Küçüktüm, ama ilkokul küçüklüğünde değil, ortaokula yeni başlamıştım. Şimdiki eğitim sisteminde 7. Sınıfta falanım. O zamanlar çok iyi futbol oynuyorum, mahalledeki herkes hayran, bu çocuk çok iyi topçu olacak diyorlar. O zaman Oğuz Çetin var Fenerbahçe de, Oğuz 10 numaralı formayı giyiyor, oyun kurucu, o ortasahada nasılsa ben de öyleyim, tek amacım Oğuz gibi bir futbolcu olmak. Oyun kuruyor, muhteşem paslar veriyor, gol attırıyor, kendi gol atıyor . Kısacası Oğuz o zamanki Alex de Souza.

Karşı komşumuzun oğlu Erhan Abi bir gün yanıma geldi, Neco seni Altay a seçmelere götüreceğim seçmeler var dedi, Erhan abi benden dört yaş büyüktü, o zamanlar İzmir’ in 1.ligde oynayan futbol takımlarından Altay da oynuyordu. Ayrıca ümit milli takımının da değişmez oyuncularındandı. Mahallenin medar-ı iftiharı. Tabi ben nasıl sevindim tahmin edemezsiniz, ama yok yok tahmin edersiniz, yani o yaşlarda futbolcu olmak isteyen ve bunun için çok güzel bir fırsat yakalayan bir çocuk sevinçten nasıl delirirse öyle sevindim işte.

Ertesi gün Altay takımın seçmelerinin yapılacağı yere doğru yola çıktık. Biz Buca’da oturuyorduk seçmeler Altay’ın Bornova’daki çalışma sahasında yapılacakmış. İki tane otobüs değiştirdik ulaşmak için . yolculuk sırasında Erhan abi bana taktikler verdi, bak Neco seçmelerde dikkat çekmek istiyorsan sana söylediklerimi yap yeter abicim, dedi. “Ne yapayım abi” dedim, “güzel çalımlar at, üç beş kişiyi çalımlayarak geç, bir tane bacak arası yapıp geç, bir tane gol pası ver gol attır, bir tane de gol at yeter” dedi. Ben de “tamam abi nedir ki ben de zor bir şey isteyeceksin sandım” dedim.

Seçmelerin yapılacağı sahaya vardık, ben hemen şortumu falan giydim oradan forma verdiler iki takıma ayrıldık maç başladı. Ben Erhan abinin dediklerini yapmaya başladım, çalımlarla geçiyorum, bacak arası yapıp geçiyorum, bir pas attım aradan gol oldu, o zaman asist denmiyordu gol pasıydı adı, iki dakika sonra süper de bir gol attım. Elinde not defteri olan Hoca hemen yanıma geldi oğlum senin adın ne bakayım dedi, ben de Necmi Yapıcı dedim. Not aldı, bundan sonra bizimlesin oğlum dedi. Nasıl sevindim havalara uçtum, Erhan Abi’ye koştum müjdeyi verdim sarıldık. Aferin sana dedi Erhan abi sen çok büyük topçu olacaksın. Evet, ben çok büyük bir topçu olacaktım ve Fenerbahçe’de oynayacaktım büyüyünce. Uzun zamandır tek hayalim buydu, bunun üzerine planlar yapıyordum. Yol haritam bile belliydi kafamda. Neşe içinde eve döndük ben anneme müjdeyi vermek için akşam karanlığında işten dönmesini bekledim, kapıdan girer girmez de, Anne, seçmeleri kazandım futbolcu olacağım dedim. Heyecan içinde orda neler yaptığımı anlattım, annem de çok sevindi tabi, yetenekli oğlum benim dedi, sarıldı, öptü, sevdi beni. Sonra o daha üstünü değiştirmeden mutfaksız evimizin mutfak olan tarafına gidip Allah ne verdiyse hazırlamaya başlamışken yanına yaklaştım, her gün Bornova’ya idmanlara gitmem lazım anne dedim, annem duraksadı, Bornova’ya mı? Evet, anne Bornova’ya, ama oğlum her gün iki gidiş iki geliş dört tane otobüs bileti yapar, biz nasıl veririz o kadar yol parasını dedi. Haklıydı, biz günde dört belediye otobüsü bileti parası veremezdik ki; biz o sıralarda anneannemlerin tavuklarına kümes yaparlarken annemle babamın ikinci kez ayrılmasından sonra birdenbire o kümesi bizim için eve dönüştürmeye karar verdikleri bir odalı evde oturuyorduk. Annem, ben ve kardeşim. Küçücüktü ev, ama Allahtan biz iri yapılı insanlar değildik.

Annem sabah karanlığında işe gider akşam karanlığında eve dönerdi. Bize bakabilmek için insan üstü bir gayret gösteriyordu. Çamaşır makinesi yok, kazanda kaynatılıyor su, bulaşık makinesi de yok tabi. Her şey elde yıkanıyor bahçede buz gibi su dolu olan varilden, tasla alınan suyla. Banyo desen bahçedeki tuvalette yapılıyor. Kazanla suyu kaynatıp ılıştırarak yıkanıyorsun donarak ve tamda bir kazan suyla idare etmek zorunda olarak. Yemek de yapılması gerekiyor. Annem geç geldiği için genelde akşamları kahvaltı yapıyoruz dolayısıyla. Hem ucuz hem kolay hazırlanıyor kadın nasıl yetişecek her şeye o yorgunlukla. Âmâ yine de yetişmeye çalışırdı annem geceden yemek yapardı bazen, patates kavurması, patlıcan kavurması yada sulu yemeğini, bulgur pilavı, etsiz yemekler , ot kavurmaları ,taze fasulye makarna gibi en masrafsız ve en çabuk olan  yemekler. Karın doyurmak değil mi oğlum bu derdi… Besin almak ikinci plandaydı bizim evde. Bazı akşamlar da Anneannemlerde yerdik Allah rahmet eylesin bize çok destek oldular dedemle birlikte. Nur içinde yatsınlar.

Kısacık bir an düşündüm annem haklıydı, o da çok isterdi benim futbolcu olmamı ama imkanımız yoktu ki, ona hiç kızmadım ısrar da etmedim ve bir daha futbol konusunu hiç açmadım. O an anladım ki hayatta asla plan yapmayacaksın; çünkü plan yapmak, olsa olsa sadece büyük plan yapıcıyı güldürürdü. Hem zaten onun hepimiz için zaten bir planı var bence.

Futbolculuk konusunda ısrar etseydim, o koşullarda o yoklukta her ne pahasına olursa olsun bunun için uğraşsaydım; zaten ne İsa ya nede Musa ya yarayan bir futbolcu olurdum. Bu seçimi koşullara bağlantılı olarak yaptım tabii. Belki de o koşulları yaşamasaydım, mesela çok zengin olsaydık idmanlara gidip iyi bir futbolcu olabilirdim ya da olamayabilirdim. Belki sakatlanıp genç yaşta futbol hayatım bitecekti. Ya da bitmeyebilirdi ama tamamen bambaşka bir şey de olabilirdi. Her zaman milyonlarca seçenek ve yol vardır, yollar, sınavlar ve seçenekler hiç bitmez. O yüzden doğru yoldan gittiğinden emin olmak çok zordur.

Hayatta tek bir şeyden emin oldum şu ana kadar, o da doğru mesleği seçtiğimden. Benim dünyaya gelme sebebim bu olmalı kesinlikle. Yüce yaratanın gücünü, yaratıcılığındaki sonsuz renkleri göstermesinin bir aracısıyım belki de.

Ondan sonra da hayatımda böyle bir çok yol ayrımı geldi önüme, çoğunda iç güdülerim ve kendimi bilmem bana yardımcı oldu , ‘’GNOTHI SE OUTON‘’ yani ‘’KENDİNİ BİL!‘’ Antik çağ Yunan tapınağı olan Delphi’nin girişinde yazarmış bu söz. Üniversite yıllarında keşfettim bu sözü. Sonra ne zaman bir seçim yapmak zorunda kalsam, kendimi, yapabileceklerimi, gücümü bilerek bunun farkında olarak yapmaya çalıştım. Elbette yanlış seçimlerde yapabiliriz zaman zaman, ama bu çok normal, hayat bir sınav ve her zaman doğru cevapları bilemeyebilir, atsak da tutturamayabiliriz. Neyse ki üç yanlış bir doğruyu götürmüyor hayatta. Bu yüzden hayat YÖK sınav sisteminden daha merhametli diyebiliriz.

Bazen işaretleri takip etmiyoruz yada iç güdülerimize güvenmiyoruz ego denen kafa karıştırıcıya kaptırıyoruz düşüncelerimizi, sonra kara kara düşünmeler, sıkıntılı zamanlar hem maddi hem manevi anlamda cenderede hissetme durumu.

Her şey burada başlıyor aslında, seçimlerimizde. Seçimlerimizdir bizi mutlu ya da mutsuz, başarılı ya da başarısız kılacak olan şey. Amacımız her zaman bizi sağlıklı mutlu huzurlu başarılı kılacak seçimler yapmak olmalı.

Ortaokuldan sonra bizimkiler beni meslek lisesine yazdırmak istediler mesela. Bir mesleğim olsun diye. Böylece okul biter bitmez bir fabrikaya girer çalışır aileme bakabilirdim. Ama ben kendimi biliyordum, ben fabrikada işçi olarak daha sonrada kalfa yada usta olarak çalışacak bir ruha sahip değildim. İşçiliği kalfalığı ustalığı küçümsediğimden değil, ben o bölümden mezun olup o işi mutlu şekilde yapamazdım ki. Sevmediğim istemediğim bir işi nasıl yapabilirdim. Bir gün gittim sadece meslek lisesine, o da ilk gün, sonra anne ben normal liseye gideceğim dedim. İşte annem de o zaman bana karşı çıkmadı, ısrar da etmedi, sen nasıl istersen öyle yap oğlum dedi. Ödeşmiştik sanki.

Ben aslında doktor, avukat, mühendis olacak bir ruha da sahip değildim zaten. Ben sinemaya hayrandım. Bir filmi herkesten çok farklı izlerdim mesela. Kim yazmış; kim yönetmiş; kimler oynamış; onlar daha önce hangi filmlerde oynamış; hatta filmin müziğini kim yapmışa kadar her şeyini bilirdim. Ayrıca ilkokuldan beri, bütün öğretmenlerim, tiyatrocu olmam gerektiğini bu konuda çok yetenekli olduğumu söylerlerdi.

Lisedeyken artık kararımı vermiştim Sinema yada Tiyatro eğitimi alacaktım. Bu iki meslekte benim gerçekten severek yapacağım işlerdi çünkü. Bana çok büyük mutluluk verecek, huzur verecek, yaratıcılığımı kullanabileceğim her zaman zevk alarak büyük bir enerjiyle yapacağım işlerdi bunlar. İşten çok bir yaşam biçimiydi bu, hem severek mesleğimi yaşayacak, çalışacak hem de para kazanabilecektim. Bu fikre sadece bir takım işaretleri takip ederek ulaşmıştım aslında. Öğretmenlerim ve arkadaşlarımın fikirleri, benim severek ilgilendiğim şeyler ve içgüdülerim. Ben kendimi biliyordum ve yeteneğimden de emindim. Az gösteri yapmamıştım boş derslerde, az güldürmemiştim yazdığım skeçlerle ailemi, arkadaşlarımı, öğretmenlerimi. Onları güldürürken aldığım keyif ruhuma işlemişti bir kere.

Tabii liseden sonrası da ayrı bir macera. Neler yaşandı; nasıl kazanıldı 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi? Onu da başka bir zaman paylaşırım.

Yani demek istediğim bir işi gerçekten seviyorsan yap kardeşim. Ailen yada birileri istedi, senin için o işi uygun gördüler diye değil. Sevmiyorsan, her sabah lanet okuyarak işe gidiyorsan, bir an önce tatil gelsin de çalışmayım diye düşünüyorsan, yok pazartesi sendromu yok cuma sendromu diye ruh hallerine kılıflar uyduruyorsan o işi yapma kardeşim. Yapma. Bırak o işi severek yapacak biri yapsın. Ama sende ne yapıyorsan en iyisini yap, bunun için çalış. İşte o zaman başarı gelir yanına. Böyle devam ettiğin sürece de yanından hiç ayrılmaz bir daha.

Kendini Bil her zaman, dolduruşa gelme, olmadığın insan gibi davranma, sınırlarını zorla her zaman ama sınırlarının ne kadar zorlanacağını da bil, boş hayallere kapılma. Sesin çok güzel değilse çok güzel şarkı söylüyorsun diyenlere inanma mesela. Hele hele üstüne bir de albüm çıkarıp hiç rezil olma. Sen kendine inan, egona fazla kulak asma, her şeyin farkındasın aslında, bazı şeyleri itiraf et kolaylıkla, en azından kendine. Unutma sen büyük bir planın parçasısın mutlaka senin içinde en iyisi vardır, amacın onu bulmak olmalı. Yanlış yollara saparsan da çabuk farket ve toparlan. Yaradan sana bunu bir çok kez işaret eder aslında.’ ’Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az ‘’ misalidir bu işaretler. Kimi işaretler Rüyalarda gelir, kimi hislerle, kimi hayatta karşına çıkar, kiminden haber alırsın. Kimi büyüklerin sana ders verir gibi anlatır örneklerle.

Bazı durumlar defalarca tekrarlanır tatsızlık yaşarsın mutsuz olursun. Bu aşk hayatında da iş hayatında da olabilir. İşaretler sana derki aslında, sen bu durum içinde olduğun sürece bunu yaşayacaksın. Bu durumdan kurtulmak da senin elinde, içinde boğulup gitmekte. Seçim senin.

Unutmayın seçim sizin. Mutlu olmak ya da olmamak, huzurlu olmak ya da olmamak, başarılı olmak yada olmamak, sağlıklı olmak yada olmamak işte bütün mesele bu, işte bütün mesele seçimlerde.

Necmi Yapıcı