Alabildigine genis cayirligin ortasinda oturuyordu. Etrafta ne bir insan vardi ne de baska bir ayakli varlik. Sadece alabildigine genis cimenlik bir yerdi. Ufak tefek tepelerin oldugu bir yerdeydi ve ufuk cizgisi tepelerin uzerinden asagi yukari kayarak tum cevresini dolaniyordu.
Ogle vaktiydi ve gunes tam tepedeydi. Sicak gercekten de bunaltici hale gelmisti artik. Kimi yerleri paslanmis zirhinin neden uzerinde oldugunu merak ediyordu. Hatirlamiyordu. Adi neydi? Uzerinde yillarin birikintisinden pas lekeleriyle yer yer butunlesmis kat kat kan izleri vardi, kurumus ve yer yer dokulmus. Kan lekelerinin dokuldugu yerlerde zirhinin gumusi renginin piriltisi fark ediliyordu. Etrafina bakiniyordu. Kendi ati da onu coktan terk edip gitmisti. Bembeyaz bir ati vardi, baska renk tek bir kila sahip olmayan. Masallardaki kanatli atlara benzetirdi onu.

Kendisini atinin oraya getirmis oldugunu hatirladi. Hayal meyal resimler geciyordu gozunun onunden, gecmisi miydi bunlar? Ama cok daha net hatirladigi tek birsey vardi, o da atinin uzerinde yarali halde bir yolculukta olduguydu. Kaciyordu. Biryerlerden, birseylerden, birilerinden kactigini dusunuyordu. Tek basina rakiplerine karsi dimdik durmustu zamaninda, ama bunlarin hicbirini hatirlamiyordu.

Sakallari ve biyigi da epey uzamisti. Besbelli uzun suredir orada, koca cayirligin ortasindaki tek kayanin uzerinde oylece oturmaktaydi. Kollarindaki yorgunlugu hissediyordu. Iki eli de yere dayadigi kilicinin uzerindeydi ve yorgunluktan dusmemesi icin basini destekliyordu. Kafasindaki zirh da iyice agir gelmeye basladiginda bu sekilde oturmaya baslamisti.

Berrak olarak farkinda oldugu seylerden bir tanesi uzerinde tasidigi zirhin agirligiydi. Uzerinde bunca pas ve kan lekesi olduguna gore onun epeyce zamandir uzerinde n cikartilmamis dusundu. Sonra basini hafifce geriye dogru oynatti ve ellerinin altindaki kilica dogru kaydi gozleri. O da uzerindeki zirh gibi lekeliydi. Hissettigi kadariyla kilicin sapindaki deri terden ve kirden parca parca olmustu ama yine de altindaki metalin soguklugunu hissettirmiyordu.

Kisin gunesli gokyuzunun rengine calan masmavi gozleri vardi. Iri gozbebekleri devamli uzaklardaki u***** cizgisine dalip gidiyordu. Hep dusunuyordu, gercekten de nereden gelmisti, neden oradaydi ve nereye gidecekti…Kollarinda, dizlerinde, bileklerinde ve tum omurgasi boyunca hissettigi gunlerdir giderek artan yorgunluk ve bitkinlik nedeniyle hicbir arzusu kalmamisti. Sanki orada oylece beklemek istiyordu, olumun arabasi onu yormadan baska yerlere tasiyana kadar…

Durdu. Hersey durdu. Aklindan gecen ve haddi hesabi olmayan milyonlarca dusunce bir an icin durdu. Bir an icin zihnindeki kristal berrakligi hissetti. Uzaklara dalmis yari aralik gozleri acildi o an. Ruhunun tum paslarindan silkelendigini hissetti. Gunlerdir icinde suregelen bitkinlik o an geri cekilmisti. Kalbinin attigini hissetti. Sirtini hafifce dogrulttugunda kilici ellerinin altindan kayip onune dustu. Umursamadi. Parmaklarini , eklemlerinin kuturdemesi ve acimasina aldiris etmeden oynatti, gerindi. Elleri sanki gunlerdir esen sakin ve kasvetli ruzgarlarin dokunusuyla tasa donusmuslerdi.

Basindaki kaski cikardi. Ellerinin arasina alip soyle bir bakti ona. Uzerine kartal figuru islenmis metal parcasi artik ona bir anlam ifade etmiyordu. Sag eliyle sag tarafina birakti onu. Belki mecali olsa uzaklara da firlatacakti, ama sadece parmaklarini aralayip cimenlerin uzerine dusmesini seyretti.

Yilardan sonra ruzgarin uzun, sariya calan saclari arasinda dans ettigini hissetti. Sertlesmis ellerini yuzune goturdu ve yanaklarina dokundu, sonra alnina ve kaslarina. Burnunun uzerinden asagi suzuldu parmaklari, biyik ve sakalini sivazladi. Daha once hic bu kadar paspal bir halde olmamis oldugunu animsadi. Gozlerindeki isik degismisti. Ne kadar $anli bir savasci oldugunu hatirlar gibiydi.

Hala ayaga kalkacak gucu bulamiyordu kendisinde. Oturdugu yerden gogsundeki ve sirtindaki plakalari birbirine baglayan deriden ipleri cozdu. Ve plakalar sol tarafina devriliverdiler. Gogsu yeniden serbest kalmisti. Biraz once saclari arasinda dolasan ruzgari derin bir nefesle birlikte cigerlerine goturdu. An gecmedi ki oksurmeye basladi. Sanki cigerleri de yillarin tozunu biriktirip taslasmislardi. Sanki cigerleri yirtilacakmis gibi oksurdu, art arda, sayisiz kez. Sonunda kendini toparlayip nefes almayi basarabildiginde gozleri de acilmisti. Onca oksurugun ardindan kipkirmizi olmus yuzu ve gozlerinin arasinda parildayan masmavi gozlerindeki isik kivilcimlari fark edilebiliyordu.

Elleri simdi daha da kuvvetliydi. Onca oksuruk onun kendisine gelmesini saglamis gorunuyordu. Tekrar yuzune dokunurken bacaklarindaki zirh parcalarini fark etti. Zira bacaklari kendine geldiginden beri hareketsiz duruyorlardi ve bacaklarini hissedebildiginden gercekten de emin degildi. Metal parcalarini birlestiren ipleri buldu ve onlari yirtarcasina, koparmak istercesine cekti. Zaten curumeye yuz tutmus deri parcalari da buna pek dayanacak halde degillerdi. Her iki bacagindaki metallerden de kurtuldu. Simdi sirada ayaklarindaki metak botlar vardi. Bir an durdu ve dusundu. Acaba onlari cikartirsa tasli tozlu yollarda yurumeyi nasil basaracakti. Sonra zihni tekrar dusuncesizlik haline burundu. Umursamadigini fark etti. O anda ayaklarindaki metal yiginlari sanki onu yere baglamislar hissi veriyordu. Zorlanarak ayaklarini da gun isigina kavusturmayi basardi.

Uzerinde sadece terden kokmus ve renkleri bilinmez bir hal almis kumas parcalari vardi. Sirtinda kisa kollu bir pacavra ve bacaklarinda uzun, bileklerine kadar uzanan bir don. Neyse ki bu rezalet kokunun icinde belki yillardir kaldigi icin artik onu hissetmiyordu. Sadece ayaklarindaki curumeye yuz tutmus coraplardan cikan koku rahatsiz ediciydi.

Uzun uzun ellerini inceledi. Bu yasli eller ona hayat boyu hizmet etmislerdi. Ici pislikten simsiyah olmus, kirilmis uzun tirnaklari vardi. Ama o anda temizlik hic de aklina gelmiyordu. Sag eliyle sol el bilegine dokundu ve yavas yavas omzuna dogru hareket ettirdi. Daha sonra boynuna goturdu elini. Adeta kendi bedenini yeniden kesfediyordu. Uzerindeki pacavranin yirtik pirtik parcalarini iki eliyle parcaladiktan sonra gun isigi gogsune vurur olmustu. Elleriyle gogsunu ve karnini da kesfettikten sonra bacaklarina indi. Elleriyle bacaklarini hissetmesine ragmen bacaklarinin gercekten de ise yarayacaklarindan emin degildi. Onlari oynatmayi denedi…Kalcasindan gelen, kocaman kapilarin paslanmis menteseleri gibi boguk bir sesle harekete gecti kocaman eklemleri. Evet, bacaklari da henuz onu tasimiyor olsalar bile is gorur vaziyette gorunuyorlardi.

Derin bir nefes esliginde oturdugu kayadan kalkti. Hafizasinda hala gecmisinde yasadigini sandigi savaslara dair resimler ucusuyorlardi. Ellerini iki yanina acti ve gokyuzune dogru cevirdi yuzunu. Cigerlerindeki tum havayi gokyuzune haykirarak bosaltti. Ve yine bitmek bilmeyen oksuruk silsilesi icinde buldu kendisini. Dengesini de kaybedip cimenlige dusmustu o sirada. Dakikalarca oksurdu. Sonunda duzgun nefes alabilir hale geldiginde guclukle toparladi yasli vucudunu ve yeniden ayaga kalkti. Cigerlerini patlayacak kadar hava ile doldurdu, elleri yukari donuk vaziyette kollarini iki yana acti, basini gokyuzune kaldirdi ve haykirdi: “HIAAAAA!!!” Tekrar derin bir nefesle cabucak doldurdu cigerlerini. Isyan ediyordu. Neye ya da kime, bilmiyordu ama isyan ediyordu. Tekrar haykirdi. Haykirisindaki anlamsiz sesler “neden?” sorusuna donustu icindeki havanin son kalanini da gokyuzunu delen haykirisiyla bosaltirken.

“Neden? Neden? Neden?” Haykirislarina gozyaslari karisti. Dizleri uzerine coktu bu soruyu bagirirken. Sesi iyice azalmisti. Disaridan hicbir yanit alamamisti, oyle olacagini da hissediyor gibiydi. Gozyaslari ve hickiriklari arasinda yere dizlerinin uzerine kapanmis halde fisildiyordu kendi kendisine: “Neden?”

Saatlerce isyan etti kendisine, anlayamiyordu. Kaskati kesilmis yumruklarina sikisan cimenleri yoldu ve ruzgara savurdu. Gun coktan batmis yildizlar neseyle parildar olmuslardi gokyuzunde. O ise son kalan mecaliyle yeri ve kendisini dovmeye devam ediyordu. Gun agarmaya yakin yorgunluktan uyuyakaldi.

Aglamaktan sismis yorgun gozlerini araladiginda gunes coktan tum nesesiyle piril piril parlar ve isiklarini sacar hale gelmisti bile. Bir an bekledi ve gozlerini tamamen acti. Hemen dogruldu ve sag elini destek alarak oturdu. Yine uzaklara daldi gozleri. Bildigi ya da bekledigi birseyleri gormeyi arzulayarak. O an icinde birseylerin parildadigini hissetti. Neden orada oldugunu hatirliyordu. Cunku orada olmak istemisti hep. Hayallerindeki guzellik orasiydi. cocuklugundan beri o yerde olmayi hayal etmisti. Ve simdi oradaydi. Buruk bir sevinc kapladi icini. Neden orada oldugunu biliyordu ama kendisinin kim oldugunu hatirlamiyordu. Ayaga kalkti. Gozleri kamasmasina ragmen gunese dogru bakti. Sanki gunes onun gozlerine girmis gibiydi o an. Sonra gozlerini kapatti ve derin bir nefes aldi. O anini oldugu gibi hissetti; gunesin vucudunda biraktigi sicakligi ve ruzgarin, teninde saclar geziyormus hissi veren narin dokunusunu. Cigerlerindeki havayi, hafizasindaki binbir resim arasindaki boslugu ve sessizligi hissetti. Iki elini de vucudunun iki yaninda yumruk yapti ve sikabildigi kadar sikti parmaklarini. O anda bir simsek cakti beyninde, bir kivilcim. Tum vucudunda hissetti bu kivilcimin atesini. Yumruklarini, eklemleri catirdayincaya kadar sikti. Nereye gittigini bilircesine yurumeye basladi engin cayirlikta. Yılmamak üzere yola çıktığını hatırladı, ve de bir savasçı olmadığını. Umutları, sevgisi ve kendisine güveni dışında herşeyini arkasında bırakarak oradan uzaklaştı. Eski dostlarını bulmak ve yeniden inşa etmek icin krallığını…

Konuk Yazar