Kuran-ı Kerim başlı başına bir gizemi barındırıyor. Anlayanlara, ilim sahiplerine göre herşeyin açıklaması onda var. Ancak okuduğunu anlamak da belli bir birikimi, ilim sahibi olmayı gerektiriyor. Nimet Erenler Gülkökü, Kuran’ın özünü oluşturan apocryph (üzeri örtülmüş, gizlenen, saklanan) ayetleri titizlikle bir araya getirerek Kur’an-ı Kerim’in Apocrypha’sı adını verdiği kitabını yayınladı. İçerisinde sosyoloji, hukuk, haz, astroloji, ezoterizm, bilim, tarih gibi pek çok konunun da yer aldığı kitap okurken düşünmeyi ve sorgulamayı da beraberinde getiriyor. Yazar Gölkökü ile kitabına dair keyifli bir söyleşi yaptık. 

Kitabı yazma fikri nasıl çıktı? Üzerinde ne kadar çalıştınız?

Bu kitabı yazma kararını almadan önce bir kitap yazmak ya da yazar olmak gibi bir düşüncem yoktu. Yolculuk, beni buraya taşıdı. Bu birikim yaklaşık dokuz yıl önce karşılaştığım Zen ustası ile başladı. Kendimi bilmek için çıktığım bu yolculuğumda edindiğim bilgiler, araştırmalarım ve beraberindeki Zazen tekniği ile yaşamıma taşıdığım ve ayrıca bu öğretiyi talep eden kişilere yüz yüze aktardığım bu bilginin; öğretirken öğrenmeme katkı sağladığı düşüncesindeyim. Zira, bilgi paylaştıkça gelişir ve büyür şartında sanırım “Kur’a’n-ı Kerim’in Apocrypha’sı” adlı bu kitap farklı bir açıdan örnek oldu. Bu çalışmamın ne kadar zamanımı aldığı sorunuza gelince; geçmiş şimdi ve geleceği barındıracak kadar geniş, fakat bir “an”a sığacak kadar da kısa bir zamanımı aldı. Süreç bazında ise dolu dolu on yıl diyebilirim.

Kur’an-ı Kerim’in anlaşılır bir dilde olmaması ve ancak ilim sahipleri tarafından anlaşılabileceği ayetlerde de açıkça görülüyor. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Kur’an içerik olarak önemli kozmik ayetleri barındırması ile dikkatimi çekmekle birlikte bazı ayetlerle öylesine örtülmüştür ki, adeta anlaşılması istenmemiştir. Yaklaşık üç yıl önce, dinler ve apocryphalar üzerine yaptığımız sunum programında tercihim olmamakla beraber bana İslamiyet ve apocryphası verildi. Önce bu durumdan hiç keyif almadım. Çünkü İslam toplumunda ele alınması zor konulardan biriydi. Ancak ezoterik öğretinin içinde olmam bana geniş bir açı kazandırdı. Dolayısıyla bilgi sahibi olmanız aynı zamanda size fikir sahibi olma özgüvenini de getiriyor. Bu beni rahatlatan bir durum oldu. İslamiyet ve Apocrypha sunumuna hazırlandığımda Kur’an’ı baştan sona incelemek zorunda kaldım. İşte o zaman, bu önemli kozmik ayetlerin varlığını görerek etkilendim. Pek çok insanın Kur’an’a dair yanlış, eksik, çarpık, yalnızca kulaktan dolma bilgilerle; inanca dayalı ve sorgulamadan kabul etmelerinin bireyleri, dolayısıyla toplumu bir yere götürmeyeceğini görerek seyirci kalmak yerine bilgim çerçevesinde bu çalışmayı daha da ileri götürerek okuyucu ile paylaşmak istedim.

Kur’an’ın içeriğinde tarih, bilim, varoluş, siyaset, sosyoloji, hukuk, korku, haz, astroloji, ezoterizm, cennet, cehennem gibi pek çok konuya değiniliyor. Siz de buradaki kilit yerleri aralamışsınız. Çok kapsamlı bir çalışma olsa gerek. Bu kitabın bir başka versiyonu, ikincisi olacak mı?

Kur’an-ı Kerim’in bir diğer söylemi de Kelam-ı Kadim’dir. Yani kadim sözler demektir. Kadim sözlere yolculuğumuz ikinci kitapta da devam edecek. Takip eden kitapta da bilgisel açıdan okuyucuya oldukça çarpıcı bağlantılar ve anekdotlar sunulacağını şimdiden söyleyebilirim.  Bu çalışma süreci sanıyorum en az iki yılımı alacak.

Hepimiz birer yolcuyuz. Zaten kitap içerisindeki ayetlerde de bu bize sıkça hatırlatılıyor. Siz de bir Zen ustasından ezoterik bilgiler aldınız. Pekiyi Kur’an ile bunları birleştirmeye başladığınızda sizin de şaşırdığınız, benzeşen yerler neler oldu?

Bu sorunuza en güzel cevap sanıyorum kitabı okumak olacaktır. İlgili bulduğum konuları yazdım, ancak ezoterizm tabii ki, bu kadarla sınırlı değil. Kavrayabildikçe geliştiğini ve genişlediğini söyleyebilirim.

Mısır tradisyonunda Keops Piramidi’nin giriş kapısında yazılı olan “Kendini Bil” ifadesini inisiyasyon öğretisinin en önemli mesajı olarak var sayıyorsunuz. Batınî öğretilerde ben, ego aynı zamanda nefs’i temsil ediyor. Bu öğretilere göre ego öldürülmediği sürece ruhun ulviyete ulaşamayacağı belirtiliyor. Siz bunu Kuran’daki “Seni sana okutacağız da unutmayacaksın” ayetinde verilen mesaj ile aynı anlama geldiğini anlatıyorsunuz. Burayı biraz daha açabilir misiniz? Kendini bilmekle ne kastediliyor aslında?
Burada altının çizilmesi gereken çok önemli bir husus vardır. Bazı öğretilerde nefsin yok edilmesi anlatılır. Bu, dualite prensibine aykırı bir durumdur. Ben ve kendim ya da beden – ruh ilişkisi bu prensibin farklı bir örneği ise ben’inizi eğitmek kendinizin görevidir. Şayet kendinizi bilmiyor iseniz ben’iniz size hükmeder ve onun tesirinde kalırsınız. İşte kendini bilmek bu nedenle çok önemlidir. Aksi takdirde “ben”, sizi bitmek bilmeyen istek ve arzularıyla içine hapsederek gerçekten gözünüze bir perde indirir. Ve orada kendini de “ben”iyle birlikte yok edebilir. Tıpkı bir kara delik misali. Kendini bilmek, perdeyi aralayabilmektir. İşte böyle bakabildiğinizde hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını görmekle birlikte her şey daha açık ve nettir.

Kaf suresinde “Her benlik, yanında bir güdücü, bir de tanık olduğu halde gelir” diyor. Bunu kitapta ayrıntılı şekilde anlatıyorsunuz ama ben bir de sizin ağzınızdan kısaca okurlar için bir yorum alabilir miyim?

Bu konuyla ilgili açıklamalara kitapta genişçe yer verildi. Yine de sorunuza cevap olarak; yukarda da bahsettiğim gibi eğer siz her işinizi beninize bırakırsanız o da, sizi güder ve onun tesiri altında yönetilirsiniz. Şayet kendinizi hatırlarsanız ki, bu kendiniz; ruhsal yönünüz ve ruhsal deneyimlerinizdeki bilgiyi içerir, işte o tanıktır.

Her şey başlangıçta eşit başlasa bile herkesin yolu farklı yönlere sapabiliyor. Kendi tekâmülüne göre yol alıyor ve yine eşit şartlarda bitiyor. Kendini geliştirmek ile ilgili de “Allah onların kalpleri, kulakları üstüne mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür” deniliyor Bakara suresinde. Demek ki, herkesin sabit fikir yerine kendini geliştirebileceği ortamlarda bulunması, akıl yoluyla değişime ayak uydurulması söz konusu değil mi?

Evet diyebiliriz; yalnızca “akıl yoluyla değişime ayak uydurulması” ifadenizdeki değişim yanlış anlamalara sebebiyet vermemesi adına dönüşüm (gelişim) dersek daha sağlıklı olur. Çünkü; her değişim bir dönüşüm değildir, ancak her dönüşüm değişimi de içinde barındırmaktadır.

Kitabınızda rüyaları çok güzel açıklamışsınız. Sanal bir âlem ve gerçeklik üzerine yoğunlaşmışsınız. Rüya ile gerçek arasındaki fark Kur’an’da ne şekilde anlatılıyor?

Kur’an’da, rüya gerçek ilişkisinden bahsetmemektedir. Ancak gerçek sanılan şeylerin gerçekte öyle olmadığından bahsedilir. Bu durum sanal gerçek ilişkisinin aslında iç içe olduğunun anlatımıdır. Konu ise kendi içinde son derece önemli ve kavranması için ise ciddi bir çalışma gerektirir.

Bilinç düzeyimiz geliştikçe olayları kendimiz tayin edebiliyoruz. Dolayısıyla kişinin kendi hayatının kontrolünü kendisi alması olarak da anlaşılabilir mi?

Evet anlaşılabilir. Kendi kaderimizi yazma yetkisiyle donatılmış isek, bu yetkiyi kullanalım. Yoksa birilerinin bizim için yazdığı kaderi yaşamak zorunda kalırız. Bu birileri bizim dışımızdaki her şey ve herkestir. Üstelik kaderimizi kendimiz yazdığımız gafletine dahi düşebiliriz. Oysa yazılmasına müsaade etmiş, yetersizlik bildirmiş olduğumuz gerçeği aklımıza bile gelmeyebilir. 

Ruhsal tekâmül planında ruh gerilemiyor ancak yerinde sayabiliyor. Kur’an’da da reenkarnasyon açıkça ifade ediliyor. Peki reenkarnasyon ne şekilde oluyor? Gelişemeyen ruhlar yeniden bedenlenirken kendi sınavlarına göre mi yapılanma oluyor?

Bu soru da size özel kalsın. Zira ne şekilde olduğunu sorarak cevabı bildiğinizi göstermiş oluyorsunuz!


Evrende sürekli bir değişim söz konusu. Ancak tekâmül yolunda bazı olaylar insanların karşısına benzer şekilde gelebiliyor. Bunlar dönüştürülmezse tekrar eden olaylar yaşayabiliyoruz. Evrende değişim şart iken bizim kendi tekâmülümüz için de değişim şart koşuluyor değil mi?

Değişim değil, ama dönüşüm mutlak!

Maya takviminin sonu kabul edilen ve Nasa’nın da belirtmiş olduğu 12 Eylül 2012 tarihiyle ilgili çarpıcı bilgiler var kitabınızda. Sizin ağzınızdan bir açıklık getirebilir miyiz o zaman dilimine dair olması beklenen değişimle ilgili?

Buna dair sorularınıza cevap olabilecek açıklamalara kitapta geniş yer verildi. Maya takvimindeki anlatımlar ile Kur’an’daki “Sur”a üfürülmesi ilişkisi ve buna dair dünyanın inkâr edilemez düzeyde değişen ekolojik dengeleri ki; 2010 yılı, Nasa tarafından dünya afet yılı olarak ilan edildi. Bütün bu bağlantıların ayrıntılarını kitapta okuyabilirsiniz.

Ekin Türkantos