Istanbul geceleri…
Bir baska renkli…
Bir baska sevecen…
Bir baska mutlu…
Bir baska huzurlu…
Aslında bir baska renksiz…
Aslında bir baska sevimsiz…
Bir baska mutsuz …
Bir baska huzursuz …

Yanip sonen neonların gozalıcılıgında, yanip sonen hayatların oykuleri, cekilen cilelerin, ortak mucadelelerin oykuleri, hepsi vardir bu kentin icinde…

Yasarsınız, her anı… Icınızde yasatmak istediginiz gibi…

Gecenin alacalıgında gezerseniz sayet, farklı hayatları ve anları kaydedersiniz hafızanıza…

Yine yagmurlu ve soguk bir gecenin baslangici… Gunlerdir dinmedi bu yagmur… Soguk ve ic urperticiligiyle ıslatıyor her yeri ve usutuyor… Geziyorum sehrin caddelerinde ve sokaklarında, yine, arabamla…

Su an Kurtulus semtinin ana caddesi uzerinden Pangaltı’ya dogru dondum, trafik agır ilerliyor… Insanlar kosusturmacalı telas icinde…

Taksim istikametine donmeme az kaldı…

Dondum…

Yine agır ilerliyor trafik… Yeni bir cevre duzenlemesi calismasi… Trafigi aksatıyor…

Durduk… Hic ilerlemiyor trafik… 15 dakikadır aynı noktadayım…

Sol tarafımda Kenter Tiyatrosu; “Hep Ask Vardı” oyunu sahneleniyor… Tiyatro onu kalabalık… Birazdan oyun baslayacak… Herkes en guzel dıs goruntulerini giyinmisler, oyle gelmisler oraya… Herkesin yuzunde tatlı bir tebessum… Ya icleri?.. Kimbilir birazdan neler seyredecekler iceride… Ya sevinecekler, ya uzulecekler…

Neyse onlari orada oyle kendi mutluluklari icinde bırakırken, bir seyin farkında olduklarını hic zannetmiyorum…

Az once yanlarına iki es guvercin kondu ve gezindi… Bir seyleri paylasiyorlardı birlikte…

Caddenin ve kaldırımın yogunluguna ragmen, soguga ve yagmura ragmen…

Meraklandım…

Izlemekteyim…

Tiyatro’nun sag tarafında bir kuruyemisci var, cıragı disariya dogru leblebi kavuruyor… Mis gibi koku oradan taa burnuma kadar geliyor…

— Insem mi arabadan, alsam mı…

— Yok, ya simdi trafik acilirsa… Arkadan gelenler korna sesleriyle, bu guzel sessizligi bozarlar…

— Neyse…

— O da ne?

Bir naylon poset havalandı kuruyemiscinin onunden..,

— Ruzgar havalandırdı herhalde…

Inanmıyorum… Az once yerde gordugum iki guvercin… Her ikisi de birer ucundan tutmuslar naylonun, aynı anda ucuyorlar… Naylonu onlar havalandırmıslar…

— Ne yapacaklar acaba?

Naylonu bıraktılar havadayken… Naylon ruzgarin da etkisiyle ucup, gozden kaybolup gitti…

— Nasıl yaptılar bunu? Nasıl kaldırabildiler?

Hemen kuruyemiscinin onunde duran bir cuvalin uzerine kondular her ikisi de… Cam bugulanmıs goremiyorum… Bir dakika… Siliyorum camı daha iyi gorebilmek icin…

— Ah canlarım, miniklerim benim… Cuvalın icinde mısır taneleri var… Nasıl da yemeye basladılar. Hic ara vermeden…

Yoldan gelip gecenler farkında degiller, kuruyemisci farkında degil, tiyatro onundekiler farkında degiller, oylesine bir saldırıs var ki mısır tanelerine, hic durmamacasina… Kucuk kafalari bir inip bir kalkıyor…

Hic kimse farketmez insallah, doyursunlar doyurabildikleri kadar karınlarını diye dusunurken, kuruyemiscinin ciragi fark etti bu sevimli hırsızlıgı… Iceriye girdi, kuruyemisciye bir seyler soyledi… Birlikte ciktilar disariya, guvercinleri kovaladılar. Ve baska bir naylon poset gecirdiler cuvalın uzerine… Demek ki biraz once bizim acar hirsizlarin havalandirdıkları bu cuvalın naylon posetiymis…

Tam guvercinler nereye gitti sorgulasındayken…
Tekrar iniverdiler cuvalın basına…
Etrafinda gezindiler…
Biraz once ne guzel karınlarını doyuruyorlardı… Hic farkettirmeden…
Tekrar naylonu acma cabalarına giristiler…
Bu sefer zor olacaktı.. Cunki cok sıkı baglamıslardı cuvalın agzını naylonla…

— Bu trafik de hala acilmadi…

— Mis gibi de kokuyor leblebiler…

İndim arabamdan… Leblebi kavuran ciragin yanindayim…

— Surdan 100 gram verir misin bana?

Ciragi iceriye gonderdim… Mısır cuvalının sıkı baglanmis posetini cabucak el yordamiyla acip, araladım… Cırak hemen bitiverdi yanımda…

— Buyur agabey leblebilerini…

— Sagol…

Tekrar yonelirken arabaya, gozlerim iki guvercini havada arar oldu.

–Hehh!! Iste gordum, yukarıda bir pencerenin yaninda ikisi de… Oh hele sukur, ayrilmamislar buradan…

Arabamdayım…
İki guvercin pencerede…
Insanlar tiyatronun onunde beklesiyorlar…
Trafik hala ilerlemiyor…
Kuruyemisci ve cıragı dukkanin icindeler…
Mısır cuvalı yerinde ve ustu yarı acik yarı kapalı…

Evvvvetttt… Bekledigim an yeniden geldi.. O iki sevimli yurek, iki guvercin yeniden iniverdiler cuvalın basına… Mısır tanelerini yemeye koyuldular… Bu arada ben de leblebilerimi… Tiyatro kapısı acildi herhalde, seyirciler iceriye giriyorlar…
Kuruyemiscinin ici musteri dolu… Hayirli isler olsun onlara da…

Bu arada iki sevimli guvercin yemekten doymus olacaklar ki, cuvalın basindan ayrilmadan once birbirlerini gaga surtusmeleriyle optuler sanki… Bu aksamki yemegimizi de birlikte paylastik ve doyduk dercesine…

Sonra yukarıya dogru havalandılar, pencerenin kuytu bir yerine… Bir yuva gorunuyordu, pencere kenarıyla, asagıya inen yagmur olugu arasında, cer cople yapılmıs.. Ask yuvaları olacaktı… Sarmaladılar birbirlerini… Karınlarının tokluguyla…

Tiyatroda oyun baslamis olmalı…
“Hep Ask Vardı” ….
Ve Perde ….

Trafik acildi…
Yola devam ediyorum… Icimde derinlemesine bir huzur…
Iki kucuk sevgilinin de bu aksam karni doydu…
Sevgiyle, sevgilerimle…

“Hep Ask Vardı”…. “Ve hep varolacaktı…” “Verene, vermesini bilene…”

Ertan Yurderi