Hasan ‘Sonsuz’ Celiktas
Sevgili Burak Eldem. Seninle en son 21 Aralık 2012 için sohbet yapmıştık. Hani insanların “Nerede kaldı bu Marduk?” diye sorup durdukları noktadan. O zamandan bu zamana aylar geçti ve “2012: Marduk’la Randevu”da yazdıkların birer birer gerçekleşti. Bir tek gezegeni fiziksel olarak görmedik belki ama hani sonradan kendi aramızda konuşurken Cem Şen “Çinli üstatlar fiziksel değil, ama görünmeyen çok güçlü bir etki olarak söylerlerdi Marduk’u” demişti. Nitekim gördük görmedik noktasını çoktan geride bıraktık, şimdi sonuçlarına bakıyoruz ki o günden bugüne o kadar büyük değişimler yaşıyoruz insanlık olarak. En önemlisi de bilinçsel açıdan bakıldığında, ben “Kıyamet çoktan koptu” diye düşünüyorum. İnsanlar da kıyam edip duruyorlar. Mesela Aralık 2012’deki ben ile bugünkü benim arasında dünya fark var. En önemli tetiklenmeyi yapan da şu son dönemde Gezi Parkı olayları oldu. İnsanlık tarihinde böyle kilit olaylar vardır aslında kitlesel bilinç sıçraması yaratan. Gezi de birçok bilinç için sıçrama tahtası oldu. Senin de yeni kitabın “Diren Aklım” bu çok önemli dönemde geçiyor. Şu ara piyasaya birçok Gezi Parkı kitabı çıksa da bu olaylar ilk defa bir roman olarak karşımızda. Bu noktada “Diren Aklım”a gelene kadar geçen süreci, seni yıllardır takip eden okurlarına şöyle geniş geniş bir özetlemeni rica edebilir miyim?
Burak Eldem
Geçtiğimiz mayıs ayının sonlarından beri, aslında çok da şaşırtıcı olmayan bir süreçten geçiyoruz. Eğer Gezi Direnişi’ne, kaçınılmaz bir değişimin başlangıcındaki kritik kırılma noktalarından biri olarak bakarsak, aslında epey de gecikmiş bir süreç de denebilir buna. Dünya son birkaç yıldır ciddi bir altüst oluşun sancılarını yaşıyor. Bir yanıyla, kapitalizm için çoktan “deniz bitti”; köhnemiş bir sistem, kendi içinde uzatmaları oynuyor. Dünyanın birçok yerinde küresel finans-kapital sistemi karaya oturdu ve bunalımlardan sıyrılabilmek için artık eskisi kadar hızlı çözümler üretemiyor. Elbette, altyapıdaki bu tıkanıklık ve çözümsüzlüğün üstyapıda da ciddi bir yansıması var: İnsanlar artık yaşam kalitelerine, özgürlüklerine yapılan müdahaleleri eskisi kadar sessiz kabullenmiyorlar. Küresel düzeyde bir sivil başkaldırının ilk işaretçileri, iki yıl kadar önce ABD’de filizlenip dünyanın birçok ülkesine yayılan #Occupy hareketiyle ortaya çıkmaya başlamıştı. Kendiliğinden, örgütsüz ve heterojen bir hareket olarak emekleme dönemini tamamladı, şimdi yeni ve daha etkili bir düzeye doğru evrilmenin yollarını arıyor. 2011 sonlarından bu yana ben de bu hareketliliği izliyor ve çözümlemeye çalışıyorum. Bir tek şey çok net söylenebilir: Dünya halkları artık mevcut hegemonik yapıları kabullenmeyeceğini net bir biçimde ortaya koydu. Bunun Türkiye’ye yansıması, benim son kitabım #DirenAklım’a uzanan yolun da başlangıcıdır diyeyim kısaca.
Hasan ‘Sonsuz’ Celiktas
#Occupy hareketinin buralara kadar uzanacağını tahmin etmiş miydin peki? Seninle konuşmalarımızda daha ilk günlerinden itibaren bu hareketin öneminin altını çiziyordun da bunun Türkiye’ye böyle yansıyacağını tahmin etmiş miydin? Cidden çok ama çok sıradışı günler yaşadık ve aslında halen de yaşamaya devam ediyoruz her ne kadar ilk günlerdeki hızını kaybetmiş görünse de.
Burak Eldem
Aşağı yukarı 2012 başlarından beri, tüm dünyada yeni bir sivil itaatsizlik dalgasının domino etkisiyle yayılmakta olduğundan, hem yazılarımda hem de sosyal medyadaki paylaşımlarımda sık sık söz ettim. #Occupy bir ilk kıvılcımdı ve farklı sosyal yapılarda farklı ama paralel yansımalar bularak genişleyecekti. Gezi Direnişi’nden tam bir yıl önce #OccupyIstanbul ve #OccupyTurkey hashtag’lerini kullanarak buna dikkat çekmeye çalışmıştım. O günlerde bana çoğu kişinin “Hocam yapma, Türkiye’de böyle geniş çaplı bir direniş asla olmaz” dediğini hatırlıyorum. Neyse ki “twitter hafızası” diye bir şey var; Gezi direnişi başladıktan sonra insanlar benim bir yıl önce attığım tweet’leri yeniden paylaştılar. 🙂
Elbette tüm bu değişimi açıklamakta #Occupy hareketi tek başına yeterli değil ama bir sivil inisiyatifin harekete geçmesindeki esinleyici etkisi de tartışılmaz. Eğer bu dinamikler üzerine kafa yoran bir yazarsan, böyle güçlü bir esin kaynağının cazibesinden etkilenmen de kaçınılmaz olur. Ben de, ABD’de 2012’nin 1 Mayıs’ında yaşanan direniş ve genel grev denemesinden yola çıkmış ve bu sosyal çalkantının Türkiye’ye dek ulaşmasını kurgulayarak, yeni bir roman üzerinde çalışmaya başlamıştım. Öngörü ve sezgilerden yola çıkan, varsayımsal bir direnişin sonrasındaki değişim/dönüşüm rüzgârını anlatan bir romandı bu. Çalışmanın iyice olgunlaştığı bir aşamadayken, “gerçek direniş” benim kurguladığımı da aşan güçlü bir rüzgârla geldi. İşte o noktada, bir karar verdim ve bu romanın öncesine bir “prolog” ya da “intro” yazmayı, romanın yolunu açmayı amaçladım. #DirenAklım’ın öyküsü, kısaca bu.
Hasan ‘Sonsuz’ Celiktas
Aslında seçtiğin yöntem Türk okurları için pek de alışkın olunmayan bir durum. Yani bir intro geliyor önden, fakat devamı sonradan gelecek. Neden tek seferde romanın tamamını çıkartmayı değil de böyle bir yolu seçtin diye sorsam? Bu biraz riskli bir adım da değil mi aynı zamanda?
Burak Eldem
Bu biraz teknik kaygılar içeren, yöntemsel bir tercih. Üzerinde çalışmakta olduğum roman, direnişin kendisi değil, ardından yaşanan süreç üzerine kurulu. Her şeyi başlatan o ilk kıvılcıma da romanın içinde gerektikçe kısa “flashback”ler aracılığıyla gönderme yapılıyor. Bütünüyle varsayımlara dayalı, kurgusal bir direniş, romanın bütünü içinde zaman zaman değinilen bir “gölge” niteliğinde yani. Bu yapıyı ve romanın kendi bütünlüğünü bozmak istemedim; bir “direniş romanı” değildi çünkü yazmakta olduğum. Yaşanılan gerçekliği ana öyküye kusursuz bir “başlangıç” oluşturmak üzere, tümüyle bağımsız bir metin halinde ve farklı bir yöntemle yeniden yazmak, çok daha doğru bir tercih gibi göründü bana. Böylece #DirenAklım, karakterleri ve atmosferiyle, okuru ardından gelecek romana hazırlayan, ona zemin oluşturan bir “intro” olarak biçimlendi. Hatta ben buna müzik endüstrisine bir gönderme yaparak, “Çıkmak üzere olan bir albümün, haberci single’ı” diyorum.
Hasan ‘Sonsuz’ Celiktas
Senin sıkı bir okurun olarak biliyorum ki sen bir araştırma – bir roman sıralamasında kitaplarını yayınlıyorsun. “2012: Marduk’la Randevu”nun ardından “Seni Tılsımlar Korur” geldi; sonra “Fraternis” ardından “Günbatımı Fandango”; en son “Kozmik Okyanus”u yayınlamıştın, sıra romandaydı. Yani senin sıralamanda bir roman zaten vardı ve muhtemelen #Occupy ile ilgili daha global bir roman düşünürken Gezi Olayları yaşanmaya başladı ve kurgusal olarak daha yerelden başlatma şansı doğurdu bu hikayeyi. Sonraki romansa, daha küresel bir konuya ilerleyecek ve aslında senin daha önce de aklında olan bir kurgu diye bir çıkarsama yapıyorum. Yani “Aaa Gezi Olayları patladı, hadi bir roman yazalım” şeklinde ortaya çıkmayan bir çalışma süreci bu diye düşünüyorum. Sanırım bu çerçeveden bakarsak daha kapsamlı bir okuma yolculuğu bekliyor bizi diye tahmin ediyorum. Acaba doğru mu tahmin ediyorum?
Burak Eldem
Birkaç nokta var burada. Birincisi, içinden geçmekte olduğumuz değişim ve dönüşüm sürecine uzun süreden beri dikkat çekmeye çalışıyor ve bu sürecin kaçınılmazlığını Gezi’nin iki yıl öncesinden itibaren sık sık dile getiriyorum, biliyorsun. Hatta geçen yıl, yeni iletişim mecralarının ve sosyal medyanın bu alanda nasıl etkili bir araca dönüşeceğinin altını ısrarla çizmeye çalışmıştım. Söz konusu değişimin romanı üzerinde çalışmak, bu nedenle benim için oldukça önemliydi. “Henüz gerçekleşmemiş” bir direniş üzerinden, “sonrasında olacakları” kurguluyordum. Gezi Direnişi başladığında, o kurgu artık bir “gerçeklik” halini aldı ve romanım için bağımsız, sağlam bir zemin oluşturma fırsatı verdi bana. İkincisi, teknik/yöntemsel kaygıların yanı sıra, “yaşananların kaydını düşme” anlamında da, üzerinden atlayamayacağım, keyifli bir görev halini aldı. Üçüncüsü, okur için de bunun daha anlamlı ve keyifli bir okuma süreci oluşturacağını düşünüyorum: Karakterler ve “ilk kıvılcım” ile ilgili, kendi içinde bütünlüğü olan bir öykü okuyacak çünkü.
Benim romanlarımdaki hafif “tekinsiz” atmosferi bilen okurlar, #DirenAklım’ın da, ardından gelecek sarmal ve derinlikli bir anlatı için etkili bir “giriş” olduğunu düşünecek ve “Gezi’nin hikâyesi”ni aynı tadı alarak okuyacaklar diye düşünüyorum.
Hasan ‘Sonsuz’ Celiktas
#Direnaklım neyi ifade ediyor? “Allahım sen aklıma mukayyet ol yarabbi” gibi bir çağrışım yapıyor bende ilk etapta bende. Esas neyi işaret ediyor bu hashtag?
Burak Eldem
Bu, romanın kahramanlarından birinin, twitter’da paylaştığı bir mesaj. Şöyle diyor: “Akıl almaz öfkelere, akıldışı inatlara ve akıllara ziyan zulme karşı, #DirenAklım.” Hashtag’ler, bu direnişin ağır yükünü üstlenen yeni kuşağın, sosyal medyada kullandığı etkili araçlar. Gezi süreci boyunca da, özellikle #Diren Sözcüğüyle başlayan hashtag’ler çok yoğun kullanıldı. Karşı karşıya kalınan baskı, şiddet ve medya kanalıyla kullanılan dezenformasyon duvarına karşı, birincil sığınağın ve gücün, “akıl” olduğunu vurgulayan bir ifade. Roman için de, tüm bu süreci en iyi dile getiren ad olacağını düşündüm.
Hasan ‘Sonsuz’ Celiktas
#Occupy hareketini en başından takip eden birisi olarak şunu sormak istiyorum, bu kimin başlattığı bir hareket. Çünkü bu hareket mesela ülkemizde CIA tarafından yönetilen bir operasyonmuş gibi sunulmaya çalışılıyor. Ya da hatırlarsan eylemler başladı ve hemen bu Otpor’un işi oyuna gelmeyin diye yazılar da çıktı. Dünya’da ve ülkemizde sen nasıl bir motivasyon gördün ve kitapta bunlar nasıl yansıdı? Birilerinin oyunu mu bu? Bizler kullanıldık mı yoksa?
Burak Eldem
Her taşın altında bir “dış mihrak oyunu” aramak, bu ülkedeki muktedirlerin oluşturduğu eski bir gelenek. Bu ipe sapa gelmez paranoyayı toplumun her katmanına yayarak, oluşabilecek direnci de daha başından zayıflatmayı amaçlayan, çok zavallı bir çaba bu. Ama onlarca yıl, bu toplumda çok işe yaradı bu tür çabalar: “Sovyetlerin oyunu”, “Komünistlerin komplosu”, “Dinsizlerin planları”, “Dış güçlerin Türkiye’yi çökertme çabaları”, “Bölücü teröristlerin entrikası” gibi ucuz ve bayat propagandalar, resmi dili kullanmayı görev bilen basın aracılığıyla da sürekli empoze edildi. Dolayısıyla, spontane bir sivil inisiyatif hareketi olan #Occupy için de, Türkiye tarihindeki en büyük muhalif uyanış olan Gezi Direnişi için de, böyle zırvalar uydurulması şaşırtıcı değil. Ama farklı olan şu: Bugünün genç kuşağı, hiiiç yemiyor bu numaraları. Üstelik, bir güzel dalgasını da geçiyor, kapakları da ardı ardına yapıştırıyor. Bazı sivri akıllıların, “zamanın gerçekten değiştiğini” anlaması gerek artık.
Hasan ‘Sonsuz’ Celiktas
Peki nerelere kadar uzanacak bu hareket sence? Kitlesel bir harekete dönüşüyor gittikçe, kapitalizmin çöküşünü öngörüyor musun? Ya da yakın zamanda daha neler bekliyor bizi. Romanda öngörülerini kurguya yansıttın mı?
Burak Eldem
Dünyanın değişik bölgelerindeki başkaldırılar, farklı kaynaklardan besleniyor ve gelişimleri farklı seyirler izliyor ama ortak paydaları aşağı yukarı aynı: İnsanlar daha adil bir bölüşüm, daha insanca koşullar ve daha özgür bir hayat istiyorlar artık. Bundan ödün vermeye de hiç niyetleri yok. Kapitalizm, kendi kendisini tüketme potansiyelini yüzyıllardır içinde taşıyan bir ekonomik sistemdi zaten. Bugün geldiği noktada da, ilk ortaya çıktığı günlerdeki “liberal” karakterini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Artık ona kapitalizm değil, “küresel finans-kapital oligarşisi” demek gerekli. Halihazırdaki sosyal/siyasi çalkantılar, henüz mevcut egemen yapıyı alaşağı edecek güç ve nitelikte değil; ama fiziksel koşullar artık bu geminin eskisi gibi gitmeyeceğini ortaya koyuyor. Üzerinde çalıştığım romanın ekseninde yer alan konulardan biri de, bu zaten. #DirenAklım’daysa, tek bir öngörü var, o da “değişim ve dönüşümün asıl şimdi başlayacağı”. Kahramanlardan birinin ifadesiyle, “Bu değişim potansiyeli zaten harekete geçmişti; direniş, onu fark etmemizi sağladı.”
Hasan ‘Sonsuz’ Celiktas
#DirenAklım’ın yolculuğu hepimize hayırlı olsun o zaman diyerek sonra olarak şunu sormak istiyorum: “Saklı Tarih” üçlemesi ile ilgili yeni bir gelişme var sanırım, öyle değil mi?
Burak Eldem
Evet, tamamlanan üçlemeyi, tek bir “box” halinde alabilecek artık okurlar. “Saklı Tarih”in bütün aşamalarını biliyorsun sen: tamamlanması yaklaşık sekiz yıl süren, toplam 1700 sayfalık oldukça yoğun bir çalışma. Üç kitapta toplam 1500 civarında kaynaktan yararlanıldı. Üçlemenin tamamı, Ekim ayında özel bir “kutu set” olarak, “Saklı Tarih” adıyla satışa çıkacak. Setin tamamını edinmek isteyenlerin ilgisini çekeceğini sanıyorum. Arşivlik bir ürün niteliği taşıyor.
Elbette, #DirenAklım’la ilgili konuştuğumuza göre, devamıyla ilgilenen okurlar için de bir haberle bitireyim: Çıkış noktasını oluşturan ana roman (adı şimdilik bende saklı) 2014 baharında çıkmış olacak. Seni Tılsımlar Korur ve Günbatımı Fandango’yu severek okuyanların, bundan da aynı keyfi alacaklarını sanıyorum. Ama öncelikle ilk adım ve “giriş”, #DirenAklım’da.