyor.   

Fulya Akbuğa:
Şimdi size kişisel bir soru sormak istiyorum; şansa inanır mısınız ve olasılıkların hayatımızın her anında yeraldığını düşünüyor musunuz?

Adam Fawer:
Olasılıkların hayatımızın her anında yer aldığını kesinlikle söyleyebilirim.  Neler olabileceğini asla bilemezsiniz ve gün içinde yaşayabileceğimiz binlerce olasılık vardır. Örneğin sabah kalkar ve hava raporuna bakarsınız, yağmur yağma ihtimali yüzde 80’dir ama kesin olarak yağacağını söyleyemezsiniz; buna olasılık denir. Şans konusuna gelince; evet şansa inanıyorum. Bir anda bir hastaliğa yakalanırsınız, bu kötü şanstır; hoşlandığınız kız çıkma teklifinizi kabul eder bu iyi şanstır. Ama insanlar örneğin işlerinde cok çalışarak, defalarca deneyerek, ellerinden geleni yaparak  hayallerini yaşayabilmek icin kendi şanslarını yaratabilirler.  Eğer hiç bıkmadan  denemeye devam ederseniz, sayılar yukarı çıkar, olasılıklar artar ve başarıya ulasırsınız.

Fulya Akbuğa:
Peki siz şanslı insanlardan mısınız yoksa çalışkan olanlardan mı?

Adam Fawer:
Aslında bende galiba ikisinden de biraz var.  

Fulya Akbuğa:
Biraz da özel hayatınızdan söz edelim; boş zamanlarınızda okumak ve yazmak dışında neler yaparsınız? Örneğin politikayla ilgilenir misiniz, spor yapmaktan hoşlanır mısınız, sinemaya gider misiniz? Evinizde cok sayıda balık beslediğinizi duymustuk, doğru mu?

Adam Fawer:
Eskiden balıklarım vardı doğru, şimdiyse çocuklarım var! (gülüyor) Televizyon seyretmeyi ve filmleri çok seviyorum. En azından Amerika’daki politik gündemle ilgileniyorum.

Fulya Akbuğa:
Peki son durum hakkında ne düşünüyorsunuz? Obama’yla ilgili örneğin?

Adam Fawer:
Ben New York Brooklyn’den geliyorum dolayısıyla büyük bir Obama taraftarıyım, bizim oralarda Obama çok seviliyor. Onun Amerika adına oldukça olumlu bir vizyonu olduğunu ve sıradan bir hayattan gelip  bekar bir annenin çocuğu ve Afrika kökenli bir Amerikalı olarak ve zorluklar yaşayarak bugünlere ulaşmasının dünyaya çok güzel bir mesaj taşıdığını düşünüyorum.

Fulya Akbuğa:
İlerde aynı formatta yazmaya devam edecek misiniz yoksa farklı tarzlar denemeyi düşünüyor musunuz?

Adam Fawer:
Derler ki; sevdiğin ve en iyi bildiğin şeyleri yazmalısın. Ben gerilimi seviyorum, bilim-kurguyu seviyorum. Bunun dışında mizahi bir tarafım olduğunu da düsünüyorum, belki ilerde mizah kitapları da yazabilirim ama şimdilik bilim-kurgu ve gerilim tarzına devam etmek istiyorum.

Fulya Akbuğa:  
Peki size ilham kaynağı olan yazarlar ya da kişiler kimler? Büyük bir Stephen King hayranı olduğunuz doğru mu?

Adam Fawer:
Evet, Stephen King benim icin tüm zamanların en iyi yazarıdır. Bence o, son derece  sağlam bir tekniğe, üç boyutlu şaşırtıcı karakterler yaratma yeteneğine sahip olağanüstü bir yazar.  Sizi düşünmeye itiyor, hikayenin içine çekiliyor ve ışıkları kapattığınızda yalnız kalmaktan korkuyorsunuz. Onun dışında bana ilham kaynağı olan pek cok yazar var ama hayatımda asıl önemli olan ve benim bugün olduğum kişi olmamı sağlayan kişi, uzun süre önce kaybettiğim babamdır. O, bana her zaman en iyisini yapmam icin çok büyük destek oldu.

Fulya Akbuğa:
Mr. Fawer sizinle tanışma ve konuşma fırsatı yakaladığım için cok mutluyum. Bu güzel sohbet icin çok teşekkürler. Son olarak okurlarınıza neler söylemek istersiniz?

Adam Fawer:
Onlara şunu söyleyebilirim; sevdiğiniz işi yapmaya çalışın. Bu sizi kesinlikle mutlu edecektir. Teşekkürler! (Türkçe olarak)

Fulya Akbuğa:
Ben tesekkür ederim!

Fulya Akbuğa