Pokemon’u kurcalamadan evvel basitçe “Manga” hakkında bilgi vermek isterim.

Amerikalıların Mask, Ghostbusters (filmation versiyonu), He-man gibi çizgi filmleri çıkardığı zamanlarda, Japonların Tatsunoko Production adlı firması, Harmony-Gold firması ile ortak iki projeye girip, 80’li yılların en önemli iki Amerikan-Manga (yada su anda tercih edilen adıyla Animanga) projelerine imza atmışlardı. Biri Türkiye’ de çok sükse yaratmadı, adı “Mercek adam” dı, ama ikinci si muhteşem bir projeydi ve hem bizi hem de dünyayı etkiledi, ve gerçek anlamda manga adını dünyaya tanıttı. Bu dizi  “Robotech” idi.

Manga belki de Türkiye’de ilk o zaman gösterildi. Tabii daha evvelden de mangalar çıkıyordu, mesela “şeker kız Candy” gibi… Ama gerçek anlamda kendi kültünü oluşturan ve çizgi roman piyasasına “bu alemde biz de varız “ diye damgasını vuran ilk Ani-manga , Robotech’tir.

Manganın geçmişi çok evvele dayanır. İlk başta daha çok İngiliz çizgi romanlarından esinlenerek yola çıktılarsa da, zamanla  hem Amerikan, hem de Fransız çizgi filmlerinden etkilenerek, kendi kültürlerini de içine katarak, yoğurdukları manga çizgi filmleri , inanılmaz bir seviyeye çok kısa bir sürede ulaşmıştır.

90’lı yıllarda Manga basitçe 4-5 gruba ayrılıyordu.

Shojo Manga (kızlar mangası, Seker kız Candy gibi brezilya dizisi tadında olan daha çok kızların tercih ettiği çizgi filmler), Shojen Manga (erkek mangası, Voltron gibi dövüşe dayalı erkeklerin tercih ettiği mangalar), hentai,ecchi tarzı mangalar (erotik ve fetiş mangalar, en bilinen örnek La-Blue Girl) , Animanga (ya Amerikalıların Mangadan özenerek yaptıkları, ya Japonların Amerikan çizgi filmlerinden özenerek yaptıkları, yada ortak yapım olan çizgi filmler, örnek Robotech…) Yaoui (eşcinsel mangalar), spor mangaları (futbol, karate ve tenis gibi sporların işlendiği mangalar, önek Slam Dunk).

90 lı yılların ortalarına kadar , Manga genelde bu 3-4 tarzdan öteye gidemiyordu.
Shojo dediğimiz Brezilya dizisi tadına olanlar, gelecekte geçen Cyber-punk ve varoş bölgelerini işleyen mangalar, genelde Amerikan sporlarına yönelik mangalar, samurai mangaları ve de dev robot mangaları genel pazarı kaplıyorlardı. Manga tam bir tıkanıklığa varmıştı ve yeni bir soluğa, yeni bir nefese ihtiyaçları vardı.

Bu krizin ortasında oldukça geniş bir kitlenin izleyebileceği ve zaten hazır konuları yazılmış bir alan keşfedildi. FRP dünyası (Fantasy Role Playing anlamına gelir ve sırf bunu açıklama için en az 4-5 sayfa daha yazmam gerekir).  Konu bulmak çok zor değildi. Eline 3-4 tane karakter ve canavar kitabı alan ve hayal dünyası az-çok gelişmiş olan bir yazarın yazabileceği senaryolardı bunlar.

7-8 kahraman, bir şeyi bulmak (mesela kutsal bir tılsım) yada kurtarmak (karşı ülkenin elf prensesi) için yola koyulurlar, yolda da başlarına türlü olaylar gelir, bir sürü canavar saldırır.En sonunda emellerine ulaşırlar, öykü biter.

Mangacılar bu FRP dünyasına 4 elle sarıldılar ve kendi tarzlarına yansıtarak işlediler . Bunda büyük bir başarı elde ettiler ve unutulmaz bir başyapıt çıkardılar. Lodoss savaşları. Bu dizi o kadar tutuldu ki, çizgi filmi 4-5 sezon oynadı, filmi yapıldı, kitapları çıkartıldı. Bununla yetinmeyip farklı karakterlerin yer aldığı ama aynı dünyada geçen , başka çizgi filmler yapıldı , ve başka kitaplar çıkartıldı.  

FRP oynayan herkes bilir ki, FRP’nin kardeşi, MAGIC adı verilen bir kağıt oyunudur. Mangacılar şu anda bunun da cılkını çıkarmış durumdalar (hack, Yu-Gi-Oh vs…).

Pokemon’un yaratıcıları MAGIC’ı de alıp Lodoss savaşları gibi “Japonlaştırmak” istediler. Fakat bunu işlemeye çalıştıklarında inanılmaz bir şeyi keşfettiler. FRP’de bir sürü tanımlı canavar olsa da, belli bir sayıyı geçemiyorlar ve fazla farklı canavarlar yaratmıyorlardı. Sayıyı ya da canavar türünü fazlalaştırdıklarında hikaye tam bir karmaşaya giriyor, kimin ne yaptığı karışıyordu.

Ama MAGIC bu konuda tam bir denizdi. MAGIC oyununu basitçe anlatacak olursak,  temelinde herkes bir renk seçer, o rengin özelliğinde canavarlarla, büyülerle oynayarak, karşı oyuncuyu yok etmeye çalışır.

Mangacılar bazı temel özellikleri alarak, karışık bir oyun olan MAGIC’ı inanılmaz derecede basitleştirmeyi başardılar ve  çizgi filmi herkesin anlayabileceği bir boyuta indirdiler. Canavarlar olarak toplam 150ye yaklaşan ve evrim geçirdikçe güçlenen yaratıklardan oluşan muhteşem bir yelpaze sundular. Bu canavarların bazıları şirin, bazıları “cool”, bazıları sert, bazılarıysa komiktiler.

Canavar isimlerini de daha geniş bir kitleye hitap etmek amacıyla koydular. Bazıları tamamen  Japoncaydı (Pikachu ve RaiChu gibi). Bazıları İngilizce ve hayvanın özelliklerine göre verildi. (psyduck = psişik güçleri olan ve ördeğe benzer bir yaratık, yani psychic ‘teki psy ile duck kelimesinin birleşimi) 

Bazılarını kendi efsanelerinin anılarına adlandırdılar (Hitmonchan = Mon pokemonla uyumlu olması için konulmuştur. Esasında Hit man chan, yani vuran adam (Jackie) chan demektir. Aynı şekilde Hitmonlee, yani vuran adam (Bruce) Lee).

Ticari bir başarıya imza atmak üzereydiler. O yüzden tipik pazarlamacı psikolojisine başvurdular. Çizgi filmi izleyenlerin çoğu çocuk olacaktı, bu yüzden çocukların kendi yerlerine koyabilecekleri ana kahramanları yarattılar, bunlara da Pokemon antrenörleri adını verdiler. Çizgi filmde çoğu antrenörün yaşı 13-18 arasında değişmektedir.

Ana karakter Ash, tam özdeşleştirilecek karakterdir. Cesurdur, gözüpektir, arasıra beceriksizlik yapar, komiktir ve pokemonları sevmesine rağmen, onlar hakkında pek bir şey bilmez. Tam avaraj bir karekterdir, tipik bir çocuktur. Yarışmaya girmesi için kendini geliştirmesi gerekmektedir ve yola koyulur. Her çocuğun hayali olan şeyleri yapar. Anne babadan uzaklaşıp, uzun yolculuğa çıkar, hayvanlarla irtibat halinde olur, bunları güvenli bir uzaklıkta dövüştürerek hem erkekliğini kanıtlar hem de bu işten en ufak bir zarar görmez. Bunun dışında duş almaz, acıkmaz, susamaz ve hiçbir zaman kaybetmez.

Senaristler bununla kalmayıp ana karakterin yanına yardımcı karakterler de koydular ki hem kızlar tarafından izlensin hem de çocuklar aslında bu iş içinde arkadaşlara gerek duymaları gerektiğini öğrensinler. Ama bence az önce bahsettiğim gibi, senaristler esas vurucu darbeyi canavarlarda yaptılar. 150 tane farklı güçlere sahip canavar. Üstelik hepsini de aynı pokemonla yenemiyorsun. Hayalet pokemonlar, elektrik pokemonlar, ateş pokemonlar, su pokemonlar… hepsinin birbirine karşı zayıf ve güçlü noktaları var.Muazzam bir dünya ve keşfedilmesi için yapman gereken sadece TV izlemek.

Konuları da basitti bu çizgi filmlerin ama bazı temel öğeler üstüne kuruluydular. Tüm karakterler pokemonları seviyorlar ve onların canlarını yakmamak için uğraşıyorlardı (ne kadar sürekli dövüştürseler de) bunun dışında dostluk, sevgi, fedakarlık ve dürüstlük konuları da işleniyordu. Bunu mizahi öğelerle, fazla karışık olmayan Manga çizimleri ile süslediler… Ve tüm anne babanın kabusu olan Pokemon çılgınlığı başlamış oldu.

Zaten açılış jingle’ı bile bence adamların amacının para vurmak olduğunu gösteriyor. Nakaratın ana lafı “Hepsini yakalamalıyım “ (Gonna catch ‘em all). Ve tabii gerisi geldi.

150 tane farklı canavar için binlerce farklı türde oyuncaklar, t-shirtler, kart oyunları, nevresimler, yastıklar vs… çıkartıldı. Bizde gösterilmeyen üçüncü ve dördüncü sezonda çocukları ekrana mıhlamak için 100 tür yeni pokemon daha yarattılar.

Ticari tuzağının arkasına bakıldığında bence gayet keyifli, eğlenceli bir çizgi filmdi. Çoğu insanın “beyin sulandırıcı” olarak gördüğü bu çizgi film bence büyük haksızlığa uğradı. Çocukların zaten çizgi film izlemekteki amacı, yarım saatliğine olsa da gerçek dünyadan uzaklaşıp bir hayal dünyasında yaşamak değil miydi? Pokemon bunu gayet güzel beceriyordu.

Peki Pokemon niye ülkemizde büyük bir haksızlığa uğradı ve kanallardan kaldırıldı?
Söylenen çocukların vahşete başvurması. Çocukların “ben pikaçuyum uçabilirim” diyerek camdan aşağıya atlamaları, “ben pikaçuyum elektrik bana işlemez” diyerek elektrik kablolarını tutmaları örnek gösterildi.
Peki bizim zamanımızda millet Süpermen izleyerek camdan aşağıya atlamıyor muydu?
He-man’cilik oynarken aldığımız sert plastikten kılıcı,  komşunun kıl olduğumuz çocuğunun kafasına geçirmedik mi? Voltron oluşturacaz diye 3’lü 4’lü piramit yapmaya çalışan bebeler, sert asfalta düşüp kafalarını gözlerini yarmıyorlar mıydı?

Bu kazalar kesinlikle çizgi filmlerin suçu değil, onu izleyen çocuğun zeka seviyesiyle alakalıdır. Yani bir çocuk pencereden aşağıya atladı diye herkes mi atlayacak? Çocuğun biri elektrik teli tuttu diye hepsi mi tutacak? Bu mantıkla hareket edilirse zaten televizyonda sadece istiklal marşı okunur, hiçbir program yayınlanmaz.

Maalesef bu Pokemon fiyaskosunun arkasında yine ticari kaygılar yatıyor. Pokemon yayınlanırken , onu yayınlayan kanalda , ratingler buna kilitleniyor ve reklam vermek için insanlar birbirleriyle yarışıyorlardı. Bunu fark eden kanal sahibi bunun üzerine günde iki kez yayınlamaya başlayınca, diğer kanallar ortada kaldılar.
Onlar da Pokemon tarzı çizgi filmler almışlardı ama pokemon’un gölgesinden çıkamıyorlardı. Böyle olunca hemen “Pokemon zararlıdır” kampanyası başlatıldı, hiçbir şeyi incelemeyen okul-aile birlikleri, anneler birlikleri, kendi çocuklarına güvenmek ya da olayı araştırmak yerine , panik içerisinde Pokeomon’u yayından kaldırmak için el ele verdiler. Ve başardılar da.

Pokemon kaldırıldı, çocuklar kurtarıldı, herkes rahat bir soluk aldı.

Pokemon karalama kampanyası yapan kanallardan biri, hemen arkasından Digimon’u yayınlamaya başladı . Bu çizgi film tamamen Pokemon’un devamı niteliğinde olan ve bilgisayar ortamında geçen bir çizgi filmdir. Ama nedense bunu kimse görmedi.O çizgi filmin adı Digimon’du, pokemon değil… Pikaçu öldürülmüştü, olay kapandı. Yaşasın yargısız infaz!

Bitirmeden evvel, Pokemon’un şu ana kadar uzun metraj 3 tane animasyon-filme imza attığını da söylemek zorundayım. Üçü de sinemalarda oynadı ve bir çizgi film için gayet iyi hasılat yaptı. Bu şu ana kadar hiçbir çizgi film’in yapamadığı bir şeydir.     

Tunç Pekmen