“Her insan kendi iç dünyasının mimarıdır”
“Aydınlanma yolculuğunda hedef yolun kendisidir”

“Bizi dünyanın en zor savaşı beklemekte, bu savaş içimizde. Gözümüzü içimize çevirdik, bilmeyi olmaya dönüştürüyoruz. Güç, bize gücün iki tarafının da bizde, kendimizde olduğunu idrak etme gücü vererek gönlümüzde bizimle olsun” sözleriyle düşüncelerini, kendi içsel yolculuğunu ve ilgi duyduğu öğretileri okurlarıyla paylaşan Der Ki yazarlarından Berk Yüksel, “Kendini Bilmek Yolculuğu ve Ezoterik Bakış” adlı ilk kitabını yayınladı. Ezoterik öğreti ve inanç sistemlerine ilgisi 15 yıl öncesine dayanan yazarın kitabında ezoterizm, sembolizma, dua etmenin ve bütünleşmenin gücü, reenkarnasyon, çeşitli dinlerdeki öğretiler, kabala, kuantum fiziği, Mevlana, karar vermenin gücü, tekamül, sevgi, bilgelik ve beklentinin zehri gibi pek çok alt başlık bulunuyor. Berk Yüksel ile yeni kitabını ve konuştuk.

 

Kitabınız oldukça kapsamlı ve araştırma konuları olarak da hayli enteresan. Kitabı hazırlarken karşınıza çıkan ve sizi şaşırtan önemli bilgilere ulaşabildiniz mi?
Ezoterik öğretilere ve inanç sistemlerine ilgim hep vardı. Ancak yolculuğum yaklaşık 15 yıl kadar önce başladı. Bu kitap üç yıl içerisinde yazdığım yazılar, incelemeler ve derlemelerden oluşuyor. Kahramanın meşhur yolculuğunda onu şaşırtacak durakların olması çok normaldir. Her gerçek insan kendi hikâyesinin kahramanıdır. Zaman içerisinde incelediğim birçok kadim yapının “öz”de ne kadar birbirlerine yakın ve tamamlayıcı olduğunu görmek başta şaşırtıcı gelirken sonra sevindirdi.

Kitap inanç ve tanrı sevgisi ile başlıyor ve sembolizma, reenkarnasyon, kabala, kuantum fiziği ve felsefe, Mevlana derken bugün pek çok kişinin ilgi alanlarına değiniyor. Bu ilk kitabınız mı? Bunun bir devam kitabı olacak mı?
Zaman içerisindeki duraklarım farklı konular olarak bir araya geldi. Her biri birer kitap olabilecek derinlikteki incelemeler gerektirecek konuları ana hatları ile paylaştım. Denildiği gibi hak edenle paylaşılmayan bilgi karanlığa hizmet eder. Bu ilk kitabım ve  devamı elbette olacak. İkinci kitabım “Abrakadabra: Evrensel Değişim ve Dönüşüm Sözcüğü” ismi ile düşünüyorum ve neredeyse bitmek üzere. Üçüncü kitap olarak da “Anka’nın Yolculuğu”nu yazacağım.

“Tarih boyunca her kapalı öğreti kitle tarafından tepki ile karşılanmıştır. Ezoterik öğretiler, insanı ve evrenin sırlarını keşfetmeye böylece Kamil insanı yaratmaya yönelik teorik ve pratik yöntemler dizisi olarak bir öğreti ekolü şeklinde yaşamaya devam etmiştir.” diyorsunuz. Günümüzde pek çok spritüel tekniğin çıkmasını buna bağlayabilir miyiz?
Tüm yollar sembolik anlamda dağın tepesine doğru çıkmaktadır. Sürü insanı olmayan, “insan gibi insan” kendi yolunda, kendine en uygun olan yolda yürür. Zaman içerisinde dönüşür, gelişir. Yaşarken kendini özgürce değiştirir. Başkaları tarafından yontulmaz, kendi heykelini yine kendi yontar. Her birey hiç bitmeyen arayışında farklı yollar, teknikler kullanabilir. Yeter ki başkasının yolunu kesip “yanlış yoldasın” demesin…

Kitabın bir bölümünde “Düşünce pencereniz açık, kontrollü kuşkunuz yol gösterici, inanç dünyanız çağdaş ve insancıl olmalıdır” derken aslında kuşkuyu hiçbir zaman elden bırakmamak gerektiğini mi savunuyorsunuz? Bunu öğrendiğimiz tekniklere kuşku ile yaklaşmalıyız gibi mi algılamalıyız?
Ezoterik gelenekte birey yürüdüğü yolda dinamik dengeye önem verir. Bir cambazın ipin üzerinde yürüdüğü itina ile adımlarını atmak için çaba sarf eder. Ne kadarını eyleme geçirir, o bireye bağlıdır. Kendimizden kendimize cenk ederek yaşanır ömür. Bir yanımızda aklın önderliği ile yürürken sezgiye danışmak kadim sistemlerin tamamında ortaktır. Önemli olan bunu iyi bir oran ile ayarlamaya çalışmaktır. Yolculuğun farklı noktalarında gerektiğinde düşünmeyi susturmak gerekirken, bir başka deneyimde aklın önderliğini unutmamak gerekliliği önemli bir ders verebilir.

‘Ayna’ başlığında bir bölüm bulunuyor kitapta. Ben en çok o bölümü sevdim. İnsanların çoğunun gününün büyük bölümünü karşısında geçirdikleri aynaya nasıl baktığını sorguluyor ve aynanın aslında insan ilişkisinde öneminden bahsediyorsunuz. Aynayı kendimize tutmalıyız diyorsunuz ve karşımıza çıkan insanların da bize ayna tuttuğunu anlatıyorsunuz… Ayna aslında pek çok meditasyon türünde de kullanılan bir araç… Okuyuculara ‘ayna’ simgesi ile ilgili başka neler söylemek istersiniz?
Ayna muhteşem bir semboldür. Ezoterik öğretilerin neredeyse tamamında mevcuttur. Görülmek istenmeyeni, aynalardan kaçana gösterir. Kendi kendine yalan söyleyen insanların gözlerin içine bakınca gözünü kaçırdığı cisimdir. Pek sevmeyiz ayna ile yüzleşmeyi. Genellikle kaba yani harice önem veren çoğunluğun cisim ile ilgilenmesi sonucu saatlerini geçirdiği ancak bir an olsun aksinde özünü göremediği önemli bir semboldür. Gözler de özün aynasıdır.

Yine kitaptan alıntı olarak “Hayatımıza ve ilişkilerimize ne alacağız bakış açısıyla değil nasıl katkıda bulunacağız şeklinde yaklaşırsak hasat yasasını yaşamımıza işletebilirsiniz” cümlesiyle bahsedilen hasat yasası’ndan biraz bahsedelim mi?
Kısaca bildiğiniz gibi “ne ekersen onu biçersin” olarak özetlenir hasat yasası. Düşünmeden, bilgiden eyleme geçişi ifade eder, benim için. Kişinin kendine yüklediği görev bilinci ile kendi yaşamına, toplumsal yaşama bir katkı sağlamasıdır. Az ya da çok bir şekilde iyi, doğru ve güzele gidiş adına bir tuğla da onun koyması önemlidir.

Kitabınızda ezoterik öğreti ve inanç sistemlerini işliyorsunuz. “Tüm ezoterik öğretiler hakikate ulaşabilmek için ortam ve yöntemleri sağlayıp, esas işi bireye bırakmaktadır” sözü de çok hoşuma gitti. Aslında herkesin bu yolda yapması gereken şeyin biraz da kendi içinde bakması olduğunu arada hatırlatmakta fayda var sanırım… Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Yolculuk içe doğru başlar. Kendi cehennemine inip, kendi ejderhasını tanımayan, iyi ve kötü yönleri ile bütünleşmeyen, gölgelerini yani eksik yanlarını fark etmeyen yolcu ya da şövalye yolculuğa çıkamaz, bütünleşemez. Kendini bilmek, tanımak ve idrak etmek sonra da kendini gerçekleştirmek gereklidir. Aynayı önce kendimize tutmak sizin de belirttiğiniz gibi önce kendi içine bakmak gerekliliğindendir. Büyük çoğunluk gördüğünden hoşlanmayacağı için bu yolculuğa baştan çıkmaz ya da gördüğünü görmezden gelir.

Kitapta özetle aydınlanma yolunda insan gibi insan olmanın gerekliliğini ve güzelliğini anlatıyorsunuz. Bunu deneyimlemiş biri olarak neler paylaşmak istersiniz?
“İnsan gibi insan”, gerçek insan ya da tasavvuftaki tabiri ile havass boşuna yaşamak istemez. Ye, iç, üre ve öl sarmalı ona göre değildir. “Herkes gibi” değil “kendi gibi”dir. Farkında olarak bir fark yaratmak için bilinçli yaşamak ister. Gerçek insan ölmez, olur. Aydınlanma yolculuğunda bir hedef yoktur, hedef zaten yolun kendisidir, bu yolda olmaktır. Bu tip ayrışmalar ve tanımlar bireylerin kendine verdikleri etiketler değil, yaşamları ile arkalarında bıraktıkları ile onlar için söylenirse kıymetli olur. İnsan gibi insan olmak için çabalayan kendi yolunda ölçülü bir yaşam sürer. Alacağı karne ya da hak edeceği paye Mısır ezoterik sisteminde kalbin tartılması sembolünde olduğu gibi bilinmeyende devam eder ve bu yolculuk hiç bitmez…

Ekin Türkantos