Bunca yıldır suskunluğunuzu bozmamışken ne oldu da yazmaya karar verdiniz? Yoksa bizim bilmediğimiz kitap ya da başka tür yazınsal denemeleriniz var mı?
Haklısınız. Neredeyse yirmili yaşlarımdan sonra mektup bile yazmadım dersem sanırım sizi yanıltmış olmam; ama sürekli olarak araştırdım, gözlemledim, okudum ve tartıştım. Bu süreç yaklaşık kırk yılımı aldı. Bu çoğu kişiye çok uzun zaman gibi gelir, ama bana sorarsanız hiç de uzun değildi derim.
Bu süreçte kendime rehber olarak “ne yolun başını yaşadım ne de sonunu biliyorum, öyleyse arayışa devam” diyen bir felsefeyi benimsemiş olmalıyım ki ulaşabildiğim ezoterik kurumların öğretilerine devam edip eğitim almaya çalıştım. Bütün bu çalışmalar geçmişte nice uykusuz geçen gecelerime mal olmuştu.
Nasıl ki en uzun yolculuklar atılan ilk adımla başlarsa, biz de bu yolda attığımız ilk adımla – o güne kadar farkında bile olmadığımız- başka dünyalara gözümüzü açarız. Ve o zaman fark ederiz ki; gerçekten başka dünyalar vardır ve onlar da bu dünya ile iç içedirler. Tıpkı oksijenin suda, suyun da süngerde olduğu gibi! Ve bu dünyalar bizlerle sürekli etkileşim halindedirler. Bir şeyler yakaladığımızı sanır, dahası gerçeğin perdesini araladığımızı düşünüp büyük bir heyecana kapılırız. Sanırız ki gerçeği yakaladık. Oysa bu çok uzun süreli içsel bir yolculuktur. İşte o anda yeni bir perde buluruz karşımızda açılmayı bekleyen. Daha sonra bir yenisi, bir yenisi daha! Tıpkı İzis’in tülleri gibi. Açtıkça altından bir başka tül çıkar. Karamsar oluruz bir süre, sonra da kabulleniriz, çaresiz. Çünkü olması gereken budur!
Astroloji hakkında ne düşünüyorsunuz?
Aslında çok fazla bilgim yok. Daha çok kendi burcumla ilgilenmişimdir. Aklıma gelmişken yaşadığım ilginç bir şeyi sizinle paylaşmak isterim. Hep akreplerin felsefe ve gizeme en yoğun ilgi duyan burç olduğunu okumuştum. Bir gün devam ettiğim ciddi bir felsefe okulunda, öğrencilerin doğum günlerini inceleme fırsatı buldum. Sonuçta gördüm ki, öğrencilerin altıda biri akrep. Benimle aynı burçtan! Bu diğer burçların iki katını bile aşıyor. Kanımca bu oldukça ilginç bir sonuç. Dahası, benim yükselenim de akrep.
Bu masalsı mitik destanlara yakınlığınız sadece kitaplardan mı?
Tabii ki hayır. Siz de benim gibi ilk-orta ve lise eğitiminizi dokuz vilayette gerçekleştirseydiniz, anlatacak benden fazla öykünüz birikirdi içinizde, hem de ta altı yaşlarınızdan beri biriktirdiğiniz. Ben yedi vilayetin masalları içinde büyüdüm.
Sessizliğin sesinden bahsetmişsiniz kitabınızda. Bunu biraz açar mısınız?
Tanrıyla konuşmak! Eğer iç sesinizi duyabiliyorsanız bunu başarabilirsiniz. Hatta bazılarımızın farkına varmadan sık sık yaptığımızı bile söyleyebilirim. O size, bulunduğunuz her bilinç seviyesinde farklı şeyler söyleyecektir. Ancak bu konuda yanılgıya düşmek de çok olası. Başarılı olmak için arınmış olmalı, diğer fenomenlerin sizi yanıltmak, yolunuzdan çevirmek isteyen seslerine kulaklarınızı kapatabilmeli ve vicdanınızın sesini duymaya çalışmalısınız. Sessizliğin sesini, yani.
Kitabınızın yazılma ve yayınlanma zamanları cok yoğun değişim ve dönüşümden geçtiğimiz dönemlere denk geldi. Bu kitabın böyle bir dönemde kitlelerle paylaşılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Evrende rastlantı olmadığına inanırım. Benim için rastlantı, henüz bağlı olduğu yasalar bilinmeyen şeylere taktığımız isimden başka bir şey değildir. Eğer belli bir yer ve zamanda Evrensel boyutta bir şey yaşanıyorsa, zaman ve mekanın o olgu için en uygun olan olduğunu söyleyebiliriz.
Evet, her şeyin giderek ivme kazandığı bir zamandayız ve her şey de Evrensel plana uygun olarak şekilleniyor. Hatta zamanın daha hızlı aktığını bile söylenebilir. Bunu hissedebiliyoruz. Bu süreçte değişim, yani transformasyon gerçekleşiyor. Ancak dönüşümün (transmutasyon) daha ilerideki aşamalarda yaşanacağı düşüncesindeyim. Yani bir üst varlığa dönüşmek!
Bu kitabın bu süreçte yayınlanması da elbette bir tesadüf değil, aksine artık bu bilgilerin paylaşılma zamanının geldiği içindir.
Kitabınız ezoterik bir öykü, ancak bir yandan da çok gerçekçi yanları da var. Nereye kadar gerçek olabileceğini düşünüyorsunuz bu masalın?
Bence tamamen gerçek! Sadece; bir kısmı dışımızdaki dünya ile ilgili, kalanları da iç dünyamızda yaşadıklarımız.
Bu kitabınızda bilgiyi roman formatında paylaşıyorsunuz bizimle. Bu çok rastlanan bir tur değil. Bunun amacı ve anlamı artik bilginin hayatın içinde olması ve yaşamlarımızın da bizim tarafımızdan adeta bir roman gibi kurgulanabilir olması olabilir mi?
Evet. Bu düşünce tarzı bir anlamda yazgıyı da açıklıyor. Dilerseniz yazgıyı daha ileride konuşalım. Başlıbaşına bir derya bu. Yine de; kişi kendisine verilen sınavlara verdiği tepkilerle kendi yazgısını şekillendirmektedir, diyebilirim.
Ezoterik bilgiler eskiden gizli toplantılarda, inisiyasyonlar sonucu belli gruplara girme hakkını kazananlar tarafından alınabilirmiş. Artık bilginin herkesle paylaşıldığı bir döneme girdik bu birazda internet sayesinde oldu. Romanınız da bir çok bilgiyi bir arada bulmak mümkün, buradan bilginin paylaşılması gerektiğini ve artık insanların bilgiyi almaya hazır oldukları sonucunu çıkarabilir miyiz?
Hala geleneğe uygun çalışmalar yapan gruplar var. O derneklerden eğitim almak için söylediğiniz aşamaları geçmek zorundasınız. Bunların çoğu legal oluşumlardır. Artık yeni bir döneme girdik ve bu tür bilgiler herkes tarafından paylaşılıyor. İnancım, bunun böyle olması gerektiği şeklindedir. Ben kitabımda sadece temel kavramları açıklamaya çalışarak, insanlara çıkacakları yolculukta sadece bir mum yakabilmeyi hedeflemiştim.
Kitabınız Uygur Ulusunun yaşadığı Tengri dağlarında başlıyor ve günümüz İstanbul’unda devam ediyor. Böyle bir bağlantı yapmanızın nedeni neydi?
Bu konuda bazı içgörü ve bilgilerim var. Uygurların tarih sahnesine çıkışından önceki dönemlerde hiçbir kaydın olmadığını söyleyen bazı tarihçilerin yanı sıra ezoterik kaynaklardan edindiğim bilgiler; Atlantislilerin yok oluş öncesinde yerleştirildikleri bölgelerden birinin de şimdiki Uygur yurdu olduğu şeklindeydi ve ben buna inanıyorum.
Kitabınızda en çok etkilendiğim bölümlerden biri 2. bolümde ‘Ben Kimim’ diye başlayan bolümdü. Bu bolüm şu şekilde gelişmiş: ‘Değişen kendisiydi tabi. Yaşadığı her deneyim onu farklı bir bilinç düzeyine taşıyor, bu yeni bilinç düzeyinde ise her şey farklılaşarak yeni anlamlar kazanıyordu. Sanırım bilinç dikey bir hat üzerinde çalışıyor diye düşündü, tıpkı asansör gibi’ Ve devamında yüksek bilinç düzeyinde olmayı bir otoparka tepeden bakıp kolayca yer bulabilmeye benzetiyor, oysa aşağıda olunca bir labirentteymişçesine bilinçsizce koşturduğumuzu betimliyorsunuz. Bilinç burada tanımladığınız gibi dikey bir ivme mi izliyor sizce?
Aslında ilginç bir saptama yapmışsınız. Benim bu kitabı yazmamın başlangıç noktası bu bölüm idi. Aslında çoğu insan gibi ben de kim olduğumu sorguladığım süreçte yaşadığım deneyimleri, hissettiklerimi, düşüncelerimi aktarmaktı amacım. Daha sonra bunları bir roman formatı içinde aktarmayı uygun gördüm, daha rahat okunabilmesi için. Sonuçta bu kitap ortaya çıktı.
Yazgı kavramı kitabınızda birçok yerde geçiyor. Ezoterizminde vazgeçilmez en çok konuşulan en çok tartışılan kavramlarından. Yazgı sizce tamamen bizden bağımsız mı? Yoksa hep tanımlandığı gibi bir trenin raylarını dizercesine biz mi oluşturuyoruz yazgımızı? Yazgıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yazgı evrensel planın içinde, ancak bizden de bağımsız değil. Biraz önce de söylediğim gibi, bu konuyu sadece yazgı konusunun konuşulduğu bir platformda tartışmak isterim.
Kitapta bir istiridye kabuğu hikâyesi var ve bu kabuğun müthiş bir bilinci. Eşyalarını cansız diye düşündüğümüz varlıkların bir bilinci olduğunu düşünüyor musunuz? Böyle yaklaşmak yaşamımızı nasıl farklılaştırır?
Evrende –genel anlamda- cansız varlık olmadığına inanırım. Çeşitli yaşam formları –biz göremesek de- yaşamlarına devam etmektedir. Güncel dilimizde kullandığımız ölüm kavramını; o formun başka formlara dönüşerek varlığını sürdürdüğü şeklinde algılamaktayım.’ Hiçbir şey yok olmaz’.Her canlının da kendi dünyasında bir bilinci vardır. Bunu bilmek doğaya olan sevgimizi, dolayısıyla da saygımızı da artıracaktır. Ayrıca, istiridye kabuğu öyküsü benim bire bir yaşadığım bir olay.
Mucteba Bey romanın en renkli ve en bilge kişilerinden biri. Bu kadar bilgiyi derleyip toparlayıp roman formatına getirilen kendinizi onunla özdeşleştirdiğiniz oldu mu?
Müçteba Bey özel bir insan. Onu kendimle özleştirmem mümkün değil. Tabii, yaşadıklarım ve bunlardan biriktirdiğim deneyimlerin bütün kahramanlarda birazı var.
Romanınızda bir anlamda karanlık güçlerle aydınlık güçlerin savaşımı konu ediliyor. Dünya da hatta evrende böyle bir savaşımın süregeldiğine inanıyor musunuz? Yoksa bu içimizdeki karanlık ve
aydınlık güçlerin savaşımı mı bir anlamda? Ve eğer karanlık güçler varsa onlarla savaşabilmenin ve kazanmanın yolu kitapta da belirtildiği gibi farkindaliktan mi geçiyor?
Evet! Uyanık ve dikkatli olmak, farkında olmak. Biz de bu savaşı içimizde yaşayarak tekamül yolunda ilerlemekteyiz. Şunu hatırlatmakta fayda var; önemli olan yaşadığımız deneyimler değil, onlara verdiğimiz tepkilerdir. Değişik bir ifade ile, biz kendimizi tepkilerimizle tanımlarız. Bunun bilincinde olmak çok önemlidir. Yazgılarımız da bizim verdiğimiz tepkilerden oluşmaktadır, diye düşünüyorum.
Kitapta aydınlanma bir anlamda kimliklerden arınma olarak tanımlanmış. Aydınlanmak ve ‘Bir’liğe varmak size ne ifade ediyor?
Tasavvufta vahdet-i vücut denilen kavram. Bizi bu dünya bağlayan değerlerden sıyrılmayı başarabildiğimiz ölçüde BİR’e doğru hareket ederiz. Yani kendi kimliklerimiz yok edebildiğimiz nisbette! Roger Garaudy de der ya; “Nehrin kaynağına saygısı denize doğru akışındadır “ diye!
Kitap evin küçük kızının sezgileriyle düğümlerini çözüyor. Sizce sezgi nedir? Kitaptaki karakterin sahip olduğu gibi Ozel bir yetenek mi? Yoksa hepimizde olan ve geliştirilmesi gereken
bir yetenek mi?
Bu Fromm’un da söylediği gibi, insanın sahip olduğu gizil güçlerin ortaya çıkarılmasından başka bir şey değildir. Sezgi ise, aklın bir üst boyutu, zamana ve mekana bağlı olmayan boyuttur. Bu tür insanlarla zaman zaman karşılaşır ve gönül gözü (kalp gözü) açık, ya da üçüncü gözü açık diye niteleriz. Bunların arınmayı başarmış (kendini yenmiş) kişiler olduklarını söyleyebilirim. Sonuç olarak bu gizil gücümüzün kendi içsel çalışmalarımızla geliştirilebileceğini söyleyebiliriz.
Kitabınızda bir zaman şifresi var. Bunun artık 4. Boyutun kaybolacağı bir doneme doğru ilerlememiz ve zamanın ortadan kalkması ile bir bağlantısı var mı?
Ben tekamül sürecinin 7.ırk da kendisini tamamlayana dek devam edeceğine inanmaktayım, Yani insanı aşıp bir üst düzeye ulaşana kadar. Değişik bir ifadeyle transmutasyonun (dönüşümün) bu aşamada gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bu süreç boyunca da insan zamana ve mekana bağlı olarak yaşayacaktır. Zaman ve mekan bizim için yaratılmıştır.
Kitabınızda Musluk diye bir karakter var. Özü çok temiz içinde çok fazla çocuksuluk barındıran bir karakter. Ancak Musluk karanlık güçler tarafından kullanılıyor bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Kanımca, akıl insan olmanın üst koşuludur. Bu konuda bir eksiklik varsa başkaları tarafından kullanılmanız gayet doğaldır. Çocuksu demişsiniz ya, gerçekten de öyle. Özü temiz ve karşısındakini kendisi gibi bilen!
Kitabın devamı olacak mı? Ve kitaplar bizi daha nerelere kadar götürecek?
-Bu konuda çok olumlu tepkiler aldım. Bunu ben de arzulamaktayım. Götüreceği yer de bizim her zaman merak edip de bir türlü fırsat bulamadığımız gizemler olacaktır.
Kitabın ana teması insanlığın hazır olmadığı bilgiler ve aydınlık güçler ile karanlık güçlerin bununla ilgili mücadelesi, ancak kitabın içeriğinde böyle bir bilginin varlığı ve niteliği ile ilgili olarak
insanlığa bir açılım yaratılmış. Bu, artık insanlığın tekâmül sürecinde geldiği noktada, bu bilgilere hazır olduğu anlamına mı geliyor?
Buradaki bilinç, nefsini bir ölçüde yenebilmeyi başarmış; bilgiyi kişisel çıkarları doğrultusunda kullanmayacak insanın sahip olduğu bilinçtir. Farkındalığa sahiptir ve attığı her adımın kendisini nereye götüreceğini sorgulayarak yaşamını sürdürür. Tekamül sürecinde yol almış kişilerin bilincidir.
Verdiğiniz bilgiler ve bu röportaj için teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ederim.