Hayattan ne bekliyorsun diye sordu sevgilim bugün. Bana aşık olmanı diyemedim. Aklıma bu yazıyı yazmak geldi. Biraz çetin biraz dingin kelimelerle sevişmek geldi. Eğlenceli bir şarkının en orta yerinde ağlamak geldi. Laylaylom bir hayat geldi. Diyemedim işte ‘sev beni’ diye. Hiç diyebildim sadece. ‘Hiç’ bekliyorum hayattan. Kimbilir ne kadar boş olduğumu düşündü, kimbilir ne kadar kendime uzak sandı beni. Zaten hiç inanmadı Onu sevebileceğime ve hayattan onu dileyebileceğime! Aşkımın uçurum boyu olabileceğine!
Hayattan ne bekliyorsun diye sordu sevgilim bugün. ‘Karşılıksız sorular/Bile bile sorulur/Ama asıl cevaplar hep yalnızken verilir.’ Huzur dedim. Sadece ve uzun zamandır huzur diliyorum diyebildim. İnandı. Huzursuz oluşumu biliyor, ne olmak istediğimi de. Eğer ‘öyle’ bir kadın olursam onun koynuna girebileceğimi de iyi biliyor. Hayattan ne istediğimi iyi biliyor. Bu yüzden devamlı bu soruyu soruyor. Bilmiyor, bir sorunun bana bu yazıyı yazdıracağını bilmiyor.
Heyhat ve hey hayat! Doğdum da ne oldu sanki? Öldüğümde ne olacak! Neye göre seçtin rengimi? Saçımın boyunu kime göre uzattım yıllarca. Bana uzun gelen başkasına kısa geldi, neden çabaladım? Aynada nasıl baktım kendime. Bana zayıf görünen başkasına iri göründü. Neden aç kaldım yıllarca? Kaç kere düştüm birinin peşine, bana değer gelen başkasına değersiz geldi. Neden koştum yollarda? Kaç kez sustum öfkemi? Bana sessiz gelen başkasına gürültü geldi. Neden yuttum yıllarca!
Heyhat ve hey hayat!
Seninle alıp veremediğim ne ki? Ben hiç düşünmedim senden ne bekliyorum diye? Bir yaşamaktır tutturmuşum. Nazım Hikmet okuyup özgürlük diye varolmuşum. Bukowski okuyup ayarımı bozmuşum. Her arızada kalbime gönül koymuşum. Ne istediğimi bilmezken bir şiir ucunda aşkımı bulmuş, bir ölüm sonunda intiharı çözmüşüm. Hasta olunca sığınmışım Tanrı’ya ya da korkup sıkışınca! Öte günler hiç geçmemiş aklımdan varlığı, kutsal ruhu, oğlu… Rahibeler neden sevişmez dediklerinde hep gülerek cevap vermişim: ‘Cesaret prensesi orospu yapar’ diye. Bunu da sevgilim öğretmiş bana. Bunu da ondan öğrenip bu yazıya çalıntı diye sokmuşum.
Hey Tanrım…
Hey rahibe!
“Offfff sevgilim…”
Ne de çok şey çaldım senden. Ne de çok şeyin arayışındaymışım meğer ve bulduğum anda sokacak bir delik bulmuşum yazılarıma. Tango! Hey ayaklarım! Hey pabuçlarım! Hayattan ne beklersiniz? Biraz müzik, biraz dans, biraz uyum! Bingo! Kim buldu hayattaki eşini dersiniz, kim mutlu bir çocukluk yaşadı, kim ölümü gülümseyerek karşıladı! Ne beklediniz hayattan? Kaç şarkı eskittiniz kendinizi ararken? Kaçınız arenada boğalara değil de kendinize sapladınız çubuğunuzu. İğne hesabı değil bu, çuvaldız batmaz bir yere.
Öylesine bir insan olmanın keyfi başka sanki. Çay bahçeleri senin, parklar senin, pazarlar da senin. Hayat senin! Hep bir şeylerin peşinde koşuşturan insan olmanın zulmü başka. Hırs senin, acı senin, öfke senin, saçlarındaki beyaz, yüzündeki çizgiler senin! Ne uğraşacaksın aslında, ne için bu direniş. Bir gün sevgilim sordu ‘hayattan ne bekliyorsun?’ diye. Cevaplayamadım işte. Bakakaldım suratına. Vurdumduymaz olmaya çalıştım, görünmez olmak istedim o an. Ne istediğini bilmeyen bir kadını kim alırdı ki hayatına. Oysa biliyordum istediğimi, söyleyemiyordum. Korkmuştum ve utanıyordum. Sevgi dilenmek bana göre değildi. Hadi bana aşık ol diyemezdim. Hem bak, bana aşık olursan sana hayatımı vadediyorum, hayattan bir tek seni istiyorum. O muydu istediğim? Sorular hep soruları doğurdu içine. Neden soruyorsun dedim. Soru sorma dedi. Sormam gerekirdi. Ne cevap vereceğimi düşünürken soru sormam gerekirdi. Hırslıydım ve bu soruyu da açık vermeden cevaplayacaktım. Kaçmaz mıyız? Siz hiç kaçmadınız mı?
Heyhat ve hey hayat! İnsan en çok ne zaman masallara, büyülere inanır bilir misiniz? Öğretmen tahtaya kaldırdığında ve çalışmadığınız yerden soru sorunca. Kaybolmak ister insan, ortadan bir anda kaybolmak, şeffaf olmak ister, görünmez olmak. Sorunuzu cevaplamak için birbirini parçalayan ve bağırıp çağırarak parmak kaldıranlara en sağlamından bir hareket çekmek ister insan. Görünmez olarak. Görünmez kahramanlar bir tek büyülerde olur.
Ya da uyurken ve uyanmak istemezken. Depresyon bir insan salgısıdır. Depresyondaysa insan, birileri tarafından öpülerek uyandırılmak ister. Bir prens ister ya da prenses. Bu da ancak sadece masallarda olur.
Ya da düşerken bir yerden. Düşmek çıkanın çıktığı yeri hazmedememesindendir. Düşerken kanatlanmak ister insan, uçmak ister, uçan bir halının üzerine düşmek. Uçan halı da bir tek masallarda olur.
Hayattan ne bekler insan? Ölmemeyi. Ölümden korkar. Aç kalmamayı. Açlıktan korkar. Parayı. Fakirlikten korkar. Huzur dedim oysa. Huzur istiyorum sevgilim.
Heyhat ve hey hayat! Keşke hep Temel ve Dursun fıkraları sunsan bize, keşke hep filmlerdeki aşkları yaşatsan bize, keşke hep Sezen Aksu şarkıları gibi damağımızda kalsa tadı sözlerin, keşke hep yazdıkları gibi özgürlük güzel bir şey olsa, keşke hep köpük gibi aksa üzerimizden acıların derimize yapışan kirleri, keşke hep istediğimiz kadın ve adamlar olsak, keşke senden bir şey ummasak!
Ağır geldi sevgilim soruların. Bana beni hatırlattın yine. Bana insanı hatırlattın. Oysa ben fişi çekmiştim. Bir ‘hiç’ istemişim oysa. Sev diyemedim. Sadece sevgi… Sev ki… Ummadığımı ver bana. Alıntılarını süsledim, düşlerimi dışladım artık.
“Söylenmemiş sevgilerim,
İstenmemiş isteklerim,
Öğrenmeden bildiklerim,
Hislerim, korkularım, düşlerim,
Ben bunların hepsine birden ‘hiç’ derim.”
Bana bu soruyu sorduğundan beri cesaretliyim. Cesaret prensesi…
Heyhat ve hey hayat!
Offff sevgilim sorma. Hayattan ne beklediğimi sorma!
“Ne hayatlar yaşadım, kod adım Leyla,
Gerçeği sakın sorma söylemem asla
Doğrularla hatalarla, bembeyaz yalanlarla,
Benden ne anladıysan o kadarıyla!”
*Teşekkürler Emre…