… Ve yaşadığın miktarda ölüm geçer içinden.

Kemik yapıyı anlatmak her zaman kolay da onu yaratanı anlatmak ne kadar da zamanımızı almış baksanıza! Tanrı diye inandığımız şeyi nasıl da araştırıp sorguluyoruz yıllarca. Kemiklere dokunmak kolay da iliğe ulaşmak ne kadar zor aslında! Özünü çıkarıp bir maddenin maneviyatına ulaşmak gibi! Safiyetine inandığın bir duanın en can alıcı noktasında sayfayı yırtıp atmak gibi…

Sonuca ulaşmak ne kadar kolay aslında! Başlangıçta duyduğun korku gibi!

Hamam! Yıkanmadım! Yıkanmam da! Kendimi öldürmeye niyetliysem bir hamamda ölemem! Kaybetmeyi göze aldığım çocuklarımı “mermerlerin küçük deliklerinde” bırakıp gidemem!

Böyle başlıyor roman… Hamam’a gidiyor Cem Mumcu ve sonu “doğal kürtaj” olan çocuk ölümleriyle başlıyor anlatmaya.

Bu kitabın konusunu anlatmaya niyetli değilim. Lakin anlatılan bir filmi, anlatılan bir kitabı, bir şarkıyı asla izlememişim, okumamışım ve dinlememişimdir. Anlatılan herşey insanı sonu gelmez bir düşünce rehavetine iter. Herşeye hazırlıklı olursun. Romanın sonuna, şarkının nakaratına, filmin kahramanına… Bu bir lükstür ve hayat kimseye bu lüksü sunacak kadar da açık değildir aslında! Anlatılan herşey hayal gücünü yıkar geçer. Birinin beyaz dediğine, sen siyah diyemezsin! O beyazdır ve siyah olduğunu hayal edemezsin. O yüzden anlatmayacağım konusunu!

Makber çıkmadan önce Milliyet Sanat Dergisi’nde Filiz Aygündüz’ün Cem Mumcu ile yaptığı röportajı okumuştum. Hayal ettiğim şeyleri karşılayan tanımlar, hayal ettiğim adımları atan bir adam… Duvarıma asılacak sözleri ayırdım. Asmadım! Korunmalıklı gezen biriyim ben! Asılan herşeye bağlanırım! Bağlanmadım!

Tarif hata kabul etmez!

Cem Mumcu…

Aşkı tarifledi kaç kez, hata yaptım!

Bir rüya görmek istedim, bin gerçekle karşılaştım.

Hayatı tarifledi kaç kez, hata yaptım!

Bir ayna olmak istedim, camın siyahında kaldım!

Ölümü tarifledi kaç kez, hata yaptım!

Bir çocuk intiharı olsun istedim, kalbimi yanlış yerden kanattım!

Bu kitabı okuduğunuzda ve hatta bu adamın tüm kitaplarını okuduğunuzda hissedeceğiniz tek bir şey var! Farkında olmak!

Hayatın ve kendinizin farkında olmak! Kolay gibi gözükse de en zoru bu aslında! Bir kadının hayatının zindanı çocukluğu olduysa şeytanla işbirliği için hazır demektir.

Bir adamın mahkumluğu bacak arasındaki ölü çocuklardaysa, adamın kadınının bacak arasından çıkamayana tecavüz edişi şeytanı çağırması demektir.

Farkında olacaksınız! Belki bırakıp kaçacaksınız kitaplarını! Belki de içinize akanın içinizden akanla farklı olmadığının farkına varacaksınız! Yaşamak sandığınız şeyin ölümden başka bir şey olmadığını anlayacaksınız! Varlığınızı sorgulayacak, derinizin kirini yoklayacak, kalbinizin sınırını zorlayacaksınız!

 

Başladıysanız yarıda bırakma şansınız olmayacak! Ya hepsini okuyacak ya da hepsini reddedeceksiniz. Reddettiklerinizi kendinizde bulduklarınız olduğunu kabul etmeyeceksiniz. Kendinizi mevt ile hariç sanacaksınız ve mastürbasyonunuzu bununla kutsayacaksınız!  Oysa mevt ile mamulünüzü yumurtalıkları alınmış bir erkek-kadın gibi acizlikten sayacaksınız! İşte MAKBER o yüzden sizin ya “hep”iniz olacak ya da “hiç”iniz!

Yukarıda söylediklerim Makber’i göze alanlara…

Şimdi söyleyeceklerim ise hem kazancım hem de kaybım olan bir adama…

Cem Mumcu’ya…

Ve ondan sadece kazanç sağlamanı umduğum sana…

Biraz kitap…

Biraz adam!!!

Hani hep diyoruz ya günlerdir adam gibi adam, kadın gibi kadın…

Hani eteğini kaldırıyorsunuz ya kadınların, yatakta hareket istiyorsunuz ya bedenlerinden…

Hani mert olsun diyoruz ya erkekler için, hani sardı mı kramp girsin istiyoruz ya bedenlerimize…

Hani diyoruz ya insan olsun önce,

Adam gibi adam kadın gibi kadın olsun diyoruz ya…

“Çok” İstemeyi iyi biliyoruz da mamulümüzün “ağırlığına” bakmıyoruz ya…


İşte…

Biraz kitap…

Biraz adam…


Birkaç kitap elimde… Biri biraz içimde…

Ölümü kabullendiğimden midir bilmem ama her kelimesi yara bere içinde…

Yaşamayı sevdiğimden midir bilmem ama her hikayesi “bir hayat” bir biçimde…

Cem Mumcu…

Biraz kitap…

Biraz adam…

 

MAKBER…

Hani diyor ya “bir insan anne ve babasıyla yattığını düşleyebiliyorsa gerçek cinsel olgunluğa ulaşmış demektir” diye Freud,

Hani diyor ya bunun üzerine “hiçbirimiz yatağa annemiz ve babamız olmadan giremeyiz. Kadınlar babalarıyla, erkekler anneleriyle…” diye Cem Mumcu.

Yüzünüzü buruşturan ve midenizi kaldıran bir şeyi o kadar iyi anlatıyor ki beden dilinizi değiştiriyor. Yüzünüzü anlamlaştırıyorsunuz.
 

Cem Mumcu…

Kitapları…

Binbir İnsan Masalları…

Sahici Aşklar Külliyatı…

Muallakta, Araf’ta ve düşlerde…

Üçüncü sayfa güzeli…

Ve yeni yine…
 

MAKBER…

Biraz kitap…

Biraz adam…
 

Okumanızı öneririm. ‘Mevt ile Mamul’seniz okuyun derim! Cem Mumcu olmanın hayata yansıyan kelimelerini keşfedin isterim!

Gözünden akanı, aktığı kadar yakanı hissedin isterim!

Bu adamın insanı nasılda ilk aşka, doğmaya, ölmeye, Tanrısızlığa ve sanrısızlığa ikna ettiğini yaşayın isterim.


Aşkı iyi biliyor…

Aşkı iyi yaşıyor!!!

Aşkı iyi taşıyor…

Aşkı iyi yaşatıyor!!!
 

Biraz kitap onunkiler…

Biraz adamlığı gibi…
 

Biz güzel bir aşk yaşadık…

Sizde yaşayın isterim…

Kimsenin sayfalarını okurken ona dokunmak geçmedi içimden!
 

Makber –SUS- la bitiyor…

Alıp o sonu okumak lazım…

Ve İçimden o an bir şey bağırıyor.

Bir yazara aşıksın kızım!

Çisel Onat