Bütün hafta dostlukları düşünüp durdum. Eskiler, yeniler; hep görüşülüp aranın hep sıcacık tutulduğu, ve kenara bırakılmış olanlar. Kimileriyle hala bir umut, belki bir gün yeniden denilecek kadar bir mesafede, kimileri ise artık bırakılan yerde bile değil….

Dostlarımı düşündüm, var sandıklarımı, yanımdalar derken meğer hiç olmayanları, yok derken, yanıbaşımda inatla beni bekleyenleri….

Dostluklardan ayrılmak ayrılık acısı veriyor insana. Aşık olduğun kişiden ayrılmak gibi.

Bir süre nefes alamaz oluyor insan, sonrasında ayrılığın ateşine alışıyor sanki yüreği.

Küçükken küserdik ve oyun biterdi.

Evcilik oyunlarında tencere sandığımız, oyun bittiğinde gerçekte gazoz kapakları paylaşılır, bir daha birlikte oynanmayacağına dair yeminler edilirdi.

Ama ertesi sabah güneş yeniden sımsıcak doğar, biz bahçeye çıkardık ve yeniden gazoz kapakları, tencere tava oluverirdi….

Büyünce, oyunun tüm kuralları değişti… Artık önce oyun bitiyor, sonra küsülüyor sanki.

Ben ama; oyunların sonunu beklemeden çekip gidebiliyorum. Oyunun tam da ortasındayken, o anda oyun bozanın aslında ben mişim gibi gözüktüğünü de biliyorum dışardan. Ama bu şartlarda bile, kalbim yağmur çamur dinlemiyor. Ve ne yazık ki o dostlukların üzerine güneş bir daha yeniden doğmuyor…

Mızıkçılığı ben başlatmasam da çoğu zaman, sonlardırmak yine de bana düşüyor nedense.

Ama zaten galiba herkes gitmeye çok meraklı. Kimse ”neden” demiyor, kabullenip gidiyor.Yine de gidenlerin ardında mutlaka bir kalp odacığı kalıyor içimde. Arasıra oraya girip, anıları yad ediyorum, kalbim ağrıyor ama ne yazık ki bir daha yenilenmiyor o ilk güven duygusu, denesem de bir daha kırıklar yapışmıyor eskisi gibi… Bana da buna sadece katlanmak kalıyor.

Oğlum okuldan geldiğinde, bazı günler en yakın dostuyla bir daha konuşmama kararı aldıklarını söylüyor. Ama ertesi gün, bağlılık yemini ediyorlar. Özenerek bakıyorum aslında biraz 8 yaş manikliğine… Büyükler, bizler de böyle olabilsek…

Gerçekten unutabilir miyiz yalancılığı, aldatılan olmayı, ya da bazı zamanlarda aldatmayı unutturabilir miyiz karşımızdakilere?

Ama olmuyor işte, bazen iteklesek de, olamıyor… Dosluklarımı gözden geçiriyorum, toplayıp çıkarıyorum, hesaplar, kitaplar yapıp karar aşamasına geliyorum.

Birileri de o zamanlar benim için tüm bunları yapıyor biliyorum. Çünkü “kötü bir işte çalışmak” gibi, aslında işten çıkarılmakla istifa etmek arasında hiçbir fark olmuyor. İstemeyen, aynı zamanda karşısındaki tarafından da istenmiyor…

Oysa böyle mi olmalı dostluk?

Ben gerçekten de kırık aynalar biriktiriyorum. Ara sıra bakıyorum, çıkıntılarımı yok etmek için çaba sarfediyorum.

Ama bir gün bir bakıyorum ki, kararımı vermişim, benim için gönderme zamanı… Kalbimi sargılayıp, yas tutma zamanı. Her gidenin anısı kalp odacığımda.

Paylaşılan onca değer, anılar, bitmek bilmeyen konuşmalar, hisler, kahkahalar, şüphelere, sanmalara, inanamamlara, hayal ve kalp kırıklıklarına dönüşüyor, ve bir sayfa daha kapanıyor….

1 yaş daha geçiyor, 1 kişi daha azalıyor…