Bir mabettir beden,
Zihnin hizmet ettiği,
Ruhun hükümdar olduğu,
O kutsal yer.

Uçmak nedir bilir misin? Hiç kanatların olmadan uçmak… Çünkü onlara hiç ihtiyacın yoktur. Bu uçuşta en büyük aracın bedeninken, o kendine düşeni fiziksel planda zaten yapmaktadır ve senin gerçek sen olan ruhun, bedenin sağladığı bu uyumlu cinsellik ile, uçmak için artık o bedenden de bağımsız oluverir ve bir bilinmeyene uçup gidiverir… O iki bedenin enerjileri öylesine birbirine karışmıştır ki, onlar artık BİR olmuştur ve iki OLAN bu paylaşımla sonsuz BİR’i deneyimlemektedir. Yaşamın her anında farkında olduğun ve yaşıyor oluşunun en büyük kanıtı olan NEFES’in ulaştığı o inanılmaz ritim de geride kalmıştır bu uçuşun hazzı içinde. Yuvaya geri dönüş gibidir bu yaşanan. Her şey ardındadır artık, tüm kimliğin, rollerin, egon ve bitmez tükenmez düşüncelerin. Bir tek sonsuz ruh VAR’dır o zaman aralığında. Sonsuz hazzın doruğunda yeryüzünün hiç bir şeyi VAR olmaz, yitip gider mekan ve zaman. Ölüm anı gibi ölür kişi önce kendine ve sonra her bir şeye. Sonsuz bir sessizliğin içinde, ışık hızından da öte bir hızla yükselirsin, neresi olduğunu hiç bilmediğin ve yaşarken başka hiç bir şekilde bilemeyeceğin bir yere. Soluklarının arasındaki zaman dilimi bitmiş gibidir ve soluksuz kalmanın da önemini yitirdiği o sıra, kendi ruhuna dokunduğunu hissediverirsin. Nasıl olabildiğini hiç bilemesen de, o bir tek an Kaynağa değiverir insan. Tüm sevişmenin seni getirdiği bu zarif çıkışın o noktasında, tüm evrene secde ediverirsin… Belki göz kırpıştan da daha kısadır yaşanan o bir tek an, oysa izleri, yüreğinde koca dalgalar gibi, tüm yaşamın boyunca, sık sık geri gelir. O haz artık hiç yok olmamak üzere seninle ve senindir.

İniş bir uyanıştır…. Neredeydim? Neredeyim? soruları ile geri gelir insan. Daha biraz önce BİR olmuş iki ıslak beden, yaşanmış olanın sıcaklığı ile kırmızı ve pırıl pırıldır terden. O sıcaklığın içinde, zihinlerine geri dönüverir biraz önce birbirine bilincini yitirmiş olan ruh ve beden. Bitkinliğin ve tükenmişliğin en mükemmel HAL’idir bu. Kırmızı ve parlak bedenler ise fiziksele taşır ruhsalın deneyimlemiş olduğunu. Bedenin başlattığını, zihin herşeyi geride bırakarak sürdürmüştür ve ruhun gidip döndüğü o yolculuğu, her üçü de doyasıya yaşayıp bir kez daha tüketmiş olur böylece.

Soluklarının yeniden düzene girmesini dahi bekleyemeden şükredersin bedenine, zihnine ve ruhuna. Her biri kendine düşeni en mükemmel şekilde gerçekleştirdiği için. Şükredersin damarlarında akan kana, zihninin tabular barındırmamasına ve ruhunun ölümsüzlüğü sana yeniden hatırlatmış olmasına. Şükredersin seni sen yapan sana…