Yapabildiğim her şeyin orta kararını yapıp, yuvarlanarak gidiveriyorum. Aslında her zaman orta kararını yapmıyorum, sıkıcı olmayanını, bazıları için en zoru, bazıları içinse en kolayını yapıyorum… Bu bakış açısı meselesi tabii, eğer yaşıyorsak ve yaşadığımız yerin biraz olsun farkındaysak, farklı bakış açılarının doğruluk oranlarının, genel olarak bakıldığında aynı olduğu görmemiz gerek…Kusmak istiyorum. İçimdeki tüm mide bulandırıcı duyguları, beni benden uzaklaştıran yabancı hisleri, hepsini…Kusmak istiyorum! O kadar doluyum ki, insanlar beni, köşede öylece duran bir çöp kutusuna benzetti, yoldan geçenler ya da hiç geçmeyenler, hepsi. İstemedikleri ne varsa, hepsini attı. Kendileri kullanmayı akıllıca saymadıklarını veya çoktan kullanıp tükenttikleri ne varsa içime boşalttı. Ama öyle bir çöp kutusuyum ki, hiçbir insan oğlu gelip de boşaltmayı düşünemedi. Dolduklarımı, kendilerinden parçalar olarak gören ve hatta gurur duyanlar bile oldu. Hepsi geldi, konuştu ve ardına bile bakmadan gitti. Şimdi bu berbat, bu acılı yalnızlığımla baş başa, iğrenç bir çöp kutusuyum. Bana attıkları şeylerden dolayı, kendimden nefret eder oldum! Üstelik bu yalnızlığa öylesine sarılıyorum ki, içimde kalan en temizimsi duyguyu da kaybetmek istemiyorum… Beni, kendileri gibi yaptılar, onların düzenine göre bu gerekliymiş, bundan bahsettiler. Ne önemi var! Ben bir çöp kutusu, yaşadığım dünya kendi atıklarını yiyen insanlarla dolu oldukça! Ne önemi var…

 

Yanıbaşımızda, her gün öldürülen, öldürülmekten beter edilen, yıkılmış, dökülmüş, ırzına geçilmiş, koca bir millet var. Dünyanın dört bir yanında, dövülerek öldürülen hayvanların derisinin kullanıldığı bir kabanı, sırtında ölü bir hayvan taşırcasına değil, zenginliğini taşırcasına giyenler var. Daha var oğlu var. Bize kanlı bir dünya bıraktınız, her biçeceğimiz toprağın altından bir ceset çıkacak, biz toprak biçmeyeceğiz. Her tutulduğumuz sevgide biraz çıkar, biraz bedel olacak, bakın aşık olamıyoruz. Ve hepimiz, ister genetik mühendisi olalım, ister öğrenci, öğretmen, birer çöp kutusuyuz. Korkularla dolu bir dünya bıraktınız, bir zamanlar söylerdik şarkıları “bir dünya bırakın, biz çocuklara…” şevkat, neşe dolu olsun diye. Oysa yolda torbalarını taşıyan yaşlı bir teyze, yardımımızı istemez oldu, bizim hırsız olabileceğimiz korkusuna kapılarak.

Hepimiz çöp kutusuyuz ama, dolmak isteyip istemediğimizi kimse sormamış bize zamanında. Ayrıca sevgi denen şey de hala dünyada varmış, sevgiye sarılan yokmuş.

Hala kusmak istiyorum, biri bana yardım etsin, benliğimin esaslı parçalarından olan bu çöpleri kusarsam eğer, geriye ne kalır? Her ne kalıyorsa kalsın, iyi bir şey kalacak, ama nasıl kusacağım ve kustuktan sonra nasıl dolmamayı başaracağım bir daha? Evet, tahminde bulunanlar varsa, bu gün benim için kötü bir gün, henüz sabah ama dün bütün bir gece bu günün kötülüğünü garantiliyordu. Zamanı geri alabilmek isterdim…

Ve insan… Ve biz, bana kalırsa bazen şapşal bir köpekten daha az insanız….Kendi çocuğunu seviyorsun da, sokaktaki ‘serseri’ diye nitelendirebileceğimiz, tinerci çocuklardan, sadece korkmuyor, iğreniyor ve nefret bile ediyorsan, kusura bakma bence sen çocuğunu sevmeye devam et ama insan filan değilsin. En azından köpekler nefret etmiyorlar. Yapılan bir vahşete tanıklık edip, hiçbir tepki göstermeksizin, hayatını sürdürenler…Bizler, insan mıyız? Sen insan mısın? O insan mı?…Ya onlar…

Bir çiçeği sevebilirim, bir kediciği ya da pis bir köpeği. Karşılıksız sevebilirim insanları, bu yüzden yara alabilirim. Varlığımdaki tüm iyileri, olduğu gibi bağışlayıp, geri kalanını iyi yapmak için uğraşabilirim. Kusarım ama canım yanar, severim fakat bu beni düşmekten korumaz. Tüm yalnızlığımın yalanlığına inanıp, kendimi ilahi aşka bırakarak, yıllarca göz yaşı dökebilir, benliğimi yok etmek için acı duyabilirim. Çalışabilirim, çirkini güzelle anlatarak, kendimi sanata adayabilirim…Ya da çoğunuz gibi, sigaramı, kahvemi ve gazetemi alır, dünyaya çok ötesinden, steril steril bakarim. Ölebilirim. Yaşayabilirim. Kuralları benden, cezaları, günahları bu dünyadan olacak bir oyun oynayabilirim…

Her şeyi yaparım yapmasına da, neden yaptığımı çözemeyebilirim.

Bir şey olsa da, ben şimdi bu halde olmasam. Her şeyden çok bıktım ve sadece birkaç dala tutunuyorum. Bir şey olsa…

Bir şey olsa da, bir rüzgar  kulağıma fısıldansa…

”aldırma hayat geçici,

 güzeli dile sadece,

güzele tutun…

gün gelir bir mutluluk kaplar içini,

 derin bir hüzün ve yüksek bir çoşkuyla karışırsın…

aldırma be güzelim, hayat geçici.

 Gün gelir, rakı şişesinde balık da olursun,

 aldırma be güzelim,  aldırma…”

Konuk Yazar