“2012: Marduk’la Randevu” kitabını okudunuz mu? Okumadıysanız bu kitap hakkındaki fikriniz, basında çıkan ve kitabı okumamış kalemler tarafından yazılan “2012’de Marduk diye bir gezegen gelecekmiş de, Dünya’ya çarpacakmış da…” yorumlarıyla sınırlıdır. Nitekim kitabın yazarı Burak Eldem de, bu yorumların sayesinde “felaket habercisi” ilan edilmeye başladığından beri medyada yer almayı kesin bir dille reddetmiş, Dünya’da yaşanan her büyük felakette kapısını çalan televizyoncuları geri çevirmiştir. Bunun nedenini, kitabı okuduysanız iyi biliyorsunuzdur; çünkü Burak Eldem bir felaket kehanetçisi değil, tarih araştırmacısıdır. Kitabı “2012: Marduk’la Randevu” da, “Marduk gelecek, Dünya’yı yok edecek” iddiasında bulunan sansasyonel bir çalışma değildir. Bilakis tarihin bilinmeyen yönlerine ışık tutmaya, sürekli tekrarlanan bazı olaylara dikkati çekip; bu olayların tekrarlanışı hususundaki boşlukları kendi bulgularıyla doldurmaya çalışan bir yazarın, dünya çapında bir eseridir. Dünya çapında diyorum, çünkü Burak Eldem yaptığı çalışmalar itibariyle dünyadaki sayılı isimlerden birisidir ve “2012: Marduk’la Randevu” da, içeriğinde tüm insanlığı ilgilendiren bulgular barındıran bir kitaptır. Eldem, kitabıyla günümüz insanlığına “Tarihe bakın, 3661 yılda bir aynı olayları yaşamışız ve sürekli de olan bitenlerden ötürü çok zor zamanlar geçirip, acılar çekmişiz. Böyle bir döngü yine yaklaşmakta, bu sefer hazırlıklı olalım ve bu süreci daha hafif atlatalım.” mesajını vermeye çalışır. Tabii yazar, kitabında bu sonuca nasıl ulaştığını da ayrıntılı biçimde, belgeleriyle bulgularıyla anlatmakta.
Burak Eldem’in “Saklı Tarih” adını verdiği konsept kitapların ilki olan ve özellikle de tarihe meraklı okuyanlarını keyiften kendinden geçirten “2012: Mardukla Randevu”, yapısı ve anlattıkları itibariyle son kullanma tarihi 21 Aralık 2012 olan bir kitap da değildir aynı zamanda. 2012’den yıllar sonra da, o dönemde yaşadıklarımıza ışık tutması açısından gelecek nesillere de kaynak kitap olabilecek bir eserdir; çünkü bu kitap, öncelikle bir “alternatif” tarih araştırması çalışmasıdır.
“Marduk’la Randevu”nun ardından Eldem, “Saklı Tarih” üçlemesinin ikinci kitabı “Fraternis: Kayıp Kitaplar, Gizli Kardeşlik”i yayınladı. Yazar, bu kitabında da insanlığın anaerkil toplumdan, ataerkile dönüşümüyle birlikte yaşadığı süreci; bu süreçle birlikte de kendini kadim bilgileri korumaya adamış ve bu bilgileri, sonraki nesillere canları pahasına aktarmaya çalışan insanların serüvenini anlatıyordu. Medyada “2012: Marduk’la Randevu” kadar haberi yapılmadığı için toplumda pek bilinmese de “Fraternis”, yine tarih, özellikle de ezoterizm tarihi meraklıları için bir şölen niteliğindeydi.
İlk iki kitabı okuyan okurları, Eldem’in “Saklı Tarih” üçlemesinin üçüncü kitabını uzun zamandır bekliyorlardı ve bu kitap, ilk ikisinin altında kalmamalı ve üçlemenin finaline yakışır bir sunum yapmalıydı. Nitekim Burak Eldem serinin üçüncü kitabıyla karşımızda ve “Saklı Tarih” üçlemesi, kendisinden beklenenin de ötesinde bir finalle ve konusu itibariyle daha da ötesine geçilmesi mümkün olmayan bir sorunun yanıtını arayarak bizlere veda ediyor: “Herşeyden önce ne vardı?”
“Kozmik Okyanus”
Benim katıksız bir Burak Eldem hayranı olduğum doğrudur. Kendisiyle özel hayatımızda ağabey-kardeş yakınlığında olduğumuzda… Ama konu birbirimizin çalışmalarını değerlendirmemize geldiğinde, okurlarımıza olan sorumluluğumuz, ilişkimizden farklı bir noktada durur. Bu bağlamda, “Kozmik Okyanus”u değerlendirirken, kitabın yazılması sürecine tamamıyla tanık olmuş bir yakını değil de, okuduğu bir kitap hakkındaki görüşlerini kendi okurlarına aktaran bir yazar olarak konuya yaklaştığımı belirtmek istiyorum. Bunu özellikle belirtmek istedim ki benim Eldem’le yakınlığımı bilen kişilerin, “tarafsız davranmayıp; biraz da abarttığımı” düşünmelerini ve böylece de önyargı geliştirip, kitap literatüründeki en özel çalışmalardan birisinden uzak kalmalarını istemem. Çünkü karşımızda gerçekten eşine kolay rastlanmayacak bir “alternatif” tarih araştırması ve aynı zamanda da bir spiritüel kitap duruyor. Eldem’i yakından tanıyanlar için bu tanımlama şaşırtıcı olacaktır, çünkü kendisi tabiri caizse “spiritüel” bir insan değildir. Amma velakin “Kozmik Okyanus”la birlikte Eldem, artık spiritüel literatürün başyapıtlarından birisini yazmış bir yazar olarak da değerlendirilebilinir rahatlıkla.
Kitabın içeriğine gelirsek öncelikle sizlere kitabın arka kapağındaki metni sunmak isterim:
“Bir yanda Mısır, Sümer ve Hint metinlerinde ‘varoluşun kaynağı’ olarak sunulan, ezeli ve ebedi ilksel deniz; diğer yanda 21. yüzyıl kozmolojisinin Büyük Patlama modelindeki kararsız ve kaotik kuantum denizi. İnsan düşüncesi binlerce yıldır asla azalmayan bir ilgiyle ‘her şeyin ne zaman ve nasıl başladığını’açıklamanın yollarını ararken, modern bilim de gitgide kadim düşüncenin temel kavramlarıyla daha çok yakınlaşıyor.
Ataerkil yapı, sınıflı toplumlar ve organize dinlerin oluşmasından binlerce yıl önce, hiçbir yüksek teknoloji ya da ‘gizemli bilgiye’ gerek duymaksızın, salt özgür insan düşüncesi ve sezgileriyle ulaşılan bir kozmolojiyi yeniden keşfediyoruz: İlk çekirdeği üzerinde yaşadığımız, havasını soluduğumuz bu topraklarda, Anadolu’da oluşturulan, dogmatizmi tanımamış bir evren anlayışı bu.
Evren bir büyük Yaratıcı’nın iradesiyle yoktan mı var edildi, yoksa bizi kuşatan bu sistem kendini oluşturma ve dönüştürme potansiyelini içinde mi barındırıyor?
Yaşam bir ‘ilahi tasarım’ mı, yoksa o dinamik dönüşüm sürecinin evrensel bir ürünü mü?
Mısır, Sümer, Minos ve Hint düşüncelerini buluşturan ortak zeminin ardında bir ‘batık kıta’ trajedisi mi var, yoksa söz konusu ‘yitik halka’ çok daha yakınlarda bir yerde mi aranmalı? Göbeklitepe’den Çatalhöyük’e uzanan serüvenin isimsiz kahramanları, kulağımıza hangi unutulmuş hikâyeyi fısıldıyor bugün?”
Birinci Bölüm
Eldem, “herşeyden önce ne vardı?” sorusunun yanıtını insanlık tarihinin yaratılış efsanelerinde arıyor öncelikle. Bu bağlamda, bu efsanelerdeki ortak anlatımdan yola çıkarak bizlere “Kozmik Okyanus” kavramını tanıtıyor. Kadim kültürler, evrenin nasıl varolduğu sorusuna; herşeyden önce varolan ezeli ve ebedi “Kozmik Okyanus”tan doğan bir yumurtanın patlayıp yayılması olarak ortak bir yanıt vermişler. Nitekim aradan 5000 yıl geçtikten sonra da günümüz bilimi, “Big Bang Teorisi” ile birebir aynı şeyi anlatmakta. Hatta Eldem’in günümüz bilimadamıyla binlerce yıl öncesinin tapınak rahibini karşılaştırıp; ikisinin aynı şeyleri söylediklerini bir yandan efsaneleri, diğer yandan da “Big Bang Teorisi”ni açıklayarak anlatması kitabın temel çıkış noktalarından birisini oluşturuyor. Eldem’in “Binlerce yıl önce, hiçbir yüksek teknoloji ya da ‘gizemli bilgiye’ gerek duymaksızın, salt özgür insan düşüncesi ve sezgileriyle ulaşılan bir kozmolojiyi yeniden keşfediyoruz.” cümlesi de durumu yeterince özetliyor zaten. “İnsanlık olarak döndük dolaştık gene aynı yere geldik” diyor kısaca; “Binlerce yıl önce zaten sadece insani sezgilerimiz ve düşüncelerimizle ulaştığımız, ama ataerkil yapının hakimiyeti ve organize dinlerin oluşumuyla baskı altına alınan bilgilere; modern bilim, bugün yeniden ulaşıyor.” iddiasında da bulunmakta. Bu noktada Eldem, insanın kendi sezgisel ve düşünsel gücünün teknolojiyi kullanma becerisinden çok daha önde geldiğinin altını çizerek, günümüzde “spiritüel” bilgiler bazında değerlendirilen ama aslında çok evrensel bir gerçek olan durumu dile getirmekte kanımca.
İkinci Bölüm
Kitabın ikinci bölümünde de Eldem, “Evren, Kozmik Okyanus’tan doğdu ve Dünya oluştu. Peki insanlık nasıl ortaya çıktı?” sorusunun yanıtını arıyor ve bu noktada “Yaratılış” ve “Evrim” teorilerini inceleyip, değerlendiriyor. Bu noktada kitabın ayrı bir güzelliğinden de söz etmek lazım. Eldem, “Big Bang” ve “Evrim” gibi aslında bugüne kadar bilimsel ifadelerle karşımıza çıkan ve iyi bildiğimizi sandığımız, ama haklarındaki bilgimizin aslında çok da olmadığı teorileri, son derece yalın ve sade ifadelerle özetliyor. Bununla birlikte kitap, organize dinlerin doğuşunu, artlarında yatan ideolojileri ve temel dayanaklarını açıklamasıyla da gayet ufuk açıcı.
Bölümün ilerleyen kısımlarında Eldem, ilk insan topluluklarının yaşayışlarını ve toplumsal yaşamın gelişimini anlatırken; dünyanın farklı kesimlerinde, birbirinden çok uzaklarda yaşayan medeniyetlerin nasıl olup da birbirine çok benzeyen kelimeler ve semboller kullandıkları sorusunun peşine düşüyor. Bu noktada da yazar, Atlantis, Mu ve Lemurya efsanelerine girişiyor ve “İnsanlık tarihinde bilinmeyen kıtalar vardı da; -günümüzün popüler kültüründe yer aldığı üzere- bu kıtaların batmasıyla dünyaya yayılan insanlık, ortak kültürünü gittiği yerlere de taşıdı mı?” sorusunu sorup yanıtını arıyor. Bu noktada Eldem’in söylemi ise kitabın ikinci iddiasını oluşturuyor. Yazar, “Geçmişimizi uzaklardaki efsanevi batık kıtalarda aramak yerine, mevcut topraklarımızda, Anadolu’da arayalım. Eğer bir Atlantis var ise orası Anadolu’nun ta kendisidir, çünkü insanlık Afrika’dan önce Anadolu’ya göç etmiş ve oradan da gezegenin farklı köşelerine dağılmıştır. Bunun en önemli kanıtı da Göbeklitepe’dir.” diyor kısaca özetlemek gerekirse.
Sonuç
Burak Eldem kitapları okuması biraz zorlu yapıtlardır. Çünkü Eldem, 30 sayfada anlatılabilecek bir bilgiyi sulandırarak yüzlerce sayfaya yaymaz. Eskilerin 64 bit bilgisayar programcılarının bilgisayarın tüm özelliklerini sonuna kadar kullanarak programlamalar yapmaları gibi, Eldem’de kitabın satırlarının her kelimesini dolu dolu kullanır. Bu doluluk yüzünden metin bazen okuyanını yorar ve zorlayabilir. Amma velakin “Kozmik Okyanus”, “Saklı Tarih” üçlemesinin en akıcı ve rahat okunan kitabı. Bunun nedeni, kitabın doluluğunun azalması değil kesinlikle, yine her kelime dolu dolu; ama anlatılan konunun niteliğinden kaynaklanan bir durum bu. Eldem, yaratılışımızı, ruhumuzu, varoluşumuzu anlatıyor bizlere ve bunu yaparken de “ruhu” satırlarından bizlere yansıtmayı başarıyor. Bu kitabın enerjisi çok farklı. Okurken insanı garip bir huzur kaplıyor ve değme spiritüel kitapta hissetmediğiniz bir deneyimi yaşatıyor size. Bir yandan varoluşumuza dair soruların yanıtlarını, işkembeden atılarak değil; her bir yanıtın dayanaklarını tarihsel verilere dayanarak okuyorsunuz; bir yandan da insanlık serüvenini masmavi bir yolculuk yaparmışçasına okuyorsunuz. Bu açıdan bakıldığında bir bilgilenme süreci değil, deneyim sunuyor Burak Eldem bizlere…
“Kozmik Okyanus”, bundan böyle mutlaka okunması gereken kitaplar listesinde en başlarda önerebileceğim, hele ki en iyi spiritüel kitaplar listemde en tepelere rahatlıkla oturtabileceğim bir başyapıt. Burak Eldem’in zaten takipçisiyseniz kitabın çıkış tarihi olan 1 Nisan 2011’de soluğu zaten kitapçılarda alacaksınız; değilseniz de bu kitaptan sonra üçlemenin diğer kitaplarını da okumak istemeniz muhtemel. Hele de bu aralar okuyacak “sıkı” birşeyler arıyorum ama bulamıyorum serzenişinde iseniz “Kozmik Okyanus”u sakın kaçırmayın derim.
Ayrıca Burak Eldem’e, geçmişimizi aydınlatan çalışmaları; bizi, bizlere ayağı bu kadar yere sağlam basarak, ama diğer ayağını da her türlü gelişime açık bırakarak anlatışı ve yaşadığı her türlü maddi-manevi zorluğa rağmen insanlığa hizmet adına ilkelerinden taviz vermeyip, bu bilgileri sulandırmadan anlatışı için çok teşekkür ederim kendi adıma…
“Kozmik Okyanus” bizleri bekliyor… Ona geri döneceğimiz zamanı… Ondan ayrılışımızın ve sonrasının hikayesini merak ediyorsanız, 1 Nisan 2011’de “Kozmik Okyanus”’ kitapçılarda…