Ey okuyucu! Aşağıda okuyacağın yazı hiçbir yaş grubunu hedef almamaktadır. Her şeyin olduğu gibi her yaş insanının da istisnaları vardır. Yetmişinde kırk gösteren, altmışında yeniden doğan, doksanında boğazı yüzerek geçen, ellisinde çocuk doğuran insanlar bu yazının konusu değildir. “İnsan, doğar, yaşar, ölür.” dendiğinde zihnimizde canlanan ömür grafiğindeki “normal” insanı ve yaşının ona ettiklerini anlatma meramıyla kaleme alınmıştır.

 

Annemin bir tekerlemesi vardı. Yaşla ilgili bir durum olduğunda, birinin hastalandığını, öldüğünü duyduğunda vs. üşenmez tekrarlardı: “Kırk oldum kırık oldum, elli oldum belli oldum, altmış oldum batmış oldum, yetmiş oldum yitmiş oldum, seksen oldum sersem oldum, doksan oldum noksan oldum, yüz oldum dümdüz oldum.”

Çocuk aklımla bu tekerlemeyi her duyduğumda biraz moralim bozulsa da yüz yaşına kadar yaşanılabileceğini anlatması bakımından biraz da umutlanırdım. Sevdiklerimin ve benim böyle bir şansımız vardı yani. Her ne kadar sersem olmak, noksan olmak durumları varsa da o yaşlarda bunun pek önemi yoktu. Büyüdükçe anladım ki, değil yüz yaşını,  yetmişini gören bile şanslı sayılıyor. Tekerlemeye inancımı kaybettim) Epey büyüdükten sonraysa, tekerlemeyi tamamen unuttum, daha önemli meselelerin ve daha büyük lafların peşine düştüm. Derken birgün, bir anda tekerleme zihnimde ilk gün tazeliğiyle canlandı. Hiçbir kelimesini unutmadan tekrarlayabildiğimi görünce şaşırdım ve sevindim. Ama sevincim kısa sürdü. Zira bir fark ettim ki kırklı yaşlarımdayım ve zihnim bana “kırk oldun kırık oldun, elliye doğru gideceksin belli olacaksın, altmışı görürsen batmışsın, hele yetmiş olursan bitmişsin, seksen olmazsın ama sersem olma durumunu unutma, doksanı rüyanda göremezsin bile yalnız noksan olmak da var, yüz hayallerine bile sığmaz ya dümdüz olmak var”  şeklinde durum değerlendirmesi yapıyor.

O ana kadar kırklı yaşlarımın farkında olmamak gibi bir eblehliğim yoktu tabii ki. Ama “eyvah, kırk da oldum, yaşlanıyorum, ne olacak şimdi” haleti ruhiyesi içinde de değildim. Bir an durup, “O zaman bu tekerleme şimdi bana kendini niye hatırlattı, atladığım bir şey mi var” diye de düşünmeden edemedim. Düşündüm ve halâ da düşünmekteyim. Vardığım sonuçları da size bu yazı aracılığıyla bildirmekteyim.

Şimdi, durum şöyle açıklanabilir: Gençlik dediğimiz bölümde hayat bizim etrafımızda dönen şeylerden oluşuyor daha çok. Uçlara gitme potansiyelimiz yüksek oluyor. Bizi üzen insanları ve olayları daha kolay unutuyor ve devam edebiliyoruz izlerini taşımadığımızı sanarak. Okumak dışında sıkıcı pek bir şey yok hayatımızda. Ve tabii ki aşk. “Topluma ve ailemize yakışır bir genç olmak” zaten kafamıza nakşedilmiş yıllarca, biz de kendi çapımızda uğraşıyoruz. Ama, henüz eve ekmek götürmek derdinde olmadığımızdan, hayat her şeye rağmen güzel. Sonra iş ciddileşmeye başlıyor yavaştan. Çoğumuz evleniyoruz, çocuktu, işti, paraydı, kiraydı, taksitlerdi vs. geçip gidiyor güzelim yıllar. Sonra, sonra bir bakıyoruz “gençler ve kendini genç hissedenler” dendiğinde artık ikinci kategoriye girmişiz de farkına varmamışız. İşte “kırık olmak” meselesi burada giriyor hayatımıza. Yaşla hiç işi olmayanımız bile, bir an geliyor, “zaman azaldı, benden geçti, eleği duvara astık, geçmiş olsun” diyor, kimseye olmasa bile kendine. Bu durumu fark edip, sindirenlerin bir bölümü hayatına kaldığı yerden devam edip gidiyor. Bir bölümü o yaşa kadar öğrendiklerinin faiziyle daha mutlu ve hayatla daha barışık yürüyor yoluna. Hayatındaki safraları temizleyip, daha ferah bir alan yaratıyor kendine. Camlarda birikmiş yılların tozunu temizleyip, pırıl pırıl bir pencereden bakabiliyor hayatına. Bazıları da panikleyip kendini de, etrafını da huzursuz ediyor. “Kırk oldum kırık oldum” bu demek yani. “Kırık” tedavi edilip düzeltilebilir. Alırsın alçıya, beklersin bir zaman, düzelir, işlev görmeye devam eder. Ama en ufak bir zorlamada hatırlatır sana kendini, puslu havalarda sızlar inceden inceye. Tedavi etmezsen de kangren olur, kesmek zorunda kalırsın ve eksik yaşamaya devam edersin. Protez falan da takabilirsin ama aslının yerini tutmaz asla.

Durum budur kısaca. Kırığı ne kadar iyi tedavi edersen, o kadar rahat geçer sonraki hayatın.

“Elli oldum, belli oldum” bölümüne şimdilik diyebileceğim ise şudur: Elli olunca gerçekten de ne olduğun belli oluyor. Ellisinde şahken şahbaz olan bir elin parmağını geçmez. Kırkında kırığını doğru yorumlayıp adam değilsen de adam olma ihtimalin yüksektir ama ellisinde zor.

Altmışlara ve sonrasına gelince, umarım görürüm ve halâ yazabilir olurum da düşündüklerimi paylaşabilirim. Bu yazının son sözü de şu olsun:

Kırıkları olsa da
Kırk yaşlarımı sevdim
Ellilere ne kaldı
Zaman hızlı öğrendim
Almışları görmeden
Gitmek istemiyorum
Yetmişlere varırsam
Şanslıyım biliyorum
Seksen ve de sonrası
Sana kalmış Allahım
Bilirsin ben her zaman
Sana sonsuz güvendim.