Çocukluğumdan beri tam bir kitap kurduyum. Paramı biriktirip Jules Verne kitapları alırdım o zamanlar. Simit yemek yerine hayallere dalmayı tercih ederdim. Her yeni kitap yeni bir dünya benim için. Geçtiğimiz dönemde kitap seçimlerimizin ve bazı kitapların hayatımıza belli bir dönemde girmesinin de tesadüf olmadığını anladım. Hasan Sonsuz Çeliktaş‘ ın “Ben Senin Sonsuzluk Rehberinim” adlı kitabının zamanlaması gerçekten de manidardı mesela.

Kitabın çıkacağını Hasan’ın rehberliğinde gittiğim ilk uzak doğu seyahatimde aldım. Türkiye’ye döner dönmez edindim. Hasan’a hayatımda çok önemli açılımlara neden olan bir kamp sırasında enteresan bir şekilde imzalattım. Tüm bu süreç boyunca henüz okumaya başlamamıştım. Hasan’ı ne zamandır takip ettiğim ve kitabın içeriğindeki bazı kısımlarını paylaştığı için az çok biliyordum. Ne zaman okumaya başladım dersiniz? Babamın hastalığını ilk keşfetmeye başladığımız günlerde. Doktorun muayene bekleme salonunda, hastanede babama refakatçi kaldığım gece ve babam gittikten sonraki kasvetli gecelerde yoldaş oldu bu kitap bana. Onun için benim için anlamı çok büyük.

Kitap çok uzun değil yaşadığım süreç de kısaydı zaten. Hayatıma girdiği dönem ve kitabın içeriği o kadar örtüşüyordu ki. Hayata, yeni ve güzel yaratımlara evet dedirtti bana. Olanı olduğu gibi kabul etmemi kolaylaştırdı. “Bundan daha iyi nasıl olur?” diye sordurttu. Başka zaman okusam etkisi aynı mı olurdu bilmiyorum. Okumam gereken zamanda hayatıma girdiği için şükrediyorum.

Hasan iyi ki varsın, iyi ki bu kadar içten bir şekilde paylaşıyorsun hislerini bizimle ve iyi ki bu kitabı yazmışsın. Devamını dört gözle bekliyorum.

Hepimizin iç sesini daha net duyabilmesini diliyorum…

İdil Göksel