Tüm ilişkiler bizi koşulsuz sevgiye ulaştırmak için bir araç esasında. Geçenlerde birdenbire aydım buna. Yani mutlaka başkaları daha önce çözmüştür bunu ama benim birden farkına varmam ve şu meşhur “A-ah!” lardan bir kez daha çekmem geçenlerde oldu.

Buraya sayısız defa gidip gelme durumumuz da bu sebeple. Yani bunu biliyorduk, herşeyi unutup geliyoruz tekrar tekrar, her yaşamda türlü deneyimlerle biraz daha büyüyüp sonuçta tanrısallığımızı keşfedip,en üst noktaya ulaşmaya çalışıyoruz. Nedir en yüksek nokta? Koşulsuz sevgi hali içinde olmak.
 
Buraya kadar tamam. Ama yaşarken hepimizin kafasında bir, “tek” olacak, “o” olacak sevgili hayali var. Sonsuza kadar sürecek aşk hayali. Eş ruh diyenler var, ikiz ruh diyenler var. Halbuki artık biliyoruz bunların anlamı farklı. Her türlü vasıta ile de bu hayale kitlenmemizi sağlıyoruz birbirimizin. Filmler, şarkılar vs. Hayatımızın aşkını arıyoruz hep. Kalbimizi biraz hızlı çarptıran her kişiye “hah işte o, bu sefer biliyorum” diye hayallerle yapışıp, bir zaman sonra ilişkiye “yaw ne aptalmışım şunu bunu nası görmemişim..” gibi tukaka eden bir tavırla son veriyoruz. Ve yine bulacağımızdan emin yola devam ediyoruz. Bitenlerin hepsi işe yaramaz oluyor gözümüzde , bitti ya, “o” değil oluyor.
 
İşte bu noktada uyandım birden. Bu konuyu düşünürken birden farkettim hayatımıza giren her ilişkinin bizim için ne kadar önemli olduğunu. Birden bir vizyon oluştu gözümde. Bir merdiven gördüm, göğe doğru uzanan. Merdivenin sol tarafında çeşitli başamaklarda birileri duruyordu ve ben merdivenleri çıktıkça sağ ellerini bana uzatıp, elimi tutup birkaç basamağı çıkmamı sağlıyorlardı ve sonra bırakıyorlardı, bir diğerine doğru ilerliyordum bende. Birden anladım doğru sevgili ya da yanlış sevgili diye bir şey yoktu, hepsi önemliydi ve hayat boyu hepsi bizim koşulsuz sevgiye ulaşmamızı sağlamak için hangi noktada neyi bilmeye ihtiyacımız varsa onu anlamamızı sağlamak için ortaya çıkıyorlardı. Biz çekiyorduk esasında tam da ihtiyacımız olan yapıyı,senaryoyu. Ama yaşanan ne kadar kötü olursa olsun o an bizim için uygun olan oluyordu. Yani hepimiz birbirimize merdivenin tepesine ulaşmak için hizmet ediyorduk. Ve hiç birimizin merdiveninde “The adam ya da the kadın” yoktu. Hepsi aynı önemde, hepsi aynı derecede gerekli idi.
 
Birden bir ferahlık yayıldı içime dönüp gözden geçirdim hayatıma girenleri, “artık affedip, salıverdim” diye böbürlendiğim en kötü tecrübelerimin bile beni nerden alıp nereye getirdiğini gördüm gülümseyerek. Şu an bulunduğum noktaya bir tanesi eksik olsa ulaşamazdım, bunu gerçekten farkettim. Bir heyecan ve sevgi kapladı bütün içimi. Herbirine gidip “ Hey seni gördüm,çıkar artık maskeni,biliyorum sen benim ruh kardeşimsin “ diye sarılmak geldi. Yapamadım tabii ayrı. Dünyadayız hala, ama bir gün sarılacağız hepimiz biliyorum ve çok güleceğiz birlikte.
 
Tabii, şimdi herkesin hayatında bir sürü ilişki mi olması gerekiyor diyenler olabilir. O herkesin anlaşmasına bağlı. Ama burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var. Biz genellikle ilişkiler görevlerini bitirip salıverilmeleri gerektiğinde takılıp kalıyoruz o noktada. Korkular, güvensizlikler bizi tutuyor. Ve her geçen anda kendimizden vererek, acı çekerek, kendimizi kandırarak sadece vakit kaybediyoruz. Giderek daha az gülümseyen, kendinden daha fazla uzaklaşan ve güne donuk gözlerle başlayan bir insan haline geliyoruz.
 
Oysa anlayabilsek işlerin işleyiş biçimini, zamanı geldiğinde sevgiyle bırakabilsek o kişinin elini, biraz yukarda bizi bekleyeni göreceğiz zaten. Hayatımıza yeni girenlere “ en büyük aşk” olmak gibi ağır görevler yükleyip, sahiplenme, tek odak haline getirme gibi sevginin anlamından uzak tavırlar yerine, bizi büyütecek bir sevgi elçisi gözüyle bakabilsek. Sevginin tanımını bilip, uygulayabilsek. Kendimize “ hayatımın aşkı” diyebilsek. Belki o zaman yaşanan kötü tecrübelerin de oranı azalırdı.Ve her basamakta biraz daha yakınlaşırdık koşulsuz sevgiye.
 
 Zaten bir gün ona ulaşabildiğimizde geriye sadece mükemmellik kalacak. Zaten herşey sevgi, her şey aşk olacak!